E N D
Batı Roma uygarlığını yıkan Barbarlar beraberinde doğunun soyut ve fantastik hayvan biçimlerinden esinlenen madeni sanat eserlerini de getirdiler. 6-8 yy arasında batı uygarlığı gerilediğinden, kent hayatı ve teşkilatından köylere dönüldü. Batı uygarlığının kırıntılarına tek başına sahip çıkmaya çalışan kilise onu yaşatmaya çalışıyordu.
Doğu Roma’ da gelişen uygarlık ise uzak ve yabancıydı. Batı’dan gelen barbarlar istilaları kesilmeden bu defa da İslam akınları başladı ve Kafkaslardan İspanya’ya yayılan siyasi kudret doğdu. Greko-Latin uygarlığı yok olmak üzereydi. Fakat 8. yy da Barbarların çoğu Hıristiyanlığı kabul etti. Charles Martel de İslamları Poitiers savaşında yenilgiye uğratarak batıya doğru olan akımları durdurdu. Barbarların Hıristiyanlığı kabul etmesiyle uygarlaşmaları sonucu 9. yy da Şarlman’ın taç giymesiyle Kutsal Roma- Germen imparatorluğu kuruldu ve Avrupa düşmanlarına yani, kuzey Barbarlarına, doğu’daki Bizans’a ve İslamlara karşı birleşti.
Kuvvetli bir devletin başı olan İmparator Şarlman bilinçli olarak klasik Roma geleneklerini de canlandırmak istiyordu. Fakat bu rönesans hareketi çoğunluğa değil yalnız aydın bir azınlığa dayandığından, İmparatorun ölümünden sonra yaşayamadı. Zaten ülke de tekrar ikiye bölünmüş Almanya ile Fransa ebediyen ayrılmışlardı.
Roma İmparatorluğunun merkezi Bizans’a taşındıktan sonra batıda artık taş bina yapılmamıştı. Kentlerde daralmış ve küçük kalelerin içinde ufak kiliseler yapılıyordu. Şarlman çağında ahşap inşaattan taş inşaata geçildi. Fakat Şarlmanın yaptırdığı en önemli eserden bir tanesi yine ahşaptır. Mainz da Ren nehrinin üzerindeki ahşap köprü bu çağda kuzey ve doğu Avrupada ahşap inşaatın önemini belirtir.
Aix Sarayı Şapeli • Şarlman çağının en önemli 2. eseri olup, Avrupa’da Romalılardan sonra yapılan ilk taş binadır. Mimarı Eudes de Metz bir Franktı. • 16 köşeli merkezi planlı kubbeli binanın kubbesi içerde 8 paye tarafından taşınır. Saray halkı için bir galeri ve İmparatorluk için bir loca vardır.
Sütunlar renkli mermer, kubbe altın yaldız kaplıdır. Aix şapelinde Bizans mimarisinin etkisi vardır, fakat yinede benzediği San Vitaleden farklıdır. • Mimar yararsız nişleri kaldır- mış ve merkezi sekizgenden doğruca koridora geçilmesini sağlamıştır. Zemin kattaki sütun lar kaldırıldığından, kısa masif payelerle sade açıklıklar elde edilmiştir. San Vitale Üst kattaki sütunlar iki farklı üsluptadır.
Sarayın şapelinde doğu etkisi kuvvetliydi, buna karşın sarayın taht salonu, absidineŞarlman’ın tahtı yerleştirilmiş olan bir bazilika biçimindedir. Şarlman sarayında bu iki tip planında kullanılması, mimari sanatında bu çağda henüz kubbeli merkezli planlı binayla bazilika arasında yani, Bizans ile Roma arasında tereddüt edildiğini gösteriyor. • Şarlman’ın ölümünden sonra başlayan karanlık çağlarda kilise ve derebeylik gelişerek, ortaçağ uygarlık ve kültürüne uygun bir zemin hazırlandı. Zira 9. yy da kiliseler teşkilatlanmış, kilise, manastır, ve yardımcı planlarında bundan sonra esas olacak bir düzen sağlanmıştı.
Romanesk çağda sanat üstünde önemli sonuçları olan iki siyasi olay meydana geldi. 2. yy da Normanlarİngiltereyi fethettiklerinden, Franko-Norman uygarlık, Manş denizinin iki yakasındanda gelişti. Normanlar aynı çağda sicilyayı da araplardan alınca, Sicilya da bundan sonra Bizans’lı, Arap, Frank ve Norman’lar birlikte yaşayıp birbirlerini etkilediler. Romanesk çağda milliyet duyguları belirmeye başladı ve ilk defa olarak milli dillerde destanlar meydana geldi.
