490 likes | 885 Views
ENDÜLÜS MEDENİYET TARİHİ. 1.Sosyal Yapı Din bakımından toplum M üslümanlar ve gayrimüslimler olarak ikiye ayrılıyordu. Müslümanlar da Araplar, Berberiler, Mevali, Müvelledler , Sakâlibe ve Sudanlılar gibi etnik gruplara ayrılıyordu.
E N D
1.Sosyal Yapı Din bakımından toplum Müslümanlar ve gayrimüslimler olarak ikiye ayrılıyordu. Müslümanlar da Araplar, Berberiler, Mevali, Müvelledler,Sakâlibe ve Sudanlılar gibi etnik gruplara ayrılıyordu. Araplar sayıları az olmasına rağmen ekonomide sosyal hayatta yönlendirici unsur olmuşlardır. Kayslılar ve Yemenliler arasında kabile çekişmeleri görüldü. Bu çekişmeler devletin siyasi otoritesini zayıf düşürmekteydi. Endülüs’te medeniyet ve medeni hayat gelişip derinleştikçe kabile yapısı da kendiliğinden gevşemeye başladı.
Berberiler ,fethin gerçekleşmesinde büyük rol oynamışlardır. Sayı bakımından Arapların birkaç katı olmalarına rağmen Endülüs’ün yıkımına kadar özellikle idari hayatta Araplar kadar etkili olamadılar. Araplar gibi Berberilerde de kabilecilik ruhunun bulunması farklı kabileler arasında çekişmelere yol açıyordu. Araplarla da çatışmaya giriyorlardı. Buna rağmen Araplarla çok canlı bir kültür alışverişi mevcuttu. Fetihten kısa bir süre sonra Araplar vasıtasıyla İslamı yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve arapça konuşur hale gelmişlerdir.
Mevaliler , velâ (yandaşlık) baği olsun olmasın Arap olmayan Müslümanlardır. İdari hayatta önemli rolleri olmuştur. Mevaliler Endülüs Devleti’ne yıkıldığı güne kadar sadık kalmışlar ve önemli hizmetler sunmuşlardır. Müvelledler’e gelince Endülüs’te Müslüman nüfusunun çoğunluğunu İslamıkabul eden bu zümre oluşturuyordu. Bazı Arap toplulukları Müvelledlerle iyi ilişkiler kuramamışlardır. Kabilecilik anlayışının tesiriyle kendilerini onlardan üstün saymaları iyi ilişkiler kuramamalarında etkili olmuştur. Bu durum etnik Arap-Müvelled düşmanlığını körükledi. Müvellidler uzun süre kendi kültürel özelliklerini sürdürdüler ve bunun sebeplerinden biri de eski dindaşlarından olan Musta’ribler ‘le iç içe yaşamaları idi.
Araplarla Müvelledler arasındaki husumet edebi alana da kaymış, bu konuda MüvelledİbnGarsiyye’nin Arapları aşağılayıp kendilerini yücelten risalesi meşhurdur. Bu risale aslında Arapların kendilerine üstün görmelerine karşılık bir tepkidir. İbnGarsiye risalesinde Arap olmayanların Arap olanlardan daha üstün olduklarını bu karşılık eski Arap tarihinin utanç verici olaylarla dolu olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.
Müslüman nüfusun diğer bir unsurunu ise Sekâlibeteşkil ediyordu. Bunlar köle tacirlerinden satın alınarak saraya getirilen , Müslüman olmaları ve saray âdabını öğrenmeleri sağlanarak değişik hizmetlerde kullanılan Fransız, Alman, Slav, Galicia, Katalonya vb. asıllı kölelerdi. Bunlar Yahudi köle tacirleri tarafından getirilip belli bir ücret karşılığında devlete teslim edilirlerdi.asabiyet faktörünü dengelemek için III. Abdurrahman’ın kumandanlık ve vezirlik gibi bazı üst görevlere Arapların yerine onları tayin etmesi Sekâlibe ‘nin toplum içinde nüfuzlarının önemli ölçüde yükselmesine yol açmıştır. Diğer taraftan sarayda çok iyi bir eğitim almaları sayesinde içlerinden Arap dili ve edebiyatı alanında sivrilen şahsiyetler de çıktı.
