490 likes | 1.15k Views
Yazılı Tarih Öncesi Çağlarda Bilim ve Teknoloji.
E N D
Yazılı Tarih Öncesi Çağlarda Bilim ve Teknoloji • İnsanlığın tarihinde bilinen en eski çağ, Eskitaş (Yontma taş) çağı (M.Ö. 2.500.000 - 10.000) olarak adlandırılır. İnsanın görünmeye başladığı dördüncü zamanın başlarında, ılıman olan iklim kuzeyden gelen buzullar nedeniyle değişti. Güç koşullar altında yaşamak zorunda kalan insanoğlunun elinde araç olarak yalnızca yontulmuş taşı vardı; ancak, zaman içinde biriken gözlemlerinden yararlanarak taşa çeşitle biçimler verdi; avladığı hayvanların derisinden giysi, kemiğinden alet yaptı; etiyle beslendi. Ateşi keşfettikten sonra doğaya egemen olmaya başlayan insan, çevresini gözlemleyerek elde ettiği bilgiler üzerinde düşünmeye başladı ve düşündüklerini başkalarına aktardı, yani dili buldu.
Cilalı taş (10.000 - 6.000) çağında, insanlar taştan yapmış oldukları araçları cilalamaya başladılar. Balta, keser, ok ve yay gibi yeni aletler eskilerine eklendi. Bu dönemde tarım ve hayvancılık gelişti ve yavaş yavaş göçebelikten yerleşik yaşama geçildi. Artık insanlar hayvan derilerini örtünmek yerine, yününden dokunmuş giysiler giyiyorlardı.İnsanlar, gündelik yaşamlarında kullanmış oldukları mutfak gereçlerini topraktan üretiyorlardı; daha sonra, bakır ve demir gibi madenleri çıkarıp kullanmayı öğrendiler. Bu madenlerden süs eşyaları yaptıkları gibi, çeşitli aletler ve silahlar da ürettiler.
ESKİ UYGARLIKLARDA BİLİM Bilimsel etkinlikler uygarlık tarihi ile başlar. İlk uygarlıklar Dicle-Fırat, Nil, İndüs gibi büyük nehir vadilerinde başlamıştır. Bu uygarlıklarda, bilimin doğuşu için elverişli sosyal ve ekonomik koşullar oluşmaya başlamıştı. İlk uygarlıklar arsında M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’da SÜMER leri sayabiliriz. Hayvancılık, tarım , teknoloji Metal, bakır, bronz Nil vadisi boyunca; Mısır
ANTİK DÜNYADA BİLİM • Eski dönemlere ait bulgular bölük pörçük bir haldedir, çok iyi bilinmemektedir • Birinci evre, yiyecek toplama ve avlanmaya dayalı “yontma taş devri-Paleolitik” • İkinci evre, ilkel köy tarımı (Neolitik) • Mısır, Mezopotamya, Hindistan ve Çin deki ilk kent ve nehir kültürleri (tunç devri) • Klasik Yunan ve Roma uygarlıklarını da içeren , ticarete dayalı bağımsız kentler ( Demir devri) Bu dönemlerin her birinde insanlar bilimin zorunlu temelleri olan tekniklerin Ve düşüncelerin gelişimine katkıda bulunmuştur.
Tarihsel Gelişimler • Paleolitik Çağ: ateşin kullanılması, vahşi doğadaki hayvan ve bitkilerin varlığı, yapıları, özellikleri ayrıca temel toplumsal icatlar olan akrabalık, dil, resim • Neolitik Çağ: köy kültürü, tarımın gelişimi. Dokuma ve çömlekçilik,resimli semboller ve örgütlü dinin gelişimi • Tunç Devri: metalleri, mimarlığı, tekerleği ve diğer mekanik aygıtlar tabiki en önemli olarak kent olgusu • Kent olgusu teknik ilerlemenin yanında tüm düşünsel, ekonomik ve siyasi yenilikler de (rakamlar, yazı, ticaret) de gelişim sağladı. • Bu şekilde bir bilim doğmaya başladı, astronom,tıp ve kimya, her biri ayrı bir disiplin olarak ilk geleneklerini edindiler. • ------------------------------------------------------ • Civilisation (uygarlık) sözcüğü, yurttaş-kentli anlamına gelen civilis ten türetilmiştir. • Polis ise site devleti anlamına gelmektedir ve politika (politics) sözcüğünün kökenini oluşturur.
MADEN DEVRİ • BAKIR DEVRİİşlemesi kolay olduğu için ilk kullanılan madenler bakır, altın ve gümüştür. Ancak doğada fazla bulunduğu için bakırdan daha fazla araç ve gereç yapılmış ve döneme damgasını vurmuştur.TUNÇ DEVRİBakır ve kalayın karışımından tunç elde edilmiş ve böylece daha sert dayanıklı araç gereçler yapılmıştır. Bu dönemde karasaban bulunmuş ve tarımda gelişim sağlanmıştır. Tüketim fazlası üretim elde edilmiş bu da ticaretin gelişmesini sağlamıştır. İlk şehir ve devlet yapıları kurulmuştur.
