290 likes | 705 Views
BABİL HUKUKU. Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Devlet
E N D
BABİL HUKUKU Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi HukukFakültesi
Devlet Mezopotamya havalisinde sakin çeşitli kavimlerden biri olan Amurlular, başlarında bulunan Sumu-Abum'un (M.Ö.2225-2212) çabalarıyla M.Ö. 2225 tarihinde Babil şehri ve civarında bir site devleti kurmuşlardı. Sumu-Lelum'un (M.Ö. 2211-2176) zamanında da bu devlet siyasi, idari ve mali yönlerden iyice kuvvetlendi. Amurlular buradaki Sami’lerle birleşerek büyük bir Sami topluluğu oluşturmuşlardı
Milattan önce yirminci asra kadar siyasi olarak bu sınırlı karakterini muhafaza eden Babil, daha sonraları civar şehirleri merkezi bir Devlet etrafında topladı. Babil Devleti Lagaş'tanEridu'ya ve Pers Körfezinden Asûr ve Ninova şehirlerine kadar genişlemişti. Amur hanedanının altıncı hükümdarı Hamurabi (M.Ö. 2123-2081) zamanında devlet, merkezi Babil şehri olan kuvvetli bir imparatorluk haline geldi. Hamurabi'ninimparatorluk haline getirdiği Babil Devleti, oğlu Samsuiluna (M.Ö. 2080-2043) zamanında da gelişmesini sürdürmüştü. Daha sonraları M.Ö. 626’da tekrar ihya edilen bu Devlet varlığını ancak M.Ö. 539 tarihine kadar koruyabilmişti
Yönetim Hamurabi'denönceki devirlerde, Babil’de teokratik bir site devleti bulunmaktaydı. Civar şehirlerde olduğu gibi, Babil'in de kendine mahsus bir mabet ve tanrısı vardı. Bu Tanrı sitenin gerçek hakimi olarak biliniyordu. Şehirde fiilen hükümran olan site şefi Patesi idi. Bu şef şehirde Tanrı’nın temsilcisi olup onun adına siteyi idare ederdi.
Hamurabi zamanında Babil civar şehirleri kendi hakimiyeti altına alarak güçlü bir Devlet halini almış, Babil Devleti’nin dini ve hükümdarlarının iktidarı çevre şehirlerde de benimsenmişti. Dini ve dünyevi yönü olan bu iktidarı devam ettirmek için Babil Devleti’nin her yerinde uygulanacak ortak bir hukuk sistemine ihtiyaç duyulmuş ve bu sebeple bütün ülkeye şamil olan kanunlar hazırlanmıştı
Sümer döneminde devlet site şeklinde yapılanmakla birlikte Babilliler döneminde devlet askeri bir imparatorluk haline dönüştü. M.Ö. 2123-2081 seneleri arasında kırk iki yıl hükümdarlık yapan Hamurabiiktidara gelir gelmez bir taraftan güçlü bir Devletin kurulması için çalışırken diğer taraftan meydana getirdiği bu Devlette adaletin hakimiyetini ve fertlerin refah ve mutluluğunu temin etmek için mükemmel bir hukuk sistemi kurmuştu. Hamurabieski örf ve adetlerden, Babil Devletini oluşturan küçük siyasi teşekküllerin kanunlarından, Sümerlerin yazılı kanunlarından, Ur hanedanına mensup Sümer hükümdarlarından Şülgi tarafından yazdırılan kanundan faydalanarak bir hukuki külliyat vücuda getirmişti. Bu kanunlar bir taş sütun üzerine çivi yazısıyla da yazılmıştı
Hamurabi kanunlarını ilahi bir kaynağa dayandırmaktaydı. Mecellenin ön sözünde Tanrının hükümdar Hamurabi'ye bu Mecelleyi, kuvvetlilerin zayıfları ezmesine engel olmak, ülkeyi kalkındırmak, insanlara faydalı olmak için verdiği yer alıyordu. Hamurabi, dünyada adaleti sağlama görevinin kendisine verildiğini, bu vazifenin yapılmasına son derece önem verdiğini, insanlara sevgili bir baba gibi muamele ettiğini, milleti için hiç bir ihmalde bulunmayarak çalıştığını, yorgunluklara sabrettiğini, milletini barışa kavuşturduğunu, halk arasında korkuyu kaldırdığını ve emniyeti tesis ettiğini, hakkaniyete uygun iyi bir yönetim getirdiğini söylüyordu.