Sudanlılar Müslüman kesimi içinde yer alan bir başka etnik gruptur. Halifelik Dönemi’nde Orta Afrika’dan getirilip Endülüs toplumuna katılan bu grup için kaynaklarda âbid ve sudan isimleri kullanılmaktadır. III. Abdurrahman’ın tamamen bunlardan oluşan bir muhafız birliği vardı. Daha ziyade orduda görevlendirilmekteydiler. Uzun yola dayanıklı olmaları nedeniyle de posta hizmetlerinde de görev almışlardır. Siyahi kadınlar ise sarayın ve aristokrat ailelerin mutfak hizmetlerini yürütüyorlardı.
Gayrimüslim tebaaya gelince bunlar Yahudi ve Hıristiyanlardan ibaretti. Fetih esnasında yapılan antlaşmalar çerçevesinde dinlerini , mabedlerini, âdetlerini muhafaza hakkına , can ve mal emniyetine sahip bulunuyor buna karşılık devlete cizye ve şayet varsa toprakları içinde haraç ödüyorlardı. Hıristiyan topluluk zamanla İslam kültürünün epey tesirinde kaldı. İspanyollar kendi dilleri yanında Arapça’yı da konuşur oldular. Giyim-kuşam , yeme-içme, günlük hayatlarını ilgilendiren pek çok konuda Müslümanları taklit ediyorlardı.
Bundan dolayı onlara ‘Araplaşmış’ anlamında Musta’ribdenilmektedir. Başlarında Kûmis adı verilen cemaat lideri bulunuyor ve devlet nezdinde cemaatini temsil ediyordu. Bunlar ordu dahil devletin çeşitli kurumlarında önemli görevler üstlendiler. Bu şekilde idari, sosyal ve kültürel hayata katkıda bulundular. Vizigot’ların sonlarına doğru dini hakları tamamen ellerinden alınan ve köleleştirilen Yahudiler , İslam fethiyle birlikte dini bir cemaat olarak yeniden dirilme ve dinlerini yaşama hakkını elde ettiler.
Endülüs cemiyetinde bir kişi, toplumun hangi kesiminden olursa olsun, hanedana mahsus devlet başkanlığı hariç diğer üst makamların hepsine yükselebilirdi. Bununla birlikte toplumda hassa, amme/avam, abîd, a’yanadları altında farklı zümrelerin de var olduğu bilinmektedir.
Hassa’yı Arap, Berberi veya Mevâli asıllı aristokrat aileler oluşturuyor. Vezirlik, valilik, kumandanlık gibi üst görevler genellikle onlara veriliyordu. A’yan’ızengin tüccar ve çiftlik sahipleri ;daha çok küçük ticaret,çiftlik hayvancılık , balıkçılık gibi işlerle uğraşan Amme’yi de büyük çoğunluğu Berberilerle Müvelledler ve Musta’riblere mensup olan halk tabakası teşkil ediyordu.
Endülüs toplumunda zenginler lüks ve debdebeli bir hayat sürüyorlardı. Endülüslü kadınlar geniş bir hürriyete sahiptirler. Sokakta rahatça dolaşır, halkalar oluşturarak sohbet ederler ve vakit namazlarını da çok defa camide kılarlardı. Endülüs Emevileri zamanında Kadir Gecesi , Ramazan ve Kurban Bayramları toplumsal hayata ayrı bir canlılık katardı. Kadir gecelerinde KurtubaUlucâmi özel olarak tütsülenir ve aydınlatılırdı. Endülüs’te her sene Mihricân, Nevruz ve Âsir adlarını taşıyan üç ayrı şenlik düzenlenmekteydi.Bunların yanında bazı bölgelerde yılbaşı kutlamaları da yapılmaktaydı.
