550 likes | 941 Views
1O. BÖLÜM KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA ve BİTİŞİKLİK KURAMLARI. Doç . Dr. Tahsin İlhan. KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA. KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA.
E N D
1O. BÖLÜMKLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA ve BİTİŞİKLİK KURAMLARI Doç. Dr. Tahsin İlhan
KLASİK (TEPKİSEL) KOŞULLANMA • Sindirimin nasıl olduğunu incelerken laboratuvardaki bir köpeğin eti gördüğünde salya salgıladığını fark eden Pavlov, kontrol edilmiş koşullar altında salya tepkisi/refleksi ile ışık ve zil gibi diğer uyaranlar arasında bir bağ kurulup kurulamayacağını araştırmaya karar vermiştir.
Pavlov’un öncülüğünde yapılan deneylerden en bilindik olanı köpeğin zil sesine karşı koşullanmasıdır.
Koşullanma Süreci • Diğer uyarıcıların tamamen kontrol edildiği bir ortamda, birinci adımda aç bırakılmış köpeğe bir kap içinde et tozu verilmiş ve salya miktarı ölçülmüştür. Ölçümde oldukça fazla miktarda salya salgılandığı gözlenmiştir. • İkinci adımda köpeğe sadece zil sesi verilmiş, ardından yine salya miktarı ölçülür. Bu ölçümde ise beklendiği gibi tüplerde herhangi bir salya miktarına rastlanmamıştır. • Üçüncü adımda ortama köpeğin duyacağı miktarda zil sesi verilmiş ve hemen peşinden et tozu kabın içine bırakılmıştır. Yine köpeğin salgı miktarı ölçüldüğünde tüpte bol miktarda salya salgısı izlenmiştir. Bu adım birçok defa tekrarlanmış, köpekte et ile zil sesi arasında çağrışımsal bağın kurulması amaçlanmıştır. • Son adımda ortama sadece zil sesi verilmiştir. Bu adımda eğer köpek zil sesine karşı salya salgılarda deney amacına ulaşmış ve köpek zile karşı koşullanmış demektir. Araştırmacılar tüplerdeki salya miktarını ölçtüklerinde önemli derecede salyaya rastlamışlardır. Koşullanma süreciyle ilgili linkteki videoları izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=hhqumfpxuzI http://www.youtube.com/watch?v=HfTTm-rgFFI
Koşullanmada Geçen Temel Kavramlar • Koşulsuz Uyarıcı: Organizmanın öğrenme olmaksızın tepki gösterdiği uyarıcılardır. Yukarıdaki deneyde et tozu, köpeğin herhangi bir koşullanmaya gerek kalmaksızın salya tepkisini ortaya çıkaran koşulsuz uyarıcıdır. • Herhangi bir yaşantı geçirmeksizin, limon suyuna, ışığa ve sıcağa karşı otomatik bazı tepkiler gösteririz. Tepki gösterdiğimiz bu uyarıcılar koşulsuz uyarıcılara birer örnektir.
Koşullanmada Geçen Temel Kavramlar • Koşulsuz Tepki: Organizmanın hiçbir koşullanmaya gerek kalmaksızın doğuştan gösterdiği tepkilerdir. Bu tür tepkiler otonom sinir sistemi tarafından yürütülen refleksler, içsalgı bezlerinin faaliyetleri ve korku, kaygı, üzüntü gibi duygusal davranışlarımızdır. • Ani bir ses duyduğumuzda irkilmemiz, bozulmuş bir besin tükettiğimizde bağırsakların daha hızlı çalışması, eli kızgın ütüye değen birisinin aniden elini çekmesi bu tür koşulsuz tepkilere örnek olarak verilebilir.
Koşullanmada Geçen Temel Kavramlar • Nötr Uyarıcı: Organizmanın, bazı uyarıcılara karşı doğuştan getirdiği bazı davranışlar/tepkiler olmakla birlikte herhangi bir yaşantı geçirmeden tepki göstermediğimiz sayısız uyarıcı vardır. Bu tür uyarıcılara nötr uyarıcı denir. • Günlük yaşamımızdan bir örnek verirsek, hiçbir şekilde canı yanmadığı sürece beyaz önlük ya da beyaz önlüklü biri çocukta bir tepkiye neden olmaz. Beyaz önlük, çocuk için başlangıçta nötr uyarıcıdır.