Babil'deki yönetim sistemi Monarşi olarak isimlendirilebilir. Babil Devletinde feodal bir bünyenin, aristokrasiye dayanan ve hatta bazı hallerde irsi bir özellik alan askeri ve mülki bir bürokratik teşkilatın varlığı görülmektedir. Devlette yer alan bu idari görevlilerden her biri bir tımar sahibi olup, ölmeleri halinde tımarları oğullarına geçmekteydi.
Hukuki ehliyet HamurabiMecellesi’ne göre hukuki ehliyet bakımından fertler arasında eşitlik yoktu. Hak ve borçlara ehil olmak imkanının yalnız hür adamlara tanındığı görülmektedir. Bunlardan sonra hükümdarın hizmetine tayin olunan hizmetkarlardan oluştuğu zannedilen ve “Maşenkak” veya “Muşkinu” denilen sınıf mensupları bulunmaktaydı Hukuki durumları itibariyle üçüncü sırada kölelerin varlığı görülmektedir
Aile HamurabiMecellesi’ne göre ailede çocuklar üzerindeki velayet bakımından baba birinci ve anne de ikinci sırada gelmektedir. Baba ve annenin ölmesi halinde otorite büyük kardeşe, eğer büyük kardeş yoksa tayin olunan vasiye geçerdi Ailede çocukların baba ve analarına karşı saygı göstermeleri zorunlu kılınmıştı. Buna aykırı hareket eden, mesela baba ve annelerine karşı ağır kabahat işleyen çocuklar hakimin kararıyla baba ve anneleri tarafından reddedilebilir, evden kovulabilirdi
Ailede, annenin de baba gibi bir hukuki ehliyete sahip olduğu görülmektedir. Evlenirken aileye çeyiz olarak getirdiği mallar, yine evlenirken koca tarafından verilen hediyeler kadının mülkiyetinde bulunmakta ve kadın bu malları istediği gibi tasarruf edebilmekteydi. Kocanın askere gitmesi veya herhangi bir suretle kaybolması halinde, aileyi kadın idare ederdi. Mecelle, koca evliliğin gerektirdiği görevleri ifa etmemesi halinde kadına kendi ailesine dönme hakkını da tanımıştı
Nişanlanma ve Evlenme HamurabiMecellesi nişanlanma müessesesini kabul etmekteydi. Her şeyden önce, erkeğin nişanlanacağı kızı babası seçerdi. Her iki tarafın aileleri arasında evlenme kararı alınmışsa, erkek tarafından nişanlanacağı kadına bir ağırlık (tirhatu) ve nişanlanacağı kızın babasına da bir hediye verilirdi. Mecelle nişanlıların her ikisine de nişanı bozma hakkını tanımıştı. Eğer erkek nişanlanmayı bozacak olursa nişanlanırken kıza ve onun babasına verdiği hediyeleri geri alamazdı. Nişanlı kızın babası nişanı bozacak olursa nişanlı erkek tarafından nişanlanırken verilen hediyelerin iki mislini iade etmesi gerekirdi
Hamurabi Mecellesi evlenmenin hukuki sonuçlar doğurabilmesi için bunun yazılı bir belge ile hazırlanması esasını kabul etmiştir Bu belgeye tarafların birbirlerinden ayrılmayacaklarına dair yaptıkları yemin ile şahitlerin listesi ve evlenmenin gerçekleştiği tarih yazılırdı Hamurabi Mecellesi, evlenmeyi geçersiz kılan bazı hallerden de bahsetmiştir. Mesela, kendilerini mabede adamış olan kadınlar evlenemezlerdi. Küçük çocukları olan dul kadınlar çocuklarının mallarını bir teminata bağlamadıkça yeniden evlenemezlerdi. Keza hür bir erkeğin köle olan bir kızla evlenebilmesine de imkan yoktu. Eğer hür bir erkeğin köle olan bir kızla ilişkisinden çocuk doğarsa bu çocuklar da ancak babaları tarafından tanındıkları takdirde hür ve meşru çocuk kabul olunabilirlerdi. Buna karşılık kölelerden bazıları mesela hükümdarın ve asillerin köleleri, hür bir kadınla evlenebilirlerdi
Mecelleye göre, bir erkek ancak tek bir kadınla evlenebilirdi. Yalnız kadının müzmin ve ağır bir hastalığa yakalanmış olması halinde erkek birinci karısına ölünceye kadar bakmak şartıyla ikincibir kadınla evlenebilirdi. Erkek karısının çocuk doğuramaması halinde de ikinci bir kadınla evlenebilirdi. Yalnız evlendiği bu ikinci kadın ilk karısının haklarına sahip olamazdı. Fakat erkeğin çocuk doğuramayan karısı kocasına çocuk yetiştirmek için bir odalık kız temin eder ve bu odalık da bir çocuk doğurursa koca ikinci bir kadınla evlenemezdi ve odalıktan doğan bu çocuk meşru kabul edilirdi.