Demir Devri • Demir Devri: maddi tekniklerde esaslı bir dönüşüme yol açmasa da var olan birikime camı, daha gelişmiş aletleri ve makineleri ekledi. • Uygarlık , yeni ve ucuz bu metal sayesinde kolaylıkla yayıldı. Toplumsal alanda alfabenin, paranın , siyasetin ve felsefenin bulunması, tekniklerle bilimin gelişmesine ve yayılmasına zemin hazırladı. Yunanlılar daha eski imparatorlukların deneyimlerinden yararlanarak günümüz bilimiyle doğrudan bağlantılı olduğunu bildiğimiz ilk tümüyle akılcı bilimi geliştirdiler. Klasik aynı zamanda savaşların, toplumsal çatışmaların , kölelik ve baskının hüküm sürdüğü bir dönemdir. Roma İmparatorluğu bilime az katkı sağlamışken, kamusal işlere ve hukuka çok Fazla katkı sağlamıştır. Fakat Roma İmparatorluğu iç çekişmeler nedeni ile Çöktüğünde Klasik Antik Çağ da son buldu. Aynı dönemde Persiya (İran), Hindistan ve Çin de benzer dallar gelişmeye devam ettiler.
Antik Çağda Kadın • İnsan topluluklarının sürekliliğini zorunlu kılan ve güvence altına alan bir başka etken de, insan yavrusunun hayvanlarınkinden farklı olarak ancak uzun bir süre sonra kendi başının çaresine bakabilecek duruma gelmesidir. Bu durum, farklı kuşakların- özellikle de kadınların- bir araya fiilen ölümsüz bir aile grubunun oluşmasına yol açar. • İlkel topluluklarda kabilenin varlığını sürdürmesi kadınlara bağlıdır. Bu yüzden akrabalığın annelere göre saptandığı topluluklara “ana soylu” (matrilinear, anaerkil) topluluklar denir. • *Alet yapma ve alet kullanma pratiği sayesinde insanlar pek çok doğal ürünün mekanik özelliklerini öğrendiler ve böylece “fiziksel” bilimin temelleri atıldı. Alet kullanılması avcılığı çok daha verimli hale getirdi. İnsanlar ya da daha doğrusu büyük olasılıkla kadınlar, aynı zamanda nesneleri bir araya getirmeye başladılar • İğneliyor • Dikiyor • Bağlıyor • büküyor • örüyor, • dokuyor
Antik Çağ • Giyinme; önceleri sadece besinleri rahat taşıyabilmek için bedenin bazı bölümlerini örtme-sarma ile başlayan giyinme giderek ayırt edici ve süsleyici olmuştur. • Ateş in kullanılması; örgü ve dikişe varıncaya dek insan soyunun ilk mekanik başarılarının hepsi gelişmiş hayvan türleri, kuşar ve hatta böcekler tarafından daha önce gerçekleştirilmiştir. Ateşin kullanılması ve denetim altına alınması , hiçbir hayvanın erişemediği bir başarıdır.
Eski Çağlarda Bilim Eski uygarlıklarda, bilimin doğuşu için elverişli sosyal ve ekonomik koşullar oluşmuştu. Gelişmiş ticaret hayatı Hayatı düzenleyen rahipler yönetimi Bu dönemde, Toprağı işleme, Hayvan evcilleştirme Hayvan gücünden yararlanma Sulama kanalı açma, Tekerlekli araba Gemi yapımı Fırınlanmış ürünler
Eski Çağlar • Üretilen ürünler öncelikle, yöneticilere (din adamlarına) Daha sonra zanaatçılar dağıtılıyordu. Bir süre sonra üst tabakaya bu işleri yapmak zor geldiğinden, üretim işleri tamamen kölelere bırakıldı. Kölelerde bu işleri zorluluklardan yaptıkları için çok geçmeden ilerleme duraklamaya dönüştü. Çünkü daha iyisini arama, yaratma isteği kaybolmaya başladı.
Eski Çağlarda Yaşam Yöneticiler ve rahipler üretilen malların toplanması ve dağıtım işlerini yapıyorlardı. Bu işleri yaparken karışıklığı ve unutmayı önlemek için kil tabletler üzerine işaret koyuyorlardı. Kayıt tutmalar giderek gelişerek 60 tabanlı konumsal bir sayı sistemi ve daha sonra ideogram biçimine dönüşen bir resim-işaret yazı sistemi ortaya çıktı.Sonuçta; Matematik, Astronomi, Tıp, Tarih, Mitoloji ve Din ile ilgili geniş bir literatür oluştu.
Matematik Aritmetik işlemlerde ilerleme oldukça ileri bir düzeye ulaşmıştı. M.Ö. 2500 yıllarında Sümerler Çarpım tablosunu kullanabiliyorlardı. Alan, Hacim hesabı yapabiliyorlar. Bunun için gerekli olan değerini 3.125 olarak alıyorlardı. Babilliler de; Sümerlerin tamsayı için geliştirdikleri sistemi kesirlere uyguladılar. Karekök, küpkök almak; ikinci, üçüncü dereceden denklemler çözmek amacıyla tablolar geliştirdiler. Ayrıca; Yarım bir dairede çizilen tüm üçgenlerin dik açılı olduğunu , dik açılı üçgenlerle ilgili (Pisagor) teoremleri biliyorlardı. Dairenin 360 dereceye , bir saatin 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi….