Koşullanmada Geçen Temel Kavramlar • Koşullu Uyarıcı: Başlangıçta bir organizma için tepkiye neden olmayan bir uyarıcı (NU), koşulsuz uyarıcı ile bir arada ve birkaç kez verilmesinden sonra bir tepkiye neden olur. Bu tür uyarıcılar koşullu uyarıcı olarak adlandırılmaktadır. • Örneğin, daha önce arı tarafından sokulan biri için artık arı koşullu uyarıcıdır.
Koşullanmada Geçen Temel Kavramlar • Koşullu Tepki: Koşullu uyarıcı ile koşulsuz uyarıcının eşlenerek verilmesinden sonra organizmanın koşullu uyarıcıya gösterdiği tepkidir. • İlkokula başlayan bir öğrencinin zaman içinde not ile başarı beklentisinin eşleşmesi sonucu sınav kâğıdını gördüğünde heyecanlanması ya da kaygılanması da koşullu tepkiye örnek olarak verilebilir.
Klasik Koşullanmayı Etkileyen Faktörler • Çalışmalar sonucunda nötr uyarıcı ve koşulsuz uyarıcı arasında geçen süre, değişkenlerin veriliş sırası, tahmin edilebilme, biyolojik sınırlar gibi faktörlerin koşullanmayı etkilediği bulunmuştur.
Klasik Koşullanmayı Etkileyen Faktörler • Yakınlık ya da bitişiklik, iki uyarıcı arasında geçen süreyi ifade etmektedir. Standart Pavlov tipi koşullanmada önce nötr uyarıcı, ardından koşulsuz uyarıcı verilmiştir. • Bu bağlanmanın olabilmesi için zamanda, uzay-mekanda ya da organizmanın algı alanında gerçekleşmesi gerekiyordu. Pavlov ve ekibi, yakınlık faktörünün etkisini daha iyi anlamak için birçok alternatif deney gerçekleştirmiştir.
Klasik Koşullanmayı Etkileyen Faktörler • Tahmin Edilebilirlik: Pavlov’dangünümüze kadar araştırmacılar koşullanmanın gerçekleşmesi için gerekli faktörlerin neler olduğu üzerinde çalışmaya devam etmektedirler. • Rescorla’nınçalışmaları koşullanmanın olabilmesi için yakınlığın yeterli olmadığını göstermiştir. Eğer koşullu uyarıcı Rescorla, koşullanmada tahmin edilebilirliğin zaman faktöründen daha önemli olduğunu öne sürmüştür. Koşulsuz uyarıcının geleceğini tahmin ettirebiliyorsa organizma o uyarıcıya karşı koşullanacaktır.
Klasik Koşullanmayı Etkileyen Faktörler • Biyolojik Sınırlar: Hayvanlar üzerinde deney yapan psikologlar ve hayvan davranışlarını doğal ortamda inceleyen etologlar, bir organizmanın her türlü uyarıcıya koşullanmadığını, koşullanmanın sınırlarının biyoloji tarafından belirlendiğini bulmuşlardır. • Etolojik yaklaşıma göre “türe özgü hazır oluşluk” diye de tanımlanan durum hayvanların genetik yapısıyla ilişkilidir ve öğrenme üzerinde etkilidir. Koşullanmanın gerçekleşmesi için uyarıcılar arasında biyolojik bir bağın bulunması gerekir. Buna ait olma ya da biyolojik bağ denilmektedir
Klasik Koşullanmayı Etkileyen Faktörler…(Biyolojik Sınırlar) • Bir örnek… • Durumu daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Cumartesi akşam bir düğüne davetliydiniz ve çok güzel bir yemek yediniz. Eve döndükten bir süre sonra mideniz bulanmaya başladı. Ardından kustunuz ve sabaha kadar da uyuyamadınız. Midenizin bulanmasını yemek yediğiniz masadaki örtü ya da peçetelere mi yoksa yediğiniz yemeklere mi bağlarsınız? Büyük ihtimal cevabınız yediğiniz yemek olacaktır
