810 likes | 1.18k Views
UZAKTAN ALGILAMA. TARİHİ&TEKNOLOJİSİ&GELİŞİMİ 1302080083 Engin Erçetin 1302090066 Öznur Sürek 1302100019 Koray Başeğmez 1302100087 Berkay Ersus. Uzaktan Algılama’nın Tarihsel Gelişimi. Tarihçesi.
E N D
UZAKTAN ALGILAMA TARİHİ&TEKNOLOJİSİ&GELİŞİMİ 1302080083 Engin Erçetin 1302090066 Öznur Sürek 1302100019 Koray Başeğmez 1302100087 Berkay Ersus
Tarihçesi 17. yüzyılda geliştirilen teorik optik prensipler sayesinde gözlük lensleri üzerinde önemli gelişmeler kaydedildi. Böylece algılama çok daha fazla önem kazandı. Uzaktan algılamada temel eleman, yeryüzünün görüntüsünü kaydetme yeteneği olduğundan, bu bilimin başlangıç noktası fotoğrafın icat edildiği tarih olarak kabul edilmektedir. 1800’lerin başında fotoğrafik kimyasal maddeler ile çok sayıda deneyler yapılmış ve yeryüzünün havadan balonlarla kaydedildiği fotoğrafların kullanımı ilk 1850’li dönemlerde başlamıştır. Bu ilk dönemlerde platform olarak güvercinler bile kullanılmıştır.
Fotoğraf çekme gereksinimi hızla artınca, bu konudaki çalışmalar hızlandırıldı ve görüntü alma ve kaydetme üzerine hırslı araştırmalar yapıldı. Tarihte bilinen ilk fotoğraf 1827 yılında çekildi (Şekil 1.4.) Fotoğraf çekebilme ve bundan yararlanma, çok büyük istek duyulan bir hal aldı. Talepler arttıkça, ürünler de artmaya başladı. (Şekil 1.5)'te 1839 yılında çekilen Paristeki boş bir cadde görülmektedir.
Havadan çekilen fotoğrafların ilk tarihlerinde en önemli rolü Nadar olarak da adlandırılan balondan çekimlerdi. Şekil 1.6'da Nadar ile çekilen Parisin 1868 yılına ait fotoğrafı görülmektedir.
Uçurtma, her dönemin vazgeçilmez hava aracıdır. Tabii ki ilk yıllarda Uzaktan Algılama ve fotoğraflama çalışmalarında önemli bir yer edinmiştir. Uçurtma ile çekilen ilk hava fotoğrafı 1880 yıllarının sonlarındaki Fransa'nın görüntüsüne aittir (Şekil 1.7).
1900 ile 1914 yılları arasında yapılan çalışmalar fotoğrafçılık alanında önemli adımların atılması gerekliliğini doğurdu. 1906 yılında Lawrence 9-17 adet arası uçurtma sistemleri kullanarak 49 pounds (22,3 kg) ağırlığındaki büyük kamerayı yüksek mesafelere çıkararak resimler çekti (Şekil 1.8)
Lawrence, bu büyük kamerasını 2,000 fit kadar yukarı çıkarmayı başardı ve elektrik kabloları kullanarak fotoğraf makinesinin mekanizmasını kontrol edebildi. Yaptığı bu büyük atılım ile 1906 yılında depreminden sonraki San Fransisco yerleşim yerinin fotoğrafını çekebildi (Şekil 1.9). Yaptığı diğer denemelerde, kendisinin geliştirdiği geniş formatlı kameralarla, merdiven ve yüksek kule kullanarak yerden fotoğraflama çalışmaları da yaptı. Çalışmalarının iler aşamalarında geliştirdiği tekniklerle, 200 fit yukarıdan Şikago'nun hava fotoğrafını çekti.
Dünya savaşları sırasında Uzaktan Algılama tekniklerine acil talep ve ciddi bir ihtiyaç duyuldu. Önemli bütçeler ayrıldı ve gelişen teknolojinin bütün imkanları seferber edildi. Öncelikle uçaklar kullanılmaya başlandı. Savaş sırasında İngiliz gözlemciler, düşman hatlarının fotoğraflanarak kaydedilmesi üzerinde çalıştılar (Şekil 1.11).