2.İdari Yapı Emevi Devleti’nde idari işler bazen Kuzey Afrika bazen de bizzat Emevi halifeleri tarafından gönderilen valilerce yürütülmüştür.756 yılında I. Abdurrahman’ın Endülüs’te bağımsız bir devlet kurmasından sonra idari yapı Emevi Devleti örnek alınarak yeniden düzenlendi.
Emevi Devleti’nin başında bulunan hükümdarlar için 929 yılına kadar emîr ya da ebnâü’l-hulafâ, bu tarihten sonra ise halife veya emîru’l-mü’minun unvanları kullanıldı. İdari hiyerarşide hükümdardan sonra hâcib, vezir, kâtip,sâhibu’l-berid, hâzinu’l-mal, kadı’l-cemaa, vali, kâid,sâhibu’l-medine, sahibu’s-suk,sâhibu’l-escâl,sâhibu’l-evkaf gibi yüksek memurlar yer almaktaydı.
Hâcib, memur kademelerinin en üstündeki kişidir.hükümdarla idareciler ve halk arasında mabeyncilik vazifesi görürken bir taraftan da gerektiğinde onun adına kararlar alır ve uygulardı. Vezirlerden ,her biri farklı bir alandan sorumluydu. Vezirler doğrudan hükümdar veya hâcibin huzurunda toplanırdı. Katipler, iki kısma ayrılırdı. Resmî evrakı yazmakla yükümlü olanlara kâtibü’r-resail , beytülmâlin harcamalarını kaydedenlere kâtibü’z-zimam denilirdi.
Sâhibu’lberîd, vilayetlerde olup biten işler ve idareciler hakkında bilgi toplamak gibi önemli bir görevi de yerine getirirdi. Hâzinu’l-mal, hazineye ait mallardan ve vilayetlere gelen vergilerden sorumluydu. Kâdı’l-cemâa, adli işlere bakarlardı. Abbasilerdeki başkadının dengiydi. Cuma namazı kıldırmak, evlilik , boşanma, miras, mülkiyet vb. görevlere bakıyorlardı. Sâhibu’lmedîne, şehirde idari düzen ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu kişiydi
Sâhibu’s-suk, çarşı pazarda tartıların doğru , satılan malların kaliteli olması, hileli alışverişin önlenmesi,mescitlerin, yol ve nehir kıyılarının temiz tutulması gibi işlerden sorumluydu. Endülüs Emevi Devleti 25-50.000 kişilik bir daimi orduyu hazır bulundururdu. Ordu yayalar ve atlılar olmak üzere iki grup askerden oluşmaktaydı. Savaş aleti olarak kılıç, mızrak, ok, yay, kalkan, miğfer, tekerlekli mancınık ve geç dönemde de tüfek kullanılmıştır. Murâtıblar ve Muvahhidler dönemlerinde Endülüs, bu devletlere bağlı bir vilayet olarak idare edildi.
3. iktisadî Hayat Endülüs özellikle III. Abdurrahman döneminden itibaren Avrupa’nın en kalabalık ve refah ülkesi haline gelmişti.istikrarın sarsıldığı dönemler dışında hazinenin gelirleri sürekli artış kaydediyordu. Bu zenginliğin temelinde hiç şüphesiz tarım, ticaret ve imalât sanayi alanlarında kaydedilen gelişmeler yatmaktaydı.
Sulu tarımda büyük bir ilerleme kaydedilmişti. Suyun kullanılır hale getirilmesi üç şekilde gerçekleşmekteydi. İlki dere veya nehir suyunun bir baraj ve baraja bağlı su kanalları vasıtasıyla araziye ulaştırılması şeklinde. İkinci sistem yıl boyu akan dereden su üç sarnıçta biriktirilmekte ve haftalık nöbetlerle kanallarla tarlalara dağıtılmaktaydı. Diğer uygulama ise su gölette biriktirilmekte ve buradan su saatine göre belirlenen muayyen zaman aralıklarıyla beş hektarlık araziye gönderilmekteydi.