Klasik Koşullanma İşlemleri • Klasik koşullanma ile ilgili yapılan birçok deneysel çalışmada öğrenme açısından çok önemli sonuçlara ulaşmışlardır. Bu sonuçlar, koşullanmada pekiştirme, uyarıcı genellemesi, ayırt etme, sönme, kendiliğinden geri gelme, duyumsal ön koşullanma ve üst düzey koşullanma olarak adlandırılmaktadır.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Pekiştirme: Klasik koşullanma deneylerinde hatırlayacağımız gibi (örn. Zil + Et Salya) organizmanın nötr bir uyarıcıya karşı koşullanması için mutlaka koşulsuz bir uyarıcı ile eşlenmesi gerekiyordu. Doğal uyarıcı olarak da bilinen koşulsuz uyarıcı, organizmanın koşullu uyarıcıya karşı tepkisini devam ettiren pekiştireç görevini yerine getirmektedir. Pekiştirecin verilmesine de pekiştirme denilmektedir. • Örnek verecek olursak, biberona karşı koşullanan bebek için pekiştireç süt/mama; pekiştirme ise sütün verilmesidir.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Genelleme: Koşullu bir uyarıcı organizmada bir tepkiye neden olduğunda, o uyarıcıya benzer uyarıcılar da aynı etkiyi meydana getirir. Pavlov’un deneylerinde zil sesine koşullanan köpek, benzer diğer sesleri duyduğunda da sayla tepkisi vermiştir. Sınavda süreyi yetiştiremediği için zayıf not alan bir öğrenci aynı zamanda bazı kaygı ve korku gibi duyuşsal tepkiler de gösterebilir. Başka bir sınava giren aynı öğrenci o sınavda da kaygı gibi tepki gösterirse öğrencinin genelleme tepkisi gösterdiğini söyleyebiliriz.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Ayırt Etme: Genellemede benzerliklere aynı tepki söz konusu iken ayırt etmede, sonucu pekiştireçle biten uyarıcılara tepki vardır. Bir deneyde deneklere önce düşük perdeli ton ve ardından şok verirler. Fakat yüksek perdeli tonu şok izlemez. Denekler önce yüksek perdeli sesi duyduklarında da tepki gösterirken, daha sonra sadece düşük tona karşı tepki göstermişlerdir. Diğer bir ifadeyle, denekler yüksek perdeli ses ile düşük perdeli sesi ayırt etmişlerdir
Klasik Koşullanma İşlemleri • Sönme ve Kendiliğinden Geri Gelme:Organizma belli bir sayıdaki tekrarla sadece koşullu uyarıcıya maruz bırakılır ve arada bir koşulsuz uyarıcı ile pekiştirilmezse tepkide sönmegerçekleşir. • Örneğin, bir öğrenci sunum yaparken kendisine arkadaşlarının gülmesinden dolayı sahne kaygısı yaşadığını düşünelim. Eğer bir süre öğrenci tahtaya her çıktığında arkadaşları gülmezse, öğrencinin sahne kaygısında önce azalma, ardından sönme gerçekleşecektir. Eğer sönme gerçekleştikten bir süre öğrenciye tekrar gülündüğünde yine sahne korkusu yaşamaya başlarsa buna da kendiliğinden geri gelme denilmektedir.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Duyumsal Ön Koşullanma ve İkinci Düzey Koşullanma: Pavlov’un takipçileri, koşullanmada organizmanın neyi öğrendiğine ilişkin çeşitli sorgulamalar yapmışlar ve temelde iki görüş ortaya çıkmıştır. Birinci görüşe göre organizma, nötr uyarıcıyı koşulsuz uyarıcıya karşı gösterilen belirli bir tepkiyle ilişkilendirmeyi öğrenmektedir (uyarıcı-tepki bitişikliği). Daha açık bir ifadeyle, Pavlov’un deneyindeki köpek, zil ile salya arasındaki bağlantıyı öğrenmektedir. İkinci görüşe göre organizma, nötr uyarıcı ile koşulsuz uyarıcı arasındaki çağrışımı/bağlantıyı öğrenmektedir (uyarıcı-uyarıcı bitişikliği). Birinci görüşe Duyumsal Ön Koşullanma, ikinci görüşe Üst Düzey Koşullanma ile kanıt bulunmaya çalışılmıştır.
Duyumsal Ön Koşullanma • Bir deneyde ilk aşamada ses ile ışık birçok kez eşlenmiş fakat koşulsuz uyarıcı verilmemiştir. İkinci aşamada ise ışık ile köpeğin ayağına verilen şok eşlenmiştir. Bu aşama birkaç kez tekrarlanmıştır. Son aşamada ise ses uyarıcısı tek başına verildiğinde köpeğin tepki verip vermediği ölçülmüştür. Eğer köpek sese karşı tepki göstermezse birinci görüş reddedilmiş, ikinci görüş kabul edilmiş olacaktır. Sese tepki gösterip ayağını çekerse bu durumda da birinci görüş kabul edilmiş olacaktır. Deneylerde köpek ayağını geri çekmiş ve birinci görüş doğrulanmıştır. Bu duruma Duyumsal Ön Koşullanma denilmiştir.