Birinci Dünya savaşı sırasında çok etkin olarak kullanılan hava fotoğrafları, savaşın gidişatını bir çok açıdan etkilemiştir. İngiliz ve Alman sığınakları hava fotoğrafları kullanılarak takip edilmiş ve savaş stratsjilerinin geliştirilmesinde kullanılmış tır.(Şekil 1.12)
İngilizler ve Almanlar savaş süresince günde en az iki kez fotoğraf çekerek kritikler yapmışlar. İki ülke de hava fotoğrafları üzerinde adeta yarışırcasına çalışmışlar. İngilizler birbuçuk milyondan fazla fotoğraf çekmiş. Çekilen bu fotoğraflar yanyana konulursa ülkeyi altı kez kaplayabilirdi. Bu çalışmalar değişim analizi uygulamasına en güzel örnektir. 1920'lerde dik açılı fotoğraf tekniği geliştirilerek haritacılık üzerine büyük bir atılım gerçekleştirildi ve bu fotoğraf sistemi ile Manhattan adasının hava fotoğrafı kullanılarak haritası yapıldı (Şekil 1.13).
Almanlar ikinci dünya savaşı sırasında hava fotoğrafları alanında büyük atılımlar gerçekleştirdiler. O dönemde üzerinde denemeler yapılan ve günümüz modern uzay araştırmalarının başlangıcı sayılan Wernher von Braun tarafından 1937 yılında geliştirilen V2 roketleri ile gerçekleştirilen uygulamalar, öncelikle savaş amaçlıydı. Ancak daha sonra çok önemli sivil uygulamalara destek olmuştur. 23 Haziran 1943 tarihinde V2 roketlerinin hedef aldığı Peenemunde bölgesinin bombalamadan önceki ve sonraki durunları Şekil 1.15’de görülmektedir.
1950’lerde hava fotoğrafçılığı teknikleri hızla gelişmeye devam etti. Özellikle ikinci dünya ve Kore savaşları, çok önemli işler çıkarıldı. Farklı vejetasyon tiplerinin tanımlanmasında ve vejetasyonda meydana gelen tahribatların algılanmasında, renkli infrared çalışmaları gerçekleştirildi. Multispektral görüntüleme, yani aynı zamanda fakat spektrumun farksız bölgelerinden alınan görüntüleme, farklı uygulamalarda kullanılmaya başlandı. Bu aşamada radar görüntüleme iki farklı açıdan gelişimini sürdürdü. SLAR (Side Looking Air-born Radar) ve (SAR) Synthetic Aperture Radar.
1950’li yıllarda Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaş kızıştı. Amerika Sovyetler Birliği’nin sahip olduğu, bombaları, uçakları ve bunun gibi askeri donanımı ve yatırım potansiyelini ve nerede olduğunu bilmek istiyordu. Normal askeri uçaklar Sovyetler Birliği hava sahasında uçamazdı. O dönemde uydu teknolojisi de henüz gelişmemişti. Bu aşamada CIA için, kod adı Aquatone olan, U-2 uçakları geliştirildi (Şekil 1.16). Beş yıl süre ile U-2 kameraları Sovyetler Birliği’nin 70,000 fit üzerinden çekim yaptı. Amerika ile Sovyetler arasında herhangi bir bomba yada başka bir silah saldırısı yapılmadı U-2 ile. 1 mayıs 1960 tarihinde U-2 projesi durduruldu. Uçak pilotu Sovyetler tarafından tutuklandı ve hapse atıldı. U-2 projesi farklı amaçlarla dünya çapında devam etse de, uydu teknolojisi kullanılarak yapılan Uzaktan Algılama çalışmalarının başlangıcı olarak kabul edilir. Dünya yüzeyinin araştırılması çalışmaları bilimsel olarak bu aşamada başladı ve Uzaktan Algılama terimi ilk kez kullanıldı.
I. Dünya Savaşı’nda hava fotoğrafları önemli bir keşif aracı haline gelmiş ve II. Dünya Savaşı sırasında da kullanımı yaygınlaşmıştır. Tüm bu gelişmeler 1950'lerin sonlarına kadar devam etti ve algılayıcılar atmosfer üzeri platformlara taşındı. İlk uzaydan algılama faaliyetleri Alman V-2 roketlerine yerleştirilen otomatik foto-kamera sistemiyle başlamıştır. 4 Ekim 1957’de fırlatılan SPUTNIK uydusu (Şekil 1.17) ile uzayda belirli bir yörüngedeki uzay aracına film kameralarının takılması mümkün olmuş ve 1960’larda meteoroloji uydularından (TIROS-1) televizyona benzer siyah-beyaz görüntüler elde edilmiştir.