Pirinç, şeker kamışı, portakal, kayısı, nar, pamuk gibi ürünleri İspanya’ya getiren ve üretimini sağlayanlar da Müslümanlardır. Bazı bölgelerde arıcılıkta gelişmiş, maden işletmeciliği Müslümanlar tarafından yeniden canlandırıldı. Yün, pamuk ve ipek dokumacılığı da çok gelişmiştir. Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılması iktisadî hayatta genel bir duraklama dönemine girilmesine yol açtı. Doğudaki İslam ülkelerinde olduğu gibi burada da dinar ve dirhem kullanılıyordu. Devlet gelirlerini esas itibariyle zekat, cizye, haraç, ticaret malları vergisi ve ganimetler oluşturmaktaydı.
4.Eğitim Endülüslü düşünürlere göre eğitim kişiyi beceri, meslek ve makam sahibi yapmanın ötesinde, hayatı anlamlandırmanın önündeki en büyük engel olan cehaletten kurtarıp aklını kullanan kimse haline getirme faaliyetinin adıdır. Eğitimin ilk merhalesinde Kuran öğretimine ve dini bilgilerin tedrisine öncelik verilmiştir. Üç aşamalı eğitim ve öğretim sistemi vardı.
ilk aşama Kuran’ın öğretilmesinin gerekliliğini söyleyenler olduğu gibi bunun aksini de söyleyenler vardır. İkinci aşamada öğrenciler şüyuh denilen müderrislerin etrafında oluşan halkalara katılırlar. Bu halkalarda dil ve edebiyat, fıkıh, tefsir, hadis, tıp, matematik, kimya gibi ilimler okutulurdu. Üçüncü aşamada ise ihtisaslaşma başlardı.bu dönemin sonunda başarılı öğrencilere okudukları medreselerden müderris olabileceklerini gösterir icazetnameler verilirdi.
5.İlim ve Kültür Hayatı 5.1.Dil ve Edebiyat Filoloji Çalışmaları: İslam fethinin ardından gerek doğudan gelen yeni göçler gerekse yerli kadınlarla yapılan evlilik sebebiyle Arapça konuşanların sayısında büyük bir artış meydana geldi. Resmi dilin Arapça olması sebebiyle Berberîler’leMüvelledler’in öncelikle Arapçayı öğrenmeleri gerekiyordu.böylece Arapça ortak konuşma ve yazı dili haline geldi.
Dilde önemli çalışmalar yapıldı. Doğudaki kitaplardan faydalanıldı. Müelleflerin IX.yy.daki en önemli temsilcileri, on beş yıllık bir çalışmanın sonunda el-Bari’ fi’l-luğa’yı yazan Ebu Ali el-Kâlî , el-Ef’âlin müellifi ibnu’lKuteyye ve el-İstidrak alâ Sibeveyhi, el-Vâzıh gibi eserleri sahibi olan o dönemin en büyük filologu olarak gösterilen Ebû Bekir ez-Zübeydî’dir. İbn. Malik Arap gramerini nazım halinde ve oldukça basit bir dille özetlemeyi başarmıştır.
Nesir : Bu türden edebi faaliyetleri iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi hükümdarların başka hükümdarlara, valilere ve valilerin hükümdarlara gönderdikleri risalelerdir. Nesir türünden edebi faaliyetlerin ikinci kısmı ise telif eserler teşkil etmektedir.
Şiir : Şiir başlıca üç tür halinde gelişme gösterdi. 1.Klasik şiirin ilk temsilcileri Endülüs’e gelen şairlerdi. Emirlik döneminin başlarından itibaren Doğu’ya duyulan özlem, sevgi gibi psikolojik duygular ve tabiat tasvirleri , dünyaya aşırı bağlanmaya veya ondan uzaklaşma gibi birbirine zıt duygular şiire girmeye başladı. X.yy da klasik şiirde vezin yönünden fazla değişiklik olmamıştır.
