1 / 44

12.ULUSAL JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİK KONGRESİ Rixos Sungate Otel - 18 Mayıs 2014 Antalya

12.ULUSAL JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİK KONGRESİ Rixos Sungate Otel - 18 Mayıs 2014 Antalya.

debra
Download Presentation

12.ULUSAL JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİK KONGRESİ Rixos Sungate Otel - 18 Mayıs 2014 Antalya

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. 12.ULUSAL JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİK KONGRESİ RixosSungate Otel - 18 Mayıs 2014 Antalya Yaşamak, ama NASIL..?Türkiye ve Dünya nüfus hareketlerinin ve projeksiyonlarının kıyaslanarak incelenmesiProf. Dr. M. Hakan ŞatıroğluTürkiye Aile Sağlığı Eğitimi ve Planlaması Derneği (TAPD) Genel BaşkanıŞatıroğlu NAR HASTANESİ

  2. Her sevgi yorulmak demektir, her yorulmak bir sevgi değil ! Özdemir ASAF

  3. Türkiye Nüfus Piramidi • kadın ve erkek nüfus miktarını birbirine yakın • piramidin tabanı geniş -- doğurganlık sabit ancak nüfus artıyor, (TDH; 2.1) • En fazla nüfus kadın ve erkeklerde 10-14 yaş grubunda • Nüfusumuzun yarıdan fazlasının 30 yaşından küçük • Yaşlı nüfus oranın düşük • Türkiye nüfusunun genç ve dinamik bir yapıya sahip Yaş Grubu Toplam Nüfus içindeki Payı0-14(çocuk) 2615-64(yetişkin) 6765+(yaşlı) 7

  4. Diğer ülkelerde modern yöntem kullanımı United Nations Population Division, 2007

  5. DOĞURGANLIK TERCİHLERİNDEKİ GELİŞMELER %13.6’sı 2 yıl ve daha sonra istiyor. TNSA 1988, 1993, 1998, 2003

  6. AB ve Türkiye’de doğurganlık oranları

  7. Türkiye nüfusunun 2023 yılında 84 247 088 kişi olması beklenmektedir… • Nüfus 2050 yılına kadar yavaş bir artış göstererek en yüksek değerine (93 475 575 kişi) 20150’de ulaşacaktır. • 2050’den itibaren düşmeye başlayan nüfusun 2075 yılında 89 172 088 kişi olması beklenmektedir.

  8. Demografik Göstergeler, 2000-2020 Göstergeler, 2000-2020

  9. DDemografik Göstergeler, 2025-2050 k Göstergeler, 2025-2050

  10. Yaşve cinsiyetegörenüfusprojeksiyonları, 2025-2050

  11. Ülkelere göre tahmini nüfus artışı2000-2050 Kaynak:United Nations Population Division

  12. Üreme Hakları; • Bireylerin sorumluluk bilinci içinde sahip olmak istedikleri çocukların sayı, aralık ve zamanlaması konusunda özgürce karar vermeleri, • Bunları yapabilmeleri için de yasalara aykırı olmayan, etkili, ucuz ve güvenli metodlar hakkında bilgilendirilme, • Aile planlaması, gebelik ve doğum için yeterli sağlık hizmetine ulaşabilme, • Doyurucu ve güvenli bir cinsel sağlığa sahip olamak demektir Reproductive Health Meetings Teheran 1968, Bucharest 1974, Mexico 1984,

  13. Türkiye nüfusunda yaşlı nüfus oranı 2023 yılında %10,2’ye yükselecek • 2012 yılında yaşlı nüfus olarak tabir edilen 65 yaş ve üzerindeki nüfus 5,7 milyon kişi, bunların toplam nüfusa oranı %7,5 • 2023 yılına gelindiğinde bu nüfus 2,9 milyon artışla 8,6 milyon kişiye, oranı ise %10,2’ye yükselecek • 2023 de 84 247 088 kişide sadece 8,6 milyon kişi 65 yaş ve üzerinde olacak • Bu demektir ki yaklaşık 50.000.000 kişi, daha önce bizim için 30 yıldan fazla çalışan bu insanlar için de üretecek!!

