E N D
EBRU • Ebru, geven otunun özsuyundan elde edilen kitre veya deniz kadayıfı bitkisi ile kıvamı arttırılmış suyun üzerine, içine öd katılarak suyun dibine çökmeyecek hale getirine boyaların serpilmesi ve su yüzeyinde meydana gelen şekillerin olduğu gibi ya da biz adı verilen metal uçlu bir aletle müdahale edilerek bir kağıda geçirilmesi yoluyla yapılır. • Ebru sanatının köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır.
XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tahir tarafından Hindistan'da yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuk, buradan İran'a ve sonra da İstanbul'a kadar yayılmıştır. Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbul'dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kağıtları önce Almanya'da, sonra da Fransa ve İtalya'da Türk mermer kağıdı, hatta sadece Türk kağıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır.
Belgelenen en eski ebru örneği 16. yüzyıla aittir. • Ebru hakkında Türkçe kaleme alınmış bilinen en eski eser, 1615'ten sonra yazılan “Tertib-i Risale-i Ebru" adlı yazma kitapçıktır. Günümüzde bilinen ebru tarzındaki eserler ilk kez Orta Asya - Osmanlı coğrafyasında ortaya çıkmıştır.
HAT • Hat sanatı, hüsnühat veya kaligrafi yazı sistemleri ve yazı öğeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan, bir görsel sanat türüdür • Bu sanat dalının çağdaş bir tanımı ise "işaretlere anlamlı, ahenkli ve hünerli bir şekilde biçim verilmesi sanatı" şeklindedir. • Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı coğrafyalarda ortaya çıkmış olan hat sanatı, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz etmiştir.
MİNYATÜR • Minyatür sanatı, çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen genel addır. • Minyatür aynı zamanda "nakş" diye de isimlendirilmiştir. Bunları yapanlara da "nakkaş“ yada musavvir denirdi. Geleneksel Türk sanatlarından biri olan “minyatür”, 8. ve 9. yüzyıla ait olan ve Uygur merkezlerinden günümüze gelmiş olan Türk sanatı örneklerinden biridir. Nakkaşlar tarafından, kağıt, parşömen, fildişi gibi nesnelerin üzerine boya ve yaldızla süsleme şeklinde yapılır. Çok ince işlenerek ve küçük boyutlu olarak çalışılır .
Bilinen en eski minyatürler Mısır'da rastlanan ve MÖ 2.yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani el yazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. • Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçuklular'ın İran ile ilişkileri nedeniyle minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana'nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18.yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. • Fatih döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti.16.yüzyılda Behzad'ın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul'a çağrılarak saraya başnakkaş (baş ressam) yapılmıştı. MustafaÇelebi,Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levni 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levni, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü.
ÇİNİCİLİK • Çini, toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb. eşyalar üretilmesine dayalı bir el sanatıdır. Aynı zamanda fayans, porselen tabak, seramik gibi eşyaların süslenmesinde kullanılan bir yüzü sırlı, renkli dekor ve motiflerle işlenmiş kaplama malzemesine, bu malzemeyle işlenmiş eşyalara çini, bu süsleme işine de çinicilik denir. • Türk çini sanatının tarihi ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılara kadar dayanmaktadır.
Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları çiniyi mimari süslemelerde sıkça kullanmış. Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra, çini sanatında Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla yeni bir dönem başlamıştır. • İlk Osmanlı dönemi İznikçinileri Bursa Yeşil Camii ve türbesinde (1421),Bursa Muradiye Camii 'nde (1426), Edirne Muradiye Camii (1433) ve Çinili Köşk’te (1472) görülebilmektedir.
TELKARİ • Gümüş tel işleme sanatı anlamına gelen “telkari”, ince tel haline dökülen gümüşün bükülmesiyle oluşturulan küçük motiflerin bir araya getirilmesi olarak tanınır. Tümüyle el işçiliğine dayalı bir sanattır. Arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre, telkâri tekniğinin M.Ö. 3000 yılından beri Mezopotamya’da M.Ö. 2500’den bu yana da Anadolu’da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Telkârinin asıl merkezinin 12. yüzyılda Musul olduğu, bu sanatın Musul’dan Suriye’ye, oradan da Anadolu’ya geçtiği ileri sürülmektedir. • Telkâri yapımının 15. yüzyıldan bu yana ise Türkler arasında da yaygın olduğu, özellikle de Güneydoğu Anadolu’da çok geliştiği bilinmektedir. • Mardin ve Midyat ilçesinde telkari sanatı oldukça gelişmiştir. • Telkari sanatı, Beypazarı’na Ahilik yoluyla kazandırılmıştır. Daha çok süs eşyaları ve takılar yapılmaktadır.
TEZHİP • Geleneksel süsleme sanatlarımızın çok yaygın bir kolu olan tezhip Arapça’da altınlama anlamına gelen bir süsleme tekniğidir.En erken örneklerini yazma kitap sanatındaki Kur’an, dua, bilim ve edebi kitaplarda görmek mümkündür. • Kanuni Sultan Süleyman Devri (1520-1566) tezhip sanatının en parlak dönemlerindendir. • Tezhipte temel malzeme altın ya da boyadır. Altın, dövülerek ince bir tabaka haline getirilmiş olarak kullanılır. Altın su içinde ezilip jelatinle karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Boya ise genellikle toprak boyalardan seçilirdi. Sonraları sentetik boyalar da kullanılmıştır.
Tezhip sanatçısı (müzehhip) bir kağıdın üstüne çizdiği motifi önce sert bir şimşir ya da çinko altlığın üstüne koyarak çizgileri noktalar halinde iğneyle deler. Sonra bu delikli kağıdı uygulanacağı zeminin üstüne koyarak delikleri yapışkan bir siyah tozla doldurur. Delikli kağıt kaldırıldığında motifin uygulanacak zemine çıktığı görülür. Bu motif iyice belirginleştirilip altınla ya da boyayla doldurularak tezhip meydana getirilir.
HAZIRLAYANLAR • HATİCE SEVİM EKŞİ 115 / 12-B • FATMANUR GÜMÜŞEL 97 / 12-B