Mana, üslup ve temada değişiklikler meydana gelmiştir. Halifelik döneminin sonlarına doğru ülkeye hakim olan siyasi kargaşa ve onun meydana getirdiği karmaşık hisler sebebiyle terk edilen konular yeniden şiire gelmeye başlamıştır. Bir diğer önemli tema da Endülüs’ün maddi manevi güzellikleriydi. Klasik şiir Mülûku’t-tavaif döneminde siyasi çöküşün aksine hiciv, methiye, tefahür, zühd, sabır, hüzün, tabiat, içki, kadın gibi temalar öne çıktı. Şairlerin değeri arttı, öyle ki vezirliğe denk tutuluyordu.
2.Müveşşahlar’a gelince ilk defa Endülüs’te görüldüğü ve Emir Abdullah döneminde şair Mukaddem b. Muâfâ tarafından ihdas edildiği şeklindedir. Müvaşşahlardaki temalar kasîdelerdekilerle aynı olmakla beraber telli musiki aletleri eşliğinde okudukları için bu şiirlerde aşk konularına daha çok ağırlık veriyorlardı. 3.Zeceller,Muvaşşahlardan farklı olarak fasih Arapça yerine halkın kullandığı Arapça, muhtelif Berberi lehçeleri ve Latincenin karışımından meydana gelen melez dille söylenen şiirlerdi. Sazlar eşliğinde koro halinde söylenirdi.
5.2. İslami İlimler Tefsir ve Kıraat: Tahsil amacıyla Kahire, Bağdat gibi şehirlere yapılan seyahatler sayesinde Doğu’daki tefsirle ilgili çalışma ve gelişmeler yakından takip ediliyordu. IX.yy’ın ikinci yarısından itibaren tefsir alanında Endülüs’te önemli alimler yetişmeye başladı.
Hadis : Endülüs’te hadis ilmine olan ilgi çok erken tarihlerden başladı. Bir çok talebenin hadis tahsili için Doğu’ya gittiğini ve dönüşlerinde Endülüs’ün muhtelif şehirlerinde bu ilmi öğrettiklerini göstermektedir. Hadis ilminin değişik yönleriyle ilgili çok sayıda eser telif edildi. Bunlar arasında Kasım b. Asbağ’ınKitâbfî Hadisi Malik b. Enes, İbnEymen’in es-Sünen,Kâdîİyaz’ın el-İlmâ adlı eserleri zikredilebilir.
Kelâm : Endülüs’te en az gelişme gösteren İslami ilim kelam olmuştur. Bunun sebebi doğuda ortaya çıkan kelâmi meseleler ve bu meseleler etrafında gelişen tartışmaların asla müsamaha ile karşılamayan Maliki mezhebinin Endülüs’te sağladığı mutlak hakimiyettir. Tasavvuf :Zühd hayatı , fetihten sonraki ilk yıllarda Endülüs’ün aşina olduğu bir tarz değildi. Tasavvuf sahasında Endülüs’te yetişen en önemli isim , hem İslam hem de Hıristiyan aleminde derinden yankı uyandıran İbnu’l Arabî’dir.
5.3. Sosyal, Sağlık ve Fen İlimleri Felsefe ve Mantık : Halk felsefeyle uğraşmaya iyi gözle bakmıyorlardı. İdareciler de siyasi endişelerle felsefeyle uğraşanları cezalandırma ve felsefi eserleri yaktırma yoluna gidiyordu. Buna rağmen bazı felsefi gruplar ortaya çıkmaya başladı. Bunların ilk temsilcisi İbnMeserre’dir. Onun fikirleri XII.yy da İbnu’l Arif tarafından sistemleştirildi.
XII.yy genel anlamda Endülüs’te felsefenin en parlak dönemini teşkil eder. Bu yy.da yetişen filozoflardan biri de İbnBâcce’dir. Bir taraftan felsefe ve klasik kelamı ayırma cihetine giderken diğer taraftan da insanın tek başına sırf kendi kabiliyetlerini geliştirerek faal akılla temasa gelebileceğini göstermeye çalıştı. Endülüs’te mantık ilmine gereken önemin verildiği görülmez.