  14. “Yaşlanıyoruz” diye yakınıyoruz ama henüz bugün bile genç nüfusun % 17 gibi büyük bir oranına iş bulamıyoruz • 15-24 yaş aralığındaki gençlere iş bulamadığımız gibi eğitimlerini bile sağlayamıyoruz, • bu yaş grubunun % 40’ı ne okula gidiyor ne de işe ! • Ya birde nüfus insanlarımızın karar verdiğinin ve isteğinin dışında artarsa (TDH;2.1), yeni gelen çocuk ve gençlerimiz için nasıl bir eğitim ve iş bulma hazırlığı yapıyoruz?...

  15. Oysa bu tabloda da yer aldığı gibi eğitimle vasıflı bir çalışan haline gelen bireylerin hem kazançları artıyor hem de ülkenin işsizlik oranı geriliyor !

  16. Nüfusun Eğitim Durumu • Türkiye'de Cumhuriyetin ilanından sonra eğitim görmüş insan sayısını arttırmak amacıyla hızla yatırım yapılmıştır. • O yıllarda harf devriminden önce de (%12-16) okur yazar oranı çok düşüktü. Yeni alfabenin kabulü ile 1928 yılında okuma yazma seferberliği başlamıştır • Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze, nüfusumuzun okur yazarlık oranı artmış ve eğitim seviyesi yükselmiştir.

  17. Nüfusun Eğitim Durumu • Günümüzde zorunlu eğitim süreci dört yıl ilkokul, dört yıl ortaokul ve dört yıl lise eğitimi olmak üzere toplam 12 yıldır. • Ülkenin gelişmesi, İNSANLARIMIZIN HATTA DÜNYA İNSANLARININ daha iyi koşullarda yaşaması, ancak iyi yetişmiş evrensel bilgilerle donanmış, düşünmeyi ve insan olmayı bilen bireylerin ve onların oluşturduğu toplumun varlığı ile sağlanabilir.

  18. Nüfusun Eğitim Durumu Okuma yazma bilmeyen………….……. %6Okur yazar fakat okul bitirmeyen …... %20İlk okul ………………………………..……..%24 İlköğretim ……………….………….………%16Ortaokul ve dengi ………………..……....%5Lise ve dengi ………………………….……%17Yüksekokul, yüksek lisans,doktora….. %8Durumu bilinmeyen …………………..…. %4

  19. Nüfusun Eğitim Durumu • Görüldüğü gibi, günümüzde okur yazar oranı %90 civarındadır. Ancakokuma yazma bilmeyen nüfus ülkemizin her tarafında eşit olmadığı gibi cinsiyetler arasında da belirgin farklılıklar gösterir. Her zaman olduğu gibi erkeklerde okuma yazma oranı kadınlara göre daha fazladır. • Evet Cumhuriyet çok çalıştı ve okuma yazma oranını % 90’lara çıkardı ancak henüz % 100 değil ve ne yazık ki hemen herkese eşit eğitim imkanı veremiyoruz..

  20. Emeklilik ve sosyal güvenlik • 2007 yılında uygulanmaya başlayan sosyal güvenlik reformundan önce Türkiye’de insanlar 38 yaşında emekli olabiliyordu • Dönemin SGK Başkanı 15 yıl prim ödeyen birinin 40 yıl emekli aylığı almasının mümkün olduğunu söylüyordu. • Aslında sorun yaşlanma değil, hak edilmeden emeklilik sağlanmasında idi. • Bunun da nedenini herhalde popülist nedenlerle bu hakkı verenlerde aramak gerekir.

  21. Emeklilik ve sosyal güvenlik • Yeni yasayla emeklilik yaşı yukarı çekilerek kadınlar için 58, erkekler için 60 seviyesine getirildi. • Eski sistemin ülke bütçesine bindirdiği yükle kıyaslandığında yeni durumun sürdürülebilir olduğunu söylemek mümkün • Ancak geçim sağlamaktan uzak emekli aylıkları zaten emeklilerin çoğunun yeni işlerde çoğu kez de ucuz işgücü olarak kayıt dışı ya da düşük ücretle çalıştıkları bir ülke gerçeğidir.

  22. Emeklilik ve sosyal güvenlik • insanların daha uzun süre üretime katkıları, • sağlıklarına ve birikmiş tecrübelerine uygun çalışma koşulları ve ücretlerle • kayıtlı ve güvenli olarak çalışıp huzur içinde bir süre daha iş yaşamında kalmaları onları mutlu ve daha sağlıklı kılacaktır. • Göreceli olarak daha kötü şartlarda kayıt dışı çalışırken veya evde otururken artması muhtemel olan sağlık harcamalarının da azaltılması mümkün olacaktır.