Astronomi Astronominin ilk bilim oluşumu olmasının nedeni açıktır. Bu alanda incelemeye konu olan cisim ve olgular basit ve düzenli olup, sürekli gözleme elverişli dönemsel (periyodik) hareketler gösterir. Uzun ve sürekli gözlemlerle elde edilen bilgilere dayanılarak toprağı işleme, ekim ve hasat mevsimlerini düzenleme kolay olmaktadır. Babil’liler zaman ölçümünde hayret edilecek bir incelik ve dakikliğe ulaşmışlardı. Yılın uzunluğunu sadece 4.5 dakika gibi küçük bir hata payı ile hesaplayabiliyorlardı. Her 18 yılda bir meydana gelen ay tutulmasını ise önceden tahmin edebiliyorlardı.
Mısır da ilk Adımlar • Bilim Mezopotamya da ilk adımlarını atarken, Nil nehri kenarında da Mısır uygarlığı gelişmekteydi. • Mısır da tarım daha basitti. Geçimi toprağa bağlı olanlar Nil’in taşıp iki yakasındaki düzlükleri sular ile doldurmasını bekler, sular çekildikten sonra da ekim’e başlarlardı. Sulama problemi yoktu. Burada da rahipler üst sınıfı oluşturuyordu. • Mısır, hekimlik dışında, bilimin hiçbir kolunda Mezopotamya’da ulaşılan düzeye çıkamamıştır. • Hastalık, kötü bir ruhun vücuda yerleşmesi olarak yorumlanır, iyileşmek için bu kötü ruhun bedenden kaçırılması gerektiğine inanılırdı.
Antik Mısır • Mısırlı doktorlar, steril yaralar ile enfeksiyonlu yaraları ayırt edebiliyorlardı. Enfeksiyonlu yaraların temizlenmesinde keçi yağı, köknar yağı ve ezilmiş bezelyeden oluşan bir karışım kullanıyorlardı. • Penisilin ve antibiyotiğin bulunuşu oldukça yenidir. Fakat Eski Mısırlılar bu tür tedavilerin ilk organik versiyonlarını kullanıyorlardı. Ayrıca, Mısırlılar antibiyotiğin farklı çeşitlerini biliyorlardı. Belli türdeki hastalıklara uygun reçeteleri yazıyorlardı • Mumyalarda herhangi bir cerrahi dikiş izine rastlanmamasına rağmen yara dikilmesi ile ilgili Smith Papirüsü'nde (bu papirüsün tamamı tıpla ilgilidir) on üç referans mevcuttur. Bu, Mısırlıların estetik yara dikimini de başarmış olduklarına işaret etmektedir. Yara dikiminde keten iplik kullanılıyordu. İğneler ise muhtemelen bakırdandı.
Antik Mısır • Antik Mısırlıların gelişmiş medeniyetinin en önemli göstergelerinden biri de hiç şüphesiz mimari ve mühendislik bilgileriydi. • Mısır'ın kuru bir iklime sahip olması, bugün bize bu medeniyetten geriye pek çok ipucu bırakmıştır. Arkeolog Arthur Evans, MÖ 1600'de donanmasıyla denizlere hükmeden bir hükümdar yaşadığını ve bu dönemde genel refahın bir hayli yüksek olduğunu, estetiğin öneminin oldukça arttığını, giyim kuşamın bir zevk ve incelik haline dönüştüğünü saptamıştı. Evans, bulduğu şeylerin tümünü "modern" sıfatıyla nitelendiriyordu. Yine modern olarak tanımladığı saray büyüklüğündeki bir binada, yeraltı su yolları, lüks yıkanma yerleri, havalandırma tertibatı, kanalizasyon şebekesi ve süprüntü kuyuları bulmuştu. Bunların günümüz şehir planlamacılığından hiçbir farkı yoktu. • Kuşkusuz böyle bir plan ve bina yapısı, gelişmiş bir mimari ve mühendislik bilgisini gerektirir. Yer altından yol yapıldığında statiğin ölçülmesi, nerelere kirişler konması gerektiğinin saptanması, ne kadar derine inileceğinin ve ne kadar uzunlukta yol alınacağının belirlenmesi, havalandırmanın nerede, nasıl etkili olacağının hesaplanması, temiz ve kirli suların birbirine karışmadan nakledilebilmesi gibi birçok detayın ince ince düşünülmesi ve en önemlisi de bunların yapımında hiçbir hatanın meydana gelmemesi gerekir. Tüm bu teknikleri Mısırlılar biliyorlardı.
