390 likes | 690 Views
BİR ARADA YAŞAMA AHLAKI VE HOŞGÖRÜ. “ Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışıp anlaşanlar kaynaşır, tanışıp anlaşamayanlar ise ayrılırlar. ” (Buhârî, Enbiyâ, 2; Müslim, Birr, 159-160). ÖNCELİKLE RUHLAR. SONRA….
E N D
“Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışıp anlaşanlar kaynaşır, tanışıp anlaşamayanlar ise ayrılırlar.” (Buhârî, Enbiyâ, 2; Müslim, Birr, 159-160) ÖNCELİKLE RUHLAR
SONRA… “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda müminler adeta tek bir vücut (beden) gibidirler. Ondan bir uzuv şikâyet ederse, uykusuzluk ve ateşle vücudun diğer uzuvları da ona iştirak ederler.” (Müslim, Birr, 67) “Müminin mümine göre konumu, parçaları (bölümleri) birbirini destekleyen bir tek bina gibidir.” (Buharî, Salat, 88; Müslim, Birr, 18)
Mevlânâ’dan “Bütün insanlarda aynı ruh vardır. Fakat bedenler, tenler yüz binlercedir. Dünyada sayısız bâdem vardır ama hepsinde aynı yağ bulunmaktadır. Dünyada çeşitli diller, çeşitli lügatler vardır. Fakat hepsinin de anlamı birdir. Çeşitli kaplara konan sular kapları kırılınca birleşir. Bir su halinde akarlar. Tevhîdin ne demek olduğunu anlar da birliğe erersen, gönülden sözü ve mânâsız düşünceleri söküp atarsan; can, mânâ gözü açık olanlara haberler gönderir, onlara gerçekleri söyler.”[Divan-ı Kebir, Şefik Can, Mevlânâ, İstanbul 1995, s. 144.]
YA MÂNÂ GÖZÜ AÇIK OLMAYANLARA!.. وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye malik olandan gayrisi eriştirilmez"(Fussilet, 34-35)
MUHABBETİ ARTIRAN ŞEYLER Peygamberimiz, “Mü’min bir kimse birini sevince bu sevgisini ona bildirsin.” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 53) -“Muâz! Yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum.” -5 Hak…
MUHABBETİ ARTIRAN ŞEYLER Müslüman, hasta kardeşini ziyaret ettiğinde dönünceye kadar cennet bahçelerinde demektir.Müslim birr, 41.
MUHABBETİ ARTIRAN ŞEYLER Hz. Ömer’in belirttiğine göre, insan biriyle karşılaştığında; • ona önce selâm vermeli, • bulunduğu meclise geldiğinde ona yer açmalı, • kendisine hitap ederken en çok sevdiği ismiyle hitap etmelidir.
SADAKA “Mü’mine güler yüz göstermen sadakadır; iyiliği emredip kötülüklere engel olman sadakadır…” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 45)
AFFETMEK "Allah, affeden kulunun şerefini artırır“ ( Müslim, Birr, 69)
YARDIM Kul mümin kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımındadır. (Tirmizi, hudud, 3.)
ZALİME YARDIM? Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; “Zâlim de mazlum da olsa mümine yardım et” buyurdu. Kendisine; “Yâ Resûlallah, mazluma yardım tamam, bunu anladık; zalime nasıl yardım edeceğiz?” denilince; Zalimin de zulmüne engel olur, onu zulüm işlemekten alıkoyarsınız.” buyurdu. (Buhârî, İkrâh, 7; Mezâlim, 4)
ARA BULUCU OLMAK اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki, rahmetine mazhar olasınız.” (Hucurat, 49/10)
MÜMİNE FARKLI BİR TANIM Mü’min, kendisiyle dostluk kurulabilen insandır. Kimseyle dostluk kurmayan ve kendisiyle de dostluk kurulmayan insanda hayır yoktur. (Ahmed b. Hanbel, II, 400)
BİR HİKAYE Ebû Hureyre (r.a.) Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet etmiştir: “Bir adam, başka bir köydeki arkadaşını ziyaret için yola çıkmıştı. Cenâb-ı Hak Teâlâ o kişinin yolunun üzerine bir meleği oturttu. Adam meleğin yanına gelince, melek ona; “Yolculuk nereye?” diye sordu. Adam; “Şu köydeki arkadaşımı ziyarete gidiyorum”, dedi. Melek; “Ondan elde edeceğin dünyalık bir şey mi var?” deyince, adam; “Hayır, ben onu Azîz ve Celîl olan Allah hakkı için seviyorum, o kadar”, dedi. Bunun üzerine melek; “Ben, Allah’ın sana gönderdiği elçisiyim, senin o kişiyi sevdiğin gibi Allah Teâlâ da seni seviyor”, diye mukabelede bulundu. (Müslim, Birr ve Sıla, 38)
Rabbena hep bana?!.. “Müslüman bir kimsenin, bir başkasının gıyabında yaptığı duası kabule şayandır. O kimsenin baş ucunda Allah’ın görevli bir meleği bulunur, hayır dua yaptıkça, o melek de ona dua eder ve “âmin, onun için istediğinin bir misli de senin için olsun” der. (Müslim, Zikr, 86-88)