  23. Emeklilik ve sosyal güvenlik • Japonya’nın gelişmesi piramitlerde yer almaktadır, çalışmışlar gelişmişler ve ömürlerini uzatmışlar • bundan yakınmıyorlar, onur duyuyorlar. Nüfuslarını artırmaya çalışmaktan çok, • zor ama kalıcı ve adaletli bir yol seçip sistemlerini, insanlarının yaş ortalamaları, demografik yapılarına ve yeni ihtiyaçlara göre düzenliyorlar. • Türkiye nüfus piramitleri de insan ömrünü uzatabildiğimizi, gerçek ve kalıcı bir gelişim gösterdiğimizi ifade etmektedir. Bundan yakınmak yerine onur duymamız gerekmektedir.

  24. Emeklilik ve sosyal güvenlik Ülkemiz nüfusu üzerinde yapılan tartışmalar, bilimsel gelişimin bir başarısı olan insan ömrünün uzamasından korkar gibi görünse de aslında; • onları üretimde tutarak kendilerine yeter hale getirememekten, • her ailenin - sonuçta ülkelerin ve toplumların - onurları olan bu tecrübeli, dingin insanlarımızın artık çok da fazla tüketmeyeceğinden - ki bu mevcut “tüketim ekonomisinin” en sevmediği durumdur – korkuyoruz galiba…

  25. Kentleşme • Cumhuriyetin ilan edildiği dönemlerde nüfusumuzun çoğu kırsal kesimde yaşamaktaydı. • 1950'li yıllardan itibaren kent nüfusunda belirgin bir artış olmuştur. • 1985 yılında ise ilk kez kent nüfusu, kır nüfusu oranını geçmiştir. • 2010 yılında ise 50’li yıllardaki kır kent nüfus oranları yer değiştirmiştir.

  26. Nüfus ve Sanayileşme • Hızla artan nüfusun tatmin edici bir yaşam düzeyine erişebilmesi için, halkın satın alma gücünün arttırılması bunun için de sanayi malları üretiminin mümkün olan en yüksek hızla artması gerekir. • Sanayinin hızla gelişmesi için en önemli girdi; enerjidir. • Enerji, sanayi yanında ısıtma, aydınlatma ve ulaşım gibi hizmetler için de gereklidir. • Dünya üzerinde enerji kaynakları sınırsız gibi görünmekte ise de, bugünkü teknolojiyle yeter enerjiyi, özellikle sağlık tehlikesi yaratmadan, sağlamak çok zordur

  27. Nüfus ve Sanayileşme Dünya iklimini bozmayan teknolojiler yerine, hesapsız teknoloji kullanımının, İnsanı odaklamayan, sürdürebilir olmayan, sadece dönemsel kazançların artmasını amaçlayan sanayi üretimlerinin; • iklim değişikliklerine • Dünya kaynaklarının hızla tükenmesine (yer altı-yerüstü sular, madenler, besin üretimi ….) • çöp ve kimyasal-nükleer atıkların artışına • çalışma yerlerinde kontrol edilmeyen olumsuz koşullar nedeniyle meslek hastalıkları’ na, • hatta “meslek ölümlerine” neden olduğu gerçeğini hep hatırlamalıyız…. HELE DE “1-2 KİLO KÖMÜR” VE KAR ARTIŞI İÇİN CANINI KAYBEDEN YÜZLERCE MADENCİMİZİ KAYBETTİĞİMİZ ŞU GÜNLERDE …

  28. Nüfus ve iklim değişiklikleri Bu olumsuz senaryoların içinde, iklim değişikliği dünya nüfusunu ilgilendiren en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliğinin sonucunda: seller, kuraklık, sıcak hava dalgaları ve deniz suyu seviyesindeki yükselmeler, nüfus artışı ile birlikte tetiklenerek insanoğlu için var olma ile ilgili daha ciddi sorunları da beraberinde getirecektir.