Kadına evlenirken sağ ise babası ve sağ değilse erkek kardeşleri tarafından ona babasının mallarından isabet edecek olan miras hissesine karşılık gelmek üzere şeriktu denilen bir çeyiz verilirdi. Kadın kendisine maddi olarak bağımsızlık sağlayacak olan bu çeyiz üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulunurdu. Keza evlenme sırasında erkek de karısına nudunnu denilen bir hediye verirdi. Nudunnukadının dul kalması halinde ona temin olunmuş bir gelir ve sebepsiz boşanma halindede verilmiş bir tazminat özelliğini arzederdi
Boşanma HamburabiMecellesi gerek kocaya ve gerek kadına bazı mücbir sebepler dolayısıyla boşanma hakkı tanımıştı. Mesela, bir erkek karısını çocuk doğuramaması halinde boşayabilirdi. Keza eşinden çocukları olan bir erkek de karısını boşayabilirdi. Bu takdirde kocanın kendi menkul ve gayrimenkul mallarından karısının yararlanmaya devam etmesine izin vermesi, boşadığı karısından olan çocuklarını yetiştirmesi ve çocuklar büyüdüğü zaman da onlara vereceği mallardan bir evlada düşen hisse miktarını boşadığı karısına tahsis etmesi gerekirdi
Nihayet, bir erkek karısını onun kadınlık vazifelerini yapmaması, uygunsuz hareketleri veya müsrifliği dolayısıyla kayıtsız ve şartsız boşayabildiği gibi onun üstüne başka bir kadınla evlenerek ilk karısını hizmetçi olarak evinde de muhafaza edebilirdi. Boşanmaya kadının sebebiyet vermesi halinde kadın aleyhine başka müeyyideler de uygulanırdı. Mesela, bu gibi hallerde, kadın evlenirken getirdiği çeyizi kaybettiği gibi bazen boşanmayı gerektiren sebebin vahameti kadının suda boğulmasını bile mümkün kılardı.
Hamburabi Mecellesi kadına da kocasından boşanma hakkını tanımıştı. Mesela, erkeğin aile hayatının sorumluluklarını yerine getirmemesi, karısına ilgi göstermemesi, ona karşı vazifelerini ihmal etmesi gibi hallerde kadın kocasından boşanabilir ve evlenirken getirdiği çeyizi de geri alarak babasının evine gidebilirdi. Nihayet kocanın yaşadığı şehri terk etmesi halinde de kadın kocasından ayrılarak istediği kişi ile evlenebilirdi. İlk kocasının dönmesi halinde kadın için tekrar ona dönme gibi bir mecburiyet yoktu. Yalnız kocasının savaş esiri olarak kaybolması halinde kadın ikinci bir erkekle evlenir ve fakat sonra ilk kocası dönerse ilk kocası ile olan evlilik münasebeti yeniden kurulurdu. İkinci kocasından olan çocukları yine ikinci kocasında kalırdı. Kocanın sürgün cezasına çarptırılması halinde de karısıyla olan evlilik bağı ortadan kalkardı
Evlat edinme HamburabiMecellesi evlat edinme müessesesini kabul etmişti. HamburabiMecellesinde evlat edinen kişinin genellikle çocukları olmamasının dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Keza bir kişinin evlat edinilmesi keyfiyetinin şahitler huzurunda gerçekleşmesi şarttı. Mecelle asıl çocuğa verilen hakları evlat edinilen kişiye de tanımıştı. HamburabiMecellesine göre, evlatlığın evlat edinene karşı yerine getirmesi gereken bazı görevleri vardı. Bu görevlerin yerine getirilmemesi evlatlık ile evlat edinen arasındaki ilişkilerin bozulmasını gerektirir ve hatta evlatlık çeşitli cezalara da çarptırılırdı.
Miras HamburabiMecellesinde yer alan miras ile ilgili hükümler Sümer hukukunun kabul ettiği esasların aynısıdır. Mecellede, erkek çocukların terekeden eşit esaslar dahilinde miras hissesi aldıkları, bir erkeğin çeşitli kadınlardan çocukları var ise bunların babalarının mirasından eşit hisse aldıkları, kız çocuklardan da ancak babalarından çeyiz almayanların babalarına mirasçı olabildikleri, fakat bu kız çocuklarının kendi hisseleri üzerinde ancak bir intifa (kullanım) hakkına sahip oldukları görülmektedir. Mecelleye göre, ailede erkek çocuk yoksa miras kız çocuklara devrederdi. Gayrimeşru çocuklardan ancak baba tarafından tanınmış olanlar için miras hakkı kabul edilmişti.