Romanesk sanat bilhassa Bizans sanatının etkisinden uzak bölgelerde gelişti,yani, İspanya, İtalya, İngiltere ve Karolenj sanatı devam ettiren Almanya ile Fransa’da 10. yy da Norman ve Macar istilalarından sonra her yerde hızlı bir imar faaliyeti başladı. Haraberler tamir ediliyor bu sayede işçi de yetişiyordu. Zira inşaat için sanatçıdan önce zanaatkarların yetişmesi gerekliydi. Bilhassa Fransa’da genellikle yabancı işçiler ve Lombardlar(Lombardlar,Elbe ile Oder nehirleri arasında, daha sonra da Ren Nehri kıyılarında yerleşmiş Barbar Cermen halkının bir kısmına verilen isimdir.)kullanıldı. İnşaat tekniği gelişiyor, atölyeler kuruluyor. Kilise binaları değişen ve yenilenen dini ve toplumsal hayatın gereklerine göre geliştirildiler. Bütün halkın el birliği ile yardım ettiği kiliseler Ortaçağın en önemli kamu binalarıdır.
Korenj mimarinin devamı olan romanesk mimarisinin gelişimi, plan, strüktür ve tezyinat olarak belirlendi. Yunan mimarisinin aksine bir mekan mimarisi meydana getirildi. Mekan sorunu, Romanesk binalarda, teşkilatlanma planlama ve gruplama sorunlarından önce gelir. Romanesk üslup Roma mimarisinden 3 önemli eleman almıştır. • Uzun Bazilika • Çapraz Tonoz • Yuvarlak kemerler
Bütün bu Roma mimari elemanlarından yepyeni, sağlam, ağır, ve mantiki bir yeni üslup geliştirildi. Zira romanesk kiliseler, orta ve yan nefleriyle uzunlamasına bir yapı olarak Roma bazilikasına benzeseler de transept ve doğu şapelleri bir yeniliktir.Roma bazilikası uzun ve alçak bir binaydı, zaten yüksek olan romanesk kiliseyi kuleleri dah yüksek gösterir. Ayrıca nefler kadar geniş olan transept bölümünün ilavesi planı bir haç biçimine sokmuştur
Romanesk çağda merkezi plan yalnız vaftizhanelerde kullanıldı, büyük kiliseler ise 3 ayrı tip olarak bazilikadan gelişti. • 1-uzun ve yüksek kiliseler • 2-tek çapraz nefle,yani tek transeptle bölünmüş kiliseler • 3-İki transeptle bölünmüş kiliseler. • Romanesk kiliselerde neflerin kesişme yerindeki dörtgen veya dikdörtgen en önemli alandır, zira buras bir ölçektir. Diğer bir ölçüde yan neflerin orta nefin yarısı kadar geniş olmasıdır. Koro bölümünün altında merdivenle inilen ve tonozla örtülü bir kripta (Yer altında bulunan tahıl depolamada kullanılan, tonozlu dar uzun mekan) vardır.
Roma ve geç Antik çağda tuğla olan duvarlar, Romanesk çağda taş veya kırma taştan inşaa edildiler, bunlar çok kalındır, bu kalınlık kapı ve pencere açıklıklarında bellidir.İnşaatta Roma tekniği daha kaba olarak uygulanmış ve duvar dışarıdan payandalarla desteklenmiştir. Fakat bu kalın duvarlar bir sorundu dirençleri bilinmiyordu.Nef çatısını meydana getiren ahşap putrellerde sağlam ve süslü olmalı aynı zamanda duvarlar tarafından güvenle taşınmalıydı. İlk çağın ahşap çatılı iç mekanını aydınlatmak, Romanesk üslubun gelişmesinde önemli bir faktör oldu. Aynı zamanda bütün bu çağ süresince nef yangına karşı dayanıklı bir taş örtüyle kapatılmaya çalışılarak beliren güçler çözümlendi. Mühendislik tekniği çağın başından 1100 yılına kadar çok gelişti. Nefleri taş tonozla örtmek yangınlara karşı ahşap putrellerden daha güvenli olduğu kadar estetik sebeplerden de sanatçının amacıydı. Romalılar geniş mekanları tonozla kapatmasını biliyorlardı, fakat imparatorluğun yıkılmasından sonra batıda 2 yy dan önce tonoz yalnız absidler, dar yan nefler veya nefsiz tek ve dar sahanlıklı kiliselerde kullanılmış bazen de çok ufak kiliselere beşik tonozla örtülmüştü. Bu çağda ise birçok merkezde birden geniş mekanların tonozla örtülmesi sorunu çözüldü.
Bundan başka transept ve neflerin kesiştikleri alan sekizgen bir kubbeyle örtüldü ve bunu desteklemek için payandalar yapıldı. Fakat dışardan uçan payanda inşaatı ancak gotik çağda kabil olacaktı. Nefler daima cemaatin yeriolarak kaldığı halde absid tören mahalli olarak 1 -14 yy arasında sürekli gelişti. Bazilika da zaten var olan yüksek orta nef ve yan alçak nefli temel kesit romanesk kilisede gelişti, bu bölümler kemerlerle ayrıldılar ve orta nefin üst duvarına klerestori pencereleri açılmakta devam edildi.(Alman kiliseleri) Bazı Fransız ve İspanyol kiliselerinde merkezi nefi örten beşik tonoz doğrudan doğruya triforium’a yani yan nefin çatısıyla tonoz örtsü arasında kalan iç duvarın üstüne oturur, fakat penceresi olmayan bu tip binaların içi karanlıktır. Bunun sebebi duvarların açıklıklarla zayıflatılmasından kaçınılmasıydı.
