700 likes | 917 Views
T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI 8.BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ. “ilgi alanı avcılık olanların kendilerini sorgulama Zamanı çoktan geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Ya gittiğimiz pek çok yanlış yolun farkına varıp geleceğimizi kurtaracağız, ya da bugün
E N D
T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI 8.BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ “ilgi alanı avcılık olanların kendilerini sorgulama Zamanı çoktan geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Ya gittiğimiz pek çok yanlış yolun farkına varıp geleceğimizi kurtaracağız, ya da bugün vazgeçemediğimiz küçük keyifler için geleceğimizi yok edeceğiz…”
AVCILIĞIN TARİHİ, FELSEFESİ, PSİKOLOJİSİ, ÖZÜ VE AVCILIKTA AHLAKİ DEĞERLER
AVCILIK İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.
AVCILIK Eskiden • İnsanın kendisini korumak, • Karnını doyurmak, • Giyeceklerini sağlamak, • Hayvan ehlileştirmek, • Hayatta kalabilmesi için yapılırdı. Bu insanlar yaşayabilmek için doğal olarak avcıdır. İnsanlar; yaşamak için sadece maddi ihtiyacını karşılayacak kadar avlanırlardı…
AVCILIK Bugün • Tabiatla kucaklaşmak, • Av hayvanını tabii ortamında görmek, • Heyecan yaşamak, • Vurduğunu göstermek, anlatmak • Dinlenmek, dinçleşmek, tazelenmek • Maddi kazanç Zevk, spor, dinlenme için yapılıyor…
İnsanoğlu var olduğu andan itibaren doğa koşulları içerisinde var olabilmek, varlığını sağlıklı bir şekilde uzun yıllar sürdürebilmek için büyük bir yaşam mücadelesi içine girmiştir. Bu tarihsel yolculuğun başlangıç döneminde sürdürülen ayakta kalma mücadelesinin en zor aşamalarını, avcı olmasının sağladığı vasıflarla aşabilmiştir.
Bilindiği üzere insanlar canlılar dünyasının en gelişmiş yaratığıdır. • Dolayısıyla insanlaşma sürecinde, insanların ilk tarihsel işi düşünmeye başlamadan önce maddi gereksinmelerini giderme yolunda faaliyette bulunmaya başlamış olmasıdır. Bunun doğal sonucudur ki her geçen gün artan ihtiyaçlarını gidermek için eksiklerini gidermeye yönelik avda kullanmaya yönelik aletler ve araçlar geliştirmeyi başarmışlardır.
AVCILIK SAYESİNDE İHTİYAÇLARINI GİDEREN İNSANOĞLU DAHA SONRADA YİĞİTLİK, GÜCÜNÜ KANITLAMA, HARBE HAZIRLIK, SPOR, TUTTKU ADI ALTINDA BU UĞRAŞINI SÜRDÜREGELMİŞTİR.
İnsanlık tarihinin kökenini oluşturan maddi araçların üretimi, alet kullanma dönemi, insanlaşmanın başlangıcı olarak alınmaktadır. • Kalıntı ve bulguların verilerine göre, çok hassas radyoaktif zaman saptama yöntemleri ile yapılan hesaplar neticesinde insanların günümüzden 30-35 milyon yıl önce yaşadıkları tespit edilmiştir.
Avcılığın başlangıç tarihi insanlık tarihi ile eş zamanlı olarak başlamıştır. • “İnsanlığın tarihi, avlanmanın da tarihidir” diyebiliyoruz • Bugünkü bilgilerimiz ışığı altında, insanlaşmanın Afrika’ da başlamış olabileceği varsayılmaktadır. Bu insanlara “yetenekli insan” anlamına gelen “Homo-Habilis” denilmektedir Bu insanlar yaşayabilmek için doğal olarak avcıdırlar.
Medeniyet tarihi içerisinde avcı insanın rolü, gerçekten önemlidir. Bu rolün üstlenilmesini sağlayan Avcı ruhu geçmişte hep vardır, şimdi de var, gelecekte de mutlaka var olacaktır. Çünkü avcı kimliğimiz genetik yapımızın elle tutulmasa da ayrılmaz bir parçasıdır.