MUHABBETİ YOK EDENLER: İTHAMIN EN AĞIRI KÜFÜR! “Bir kimse, bir mümine “ey kâfir” diye hitap ederse, bu küfür ikisinden birine ait olur. Eğer söylenen kişi öyle ise ona, değilse bu sözü söyleyen kimseye döner.” (Buhârî, Edeb, 73; Müslim, İman, 111; Tirmizî, İman, 16)
KÜÇÜMSEMEK! “Mü’min bir kişiye, bir Müslümanı hakir görmesi, ona değer vermemesi, kötülük olarak yeter”(Müslim, Birr, 32)
KARA KADININ OĞLU Bir gün, o kutlu Elçi’nin etrafındaki mü’minlerden, Ebu Zer (r.a.) Bilal-i Habeşi’ye, “Kara kadının oğlu” diyecek olmuştu... Bilal çok üzülmüş, olay Resulullah’a intikal edince Ebu Zer’i çağırmış ve ona üzüntüsünü bildirip söyledikleri şu söz İslam’ın insanlık ölçüsü olarak anıtlaşmıştı: “Ey Ebu Zer, beyaz kadının oğlunun, kara kadının oğluna bir üstünlüğü yoktur.” Ebu Zer, söylediği sözün vehametini çoktan anlamış olarak, başını yere, kumların üzerine koymuş, sonra şöyle söylemişti: -Bilal, bu başın üzerine ayaklarıyla basmadan başımı yerden kaldırmayacağım.” Bilal, bunu yapmamış, kolundan tutmuş Ebu Zer’in ve ayağa kaldırarak Resulullah’ın huzurunda kucaklaşmışlardı.
KUSUR ARAŞTIRMA Müslümanların eksiklerini ayıplarını araştırmayın. Zira her kim Müslümanların eksik ve ayıplarını araştırırsa Allah Teala da onun ayıbını takip eder, nihayet onu evinin içinde de olsa rezil ve rüsvay eder. (Tirmizi, Birr, 83.)
KÜSKÜNLERİN EN HAYIRLISI Ebû Eyyûb el-Ensârî Peygamberimizden naklediyor: “Bir kimseye bir mü’mini üç günden fazla terk etmesi helal olmaz. O ikisi karşılaştıklarında biri yüzünü şu tarafa diğeri öbür tarafa döner. Onların en hayırlısı ve üstün olanı, selâmı önce verendir.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 21)
BUAS SAVAŞI Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerinde Medine'de Evs ve Hazreç adlarında iki Arap kabilesi yaşıyordu. Aralarında savaşlar çıkmış, bu savaşlar aralıklarla 120 yıl devam etmişti. Bu savaşların en şiddetlisi, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden önce tam beş yıl devam etmiş olan “Buas Savaşı” idi. Bu savaşta her iki kabile büyük kayıplar vermişti. Yahudiler adı geçen kabileleri sürekli olarak savaşa tahrik ediyorlar, aralarındaki düşmanlığı kızıştırıyorlardı. Hicretten sonra Yüce Allah rahmet edip İslam sayesinde bu iki kabilenin arasındaki düşmanlığı giderdi, ve şu ayet indi:
BUAS SAVAŞI “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın, ayrılıp bölünmeyin ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşmandınız, Allah kalplerinizi birleştirdi de O’nun nimetiyle kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarındaydınız. Allah sizi ondan kurtardı...” (Ali İmran 3-103.)
MEDİNE ÖRNEĞİ İşte İranlı Selman ile Medineli Ebu’d-Derda’yı ve daha nice farklı etnik kökene, kabileye sahip insanı kardeş yapmıştı bu inanç, bu iman… Neticede insanlığın gıpta ile tanıklık edeceği toplum ortaya çıkmıştı…
İKİ KARDEŞ Enes İbn Mâlik diyor ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken iki kardeş vardı. Bunlardan biri sürekli Efendimize gelir, diğeri de kazanç elde etmek için çalışır dururdu. Bu çalışan kardeş, diğerini Nebiyy-i Ekrem’e şikâyet etti. Peygamberimiz; “Kim bilir belki sen onun sayesinde rızık elde ediyorsun” buyurdular. (Tirmizî, Zühd 33)
MÜSLÜMAN NASIL OLMALI “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Din kardeşine haksızlık etmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman kardeşinin bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim Müslüman kardeşinin hatasını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.” (Müslim, Birr ve Sıla, 58)
MÜSLÜMAN NASIL OLMALI “Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla. Mü’minlere karşı kalbimizde bir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen, çok şefkatli, çok merhametlisin.”(Haşr, 10)
MÜSLÜMAN NASIL OLMALI? “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de tam iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman, 45)
KIYAMETTE Peygamber olmadıkları halde, kıyamet gününde peygamberlerin ve şehitlerin imreneceği güzel insanlar vardır. Onlar, akraba olmadıkları halde birbirini Allah rızası için sevenlerdir. (Buhari, Tevhid, 33)
PEKİ… MÜFLİS KİMDİR?