Operasyonel bir sistem olarak yeryüzü hakkındaki bilgilerin periyodik toplanması, 1970’lerde SKYLAB ve LANDSAT sistemleriyle başlamış ve yeryüzündeki doğal ve kültürel kaynakların belirlenmesi (haritalanması) amaçlanmıştır. 1978’de aynı amaçlarla bir RADAR sistemi olan SeaSAT devreye girmiştir. İlk askeri olmayan RADAR sistemi ise, 1982’de SIR-A uydusunun fırlatılmasıyla başlamıştır. 1980’lerde uçak-bazlı sistemlere yerleştirilen ve elektromanyetik ışınımı simultane olarak çok sayıdaki spektral bantlar şeklinde kayıt eden hiperspektral algılayıcıların uydu sistemlerinde kullanımı bu yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. Günümüzde farklı yörüngelerde bulunan ve farklı özelliklere sahip (pasif/aktif algılayıcı sistemler ve/veya optik/ısıl/mikrodalga algılayıcılar) birçok uydu sistemi bulunmaktadır.
Uzaktan algılamanın en önemli kaynağını uzay fotoğrafları ve tabiki uydular oluşturur. Uzay fotoğrafçılığı insanların uzaya açılmasından 10 yıl kadar bir süre önce, 1946 yılında başlamıştır. 2. dünya savaşında Almanlar'dan alınan V-2 roketlerinin bazıları 1946 yılında ABD'de uzayın bilinmeyenlerini incelemeye yarayacak bir takım gereçlerle donatılarak fırlatılmış ve yerin 105 km yükseklikten ilk kez resmi çekilmiştir. 1955 yılında Viking-12 roketi ile 244 km ve 1959 yılında da Atlas roketi ile 1120 km yükseklikten ABD'nin bazı bölgelerinin fotoğrafları çekilebilmiştir. Dünya da ilk uydunun 1957 yılında Sovyetler Birliği(SSCB) tarafından Sputnik adıyla uzaya gönderilmesi ile yeni bir çağ açılmıştır.
Yerin uzaydan otomatik fotoğraf makinaları ile fotoğraflarını çeken ilk insansız uydu 1959 yılında ABD tarafından uzaya gönderilen Explorer-6 uydusudur. Yer kaynaklarının araştırılması ve yer yüzünün incelenmesi amacı ile uzaya gönderilen ilk uydu ERTS uydusudur. 1972 yılında yörüngesine ABD tarafından yerleştirilmiş ve adı daha sonra Landsat-1 olarak değiştirilmiştir. Bu uydu iş göremez hale gelince Landsat-2 bu devreden çıkınca 1978'de Landsat-3, 1982'de Landsat-4 ve 1985'de Landsat-5 uzaya gönderilmiştir. Bu uydunun amacı ziraat, orman, jeoloji, su kaynakları, haritacılık gibi yer kaynaklarının araştırılmasıdır. ISPRS (InternationalSociety of PhotogrammetryandRemoteSensing: Uluslararası Fotogrametri ve Uzaktan algılama Birliği) günümüzde özel ve tüzel kişilerin oluşturduğu, bu alanda Dünyanın en büyük kuruluşudur.
Uzaktan algılama, elektromanyetik spektrumun mor ötesi ışınlarla mikrodalga ışınları arasındaki bölümleri aracılığı ile havadan ve uzaydan cisimlerin özelliklerini kaydetme ve inceleme tekniği olarak tanımlanır. Bu ölçmeler özellikle objelerin elektromanyetik spektrum içerisindeki davranışları konumsal ve yıl içerisinde özelliklerindeki değişimlere dayanmaktadır (Curron, 1985). Sensör EM Işın Kaynağı Yayılma Emilim Yayılma İletim Yayılma Yayılma Emisyon Emilim Emilim Uzaktan algılama kısaca şöyle gerçekleşir ; Uzaktan Algılayıcılar (sensörler), dünya yüzeyi ile etkileşimde bulunan elektromanyetik (EM) ışını ölçerler. Madde ile etkileşimler EM ışının yönünü, yoğunluğunu, dalga boyu içeriğini ve kutuplaşmasını değiştirebilir.
