150 likes | 309 Views
- sadece “mouse”un sol tuşu ile ilerlenmelidir -. Bu sunumu, bir kerecik ve son kerecik bile olsa, mutlaka ses düğmen “sonuna kadar” açık izlemelisin. Bundan dolayı kızılabilirsin, kibarca ikaz edilebilir, ya da sertçe “kıs şunun sesini!” denebilirsin. Ama sakın kızma ve sakın kısma;
E N D
Bu sunumu, bir kerecik ve son kerecik bile olsa, mutlaka ses düğmen “sonuna kadar” açık izlemelisin. Bundan dolayı kızılabilirsin, kibarca ikaz edilebilir, ya da sertçe “kıs şunun sesini!” denebilirsin. Ama sakın kızma ve sakın kısma; ne bu sesi, ne de hala varken duyman gereken susmaya hükümlü, bir daha asla duyamayacağın tüm sesleri, sesin muhteşem sessizliğini. İyi yolculuklar; bir yerlerde görüşmek, bir yerlerde öpüşmek, bir yerlerde konuşmak, bir yerlerde kana kana dinleyebilmek dileğiyle.... düş hekimi yalçın ergir
Ses yine orada duruyor; • tüm gürültüsüyle, her zaman olduğu gibi. • Sen masandakilere bakıyorsun, • o yine, o hep, o hala sana bakıyor. • Hayret; • başını kaldırıyorsun • ve sesi görüyorsun. • - “Hadi” diyor, “gidiyoruz ...” • “Hadi” diyor, “geliyorsun...” • Çok işin var, bırakamazsın, hem de çok yorgunsun yine, • hele hiç gidemezsin bilmediğin yerlere. • Yumuşak, sıcacık eli tutuyor elini, hani yıllar önce de tutulduğu gibi; • direnemiyorsun.
Kalkıyorsun; elin sesin elinde, kapıya değil, tavana doğru yükseliyorsun. Aşağıda kendin duruyorsun, ya da bir başkası, bir yabancı; sen seninlesin, orada hep durmuş sesinlesin. Gidiyorsun; aşağıda yapılacaklar, yetiştirilecekler, not verilecekler; kendine gidiyorsun. Mutluluk; ne mezun olduğunda, ne ilk öpücüğünde, ne doğumda, ne sayamadığın parada, ne o işteki başarıda duyamadığın, garip mutluluğu duyuyorsun. Evet, gidiyorsun işte; aşağıda yapılacaklar, yetiştirilecekler, not verilecekler; nihayet kendine gidiyorsun.
Ya da, başını da, başını bile kaldırıp bakmıyorsun; gözün yine o rakamlarda, o planlar, o çıkmaz sokaklar, bir avuç suda kopartılmış fırtınalarda. Ses yükseliyor, aşıyor duvarları, batıyorsun; değil çırpınmasını, boğulmasını bile bilmiyorsun. Oracıktaki taş masanda, “meli”ler, “malı”lar arasında, buz olmuş ellerinle yazıyor, çiziyorsun. Ve “pat” diye kesiliyor ses, gidiyor; bitiveriyor muhteşem sessizliği sesin. Sessizliğin korkunç sesi alıyor ortalığı; ürpererek orada, tam karşında, bir kol uzatımlık mesafede, bir zamanlar bir sesin hep var olduğunu anlıyorsun. Kalkıyorsun; kapıya koşuyorsun. “Zaman” çarpıyor suratına; çıt çıkmıyor, yere düşüyor, soluksuz kalıyorsun.
Bazı insanlar vardır yaşamında, hiç duymadığın bir sestir karşında; ancak sustuğunda farkına vardığın, bir daha asla duyamayacağın, asla kavuşamayacağın. . Duymasan da, gürültüsünde güzeldir hayat. Çekilmez olur çekip gittiğinde, ardında kalan berbat sessizliğinde. Sonsuza kadar sürmez duyulmayan ses, susar; etrafı korkunç bir sessizlik, korkunç bir sensizlik sarar.
Şimdi başımı da, kıçımı da kaldırıyorum. Kesilmek üzere olan bir sese elimi uzatıyorum.
Kendi sesimi dinliyorum. Ardımda mermer bir masa, bir fincan, bir çekiç, bir telefon, notlar, notlar, notlar, başkalarının planları; elimde sesim, kendime gidiyorum... http://www.ergir.com düş hekimi yalçın ergir