Bir milyon yıl kadar bir süre, önce sadece yaşamak için ihtiyacı kadar hayvanı öldüren atalarımızla hayvanlar arasında basit bir anlaşma vardı: “ Karnımız toksa ve bize bir zarar vermiyorsanız, bizde sizi rahat bırakırız.” şeklindeydi. Kısaca hayvanlara aç olmadıkları zaman müdahalesiz bir yaşantı öngörüyorlardı.
İnsanlık tarihi boyunca avcılık süresi içinde ortaya çıkan işbirliği, iş bölümü, topluluk içindeki bireyler arasında sorumluluk dağıtılması, verilen görevlerin zamanında yerine getirilmesi, grup dayanışmasını ve grup psikolojisini ortaya çıkaran nesnel temellerdir.Bunun sonucu olarak avcılık; • İhtiyaçtan dolayı işbirliği yapmamızı ve konuşkan olmamızı sağladı,grup dayanışması orginazasyonlara dönüşerek, yerleşik düzene geçmesini sağladı. • Uzun vadeli amaçlar üzerinde daha çok yoğunlaşarak icatlar yapmamızı, • Hayvanlardan temin edilen proteinler ile iyi beslenebilmeyi sağlayarak insana yaşam vermektedir..
İnsanlık alemi, yaşam süreci içinde toplayıcılıktan avcılığa, avcılıktan tarım toplumuna geçerek büyük bir değişime uğramıştır. • İklimsel değişiklikler, çeşitli coğrafik ( deprem, sel vb.) olaylar beraberinde avcıların süreç içinde azalmasına, doğanın doğrudan üretim süreciyle döndürülmesi anlamına gelen hayvancılık ve tarımın geliştirilmesi başlamıştır.
Geçmişten, bu zamana erişinceye kadar geçen binlerce yıl yaşayabilmek için doğal olarak insanların avlanması gerekiyordu.Şimdi, marketlerde bin bir çeşit ürünün tüketiciye sunulduğu bir dönemde bu sorunları anlamak güçtür. Bir zamanlar, peşinde onlarca zahmetle koştuğumuz hayvanlar artık paketlenmiş olarak raflarla hazır olarak bizlere sunulmaktadır. Kısacası günümüzde yiyecek bulmak kolaydır.
Avcı atalarımız tarihsel süreçte küçük ama çok önemli adımlar atmışlardır.Tahıl yetiştirmeye başladılar.avcı, artık çiftçi gölgesinde kalacaktı. Medeniyet öyle bir gelişme göstermiştir ki doğanın dengesi bu kısa sürede alt üst edilmiştir. hayvan dostlarımız üzerinde, mutlak bir üstünlük sağladığımızdan beri kontrol edilemeyen tek taraflı bir dünya yarattık. • Bu tek taraflı dünyada, bize düşen görev ise; • Dünyamızı hayvan dostlarımızla paylaşmak zorunda olduğumuzu,--------yaşam hakkı • Hayvanların yaşam hakkına saygılı olmamız gerektiğini bilmektir. • Doğal yasalara müdahale ederken çok hassas ve titiz olmamız gerektiği,
hiç unutulmamalıdır ki her hayvan, her canlı milyonlarca yıl süren bir evrimin sonucudur. • Bu dünyada yaşayan her canlı bir diğerine yaşam zinciri ile bağlıdır. • Her yaşam zinciri kendi içindeki en zayıf halka kadar kuvvetlidir. • Bir canlı türünün yok olması, milyonlarca yıl süren bir yaşamın yok olması demektir.Bunun bedeli hiçbir şekilde ödenemez. • Her hayvan, güzelliği, sayısının az olması yada parasal değeri için değil sadece var olduğu için değerlidir.
Sıradan serçenin biyolojik yaşam içindeki görevi, yaşam zinciri içindeki önemi günümüzde bir papağan veya goril yavrusu kadar sempati toplamıyorsa, bu serçenin kabahatli olduğundan değil olsa olsa insanların serçe hakkında bilgi sahibi olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Avcılığın Özü • Tarihsel süreç içinde insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için avlansalar da günümüzde avcılık heyecan dolu evrensel bir etkinlik, insan mutluluğuna katkı sağlayan bir eylemdir. • Fakat bizler biliyoruz ki tarihsel süreç içinde avlanmaktan beklenen nihai amaç öldürmek değildir. • Hayvanları ehlileştirmek için canlı olarak ele geçiren, insanoğlunun bu davranışı somut bir örnektir.
Fakat zamana bağlı olarak, silahların etkinliği arttıkça insanoğlu av hayvanlarının rakibi olarak kendine, özgür iradesi ile sınırlamalar getirmiştir. • Avlayan ve avlanan arasında doğuştan var olan eşitsizliğin, en azından artmaması için hayvanların doğal savunma mekanizmalarını aşmamaya özen göstermiştir. • Belirli bir sınırın aşılması halinde avcı-av ilişkisi, salt yok etme eylemine dönüşür ki, • İşte bu avcılığın özüne aykırıdır.
Örneğin; balık tutmak amacı ile derelere elektrik veren veya dinamit atarak balık avlamaya çalışan balıkçının yaptığı bu eylem ona başlangıçta akıllıca gibi görünebilir. Halbuki bir veya birden fazla türün sonunu getirecek bu davranış aslında tamamen akıl ve ahlak dışıdır. • Denetim mekanizmasının, yeterince sağlıklı çalışmamasından ötürü akıl kötü yolda kullanılmış, daha çok av için sınırlar yasadışı yollarla aşılmıştır.Bu davranış türü, aynı zamanda hakkından daha çok bir paya sahip olma arzusu taşıdığı için ahlakla bağdaşmaz ve bu mantıkla bu balıkçı çok balık yakalamasına rağmen aslında AVCI değildir.
Ayrıca; • -Bıldırcın avlamak için ses cihazı kuran, • -Geceleri ışık yardımı ile tavşan avlamaya çalışan, • -Ağır kış şartlarında yaban hayvanlarının fiziki imkansızlıklarını kendisine avantaj sayan,motorlu taşıtlarla av yapan, • -Geceleri gece görüş dürbünü kullanmak sureti ile avlanan , • -Yasaların öngördüğü avlanma metotlarının dışında avlanmayı alışkanlık haline getiren , • -Yaban hayvanlarının çiftleşme dönemlerinde tepkilerinin en düşük düzeye indiği anlarda avlanan, • -Hayvanları yeme alıştırmak sureti ile hayvanların zayıf yönünden istifade yoluna giden • Avcı kılıklı----Ahlak Yoksunu kişi gerçek avcıların, dolayısıyla insanların yüzkarasıdır.
İnsanlığa yakışmayan ahlak dışı davranışlarda bulunan kişilerde asla avcı olamazlar
Genel anlamda avcılık; • Avcılık, birinin avlayan diğerinin avlanan olduğu farklı türler arasındaki eylemdir. Avcılık yalnız insanoğluna ait bir uğraş olmayıp hayvanlar dünyasının her kademesinde vardır. • Kedilerin fareleri, kuşların sürüngenleri ve böcekleri, yırtıcıların memelileri, büyük balıkların küçük balıkları avlamaları gibi.
Avlanmak eyleminde karşılık yoktur.Yani, eylem tek taraflıdır. Bunu doğuran temel nitelik türler arasındaki eşitsizliktir. • Av, avcıdan çok daha hızlı veya çok daha güçlü olabilir. Ancak, sonunda avcı, her zaman avına karşı üstünlük sağlayacaktır. • Bu eylemin adına avcılık diyebilmemiz için avlanılanın kaçıp kurtulma şansının ve kural olarak kaçabilecek güçte olması gerekir.
Merkez av komisyonu kararlarında zaman yasakları ve yasaklanan avlanma usul ve şekilleri başlığı altında belirtilen tarihlerden, metotlardan çıkarılması gereken anlam ve arzulanan amaç budur. Yani, yeni doğan yavruların ergin hale gelip kaçabilme şansını yaratabilmektir. Bu bağlamda, başarılı sonuç avın olmazsa olmaz koşulu değildir. Eve boş dönmenin ayıbı ve yadsınacak hiçbir yanı yoktur.
Avcılığın en güzel yanlarından biriside her zaman mücadeleyle dolu ve sorunlu olmasıdır. Bir yerde sorun var ise, bir de çözümü var demektir. Çözüm yollarını aramak, zorlamak bir eylemi gerektirmektedir ki mutluluğa erişmenin doyurucu yolu da zoru başarmaktan geçmektedir.