Tarih ve Coğrafya : Endülüs’te tarihe büyük bir ilgi vardı. Doğunun örnek alındığı tarih çalışmaları çerçevesinde ağırlığın Endülüs’e verildiği görülmüş, tabakat kitapları ve edebiyat tarihleri telif edilerek geniş ve zengin literatür oluşturuldu. İlk tarih çalışmaları emirlik döneminde başlamış halifelik dönemlerinde geliştiğini göstermektedir. Abdulmelik b. Habib’in et-Tarih, Ahmed er-Razi’ninAhbârumulûki’lEndelus adlı eserleri örnek gösterilebilir.
Musiki : Önce Kurtuba, ardından da Tuleytula. Belensiye, İşbiliye ve Gırnata gibi şehirlerde Endülüs musikisinin konservatuarları sayılabilecek okullar açıldı.musiki toplumun her kesiminde revaç bulmuştur. Astronomi ve Matematik : Halk tarafından pek iyi gözle bakılmayan diğer bir ilimde astronomidir.buna rağmen Endülüs’te önemli bir gelişme kaydetmiştir. Endülüslü astronomlar dünyanın büyüklüğünü Yunanlılardan daha doğru hesapladılar. Astronomiyle birlikte matematik çalışmaları da uygulamalı ve teorik olarak yürütüldü. İbn Haldun ticari aritmetik, arazilerin ölçümü, vergi hesaplamalarıyla ilgili çeşitli eserler yazmıştır.
Tıp ve Kimya : Endülüs Müslümanları tıp sahasında da önemli gelişmeler kaydetti.özellikle hayvanlar üzerinde yaptığı çalışmalarla fizyolojide önemli başarı sağladılar. Ayrıca uygulamalı tıp ilmini geliştirdiler. Ameliyatta kullanılan aletler ve bunların kullanılış şekilleri hakkında önemli eserler vermişlerdir. Bitkilerden öz suyu elde etme tekniğini geliştirip eczaneler kurmuşlardır. İbnRüşd bu alanda on altı eser yazmıştır. Ebu’l Kasım ez-Zehravi otuz ciltlik et-Tasrif adlı bir tıp ansiklopedisi telif etti.
Mimari, Bayındırlık, Sanat :Müslüman fatihlerin yıkıcı değil yapıcı irade ile hareket etmeleri diğer fetihler gibi Endülüs fethinde işgal hareketine dönüşmesine mani olmuştur.bu irade sayesinde harap vaziyette bulunan beldeler mamur hale gelmiş, ufacık köyler büyük şehir haline gelmiştir. Mesela Kurtuba’da fetihten iki asır sonra 113 bin ev, 21 dış mahalle, 70 kütüphane, iki binin üzerinde cami ve mescid yapılmış, Bağdat ve İstanbul’un yanında dünyanın en büyük üç medeniyet merkezlerinden olmuştur. Endülüs medeniyeti sırf ekonomik, askeri ve ilmi alanlardaki gelişmelerle tanımlanabilecek bir medeniyet değildir.
Bilakis bu medeniyetin sanat ve estetik boyutu en az diğerleri kadar dikkat çekici belki de daha önemlidir. Endülüs , bütün İslam alemiyle paylaştığı ortak özelliklerden ayrı olarak, kendine has bir estetik anlayış ve zevkin de sahibi olmuştur. İslam coğrafyasının en uzak köşesinde bulunmasının yanında Avrupa’daki Hıristiyan alemiyle sürekli temas halinde olmasının ve farklı inanç ve ırklara mensup yerli halkla iç içe yaşamanın verdiği hoşgörüye dayalı değişik bir ruh hali taşımasının da tesiri vardır.