Piramitlerin Sırları • MÖ yaklaşık 2500'lü yıllarda inşasına başlanan piramitlerle ilgili bu bilgiler, henüz büyük matematik bilginleri Pisagor, Arşimet ve Öklid'den dahi 2000 yıl daha önce bu piramitlerin inşa edildiği göz önünde bulundurulursa, çok daha çarpıcı bir hal almaktadır: • Piramitin açıları Nil deltasını iki eşit yarıya böler. • Gize'nin üç piramiti aralarında, bir Pisagor üçgeni oluşturacak biçimde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine oranları 35'tir - Piramitin yüksekliğiyle çevresi arasındaki oran bir dairenin yarı çapıyla çevresi arasındaki orana eşittir. - Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir. Piramiti çevreleyen taş levhaların uzunluğu, bir günün gölge uzunluğuna eşittir. - Piramitin dikdörtgen biçimindeki tabanının normal kenar uzunluğu 365,342 Mısır endazesine (dönemin ölçü birimi) denk gelir. Bu sayı günümüzde de kullanılan güneş yılının günlerinin sayısına oldukça yakındır. (Günümüzde güneş yılının gün sayısı 365, 224 olarak hesaplanmaktadır.) - Büyük Piramitle dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey Kutbuyla piramitin arasındaki uzaklığa eşittir. - Piramitin tabanının yüzeyi, anıtının yarısının iki katına bölündüğünde, pi sayısı elde edilir. - Piramitin dört yüzünün toplam yüzölçümü piramitin yüksekliğinin karesine eşittir
Mumyalama sanatı Mısırlıların mumyalama teknikleri, oldukça gelişmiş tıp bilgisine sahip olduklarını gösteren örneklerden biridir.Eski Mısır'da tıbbın ulaştığı gelişmişlik düzeyi oldukça şaşırtıcıdır. Kazılarda ele geçen bulgular, arkeologların yanı sıra birçok tarihçiyi de hayrete düşürmüştür. Çünkü hiçbir tarihçi MÖ. 3000'lerde yaşamış eski bir medeniyetten böylesine gelişmiş bir teknoloji beklemiyordu. Bugün X-ışınları kullanılarak, mumyalar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Antik Mısır'da beyin ameliyatlarının yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Üstelik bu ameliyatlar oldukça profesyonel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Cerrahi operasyon geçirmiş mumyaların kafatasları incelendiğinde, ameliyat yerlerinin düzgünce kesilmiş olduğu görülmektedir. Hatta bu insanların ameliyattan sonra hayatta kaldıklarını ispatlayan, kaynamış kafatası kemiklerine rastlanmıştır
Antik Mısır • Mısırlıların tıp ve anatomide ne kadar ileride olduklarını gösteren en önemli eserlerden biri de, kuşkusuz geride bıraktıkları mumyalardır. Mısırlılar mumyalama konusunda yüzlerce farklı teknik kullanmışlardır. • Cansız bedenin binlerce yıl bozulmadan saklanabilmesine olanak sağlayan mumyalama işlemi, aslında oldukça karmaşık bir işlemdir. Bu konuda Mısırlıların kullandığı teknik özetle şu şekildedir: İlk önce ölünün iç organları dışarı çıkarılır, burundan beyin alınır, vücut sterilize edilir ve beden natron denilen bir madde ile sarılıp 40 gün bekletilirdi. (Natron; sodyum karbonat, sodyum bikarbonat ve sodyum kloridle, sodyum sülfatın karışımından oluşan bir maddedir.) Daha sonra bu madde vücuttan çıkarılır, kol ve bacaklar gibi vücudun eklemli yerleri çamur ya da kumla sarılır, sonra beden reçineye batırılmış ketenle, kokulu bir çeşit sarı sakızla ve tarçınla sarılırdı. Bir çeşit merhemin vücuda sürülmesinden sonra da ince bir keten tülle örtülürdü.
Antik Mısr Mezarlarında Bulunan Planör Modeli • Pek çok medeniyetin geride bıraktığı izlerde, hava ulaşımının bilinenden çok daha eski dönemlerde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mayaların kalıntılarında, Mısır piramitlerindeki resimlerde, Sümer yazıtlarında bu durum açıkça görülmektedir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla bundan binlerce yıl önce de insanlar, planörler, uçaklar, helikopterler benzeri araçları yapmakta ve kullanmaktaydılar. • Geçmiş medeniyetlerinin hava ulaşımını kullandıklarına işaret eden delillerden biri, Mısır'da bulunan planör modelidir. 1898 yılında arkeologlar tarafından bulunan bu planör modelinin MÖ 200 yıllarında yapılmış olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bundan yaklaşık 2200 yıl öncesine ait bir planör modelinin ortaya çıkarılması elbette olağanüstü bir durumdur. Bu, evrimci tarih anlayışını temelden sarsan arkeolojik bir buluştur. Söz konusu modelin teknik özellikleri incelendiğinde ortaya çok daha ilginç bir manzara çıkmaktadır. Bu ahşap model, günümüzün en ileri teknolojisiyle yapılan Concorde uçaklarda olduğu gibi, hızdan minimum kayıpla maksimum yük taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştır. Bu durum, Antik Mısırlıların çok iyi aerodinamik bilgisine sahip olduklarını da göstermektedir.