Üçüncü ve en yaygın kesit biçiminde ise, kleresstori, triforium ve kemer hep birlikte kullanıldı. Romanesk kiliselerin genel düzeni bu kurallara göre yapıldı, yalnız boyutlarında ve tezyinat detaylarında farklılıklar vardır. Tonoz inşaatı zorunluluğu olarak, planda modül olarak kare biçimi alınmıştır. Yan nefteki iki kare alan, orta nefte bulunan bir kare alana eşittir. Zira çapraz tonoz inşaatı ancak böyle gelişebiliyordu. Bazen de ortada bir ve yandan üç kare alan vardır.
İç duvarlar dekoratif zar başlıklı sütunları taşıdığı yuvarlak kemerlerle bölündü nefler birbirlerinden bazen de alternatif olarak karıştırılan yuvarlak sütun ve payelerle ayrılırlar. İlk Hıristiyan mimarisinde sütunlardan Roma çağında olduğu gibi dekoratif değil Ayasofya ve S. Vitale de olduğu gibi taşıyıcı eleman olarak yararlanılıyordu.
Romanesk çağdan itibaren kemer ve tonoz kullanımı yaygınlaşınca, daha sağlam olan paye sütunun yerini aldı. Paye ve sütunlar değişik nizamlardadır, bir paye bir süun veya iki paye iki sütun, bazen yalnız paye, bazen de yalnız sütun dizileri olur. Tek parçadan meydana gelen Roma sütununun kemerinde süs yoktu. Romanesk paye ve kemerler ise oymalarla süslüdür. Kemer içiçe geçen kemerlerden meydana geldiğinde bu oymalı kemerden silindir biçiminde ve payeleri bir bütün manzarası gösterirler ve kemerin itiş noktalarını yere kadar izlemek mümkündür. Roma sütununun yerini başarıyla alan artiküle romanesk paye, gotik üslupta daha da geliştirildi. Binanın içindeki bu keskin çizgiler yapının strüktürünü belirtir.
1000 yılında meydana getirilen tektonikzar başlıktan 2 yy yararlanıldı. Zar başlık taş yapıdan çıkmıştı, üst kenarı kemerin köşesine, alt kenarı ise sütunun yuvarlağına göre ayarlanmıştır. Zar başlık ilk defa Hildesheim’dekiSt. Michael kilisesinde kullanıldı. Kuzey ülkeleri ve İngilterede romanesk tezyinat soyut olup, bilhassa zar başlık kullanılıyordu. Fakat Fransa, İtalya ve İspanyada daha 10 yy dan itibaren, yaprak kıvrım dal ve figürlerle süslü başlıklar görüldü. Figürlü sütun başlığı yanında figürlü portal 1100 yılında İspanyada belirerek Fransa ve İtalya ya geçti. Böylece dekoratif heykeltıraşı da mimari strüktüre paralel olarak gelişmeye başlamıştı. Kiliselerin içi ve dışı kabartmalar ve sütun heykellerle süslendi.
Roma ve Bizans mimarileri kütle mimari olduğundan tezyinat mermer kaplama ve ve mozaikle yapılmıştı. Romanesk mimaride kütle mimarisi olduğu halde, strüktüre ait bütün taşlar işlenmiş her paye, her kemer ve tonozu meydana getiren taşlar binadaki özel yerleri için özel olarak yontulup hazırlandı. Dekorasyon eskiye oranla çok azaldı. Akdeniz geleneklerine uygun olan mermer kaplamanın yerini kuzey taş işçiliği aldı. İç dekorasyonda renkli yüzeyler, mimari elemanları özellikle değerlendirir. Cephelerde de oymalar, girinti ve çıkıntılar, ışık gölge etkisiyle değişik bir plastik etki yaratıldı. 5. yy da Suriye de belirip, oradan yayılan çan kuleleri de bu kiliseleri Yunan-Roma üslubundaki binalardan ayırır. Kuleler Fransa ve Germen ülkelerinde kilise ile birlikte ve neflerin kesiştiği noktaya inşa edildi, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde bağımsız yapıldılar. Bunlarda çan değil vurarak çalınan iki alet vardı.
Romanesk üslupta ülke değil tarikat üslupları önemliydi ve yerli malzemede bu üslup farklarında etkili oldu. Fransa da kireçtaşı, germen ve Felemenk ülkelerinde tuğladan yararlanıldı. İngiltere de taş ve tuğla aynı derece önemliydi. Tarikat ve malzeme özelliklerinden başka ülkelerinin, Roma, Bizans ve İslam mimarilerini etkileri de değişik ölçülerde hissedildi.
Cihan Bakış 09/03 • KAYNAKLAR - Mimarlık Tarihi Ders Notları - Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü - İnternet