  29. Nüfus ve Besin Üretimi • 1961 yılında buğday stoku 154 milyon ton iken gittikçe azalmış , son dönemde üretilebilenden çok buğday tüketilmiştir. (İkinci Dünya Savaşından önce Batı Avrupa hariç, her kıta tükettiğinden fazla buğday üretiyordu.) Buğday ihraç eden ülkelerin sayısı hızla azalmıştır. • Yakın zamana kadar buğday ihraç eden ülkeler, sadece Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Rusya ve Avustralya idi, şimdi onlar da satışları askıya almışlardır. • En önemli protein kaynağı olan et ve balık üretimi ele alınırsa durumun parlak olmadığı görülür. Ayrıca; • Gelişmiş ülkelerde artan “et” ihtiyacını ! (lüzumsuz sadece keyif için) karşılamaya yönelik olarak beslenen, büyük baş hayvanlardan çıkan metan gazının, iklim değişiklikleri ve ozon tabakasının delinmesinin nedenlerinden biri olması, tüketim ve kar maksimizasyonu çılgınlığının vardığı boyutları anlatmaktadır.

  30. Nüfus ve Besin Üretimi • Neredeyse kontrolsüz nüfus artışının yanında, Hidroelektrik santraller ve benzeri teknolojiler ile enerji üretmekten çok, ekolojinin geri dönülmez olarak değişmesine neden olan uygulamalar, besin üretimini giderek yetmezliğe sokmakta. • Artan nüfusun “beslenmesini” ucuz fakat karlı olarak sağlama isteği, genetiği değiştirilmiş gıdaların üretilmesi gibi sağlığa kalıcı zararı olduğu bilinen yan yollara sapmayı gerektirir hale gelmiştir.

  31. Nüfus ve Besin Üretimi • Birleşmiş milletler raporlarına bakarsak gelecek 20 yılda dünya enerji, gıda ve su savaşlarına şahit olacaktır. • Çin’in ve benzeri “zengin” ülkelerin “fakir” ülkelerden ve kıtalardan (Ukrayna, Afrika) ekilebilir topraklar satın alması, en çok bu nedenledir …

  32. Nüfus ve Doğal Denge Nüfusun artışı doğal dengeyi de olumsuz etkilemektedir. • Kentlerde konutların ve sanayi tesislerinin tarım topraklarının azalması • Artan besin gereksinmesini karşılamak için meraların ve ormanların tarım arazisine dönüştürülmesi, • Kar ve rant nedeniyle tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması • Kullanılan tarım ve böcek ilaçlarının ekolojik dengeyi ciddi oranda bozması • Kar amacı ile gereğinden fazla kullanılan “kimyasal gübrelerin” toprağı yorması, • Akarsuların, göllerin ve hatta denizlerin, insanların ürettiği ısıyla ısınması nedeniyle deniz göl akarsu ve yer altı sularının ekolojik dengesinin bozulması veya yok olması, • Atıklardaki fosfat tuzlarıyla kirlenen sularda plankton ve bitkilerin hızla üreyerek oksijeni tüketmesi sonucu deniz ekolojisinin bozulması balık ve diğer deniz canlılarının azalması bir çok türün yok oluşu, önde gelen örnekleridir…

  33. Ülke projeksiyonları • 2010 yılına kıyasla, 2100 yılında sadece Afrika kıtasında 2.5 milyar fazladan insan yaşayacak • 2009 yılında Afrika kıtası sadece 1 milyar insanı barındırırken, 2044 yılında, yani 35 yıl içinde 1 milyar insanı daha barındırmaya başlayacaktır. • Afrika'nın nüfus artış hızı Asya'dan bile hızlı olacaktır. • Asya'da 432 milyon, Latin Amerika'da 97 milyon, Kuzey Amerika'da 182 milyon yeni insan nüfusa katılmış olacak • Kaynak: United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division (2011) http://esa.un.org/wpp/Analytical-Figures/htm/fig_2.htm

  34. Ülke projeksiyonları • 2011 yılında dünya nüfusunun %60'ı Asya'da yaşarken %15'i Afrika'da yaşamaktadır. • Avrupa kıtasında ise nüfus 63 milyon kadar azalmıştır. • 1990 yılına kadar Avrupa kıtası en kalabalık ikinci nüfusa sahip olmasına rağmen, 1996 yılından buyana Afrika kıtası nüfus büyüklüğünde ikincidir. • Çin nüfusu 2010'a kıyasla 2100'de azalırken, Hindistan nüfusu büyük bir sıçrama kaydederek 1.5 milyarı geçmekte... • Kaynak: United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division (2011) http://esa.un.org/wpp/Analytical-Figures/htm/fig_2.htm

  35. Ülke projeksiyonları Bu tablo aslında işin gerçeğini anlatıyor. Gelişmiş ülkeler “gelişmekte olan” ülkelerdeki nüfus artışından yararlanarak, daha önce bizim Almanya’ya gönderdiğimiz gibi, ucuz iş gücünden yararlanacak gibi görünüyorlar.