Duyumsal Ön Koşullanma (Örnek) • Ali ve Serdar iki arkadaş olsun. Zamanların büyük bir bölümünde beraber oldukları için bizim algı dünyamızda ikisi birlikte çağrışmaktadır. Bir gün kantinde Ali tek başına karşılaştığınızı ve aranızda tartışma yaşadığınızı düşünelim. Şimdi, Serdar’ı tek başına gördüğünüzde ona karşı Ali’ye hissettiğiniz öfke/kızgınlık duygularını hissederseniz duyumsal ön koşullanma gerçekleşti diyebiliriz.
İkinci Düzey Koşullanma • Duyumsal ön koşullanmaya alternatif olarak üretilen görüşü desteklemek için yapılan bir deneyde ise koşullanmanın sadece uyarıcı-uyarıcı bağı ile gerçekleşmediği sonucu elde edilmiştir. İkinci düzey koşullanma ya da üst düzey koşullanma olarak adlandırılan bu koşullanma işleminde birinci adımda ışık ile şok eşlenmiştir. Birkaç kez tekrar sonucu köpek, ışık yandığında daha şok gelmeden ayağını kaldırmayı öğrenmiştir. İkinci aşamada ise nötr bir uyarıcı olan ses ile, koşullu uyarıcıya dönüşen ışık eşlenmiş ve bu işlem de birkaç kez tekrarlanmıştır. Üçüncü aşamada sadece ses verilerek köpeğin koşullu tepki verip vermediği gözlenmiştir. Sonuçlar ikinci görüşü haklı çıkarmış, köpek ayağını kaldırmıştır.
Karşılaştırma Örneği… • İkinci düzey koşullanmayı ve duyumsal ön koşullanma arasındaki farkları daha iyi anlamak için bu sefer Ali ve Serdar örneğine geri dönelim. Bu sefer senaryoyu biraz değiştirelim. Ali bizim sınıf arkadaşımız olsun. Bir gün Ali ile kantinde kavga ettik ve ona karşı öfke/kızgınlık hissetmeye başladık. Ne zaman Ali’yi görsek öfkeleniyoruz. Aradan geçen birkaç gün sonra Ali daha önce hiç görmediğimiz bir arkadaşıyla (Serdar) kantine gelir. Başka bir gün ise biz sadece Ali’nin arkadaşını gördüğümüzde Ali’ye hissettiğimiz öfkeyi Serdar’a karşı da hissedersek ikinci düzey koşullanma gerçekleşmiştir diyebiliriz.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Gölgeleme: Organizma iki farklı nötr uyarıcıyla karşılaştığında uyarıcılardan birisine ya hiç koşullanmamakta ya da çok az tepki göstermektedir. Bu süreçte uyarıcılardan daha güçlü etkiye sahip olan, diğerini gölgelemektedir. Deneylerde birinci aşamada köpeklere hafif tonda ışık, belirgin şiddetle ses ve şok bir arada verilmiş ve bu eşlenme birkaç kez tekrarlanmıştır. İkinci aşamada ise köpeklere nötr uyarıcılar ayrı ayrı verilmiştir. Belirgin şiddette ses verildiğinde köpek ayağını kaldırmış, hafif tonda ışık verildiğinde ise tepkide bulunmamıştır. Bu deneyde de görüldüğü gibi ışık sesi gölgelemiştir.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Engelleme: Bir bakıma ikinci düzey koşullanmanın bir sınırlılığı olarak da kabul edilen engellemede ise gölgelemeden daha farklı bir süreç söz konusudur. Kamin’inkeşfettiği engelleme olgusunda deney hayvanlarına önce ışık ardından şok verilir. Bu işlem belirli bir sayıda tekrarlanıp ışığa karşı koşullanma gerçekleştikten sonra tıpkı ikinci düzey koşullanmada olduğu gibi ışık başka bir nötr uyarıcı (ses tonu) ile eşlenir. Birkaç kez ışık ve ses bir arada verildikten sonra ses tonu tek başına verilir. Organizma sese karşı hiçbir tepki göstermez. Işık verildiğinde ise şoka karşı gösterdiği tepki miktarına yapın tepkide bulunur.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Öğrenilmiş Çaresizlik: Seligman ve MaierPennsylvania Üniversitesinde depresyon üzerinde çalışmalarını yürütürlerken köpekler üzerinde bazı deneyler yapmaktaydılar. Deneylerden birisinde köpekleri üç gruba ayırdılar. Birinci gruptakileri gevşek bir kemerle bağladılar. Bir süre elektrik verdiklerinde köpekler rahatlıkla engelden kurtuldular. İkinci ve üçüncü grup köpekler ise kaçamayacakları bir şekilde boyunlarından bağlandı. İkinci ve üçüncü gruptaki köpeklere elektrik verildi. Fakat deney düzeneğinde bir farklılık vardı. İkinci gruptakiler pedala bastıklarında şok verilmesi dururken, üçüncü gruptakiler ne kadar pedala basarlarsa bassınlar şoktan kurtulamadılar. Seligman, köpeklerin yaşadığı bu duruma öğrenilmiş çaresizlik adını vermiştir.