Uydu yörüngelerindeki yüksekliklerin sağladığı geniş görü, uydu sistemlerinin veri toplama hızı ve kullanılan spektral bant sayısı nedeniyle yeryüzü hakkında çok tekrarlamalı ve çok fazla sayıda verinin ekonomik olarak elde edilmesi mümkün olabilmektedir. Uzaktan algılama çalışmaları için gerekli veriler, elektromanyetik alanlar ve kuvvet alanları içerisinde oluşan; spektral (ışık dağılımına ait), spatial (mekansal) ve tempord (zamana bağlı, geçici) farklılıkların ölçülmesi şeklinde toplanır. Bu ölçümler o alan içerisinde çalışan Algılayıcı Sistemler tarafından yapılır. Bunlara örnekler aşağıda gösterilmiştir: Elektromanyetik alanlar .. Fotoğraf kamerası, çok bantlı algılama sistem Kuvvet alanları ................ Magnetometre, gravitemetre Akustik dalga alanları ...... Sonar, bets. Bütün dünyada geniş uygulama alanları bulabilen uzaktan algılama, Türkiye’de de çağdaş teknolojik gelişimlere paralel olarak uygulanabilmektedir. Özellikle bilgisayar teknolojisinin yurdumuzdaki öneminin artmasıyla uzaktan algılamadan gelecekte çok daha fazla yararlanılacaktır.
Günümüzde yeryüzü hakkındaki bilgilerin pek çoğu dünya etrafında belirli yörüngeler izleyen uydulardan elde edilmektedir. • Uydulardan elde edilen veriler jeoloji, hidroloji, bitki örtüsü, arazi kullanımı • Doğal kaynakların saptanması (petrol, altın, doğalgaz, bor vb.) • Zemin etüdleri için gerekli kayaç dayanıklıklarının belirlenmesi • Buzul hareketleri ve volkanik olayların incelenmesi • Çığ hareketlerinin incelenmesi • Fay hatlarının belirlenmesi ve yanı sıra deniz ve okyanus bilimlerinde de kullanım alanları bulmuştur. • Ülkelerin ekonomik gelişmesinin temeli, doğal kaynaklarının en verimli bir şekilde kullanılmasına bağlıdır. Gelişmiş ülkeler kaynaklarını bu şekilde kullanırken gelişmekte olan ülkeler genellikle doğal kaynaklarının nitelik ve niceliklerine ilişkin yeterli bilgilerden henüz yoksundurlar. • Bu nedenle, özellikle az gelişmiş ülkelerde doğal kaynakların yeterli biçimde haritalanmamış olması sonucu toprak ve su kaynakları, işlenen toprakların dağılımı, orman ve otlaklar ile madenlerin yerleri ve miktarları hakkında tam ve kesin veriler elde bulunmamaktadır... • Uzaktan algılama bu kaynakların kullanıma sunulmasında oldukça önemli bir yer tutar.
Uzaktan algılama bilim dalında atmosfer, hidrosfer ve litosferin özelliklerinin tanımlanması, yeryüzünün doğal ve kültürel yapısının haritalanması yanında diğer bazı çalışmalar çok bantlı kamera (multispectral camera), ısısal (thermal sensor) ve radar algılayıcıları (radar sensor) kullanılarak yürütülmektedir. Yakın zamanda böyle çalışmalara yönelik olarak geleneksel hava fotoğraflarının sınırlı olanaklarıyla yetinilmeyip, çok geniş alanları daha çabuk ve ayrıntılı biçimde algılayan yeni uzaktan algılama gereç ve teknikleri geliştirilerek başarıyla kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle spektroradyometreler, makrodesitimetreler ve uydulara yerleştirilen çok bantlı algılayıcılar, elektromanyetik spektrumun insan gözünün göremediği bölgelerinde yeryüzü objelerinin spektral özelliklerinin incelenmesinde yeni ufuklar açmıştır (SCHANDA, 1976). Çünkü üzerinde yaşadığımız gezegen insanların fiziksel algılama yeteneklerini aşan bir genişliğe sahip bulunmaktadır.
Uzakta algılama da kullanılan temel iki işlem; • Veri toplama, • Veri analizidir.