  36. Ülke projeksiyonları Oysa biz ve bizim gibi ülkeler, • tuzağa düşmeden, • insanımızı ucuz iş gücü yapmadan, • yaşadıkları evlerinden koparmadan, • dünyanın zaten giderek azalan kaynaklarını ve diğer insanları da gözeterek, adaletli bir sistemi hedeflemeli ve birlikte bu amaç için hazırlanmalı ve çalışmalıyız.

  37. Ülke projeksiyonları Bu hazırlıkları yapamazsak; insanımızın doğru bir şekilde götürdüğü, ülke demografik yapısını 75-100 yıl kadar daha ağırlıklı olarak üretimde tutabilecek bu uygun nüfus artış hızı, avantaj olmaktan çıkarak gerçekten handikap olacaktır.

  38. Hem ucuz işgücü sağlamak, hemde tüketimi artırmak için, öncelikle nüfus artışına ihtiyacı olan, tüketime ve büyümeye dayalı ekonomik sistemle dünyamızın o mucize “ekonomik büyümesi” bakın nasıl sonlandı; Ne yazık ki bunu yaşayarak öğrendik..

  39. Dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan beşte birinin gelirinin en fakir beşte birinin gelirine oranı 1960’da 30’a 1 iken 1995’de 74’e 1’e yükseldi (bakınız; Food Reseach and Action Center (FRAC) tarafından bildirilen ABD tarım bakanlığı bulguları http://www.frac.org ). • Birleşmiş Milletler Dünya Yiyecek Programı ve ABD Açlığın önlenmesi İçin Ulusal Birlik raporlarında “Hergün 5 yaş altındaki 34.000 çocuğun açlıktan ya da açlığa bağlı önlenebilir hastalıklardan dolayı öldüğü” tahmini yer almaktadır.

  40. Bitmedi, zannetmeyiniz ki bu sadece sömürülen, geri bıraktırılan ülkelerin insanlarının derdi, • 2003 yılı NAPS (National Association for the Prevention of Starvation) raporunda “ABD’nde 12 milyon aile (ortalama 4 kişiden 48 milyon kişi yani ABD nüfusunun yaklaşık %15’i) bir sonraki yemeğini nasıl elde edeceğini düşündüğü” bildirilmekte… Tek yol olarak dayatılan “tüketime dayalı ekonomik büyüme modeli” kendi insanını bile beslemekten aciz!...

  41. Oysa Irak savaşını sürdürmek için 2004 yılı itibarı ile harcanan 87 milyar doların yarısı ile, (43 milyar dolar) yeryüzündeki herkese temiz su, yeterli beslenme, gerekli sağlık koşulları ve temel eğitim sağlanabileceğini bildiriyor…,(Birleşmiş Milletlerin 1999 yılında yayınladığı “İnsanlık Kalkınma Raporu” Human Development Report, New York , 1999) Ve hala “neden dünyanın bir çok bölgesinde insanlar isyan ediyor ?” diye düşünüyoruz. Ne yaman bir çelişki !..

  42. NÜFUS ARTIŞI, • HESAPSIZ TEKNOLOJİ KULLANIMI • MEVCUT TÜKETİME DAYALI EKONOMİ SİSTEMİNİN HIZLA YOK ETTİĞİ DÜNYA KAYNAKLARININ TÜKENMESİ, İNSAN’IN YERYÜZÜNDEKİ YAŞAMINI TEHDİT EDEN EN ÖNEMLİ SORUN OLACAK GİBİ DURMAKTADIR !

  43. Yaşam bir dizi rastlantı gibi algılanabilir, ancak işin aslı bu rastlantıları nasıl karşıladığımız, AKLIMIZI ve ÖZGÜR İRADEMİZİ nasıl kullandığımızdır. Yaptığımız tercihler, bizim kim olacağımızı belirler. HŞ

More Related