Klasik Koşullanma İşlemleri • Maruz Bırakma (Karşı Karşıya Getirme) Kişinin kaygı verici uyaran ile karşı karşıya getirilmesi olarak bilinen maruz bırakma daha çok psikoterapide kullanılan bir yöntemdir. Eğer danışan/hasta, rahatsızlık veren uyarıcı ile gerçek ortamda karşı karşıya getiriliyorsa doğal/gerçek (in-vivo) maruz bırakma; yapay ortamda zihinsel canlandırma gibi yollarla karşı karşıya getiriliyorsa yapay (in-vitro) maruz bırakma terimleri kullanılmaktadır. Maruz bırakma yönteminde danışan, rahatsız edici durumla sık sık yüzleştirilerek istenilmeyen tepki ortadan kaldırılmaya çalışılır.
Maruz bırakma kavramını genel olarak iki başlık altına inceleyebiliriz: Aynı uyarıcıya maruz bırakma ve karşıt koşullanma. Aşağıda şematik olarak bu kavramları inceleyelim.
A.Aynı Uyarıcıya Maruz Bırakma • Aşamalı Maruz Bırakma: Bu yöntemde bireyden kendisine rahatsızlık veren durumu en azdan en çoğa göre derecelendirmesi istenir. Önce az rahatsızlık veren durumdan başlanarak örneğin, kapı kollarına dokunamayan ve dokunduğunda hastalık kapacağından korkan veya yalnız uyumaktan korkan birine bu yöntem uygulanabilir. Aşamalı maruz bırakma, özellikle fobilerde ve obsessif-kompulsif davranış bozukluğunda kullanılan bir yöntemdir. Eğer gerçek durumla (in-vivo) danışanın yüzleştirilmesi riskli ise bu durumda yapay olarak da (in-vitro) bu yöntem uygulanabilir.
A.Aynı Uyarıcıya Maruz Bırakma • Taşırma: Bireyi rahatsızlık verici uyarıcının en yüksek derecesi ile karşı karşıya getirilmesidir. Örneğin sahnede konuşma yapmaktan korkan birisine bir saat boyunca sunuculuk yaptırılması ya da yılandan korkan birisinin camlı bölmenin arkasındaki yılanla bir süre aynı ortamda bulunması, bireyin rahatsız edici uyarıcıya alışmasına ve bir süre sonra rahatsızlıktan kurtulmasına yardımcı olabilmektedir. Bu yöntemin avantajı, kısa sürede çözüm elde edilmesi, dezavantajı ise kalp-damar sorunları olan birileri için tehlikeli olmasıdır.
A.Aynı Uyarıcıya Maruz Bırakma • İçsel Patlama: Bu yöntem taşırmanın yapay ortamda uygulanmış biçimidir. İçsel patlamada bireyden korku verici uyarıcının en üst düzey halini canlandırması istenir. Bu yöntem daha çok travma sonrası stres bozukluğunda kullanılır. (HT). Örneğin, trafik kazası geçiren ve kazada yakınını kaybetmiş bir danışan muhtemelen bir süre stres bozukluğu tepkileri gösterecek ve arabalara binmeyecektir (genelleme). Bu yönteme göre Bireyden en kötü senaryo durumunu hayal etmesi istenir. Bir süre bu senaryoyu zihninde yoğun olarak düşünen danışan korku veren duruma alışır ve zamanla korku tepkilerinde azalma gözlenir.