Anadolu’da Bilim • Coğrafi konumu çeşitli bölgelerle formülleri vermişlerdir. Geometrileri analitik idi bir köprü niteliğinde olan Anadolu yarımadasından ilk uygarlıkların tarihi M.Ö. 8000′lere kadar götürülmekte olup, bu uygarlığın bugünkü Aksaray ili civarında olduğu belirlenmektedir. Daha geç tarihli olanlar arasında ise Hitit, Urartu, Firig ve Lidya uygarlıkları sayılabilir. • Hititlerin Mezopotamya kökenli “şekel” ve “mina” adlı ağırlık birimlerini kullandıkları, en çok bakır ve tunçtan eşyalar yaptıkları, çivi yazısı ve hiyeroglif yazı olmak üzere iki çeşit yazıları oldukları bilinmektedir. • Van gölü civarında gelişen Urartu uygarlığında ise çivi yazısı ve resim yazısı kullanılmış, yapmış oldukları kapların üzerine, onların hacimlerini yazmışlardır.
Hint Bilimi • Hindistan'daki bilimsel etkinliklerin başlangıcını M.Ö. 5000'lere kadar geriye götürmek mümkündür; ancak bilim gibi düzenli bir bilgi topluluğunun oluşumu için yaklaşık M.Ö. 2500'leri beklemek gerekmiştir. Erken dönemlere ilişkin bilgileri Vedik metinlerden ve nispeten daha geç tarihli olan Siddhantalardan edinmek olanaklıdır. • Hindistan'da kullanılan sayı sistemi, on tabanlı (yani desimal) olup, erken tarihlerden itibaren konumsal rakamlandırma yönteminin benimsendiği görülmektedir. Sıfırı ilk defa Hintli matematikçiler kullanmıştır. Sayı sistemindeki bu erken tarihli gelişme, aritmetiğin gelişim hızını büyük ölçüde etkilemiştir.
Çin de Bilim • Çin uygarlığında bilimsel faaliyetlerin başlangıcı M.Ö. 2500' lere kadar götürülebilir. Zaman zaman sınırları Hindiçin' i de içine alan, zaman zaman ise sadece Sarı Irmak civarında ufak bir devlet şeklinde görülen Çin, ilk insan kalıntılarının bulunduğu yerlerden biridir. • Çin uygarlığı, genellikle, kapalı bir uygarlık olara nitelendirilmiş ve bilimsel etkinliklerin gelişmesinde doğrudan doğruya bir etkisi olmadığı ileri sürülmüşse de, erken devirlerde komşuları Türklerle ve daha sonra da Hintlilerle yakın ilişkiler içinde oldukları bilinmektedir. Bu etkileşim sonucunda Türklerin kullandıkları On İki Hayvanlı Türk Takvimi' ni benimsemişlerdir. Hint uygarlığından ise, özellikle matematik konusunda etkilendikleri bilinmektedir..
Eski uygarlıklara Genel Bakış • Eski uygarlıklarda bilim olgu toplama, pratik ilgi ve ihtiyaçlara cevap arama aşaması ötesinde, teorik nitelikli sorulara yönelememiştir. • Teorik bilgiye yöneliş YUNAN Dönemi ile başlar. • Bu zamana kadar bütün bilgiler, yaşamın ihtiyaçlarına yönelik, gözlem ve deneye dayalı (empirik) ve teknik düzeyde kalmıştır. • Gerçek anlamda bilim, gözlemlerimizi açıklama, evreni anlama ihtiyacının belirlediği noktada başlar. • İlk uygarlıkların beşiği sayılan Mezopotamya da ve Mısır da beklenen gelişmenin görülememesinin sebebi el becerisi ile din adamlarının uğraşıları arasında bir ilişki ve etkileşimin kurulamamış olmasıdır. • El ile yapılan işlerin akıl ile birleşmediği yerde sonuç daima DURAĞAN, KISIR ve CANSIZ olarak kalmaya mahkumdur.
Antik Çağlarda Kimya Felsefesi • Yeniçağ kimyasının felsefi kökenleri Sokrates öncesi filozofların madde kuramları ve ARİSTO nun elementler öğretisi ile kimyasal dönüşümleri ilişkin düşünce ve kuramları şeklindeydi. Bu kuramların çoğu; • Evrendoğum (kozmogoni) • Evrenbilim (kozmoloji) den kaynaklanmaktadır. Bu kuramlarda, örneğin maddenin yapısı konusunda, bilimsel bir nitelikten söz edilemez. İlk Yunan doğa filozofları mitolojinin, dinin ve inançların mutlaklığınına karşı savaşım vermişlerdir. Kimyanın temelinde metal ve ametallerin neden olduğu- bugün elektron azlığı yada fazlalığından İleri geldiğini bildiğimiz- bir ikilik vardır. Bu ikiliği ilk keşfedenlerin, tarih öncesi zamanlarda Çinliler olduğu kabul edilmektedir. Kırmızı renkli zincifreyi (civa sülfür) renginden dolayı KAN a benzetmiş ve onun sihirli benzeri olarak kabul etmişlerdir. Bu inanışın genelliştirilmiş hali ERKEK-DİŞİ (YANG-YİN) felsefesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Civa sülfür ısıtıldığında ele geçen ve sarı renkte ve yanıcı olan kükürt erkek ilke (YANG), parlak metal görünümlü akışkan bir madde olan civa ise dişi ilke (YİN) dir. YİN ve YANG bir araya gelerek yaşamın kaynağı olan “KAN” ı oluştururlar !!