İnsanoğlu hiç kuşkusuz kendisine göre bir alt tür olan hayvanlara kaçma şansını bilerek vermelidir. İnsanoğlu sahip olduğu üstün yetenek ve olanakları sınırlayarak türlerin devamını sağlamak, avcılığın temel yaklaşımlarından biri olmalıdır. Ancak, bu sayede avcılık gelecek nesillere aktarılabilir. • Avcılığın bir etkinlik olarak yapılması ve bu nitelikle herkes tarafından anılması istenecek ise avcı kendi özgür iradesi ile insana has olan üstünlüğünden vazgeçebilmelidir. • Avlanma olayı, türler arasındaki eşitsizliği aşrı boyutlaragetirmemelidir. • Unutmamalıyız ki
Yabani flora ve faunanın korunarak gelecek nesillere aktarılması doğal bir miras olarak görülmelidir. • Avcı, toplumun diğer bireylerine göre daha fazla sorumluluk taşımaktadır. Çünkü, toplumun tamamına ait doğal kaynakların önemli bir bölümünü sadece toplumun bir kısmını teşkil eden avcılar kullanmaktadır. Avlanma hakkını savunan bilinçli avcıların evrensel sorumluluklarını bilerek hareket etmeleri gerekmektedir.
Avcılık eyleminin uygulanması sırasında, yasaların avcılara öngördüğü sınırlar avcıların evrensel sorumluluklarını yerine getirmesinde yeterli midir ? Devlet yasalarla günleri, avlanma limitlerini vb. belirlemiştir. Fakat, bilinçli bir avcı olmanın tek yolu önce insan olmanın sorumluluğunu bilerek, o an için kendisine hak tanınan limitler dahilinde de olsa yerde duran bir uçana, yavru, dişi veya damızlık için en verimli yaşında bulunan bir erkek memeliye silah doğrultmuyorsa işte gerçek avcıdan beklenen, arzulanan davranış budur.
Bu davranış biçiminin avcı toplumu içinde yaygınlaşması, bu ve benzeri davranışların toplum içinde sık sık seslendirilmesi ve taraftar bulabilmesidir. • Kısaca, bilinçli avcı daha çok merhamet duygusu taşır. Sorumluluğunu bilir ve avcılığın ahlaklı anlayışı içinde davranarak ihtiyacı, hakkı olanı kadar tüketme yoluna gider .
Aşırı yağışların oluştuğu mevsimlerde, şiddetli fırtınaların yaban hayvanlarının fiziki kudretlerini zaafa uğrattığı zamanlarda avlanmak yasak olmasa da ava çıkmanın uygun olmadığını bilir. Avcılık eylemi sırasında “ Önüme ne çıkarsa onu vururum “zihniyetinde değil hakkım olanı kadar vururum der. Gerektiğinde hakkından da feragat eder.
Buna göre; yaban hayatını ne yasaklarla, ne cezalarla durdura biliriz. Bilinçli bir avcı olarak yaban hayatını, bitkileri, suyu, havamızı korumanın tek yolu ahlaklı bir toplum olmaktan geçmektedir. Hakkımız, ihtiyacımız kadarını tüketmeliyiz. Bu dünya üzerinde yaratılmış olan var olan her şeyin insanların olduğu kadar hayvanların, bitkilerinde hakkı olduğunu bilmeliyiz. Kısaca, doğa olmadan insanlarında olmayacağını unutmamalıyız.
1972 den beri koruma altında • 1954-600 çiften fazla üreyen topluluk vardı • 1962-130 çift • 1972 yılına kadar yumurtlamadılar • 1973- 26 çift kalmıştı. • 1982-17 tane kuş Afrika’dan göçten geri döndü • 1990 yılına Türkiye’de tükendiği kabul edildi • Göçe giden Kelaynaklar göçten geri dönmüyordu • Günümüzde 83 Kelaynak olmakla birlikte 13 tane yavru bulunmaktadır. • 2007 yılında 5 kelaynak göçe gönderilmiş. 2 tanesi Fırat ve Dicle isimli Kelaynaklar göçten dönmüştür. • Buda Kelaynakların doğada yeniden var olabileceğini gösterir.