VERİNİN ELDE EDİLMESİ A. EnerjiKaynağı: Hedefe bir kaynak tarafından enerji gönderilmesi gerekmektedir. Bu kaynak hedefi aydınlatır veya hedefe elektromanyetik enerji gönderir. Optik uydular için enerji kaynağı güneştir, ancak radar uyduları kendi enerji kaynaklarını üzerlerinde taşır ve elektromanyetik enerji üreterek hedefe yollarlar. B. Işınım ve Atmosfer: Enerji, kaynağından çıkarak hedefe yol alırken atmosfer ortamından geçer ve bu yol boyunca bazı etkileşimlere maruz kalır. C. Hedef ile Etkileşim: Atmosfer ortamından geçen elektromanyetik dalga, hedefe ulaştığında hem ışınım hem de hedef özelliklerine bağlı olarak farklı etkileşimler oluşur. D. Enerjinin Algılayıcı Tarafından Kayıt Edilmesi: Algılayıcı hedef tarafından yayılan ve saçılan enerjiyi algılar, ve buna ilişkin veri kayıt edilir. E. Verinin İletimi, Alınması, ve İşlenmesi: Hedeften toplanan enerji miktarına ait veri algılayıcı tarafından kayıt edildikten sonra, görüntüye dönüştürülmek ve işlenmek üzere bir uydu yer istasyonuna gönderilir.
VERİNİN İŞLENMESİ A. Yorumlama ve Analiz: Görüntü görsel, sayısal (dijital) ve elektronik işleme teknikleri ile zenginleştirilir, analiz edilir ve nicel sonuçlar elde edilecek veriye sahip olunur. B. Uygulama: İşlenmiş veriden bilgi çıkarılır, bazı sonuçlara ulaşılır. Ayrıca elde edilen sonuçlar, başka veri kaynakları ile birleştirilerek kullanılabilir. Görüntü oluşumu elektromanyetik enerji kavramına dayanmaktadır. Elektromanyetik enerji; c ışık hızında sinüzoidal ve harmonik dalgalar şeklinde hareket eden bir enerji olarak tanımlanmaktadır
İDEAL BİR UZAKTAN ALGILAMA SİSTEMMİ Gerçek uzaktan algılama sistemlerinin anlaşılırlığını kolaylaştırmak ve bu sistemlerdeki sınırlamalarla, sorunlarının açıklık kazanmasını sağlamak amacıyla ideal bir uzaktan algılama sisteminin özelliklerini belirtmenin yararlı olacağı düşünülmüştür. Bir “ideal” uzaktan algılama sisteminin temel bileşenleri aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Bu temel bileşenler aşağıda açıklandığı gibidir: Değişmeyen Enerji Kaynağı:Tüm dalga boylarında, zaman ve yerden bağımsız, devamlılık gösteren ve bilinen yüksek şiddetteki elektromanyetik enerji sağlayan bir kaynak olmalıdır. Engelleyici Özelliği Olmayan Atmosfer:Enerji kaynağından hedefe ve hedeften algılayıcıya olan yol üzerinde enerji kaybolmaksızın yayılmalıdır. Yeryüzünde Benzersiz Enerji/Madde Etkileşim Serisi:Seçilen çeşitli dalga boylarındaki enerji, hedef ile etkileştiğinde her bir yeryüzü özelliği için benzersiz değişmez ve bilinir, yansıma ve/veya yayılma sinyalleri oluşturmalıdır. Üstün Algılayıcı: Tüm dalga boylarına karşı yüksek duyarlıklı, basit, güvenilir, doğru ve ekonomik bir çalışma sağlayacak yapıda olmalıdır. Gerçek-Zamanlı (Real-time) Veri Toplama Sistemi :Yeryüzü özelliğinden yansıyan veya yayılan benzersiz yapıdaki dalga boyu şiddeti, buna karşılık gelen kayıt sisteminde yorumlanabilen bir formatta işlenmelidir. Enerji/madde etkileşiminin düzenli doğası nedeniyle de, analiz aşamasında dayanak verilerine gereksinim duyulmayacaktır. Elde edilen veriler ilgili her özelliği fiziksel-kimyasal ve biyolojik durumu hakkında yeterli bilgiyi sağlayacaktır. Çok Sayıda Veri Kullanıcısı:Yeryüzü özelliği hakkında elde edilen bilgi kullanıcılara yararlanabilecekleri şekilde hazır edilmelidir. Söz konusu kullanıcılar uzaktan algılama ile ilgili veri toplama ve analiz tekniklerinin yanı sıra, kendi disiplinlerinin derin bilgisi ile de donatılmış olmalıdırlar. Aynı veri seti içerisinde belirli yeryüzü kaynakları hakkında algılanmış bilgilerin zenginliği nedeniyle, değişik disiplinlerdeki kullanıcılara sunuluş biçimi çeşitlilik arz edecektir. Ayrıca bu bilgi aktarımını hızlı, ucuz ve yeterli düzeyde gerçekleştirecek bir sistem sayesinde, araştırmaya konu olan yeryüzü kaynağının idaresi ile ilgili doğru kararlar alınması sağlanacaktır.