İlkçağlarda Kimyasal Zanaatlar • Mezopotamyalılar, Çinliler, mısırlılar ve Yunanlılar çok eski çağlardan beri bitkilerden boyarmadde elde etmeyi, dokumaları boyamayı, boyamacılıkta taneni mordan olarak kullanmayı, deri tabaklamayı, üzümden şarap, arpadan bira yapmayı, sabun üretimini, cam kaplar yapmayı biliyorlardı. • İlkçağlar da kadınlar kozmetik ürünleri kullanıyorlardı. Eski Mısırlı kadınlar (erkeklerde) göz çevresindeki bölgeyi “Kohl” (sürme) denen yeşil yada siyah boyalarla boyuyorlardı. Yeşil boya maddesinin malahit, siyahın ise toz haldeki galenit (kurşunsülfür) olduğu sanılmaktadır. Benzer amaçla antimon sülfür, bakıroksit ve mangan dioksit kullanılmaktaydı. • Bitkileri yağı presle alınıp “uçucu yağlar” damıtılıyordu. • Bakır, günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce Ortadoğu da kullanılmaya başlanmıştı. • i.Ö 5000 lerde bakır cevheri eritilerek bakır eldesi yapılabiliyordu. • Mumyalama sanatı çok gelişmişti. • Cam işlemeciliği yapılabiliyordu.
Eski Çin • Çin felsefesinin temel kavramları olan Yin ve Yang sırasıyla edilgen güç-etkin güç karanlık-aydınlık dişi-erkek kötülük-iyilik zıtlıklarına karşı geliyordu. Eski Çin felsefesinde, dünyadaki bütün cisimlerin beş temel öğeden oluştuğu kabul ediliyordu. Çin’in beş temel öğesi: su, ateş, odun, metal, toprak “Suyun yapısı ıslatmak ve inmektir; ateşinki parlamak ve çıkmaktır; odununki eğrilmek ve doğrulmaktır; metalinki erimek ve değişmektir; toprağınki ise tohum büyütmek ve ekin vermektir. Islanan ve inen tuz olur; parlayan ve çıkan acı olur; eğrilen ve doğrulan ekşi olur; eriyen ve değişen keskin olur; tohum büyüten ve yetiştiren tatlı olur” “toprak suyu yutar; su ateşi södürür; ateş metali eritir; metal odunu keser; odun da toprağı yarar”
Eski ÇİN Eski Çin de Temel Öğeler ve Onlarla Eşleştirilen Özellikler
Kimya Terimi • *1866 tarihli bir Osmanlıca sözlükte KİMYA terimi; • “eski zaman inanışına göre kim, değersiz metalleri altına dönüştürme sanatının adı; bu inanışa göre metalleri karıştırmakla altına dönüşümlerini gerçekleştiren sanal bir nesne; son zaman adamlarının düşüncelerine göre cisimlerin analiz ve sentezini inceleyen doğabilime verilen ad” • SİMYA “boş inanca dayalı bir bilimin adı” • Lunis Pauling göre Kimya; “maddelerin yapısının , özelliklerinin ve başka maddelerce oluşturduğu dönüşümlerin öğretisi”
Kimya Terimi Kimya sözcüğü; Eski Mısır dilinde “chemia” “kara” yada “Kara Ülke” Yunanca “Chemeia” veya “chyma” (metal dökümü) Nuh’un bir oğlu olan Cham dan Çince; “chin-i” (altın yapma suyu) Güney Çin’in Fukien lehçesinde “kim ya” Araplar Fukien bölgesinde Çinlilerle yaptıkları ticaret ilişkileri nedeni ile bu terim Arap tüccarlar tarafından Batıya taşınmıştır. Arapça al-kimia (الكيمياء, ALA-LC: al-kīmiyā’), Antik Yunan chemeia (χημεία) Fransızca alquimie Latince “chimia”
Eski Hint Kimyası • Hintliler pamuk ve metal işlerinde oldukça gelişim sağlamışlardır. • “Veda”lar Hinduların en eski dinsel yazılarıdır. Yaklaşık olarak İ.Ö.1000 yıllarında ortaya çıkmışlardır. • Veda’ların yazıldığı dönemde altın ve gümüş çeşitli süs eşyalarının yapımında kullanılıyordu. Altın = Yaşam iksiri, Kurşun= Savaş tılsımı • Metallerin kökenine ilişkin Hindu öğretilerine göre organik dünya tek bir tohumdan başlayarak büyüyüp gelişmiştir. Bu nedenle metaller için de bir ilk tohum bulunmalıydı. • Kökensel maddelerin civa ve kükürt olduğu , diğer metallerin çeşitli oranlarda bunlardan türetildiği düşünülmektedir. Buna göre metaller; • Beyaz (çinko, kalay, kurşun, gümüş) • Sarı (altın, bakır)
Kimya Sanatı • İnsanlar kuşaktan kuşağa, sürekli artan deneyimler edinmiş; maddenin özelliklerini, karşılıklı etkileşmelerini ve değişimlerini gözlemiş ve sınamıştır. İnsanoğlu zamanla zehirler, ilaçlar ve boyalar gibi özel maddelerin etkisini tanımış ve bu maddeleri bitki, hayvan yada minerallerden kazanmanın yöntemlerini geliştirmiştir. Bunun sonucunda eski MISIR, BABİL, HİNT ve ÇİN kültürlerinde, rastlantılar üzerinden giden, saf ampirik bir deney sanatı ortaya çıkmıştır. • Maddeleri incelemek iki yolu vardı: • Pratik Deney Sanatı • Simya (deneylerin yalnızca felsefi kurgulamalar için bir çıkış noktası ) Simyacılar sıvıyı ısıtıp, tekrar yoğunlaştırarak DAMITMA yı Tuzlu suları buharlaştırarak TUZ elde etme gibi işlemleri daha da geliştirerek Damıtma işlemi işlemi sonucunda alkol’ü (şarap ruhu) bulmuşlar. Bu işlemler sırasında kum banyosu su banyosu imbik kroze Küçük metal kapları Kullanmışlardır.