Mimari, Bayındırlık: Endülüs mimarisinin günümüze ulaşmış en önemli eseri KurtubaUlucamii’dir. Kurtuba Camii, Endülüs Emevi mimarisi için tam bir örnek teşkil etmekte ve bilhassa mimarinin ana hatlarıyla tam bir uyum içinde olan zarif ve göz alıcı süslemeleriyle, bu mimarlık anlayışının en önemli özelliklerini sergilemektedir. İnce sutunçelere sahip çifte pencerelerle dışarı açılan binanın dış tezyinatı, vakur ve haysiyetli bir etki bırakacak şekilde en alt boyutta tutulurken, iç tezyinatında tam anlamıyla bir ihtişam gösterisine gidilmiştir
Mimari kuruluşun temelini teşkil eden sütunlar ve at nalı kemerlerden oluşan taşıma sistemi,mimari işlevi kadar tezyinat aracı olarak da hesaplanmış ve sade görünüşlü dış cephelerin arkasında yer alan iç mekanların çarpıcı zenginlikteki dekarasyonuna destek olmuştur. Emevi mimarisinin günümüze ulaşabilen sınırlı örnekleri içinde özellikle dikkati çeken bir diğer cami Tuleytula’dakiBâbuMerdum Camii’dir. Medinetü’z Zehra en göz kamaştırıcı mimari komplekslerinden biriydi. Medinetü’zZehra Sarayı’nda daha çok mermer ve alçı kullanılarak yapılan tezyinatta mozaiklere geniş yer verilmiştir.
Endülüs Emevileri Döneminde Hacip el Mansur tarafından inşa ettirilmiş olup Medinetü’z-Zehra’ya benzeyen bu kompleksin Kurtuba’nın doğusunda inşa edildiği bilinmekle beraber kesin yeri tespit edilmiş değildir. Mülûkü’t-tavâif dönemi mimarisinin önemli bir örneği,Sarakusta’dakiCaferiye Sarayı’dır
6.2.Resim,Heykel,Kabartma,Hat Resim ve heykele karşı ilgi duyulmuştur.Dini mimariye ait eserlerde,bitki,insan ve hayvan tasvirlerine yer verilmiştir. Resimle birlikte insan ve hayvan heykellerinin de varlığıda dikkat çekmektedir.Heykellerinin çokluğuyla ünlü Kurtuba ve Tuleytula Sarayları’nın yok olmasına karşılık Medinetü’z- Zehra’daki saray önemli bilgi kaynağıdır.Bu saraya ait aslan,geyik,ceylan,timsah,kartal,şahin,horoz,tavuk,tavuz kuşu,güvercin heykelleri Kurtuba’dakiDaru’s-Sina’â’da imal edilmişti.Yine bu sarayın küçük havuz çanağının üzerinde insan figürleride yer almaktaydı.
Endülüs sanatının bir kolu da hat sanatıdır.Emevi binalarında yazılar genellikle sade ve sadece harflerin özelliklerini belirtecek şekilde kullanışmış sonraki dönemlerde ise çok daha tezyini bir mahiyet kazanarak diğer süsleme elemanlarıyla da desteklenmiştir. Bunların yanında ahşap oymacılığı,seramik,çömlekçilik,çinicilik,fildişi oymacılığı ve dokumacılık Endülüs Devleti’nde önemli bir yer tutmaktaydı.
7.Endülüs Medeniyeti’nin Tesirleri Endülüs 711 yılından itibaren parlak bir medeniyetin doğuşuna beşiklik ederken Batı,karanlık çağ denilen bir dönemi yaşıyordu ve Müslümanların kaydettikleri gelişmelerin pek farkında değildi.Haçlı Seferleri vesilesiyle Hıristiyanlar İslam medeniyetini yakından tanıma fırsatı buldular.Arapça eserleri kendi dillerine tercüme etmeye başladılar.Arapça yazılmış ilmi ve felsefi eserlerin Latince’ye tercüme faaliyetinin yoğunlaştığı merkezden biri Sicilya diğeri de İspanya idi.
Tercime faaliyetleri X. yüzyılda başlamış XII.yüzyılda yoğunluk kazanmıştır. Edebiyat alanında Avrupa’da fabl türünün ortaya çıkışı,kesinlikle Hint-İran menşeine dayanan İslami eserlerin tesiriyle olmuştur ve meşhur La Fontaine,Kelile ve Dimne’den geniş çapta istifade ettiğini bizzat kendisi söylemektedir. Kültürel hayatın dışında tarım ve mimari alanlarında da Endülüs Avrupa’yı önemli ölçüde etkilemiştir.
BOZOK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 1.SINIF REYYAN DÜNDAR