UZAKTAN ALGILAMADA SİSTEMLER Uzaktan algılamanın son çeyrek asırda hızla gelişmesi, algılamanın atmosferden uzaya sıçraması, yeni tip sensor (algılayıcı alet) sistemlerinin oluşturulmasına yol açmıştır. SENSOR SİSTEMLERİNİN SINIFLANDIRILMASI Yansıma ve yayılmanın değişik tipteki aletler tarafından ölçülerek kaydedilmesi uzaktan algılamanın iki özelliğidir. Daha önce de belirtildiği gibi bu ölçüm aletlerine sensor yada algılayıcı alet denilir. Uzaktan algılamada en çok kullanılan sensor sistemleri sınıflaması aşağıda gösterilmiştir. Bununla birlikte, bu sınıflamaların dışında bir sınıflama yapmak her zaman için olanaklıdır. Yapılarına göre sınıflama: Ürünlerine Göre Sınıflama: Çalışma şekline göre sınıflandırma: Verinin son şekline göre sınıflandırma:
AKTİF VE PASİF UZAKTAN ALGILAMA Uzaktan algılama sistemleri genelde ışınım kaynaklarından (güneş, yer, atmosfer) oluşan ve elektromanyetik dalgalar şeklinde taşınan enerjinin, objelerce yansıtılan bölümünü algılarlar. Ancak bazı uzaktan algılama sistemleri kendi yapılarında bulunan elektromanyetik dalga üreticilerinden yeryüzeyine elektromanyetik dalgalar gönderir ve yine onların yansıyan bölümlerini, algılarlar. Yani sistem tarafından algılanan veriler yapay olarak oluşturulur. Bu nedenle uzaktan algılama sistemleri Pasif ve Aktif olmaküzere iki kısma ayrılırlar: • (1) Pasif Sistemler: Pasif sistemler yeryüzünün doğal yayılım enerjisi veya güneş enerjisinin yansıtımını algılayan optik, ısıl ve mikrodalga algılayıcılardır. • (2) Aktif Sistemler: Aktif Sistemler kendi enerji kaynaklarını kullanırlar. Hedefe ürettikleri elektromanyetik dalga sinyallerini yollar ve hedeften saçılan enerjiyi algılarlar.
PASİF SİSTEMLER Enerji kaynağı: Güneş Pasif sistemler, doğal ışınımın yeryüzeyi objelerince yansıtılan bölümünü algılarlar. Bu sistemler fotoğrafın bulunmasıyla, önceleri yerden, daha sonra çeşitli uzay araçlarından fotoğraf alımları ile uygulamaya konulmuştur Koordinatları ve yeryüzü özelliği belli bir alandan yansıtılan enerjinin ölçülmesiyle o yüzey özelliği veya objeye ait spektral aralığını belirlemiş oluruz. Bu bilgi bize, benzer nitelikteki yeryüzü veya objelerin yerlerini, alanlarını ve niteliklerini elde etmemizi sağlar. Pasif sistemlerde bu nedenle kendi aralarında; Fotoğrafik sistemler (alımlar) Fotoğrafik olmayan sistemler şeklinde sınıflandırılır
Fotoğrafik Sistemler Fotoğrafik sistemler fotoğrafın bulunması ve ilk hava fotoğrafının alınmasıyla uzaktan algılamanın uygulamaya konulduğu kabul edilirse, kamera ilk uzaktan algılama aygıtını oluşturmaktadır. Doğal ışınımın objelerce yansıtılan bölümünün fotoğrafik emülsiyon üzerinde saptanması olayı, ilk uzaktan algılama ürünüdür. Fotoğrafik alımların gerçekleştirilmesinde, spektrumun farklı kesimlerinin ayrı ayrı algılanması şeklindeki gelişmeler fotoğrafik alımlara yenilikler kazandırmıştır.