Kimya • Antik çağlarda maddenin belirli temel elementlerden oluştuğu düşünülür ve birçok kültürde bunlar hava, su, ateş ve toprağı içerirdi. Bununla birlikte antik Yunanlı filozoflardan bir kısmı atom fikrini ortaya atmış ve her şeyin çok küçük yapıtaşlarından meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. Bu filozoflara daha sonra atomcu filozoflar da denmiştir. Çok eski çağlardan beri insanlar metalurji ile uğraşmakta, çeşitli eşyanın yapımında kimyasal olayları ve bunların sonucu olan ürünleri kullanmaktaydılar; örneğin camdan eşyanın üretiminde. Orta Çağ'a doğru simya geleneği ortaya çıkmıştır. Simya geleneği kimyanın öncülüdür ve mistisizm, felsefe gibi öğelerle kimyasal çeşitli araştırmaların karışımından ibarettir. Simyada özellikle iki önemli kavram ve amaç bulunmaktaydı: biri zaman zaman felsefe taşı olarak da anılan ve her türlü maddenin veya metalin altına dönüştürülmesine yardımcı olacak efsanevi bir şey, diğeri ise içen kişiye ölümsüzlük veya çok uzun yaşam vaad edecek ölümsüzlük iksiri yani ab-ı hayat.
Hint Felsefesi • Tüm nesneler beş “elementten “oluşmuştur. • Toprak, su, hava, esir (yada uzay), ışık Daha sonraları dinsel yapıtlarda altın, gümüş, bakır, tunç, kurşun, demir ve kalaydan söz Edilmektedir. Buna göre herbir doğal madde, bu beş “elementten” birkaçını değişen oranlarda İçeriyordu. Atom parçalanamaz, küre biçimli, güneş ışığında görülebilen en küçük toz zerreciğinden altı Kez daha küçük (!!) belirli bir kokusu, rengi ve tadı olan parçacık çiftlerinden oluşuyordu. Bu Parçaçık çiftleri birleşerek daha büyük yığışım durumlarını oluşturuyordu. “Esir” maddesi uzayı Dolduruyor ve sesi oluşturuyordu. Budizm’e göre; 6 temel element toprak, su, ateş hava Esir ve Bilinç
Matematikte İleri Seviye • Mısır'da rakamlar çok eski zamanlardan itibaren kullanılıyordu. MÖ 2000 yılına ait birtakım aritmetik problemlerini açıklayan papirüsler ele geçmiştir. Bu dokümanlar, Kahun, Berlin ve Rhind papirüsleri diye bilinmektedir. Bu belgelerde, ölçülerin ne gibi esaslara göre yapılacağı örneklerle belirtilmiştir. Mısırlılar, Pisagor Teoremi'ni, ölçüleri 3-4-5 olan bir üçgenin dik üçgen olduğunu biliyor ve bundan inşa ölçümlerinde faydalanıyorlardı • Ayrıca Mısırlılar, yıldızlarla gezegenler arasındaki ayrımı da biliyorlardı. Astronomi ile ilgili çalışmalarına görülmesi çok zor olan yıldızları da eklemişlerdi.Diğer taraftan Mısırlıların hayatı, Nil'in yükselme ve alçalmasına bağlı olduğundan, bu durumu daima ölçmeleri ve kontrol etmeleri gerekliydi. Hükümdar, Nil'in yükselme ve alçalmasını kaydettirmek için, bir "Nilometre" yaptırmış ve bu işle uğraşmak üzere memurlar tayin etmişti Rhind Papirüsü
MİLET' DE YETİŞEN SANAT VE BİLİM ADAMLARI • ILLUSTRIOSBilgin.M.S. 5.yy.'da yaşamıştır. Aynı zamanda Faustina Hamamının yeniden kullanımını sağlamıştır. • ISIDOROS M.S.6.yy. da yaşayan Isidoros, matematik , statik ve kinetik konularında uzman olup, İskenderiye ve İstanbul' da dersler vermiştir. Trallesli mimar Anthemios ile birlikte Ayasofya' yı inşa görevi almış ve bunu da hakkıyla yerine getirmiştir. ( M.S. 532 - 537 ) Ayasofya, mimari ve dekoratif tekniklerin bir sentezi olarak mimari tarihte ayrı bir önem taşımış ve kendinden sonra gelecek eserlere örnek olmuştur. Her ünlü mimar Ayasofya'yı geçmeye çalışmıştır.