Saf alageyikler Dünyada sadece Antalya’ da Düzlerçamı bölgesinde hayatını sürdürmektedir.
Hiçbir yaptırımın olmadığı yüzlerce yıl evvel avcıların davranış biçimlerinin ne kadar ahlaklı olduğunu görebiliyoruz. Örneğin, Dede Korkut Masalların’da atalarımızın avcılık konusunda Beğil oğlu Emre Destanı’ndan almış olduğumuz bir şiirde şöyle denmektedir. Üç yüz altmış altı alp ata binerse, Kanlı geyik üzerine yürümüş olsa, Beğil, ne yay kurardı, ne ok atardı, Hemen yayı bileğinden çıkarırdı, Boğanın, yabani geyiğin boynuna atardı, çekip durdururdu, Zayıf ise kulağını delerdi, avda belli olsun diye, ama semiz olsa boğazlardı. Eğer beyler geyik avlarsa, Kulağı delik olsa, Beğil sevincidir diye Beğil’e gönderirlerdi.
Yüzlerce yıl öteden, değeri bügün bile tartışılamayacak seçkin bir örnek olan Milli destanımızda Beğil, zayıf hayvanı avlamaya değer görmüyor. Zayıf geyiği, içinde bulunduğumuz günlerdeki yaban hayvanlarının envanterinde kullanılan markalama yöntemlerine çok benzeyen bir yöntemle işaretliyor. Diğer avcı, uygun zamanda avladığı bir hayvanın kulağında bir delik görse bu av Beğil’ indir diyerek ona gönderiyor. • Bu Milli Destanımız Türk kültürünün zenginliklerini, Türk milletinin yüksek insani vasıflarını, duygularını, faziletlerini ve meziyetlerini dile getirmektedir. • Bu yüksek değer yargılarının yaygınlaştırılması, bugün avcılığın olmazsa olmaz şartıdır.
Düzenli bir avcılığın kabul edilebilirliğinin olmazsa olmaz şartlarından biri de kendi içinde örgütlenmiş, bireylerini yasalar içinde kontrol edebilen derneklerin varlığından geçer. Bu oluşumlar farklı coğrafi bölgelerde ve farklı sosyal gruplardan meydana gelse de, hepsinin ortak olarak sergilemek zorunda oldukları payda, yükselen ahlaki değerler olmalıdır.
Toplumun bilincinin yeterince oluşmadığı koşullarda, sınırları göreceli kavramlar üzerine belirlenmiş toplumsal yargılar başta olmak üzere yaşamı düzenlemek için yasama organları tarafından çıkarılmış kanunlar bile, son derece hassas bir denge kurulmuş ekosisteme istemeden de olsa müdahale edebilmektedir.
Ahlak sahibi bir avcı içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını zedelemekten uzak durur, yüksek ahlaki değerleri savunur. • Ahlak sahibi bir avcı, kanunlar uygun görse de o avcıya has duygu ile kanun ve doğa koşullarının her zaman uyum içinde olamayacağını düşünerek hakkından feragat etmeyi bilecektir.Avcı ahlakından bu anlaşılmalıdır.
Avcı, canlarını insanlara emanet eden her türlü canlının yaşama hakkına saygı göstermelidir.Bir taraftan onların yaşam ortamlarının iyileştirilmesine faydalı olacak tutumlar sergilerken bir diğer yandan da bilinçli bir avcı toplumunun oluşması için elinden gelen her türlü katkıyı ortaya koymalıdır.
Bizler yaşadığımız dünyanın, bu evrenin çok küçük boyutu ama önemli bir parçasıyız. Varlığımızın devamı, bizi barındıran ekosistemin varlığı ile bire bir ilintilidir. Eğer varlığımızı çok daha iyi koşullarda sürdürmek istiyorsak, eğer bu dünyanın bize sağladığı nimetleri gelecek kuşaklara çoğaltarak devretmek istiyorsak buna zorunlu olduğumuzu kabul ediyorsak o zaman her şeyden daha önemli ve mükemmel olan doğanın, kanunlarına saygı göstermeliyiz. Doğadan hakkımız, ihtiyacımız kadarını tüketmeliyiz.