Mülkiyet HamburabiMecellesi, gerek menkul ve gerek gayrimenkul mülkiyet hakkında önemli hükümleri ihtiva etmektedir. Mecelleye göre, menkul malların mülkiyeti, onları tasarrufları altında bulunduran, onların zilyedi olan kişiye ait bulunmaktadır. Bir kişi satana ait olmadığı anlaşılan birşeyi satın alırsa onu hakiki sahibine iade ile mükellef tutulurdu. Aksi takdirde hakkında hırsızlık suçuna karşılık gelen ceza hükmolunurdu.
Borçlar hukuku HamburabiMecellesi’ne göre, borçlar, haksız muamele ve akitlerden doğmaktaydı. Haksız muamelelerden doğan borçlarda da çeşitli konuların dikkate alındığı görülmektedir. Mesela, kölelere zarar veren kimse bu zararı tazmin ederdi. Bundan başka, kölelere verilen ağır zararlardan dolayı verilmesi gereken tazminat, kölelerin bizzat kendilerine değil, onların sahiplerine verilmekteydi
Hamburabi Mecellesi, hayvanlar tarafından verilen zararlardan dolayı da sorumluluk esasını kabul etmişti. Bu gibi hallerde verilen zararların tazmini, zararı veren hayvanları idaresi altında bulunduran kişiye yüklenmişti. Mecelle tarafların akitlerin gereklerine riayet etmeleri hususuna büyük bir önem vermiştir. Taahhütlerin ifa edilmemesi ve akitlerde var olan şartlara riayet edilmemesi halinde meydana gelecek zarardan buna sebebiyet verenlerin sorumlu tutulmalarını mümkün kılmıştır
CezaHukukuylaİlgiliHükümler HamburabiMecellesinde birçok fiillerin suç kabul edildiği ve bu fiillere kısas cezasının verildiği görülmektedir. Mesela, bir adam öldüren ölüm cezasına, bir kimsenin gözünü çıkaranın gözünün çıkarılması cezasına çarptırılırdı. Adam öldürmede kastın bulunmaması suçlunun yalnız tazminata mahkûm edilmesini gerektirir ve hatta bazen suçlunun beraatına da karar verilebilirdi. Yine bir kargaşa esnasında sebepsiz yere bir kişiyi yaralayan ve onun ölümüne sebebiyet veren kişi para cezasıyla cezalandırılırdı
Yaralama sonucu bir kişinin ölümüne sebebiyet verilmişse suçlu yalnız tedavi masraflarını ödemeye mecbur tutulurdu. Mecelle, bazı önemli suçlarda kısas esasından ayrılmak suretiyle cezalandırma yoluna gidilmiştir. Mesela babasını döven bir çocuk eli kesilmek suretiyle cezalandırılırdı. Babasını ve annesini inkar eden çocuğun dili, köleliğini inkar eden kişinin ise kulağı kesilirdi.
HamburabiMecellesi hırsızlık suçu hakkında ağır cezalar kabul etmiştir. Kralın, mabetlerin eşyasını çalanlar, yangın esnasında hırsızlık yapanlar, çocukları çalanlar, ehli hayvanları çalanlar ve bu suçları işleyenlere yataklık edenler hakkında ölüm cezası verilmektedir. Bir evi zorlayan kişi ölüm ile cezalandırılırdı ve zorladığı eve gömülürdü. Suçlunun bazı hallerde çaldığı malın kıymet itibariyle on ila otuz katını ödemesi halinde ölüm cezasından kurtulabileceği de kabul edilmişti.
Hamburabi Mecellesi zinayı da bir suç kabul ederek, bu hususta kadının ve erkeğin suya atılmaları cezasını tayin etmiştir. Keza, müsrif olan, ahlaka aykırı hareketlerde bulunan, kocasına hakaret eden kadınlar hakkında da suya atılmak veya esarete gönderilmek cezaları düzenlenmiştir. Cebren başkasının namusuna saldıran, bazı hallerde ölüm cezasına mahkûm edilirdi. Mecelleye göre, sahtekârlık, yanlış hesap göstermek, emanete hıyanet gibi hallerde, işlenen suçun önemine göre, failin organlarından birinin kesilmesine veya tazminat cezasına hükmolunurdu.