ASPASIA • M.Ö. 5 yy'lın ikinci yarısında Milet' te doğan daha sonra Atina'ya göç eden çok güzel, cazibeli, zeki ve iyi yetişmiş bir Heteria olup, Perikles ile birlikte yaşamıştır. Atina'lı ünlü devlet adamı Perikles onun yüzünden eşinden boşanmış ancak yasalar gereği evlenememiştir. O dönemde tüm erkekleri etkileyen Aspasia'nın kadın özgürlükleri için girişilen bir hareketle örnek olduğu söylenir.
Thales • Antik Dünya'nın 7 bilgesinden biri olan ~Thales, Lidyalılar ile gedler arasındaki Kızılırmak Savaşı esnasında; M.0.28 Mayıs 585'deki Güneş Tutulması nı matematiksel olarak önceden tespit etmiştir. Taraflara savaşırlarsa güniın kararacagını söyleyerek kazandığı saygınlık sayesinde savaşı durdurduğu söylenir. Büyük doğa bılimcisi astronom ve matematikçı olan Thales'in ünlü `Tales Teoremi' herkesce bilinir. Onun tezine göre dü yada her şeyin kaynağı su idi. M Ö.624'de doğmuş, 548'de ölmüştür.
Thales • En eski olan nedir?" Tanrı'dır ,başlangıcı yoktur çünkü"Ya en güzel şey?" Dünya,Tanrı'nın işidir o çünkü "Ya en büyük şey?" Uzay,herşeyi içerir çünkü"Ya en hızlı şey?" Düşünce her yere atılır çünkü"Ya en güçlü şey?" Zorunluluk, herşeye boyun eğdirir çünkü"Ya en bilge şey?" Zaman, herşeyi öğrenip meydana çıkarı çünkü"Ya en yaygın şey?" Umut, hiç bir şeyi olmayan kimselerde bile kalır çünkü"Ya en yararlı şey?" Erdem, herşeyi iyi kullandırır çünkü"Ya en zararlı şey?" Kötülük, herşeyi bozar çünkü"Ya en kolay şey?" Doğaya uygun olan şey; herşeyden ,hatta zevkten bile usanılır çünkü
Thales • Ona en güç şey nedir? diye sormuşlar. Kendini tanımak demiş.En kolay şey nedir? demişler.Başkasına öğüt vermek, demiş.Az görülen bir şey nedir? Demişler. Zorba bir hükümdarın yaşlanmışı,demiş.Mutsuzuluğa kolayca katlanmanın çaresini sormuşlar. Daha mutsuz düşmanların hallerine bakarak ,demiş.Erdemle yaşamanın çaresini sormuşlar. Başkalarında görüp ayıpladığımız şeyleri yapmayarak ,demiş. Mutlu insan kimdir? demişler.Sağlığı yerinde ,zengin,yürekli,bilgili olandır, demiş. Güzellik nereden gelir? demişler.Yüzden değil ,iyi davranışlardan gelir,demiş.Şu öğütleri de vermiş sonra:"Haksız kazançla zengin olma.Yakınlarına ve dostlarına söylediğin kötü sözler yüzünden mahkemelere düşmemeğe çalış.Ve unutma ki sen anana,babana karşı nasıl davranırsan,çocukların da sana karşı öyle davranırlar."
ANAXIMANDROS • Milet'li filozof Anaximandros, Thales'in ögrencisidir. İlk coğrafi haritayı o yapmıştır. "Tabiat" isimli eseri vardır.Güneş saatinin mucidi sayılan bu bilgin de ana maddenin (arkhe) ne olduğu sorusuna yanıt aramıştır. Ona göre arkhe belli bir madde olmayıp, sınırsızlık ve sonsuzluktur. Ayrıca bu bilim adamının deniz canlılarının fosillerini incelediği, güneş ekseninin eğikliğini,evrenin sonsuz olduğunu ve göğün kutup yıldızı etrafında döndüğünü söylediği bilinmektedir. M.Ö. 610 - 547 yılları arasında yaşadığı kabul edilir.
ANAXIMENES M.Ö. 585 - 528 yılları arasında yaşadığı sanılır. Anaximandros' un öğrencisidir. Matematik ve Coğrafya yanında Filozofluk ve Tarih yazarlığı da vardır. Güneş saatini geliştirmiştir. Ayın, ışığı güneşten aldığını tespit etmiş, ay tutulmasını doğru olarak açıklamıştır. Yer sarsıntılarının sebebinin yine yerin kendisi olduğunu ve dış kuvvetler olmadığını söylemiştir. Milet okulunun son temsilcisidir.