İLAHİ SEVGİYE MAZHAR OLMAK Peygamberimizden öğrendiğimize göre Allah Teâlâ, rızasını kazanmayı hedef almak şartıyla; • birbirine muhabbet besleyenleri, • birbirlerini ziyaret edenleri, • kardeşi muhtaç olduğu vakit malını esirgemeden onun ihtiyaçlarına sarf edenleri ve • birbirini koruyup gözetenleri sever.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)
O BİR KULUNU SEVDİĞİNDE… Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril'i çağırıp "ben falan kulumu seviyorum, sen de onu sev!" der. cibril de onu sever ve sonra gökyüzünde şöyle seslenir: "Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu sevin!" bundan sonra göklerdeki bütün melekler onu sever. Sonra o kul yeryüzünde de herkes tarafından sevilip kabul görür." (müslim birr, 157)
İNSAN-I KÂMİL Rûhu’l-Beyân müellifi toplumda birlikte yaşamak için insân-ı kâmilin hayat tarzı ile ilgili herkese karşı takınılacak tavrı özetler: “Hakk’a sıdk, halka insaf, nefse kahr, elinin altındakilere şefkat,
İNSAN-I KÂMİL büyüklere hürmet, dostlara nasîhat, düşmanlara mudârâ/idâre, ulemâya tevâzu, dervîşlere/fakirlere cömertlik, câhillere sükût ile muâmele.” [Ruhu’l-Beyan, V, 204]
Erzurumlu İbrahim Hakkı Erzurum’un bir köyüne davet edilir. İbrahim Hakkı’yı Erzurum’dan köye getirmek için ücret karşılığında bu işleri yapan Ermeni bir genç gönderilir. Dönüşte İbrahim Hakkı, Hz. Ömer gibi ata nöbetleşe binmeyi teklif eder. Ermeni genç buna itiraz etse de Erzurumlu İbrahim Hakkı: “Evlâdım, son nefeste hâlimizin ne olacağı meçhul! Sen köylülerin seni azarlamasından endişe ediyorsun, ben ise Allah huzurunda verilecek hesaptan korkuyorum!” der. Tam köye gireceklerinde ata binme sırası Ermenî gence gelir. Genç, hakkından ferâgat ederek onun ata binmesinde ısrar eder. İbrahim Hakkı ise: “Sıra senindir!” der ve atın önünde yürüyerek köye girer. İbrahim Hakkı meseleyi îzâh edince halk genci azarlamaktan vazgeçerler. Ancak bu esnâda köylülerden biri gence: “Bu kadar fazîleti gördükten sonra bâri Müslüman olsaydın!” der. Ermeni genç birkaç dakikalık sükûttan sonra der ki: “Eğer sizin dîninize girmemi istiyorsanız, aslâ! Ama şu mübârek zâtın dînine daha yoldayken girmiştim!”
Mehmet Akif’ten YERMUK “Ne ma’rekeydi ki, çepçevre, göğsü kandı yerin! Hudâ’ya kalbini açmış, yatan bu gövdelerin, Şehîdi çoksa da, gazisi hiç mi yok? … Derken, Derin bir inleme duydum… Fakat, bu ses nerden? Sırayla okşadığım sineler bütün bî-ruh… Meğerse amcamın oğluymuş inleyen mecrûh. Dedim: “Biraz su getirdim, içer misin, versem!” Gözüyle: “Ver” demek isterken, arkadan bir elem,
Mehmet Akif’ten Enîne başladı. Baktım: nigah-ı merhameti, “Götür” deyip, bana îmâda ses gelen ciheti. Ne yapsam içmeyecek, boştu, anladım, ibrâm; O yükselen sese koştum ki: Âs’ın oğlu Hişam! Görünce gölgemi birden kesildi nevhaları, Su istiyordu garibin dönüp duran nazarı, İçirmek üzere eğildim, üçüncü kısa bir “ah” Hırıltılarla boşanmaz mı karşıdan nâgah!
Mehmet Akif’ten Hişam’ı gör ki, o halinde kaşlarıyla bana, “Ben istemem, hadi, git ver, diyordu, haykırana” Epey zaman aradım âh eden o muhtazarı… Yetiştim, oh, kavuşmuştu Hakk’a son nazarı! Hişam’ı bari bulaydım, dedim, hemen döndüm. Meğer şikârına benden çabuk yetişmiş ölüm. Demek bir amcamın oğlu vardı, varsa ümit, Koşup hizasına geldim: o kahraman da şehit!” (M.Akif Ersoy, Safahat, “Vahdet”, s.408)
TEŞEKKÜRLER!... Reyhan ALTUN SAKARYA İL MÜFTÜLÜĞÜ