A.Aynı Uyarıcıya Maruz Bırakma • Alışma: Bireyin korku ve kaygı gibi rahatsızlık veren uyaranla karşı karşıya getirildiğinde verilen tepkilerde azalma olmasıdır. Aslında alışma, bütün maruz bırakma yöntemlerinin bir sonucudur. Örneğin, bir konuşmacı ilk zamanlar grup karşısında heyecanlanırken, aynı etkinliği bir süre yaptığında zamanla dinleyici ve sahne gibi uyarıcılara alışacak ve heyecanı rahatsız etmeyecek seviyeye inecektir. Benzer durum yükseklik korkusu için de geçerlidir. Yükseklik korkusu olan kişi bir süre belirli bir yükseklikte bulunduğunda ilk başlardaki korku şiddeti azalacaktır.
B. Karşıt Koşullanma • Karşıt koşullanma, tedavi amacıyla organizmanın koşullanmış olduğu duruma bir çeşit alışması/duyarsızlaşması durumudur. Karşıt koşullanma iki şekilde olabilmektedir. Bunlardan ilki zıt (aversive) uyarıcıya koşullanma, diğeri ise bu işlemin dereceli bir şekilde yapıldığı sistematik duyarsızlaştırmadır.
B. Karşıt Koşullanma • Zıt Uyarıcıya Koşullanma: İstenmeyen davranışa neden olan uyarıcının o uyarıcıya zıt başka bir uyarıcı ile eşlenerek bu davranışın söndürülmesi işlemine zıt uyarıcıya koşullanma denilmektedir. Örneğin, alkol bağımlısı biri kişi alkol almaktan zevk alıyorsa, o kişiye aldığı zevke zıt başka bir uyarıcı, örneğin bulantı hissi veren bir ilaç verilir. Bağımlı kişi alkol aldığında midesi bulanacağı için artık alkolle zevk arasında değil, alkolle bulantı tepkisi arasında bir çağrışım bağı kurulmuş olur.
B. Karşıt Koşullanma • Sistematik Duyarsızlaştırma: Pavlov’un koşullanma prensipleri ve Watson’ın korku koşullanması deneylerindeki bulgulara dayanılan sistematik duyarsızlaştırma ilk defa Joseph Wolpe tarafından geliştirilmiştir. Sistematik duyarsızlaştırmanın üç aşaması vardır. Birinci adımda danışana/hastaya gevşeme egzersizleri öğretilir. İkinci aşamada danışanla birlikte korku veren uyarıcının korku oluşturma şiddeti listelenir. Bunu için uyarıcının en çoktan en aza göre hangi durumlarda rahatsızlık verdiği belirlenir. Son aşamada ise danışan önce rahatlatılır, sonra danışana uyarıcının kendisini rahatsız ettiği en alt düzeydeki durumu zihninde canlandırması istenir. Eş zamanlı olarak da danışandan gevşeme egzersizlerini yapması istenir.
Watson’ın Kuramı • Watson, görüşleriyle o zamanlar baskın olan içebakış ve bilincin yapısı gibi paradigmaları kökünden sarsmıştır. Ona göre akıl yürütme, bilinçaltı, algı, içebakış, beklenti, değer, motivasyon ve his (sense) gibi şeyler nesnel olmayan olgulardır. Bilimin konusu gözlenebilen ve ölçülebilen nesnel gerçekliklerdir.
Watson, insanın doğuştan sadece birkaç duygu (korku, öfke ve sevgi) ve refleks dışında bir şey getirmediğini, her şeyi çevrenin etkisiyle öğrendiğini iddia etmiştir29. Hatta şu meşhur sözü kuramının özünü oluşturmaktadır: “Bana bir düzine sağlıkçı çocuk ve onları eğitebileceğim uygun ortam verin. İçlerinden herhangi birisini seçip doktor, avukat, mühendis, sanatçı, hatta hırsız ve dilenci olarak yetiştireyim.”
Watson’ın Görüşleri • Watson, öğrenmede en önemli kanunların tekrar/sıklık ve sonunculuk olduğunu öne sürer. Belirli bir uyarıcıya karşı bir davranışı ne kadar sık yaparsak o kadar öğrenme kalıcı olur. Benzer şekilde, bir uyarıcıya karşı en son hangi davranışı yapmışsak o uyarıcı ile tekrar karşılaştığımızda aynı davranışı yapma ihtimalimiz daha yüksektir.
Watson’ın Görüşleri • Watson, sıklık ve sonunculukla ilgili görüşlerini test etmek için üç yaşındaki bir çocuğa ilk bakışta acıkması zor ahşap bir kutu vermiştir. Kutunun içinde şekerler vardır ve çocuk bir şekilde o şekerlere ulaşmalıdır. Bir süre kutuyu açmak için farklı denemeler yapan çocuk, altta bulunan bir düğmeye bastığında amacına ulaşmış ve kutuyu açarak şekerlere ulaşmıştır. • Watson, daha sonra kutuyu ikinci kez çocuğa verdiğinde, çocuk bu kez yine farklı birkaç hareket yaptıktan sonra alttaki düğmeye basarak kutuyu açmıştır. Bu deneyde Watson iki görüşünü de doğrulamıştır. Çocuğun ikinci kez kutuyu açarken yine bir önceki denemedeki en son davranışı olan düğmeye basma tepkisini göstermiştir. Aynı işlem birkaç kez tekrarlandığında ise çocuk çözüme daha kısa sürede ulaşmıştır.
Korku koşullanması ve Duyguların Öğrenilmesi • Watson’un bir diğer tartışmalı görüşü duygular üzerindedir. Ona göre insan doğuştan üç heyecansal/duygusal davranışla dünyaya gelirler. Bunlar: korku, öfke ve sevgidir. Watson, bu duyguların his ya da düşünceyle bir ilgisi yoktur. Duygular, koşullu tepkilerin yan ürünleridir.
Watson’ın Görüşleri • Watson duyguların koşullanma ile öğrenildiğini kanıtlamak için on aylı Albert adındaki birçok üzerinde asistanı Rayner ile birlikte deneyler yapmıştır. Albert’a önce beyaz bir fare ile oynaması için süre verilmiştir. Albert, fareye iyice alıştığı bir anda ortama yüksek frekanslı bir gürültü vermişlerdir. Doğal olarak Albert korkmuştur. Daha sonra Albert birkaç kez fare ile karşı karşıya getirilmiştir. Albert’in fareye olan korkusu devam etmiştir. Deneyde Albert için gürültü koşulsuz uyarıcı, korku ise koşulsuz tepkidir. Fare ise sonraki aşamada korku tepkisini çıkaran koşullu uyarıcıdır. Eğer organizma sık sık koşullu uyarıcı ile karşı karşıya getirilirse koşullanma daha kalıcı hale gelir. • Deneyin videosunu izlemek için http://www.youtube.com/watch?v=FMnhyGozLyE adresini ziyaret edebilirsiniz.
Guthrie’nin Kuramı • Guthrie, diğer kuramcıların aksine psikoloji ya da psikiyatri kökenli değildir. Doktora eğitimini felsefe üzerine yapmıştır. Öğrenme prensiplerini açıklama konusundaki görüşleri Watson’ın yaklaşımıyla oldukça benzerlik göstermekle birlikte daha basit bir yapıya sahiptir.
Öğrenmeyle İlgili Görüşleri • Guthrie, öğrenmeyi basit ilkelerle açıklamaya çalışmıştır. Ona göre bir kişiye karmaşık bir bilmece verdiğinizde en son yaptığı neyse onu öğrenir. Eğer en son yaptığı bilmeceyi çözmekse, bundan sonra aynı durumla karşılaştığında aynı tepkiyi verecektir. Eğer en son yaptığı bilmeceyi çözmek değil, uğraştıktan sonra bir kenara atmaksa, tekrar benzer durumla karşılaştığında yine bilmeceyi kenara atacaktır. Sonuçta her iki durumda da son yaptığı şey bir öğrenmedir. • Kısaca, Guthrie’nin bu görüşünde ya uyarıcı tepki bağı kuruluyor ya da hiç kurulmuyordu. Diğer bir ifadeyle öğrenme tek seferde öğreniliyordu
Öğrenmeyle İlgili Görüşleri • Guthrie, gelen eleştiriler üzerine bu görüşünü yeniden gözden geçirmiş ve becerilerin öğrenilmesinin birçok uyarıcı tepki zinciriyle oluştuğunu belirmiştir. Ona göre davranışlar basit hareketler ve beceriler olarak ikiye ayrılmaktadır.