100 likes | 352 Views
ANILARLA ATATÜRK. (ilerlemek için fareyi tıklatınız). Rahmetli Nuri Conker davudi sesli,kelli felli çok defa efendice zarifti. Atatürk’ün çocukluk ve asker ocağı arkadaşı olduğu için meclislerinde, hava elverişli olduğu zaman, laubalilik ve Atatürk’e şaka yapmak. -.
E N D
ANILARLA ATATÜRK (ilerlemek için fareyi tıklatınız)
Rahmetli Nuri Conker davudi sesli,kelli felli çok defa efendice zarifti. Atatürk’ün çocukluk ve asker ocağı arkadaşı olduğu için meclislerinde, hava elverişli olduğu zaman, laubalilik ve Atatürk’e şaka yapmak - sadece onun imtiyazı idi. Selanik gazinolarındaki masa sohbetlerinden beri hatıraları birbirlerini tamamlıyordu. Mustafa Kemal daha kolağası iken bir akşam: -Fethi’yi büyükelçi,seni başvekil yapacağım demiş. Nuri Conker sormuş: -A birader ya sen ne olacaksın? -Fethi’yi büyükelçi,seni de başvekil yapacak makam sahibi! Atatürk o makam sahibi olmuştu,Fethi’yi de büyükelçi yapmıştı ama Nuri Conker sadece sohbet arkadaşı olarak kalmıştı. Sinirli zamanlarda bir hikayesi,şakası ile Meclisin zehirini giderir,Atatürk’ün anılarını tazeler ve onu avuturdu. Falih Rıfkı ATAY
MALLARIM MİLLETİN VE PARTİMİNDİR Gazi Mustafa Kemal,emeklilik maaşını asıl güvenilir “müktesep” hakkı sayardı.Emeklilik maaşı 43 liraydı.Her maaş devresinde bu aylığın alınışını, ayrı hesabının tutuluşunu dikkatle izlerdi. Zaman zaman Umumi Katibine: -Çocuk, derdi,sen bu paraya bak.Bunu kimse elimizden alamaz.Asıl gelirimiz budur ve bir gün hepsi gitse de bununla yaşarız. Şevket Süreyya AYDEMİR
Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormuş: -Bir eşeğin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?Cevabı kendi veriyor: -Tabii suyu. Gene bitirmiyor soruyor: -Neden?Arkadan bir bekri söz alıyor,yüksek sesle cevaplıyor: -Eşekliğinden. Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor. Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor: -Söyle çocuk: Bir eşeğin önüne iki kova koysan, biri rakı dolu, biri su. Hangisini içer? Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor: -Rakıyı kumandanım! Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip: -Aman beyler! Neden diye sormayın! Falih Rıfkı ATAY
Asker gibi genç ve mevzun adımlarla büfeden ayrıldı. Orkestra şefine: -Sarı Zeybek, diye haykırdı ve anında Ödemiş ve Aydın efelerini de hayran bırakacak bir zeybeğin kahraman figürlerini icraya başladı.Bu bir kahramanlık ayiniydi.Tıbbın üstatlarından “rejime riayet ederse nihayet dokuz ay yaşayabilir,bir yıl yaşaması için bir mucize bile kafi gelmez” teşhisini alan ve bunu bilen bir adam dizlerini yere vura vura zeybek oynuyordu.Bu, ölüme meydan okumak demekti… Saray erkanı bu vaziyete korkarak bakıyorlardı.Yine o anda onun bu teessürde bir merhamet sezmiş de kızmış gibi raksına bir kat daha şiddet verdiği görüldü.Tahtaya vuran dizlerinden çıkan sesler, kafesinden kurtulmak isteyen bir aslanın kükreyişini andırıyordu… Orkestra Zeybeğin son notalarını bitirince,kadınlar ve erkekler, göstermemek için ipekli mendillerini acele acele gözlerine bastırırken Atatürk, ağız dolusu bir kahkaha attı… N. Nazif TEPEDELENLİOĞLU
Atatürk’ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde kendisine Ata denildiğini okudukça şöyle derdi: -Benim adım Ata değil Atatürk’tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar? Şükrü KAYA
İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete gelen İngiliz Kralı VIII. Edward onuruna bir ziyafet verilecekti. Atatürk ziyafetten önce: -Bana İngiltere Sarayında verilen ziyafetlerin nasıl olduğunu bilen birini bulunuz! dedi ve nihayet bu sofra merasimini bilen birinden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular.Kral ziyafetten çok memnun kaldı, Atatürk’e dönerek: -Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak elindeki büyük bir tabakla birlikte yere yuvarlandı. Yemekler halıya dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk krala eğilerek: -Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim dedi. Sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “vazifene devam et” emrini verdi. Enver Behram ŞAPOLYO
Bir gezisinde Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu: -Sen güreş bilir misin? Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi.Genç asker hep galip geliyordu. Çok neşelendi,ayağa fırladı. Ceketini çıkarıp askere ense tuttu: -Hadi bir de benimle güreş! Anadolu çocuğu Ata’sının yüzüne hayranlıkla baktı: -Atam, dedi. Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır? Atatürk’ün gözleri doldu ve ağlamamak için kendini zor tuttu. TAHSİN UZER
Atatürk’ün gömüleceği yer ve toprak: O’nun kabri Ankara’da olacaktır, fakat bu şehrin neresinde? Çünkü onun en son isteği bir an önce bu şehre dönebilmekti. Biri TBMM’ den İstasyon’a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya’daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur: Bir akşam Atatürk’ün etrafında toplananlar arasında O’nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 yılındaki suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti: -Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve eklemişti: -Milletim beni istediği yerde yatırsın,yeter ki beni unutmasın. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise; -İyi ve kalabalık bir yer; fakat ben böyle bir arzumu millete vasiyet edemem, dedi. Ancak yine o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını bugün bile hatırlıyorum: “memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak.” Recep Peker hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı. Atatürk böyle bir fikrin uygulanmasından ancak ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: -Bunu unutma! demişti. Prof. Dr. Afet İNAN
Beni görmek demek ille yüzümü görmek demek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kafidir. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK