300 likes | 437 Views
İSLAM SİYASETİNİN ORTAYA ÇIKMASI. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU 3. DERS. İslamiyet'ten Önce Arabistan’da Siyaset .
E N D
İSLAM SİYASETİNİN ORTAYA ÇIKMASI YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU 3. DERS YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
İslamiyet'ten Önce Arabistan’da Siyaset • İslam dini gelmeden önce Arap yarımadasında güvenliği temin eden, düşmana karşı bu toprakları savunan ve içeride idarenin düzenli bir şekilde yürümesini sağlayan siyasi bir birlik yoktu. • Şehirler kendi güçleriyle ayakta kalan kabilelerden meydana geliyordu. Her şehir kabilelerden oluşan bir şehir devleti tarafından yönetiliyordu. • Siyasi anlamda hakimiyetleri yoktu. Özellikle aşırı kabilecilikten dolayı bir siyasi birlik oluşturulamıyordu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
İslamiyet'ten Önce Arabistan’da Siyaset • Mekke’de yerleşik Kureyş kabilesinin kolları şehri yönetiyor, Darunnedve veya Şura Evi denilen yerde toplanarak her kolun reisinden oluşan on kişi toplanıyor ve her gün toplantı yaparak ortaya çıkan sorunları hallediyordu. • Bu sistem bir hakem heyeti gibi çalışıyor, kişi kabilesinin çoğunluğunun kabul ettiği bir görüşü bile reddedebiliyor, bir otorite olmadığından zulme uğrayan kişi cezayı kendisi veriyordu. • Araplar nazarında kişinin ve kabilenin önemi vardı. Kabile taassubu her şeyin üzerinde yer alıyor, tartışmalar Mekke ve Kâbe üzerindeki hakimiyetten çıkıyordu. Kâbe’ye hakim olmak önemli bir gelir kaynağı anlamına geliyordu. Kâbe üzerindeki hakimiyet kavgası genellikle Abdi Şems (Ümeyye) ve Hâşim (Abbasiler’in bir kolu) arasında yaşanıyordu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
İslamiyet'ten Önce Arabistan’da Siyaset • Her kabilenin bir adı ve atası vardı. Kabilenin başında bir şeyh bulunur, ancak verasetle intikal etmez, kıdemli ve yaşlı kişi şeyh olurdu. Şeyhler genellikle şahsi meziyetleri ve servetleri yönüyle kabile mensupları tarafından lider olarak kabul edilen kişilerdi. • Şeyhin otoritesi tamamen kendi askeri gücüne ve nüfuzuna bağlıydı. • Şeyhler görev karşılığı olarak ganimetlerin ¼’ünü alırlardı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset Düşüncesi • Kur’an-ı Kerim’de anayasa ve idare hukuku alanına girebilecek yöneten-yönetilen ilişkilerine ve siyasi iktidarın kullanımına dair kamu yönetimi ile ilgili her zaman ve toplumda geçerli olabilecek genel esaslar ve evrensel değerler yer almaktadır. • Kur’an temel esasları belirlemiş, değişen şartlara göre zamana uygun siyasi model ve yapıları oluşturmayı Müslümanlara bırakmıştır. • Özellikle eski kavimlerden örnekler vererek evrensel insani değerleri öne çıkarmıştır. Ad-Semud, Mısır, Filistin, İran, Irak, Doğu Roma İmparatorluğu Kur'an'da adı geçen yerlerdir. • Örneğin Mısır’daki firavunların zulümleri üzerine Hz. Musa ve Hz. Harun’un gönderilmesi. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • Hakimiyet (Hükümranlık) : «Kâinatta mülkün sahibi Allah’tır» prensibi dünyadaki siyasi hakimiyeti bir zümre veya sınıf yerine herkese vermektedir. • Allah insanı yeryüzünde «halife» yapmakla siyasi iktidarın kullanımını da insanlara bırakmıştır. • Kur’an’a göre iktidarın kaynağı halktır. Halktan alınmış iktidar yetkisi, Allah’tan verilmiş şeklinde telakki edilmektedir. Bu şekilde elde edilen siyasi iktidara itaatin şart olduğuna delil olarak «Ey İman edenler, Allah’a, Peygamber’e ve yöneticilerinize itaat ediniz» ayeti gösterilmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • Biat: Biat bir anlamda toplumsal sözleşme sayılabilir. Çünkü bu uygulamada birey iradesine bir değer mevcuttur ve birey sahip olduğu idare etme gibi bazı haklarını devleti temsilen bir başkana devretmektedir. İnsanlar biat ederek iktidar kavgası yapmayacaklarına söz vermekte ve sınırsız hakimiyetlerinden vazgeçmektedirler. • Kur’an’da biatle ilgili olarak çeşitli ayetler vardır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • 48. Sure (Fetih Suresi), 10. AyetSana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir. • 48. Sure (Fetih Suresi), 18. AyetŞüphesiz Allah, ağaç altında sana bîat ederlerken inananlardan hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih ve elde edecekleri birçok ganimetler nasip etmiştir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • Kanun hakimiyeti: Kur’an insanlığı iki cihan saadeti için iyi ve güzel değerlerin hukuki sembolü olark Allah ve Resulüne itaati emretmiş ve iktidarı birtakım prensipler ve kanunlara tabi tutarak bir hukuk devleti oluşturmayı amaçlamıştır. Kur’an’ın temel hedefi adaleti sağlamaktır. • Hakimiyetin kullanımı hukukla sınırlanmıştır, adalete uymamanın zulme sebep olacağı «Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir ( Maide/45)» ayetiyle belirtilmiştir. • Hukuka uymamak iktidarı kaybetme nedenidir. Kur’an’da Allah Hz. Davut’a hitaben «Seni yeryüzünde halife tayin ettik ki, insanlara hak ile hükmet ( Sad/26)». YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • Otoriteye itaat: Kur’an sosyal kargaşa, kaos, huzursuzluk ve anarşi ile fitne ve fesadı çok kötü fiiller olarak görmüştür. Merkezi bir otoriteye itaat olmadan huzur ve düzen de sağlanamayacaktır. Onun için yöneticilere itaat öne çıkmıştır. • 4. Sure (Nisâ Suresi), 59. AyetEy iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. • 5. Sure (Mâide Suresi), 33. AyetAllah'a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. • Meşru otorite gerektiğinde kuvvete başvurma hakkına da sahiptir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Kur'an'da Siyaset DüşüncesiTemel Özellikler • İstişare: İstişare halkın kendisini ilgilendiren kararlara siyasi katılımının sağlanmasıdır. • Kur’an siyasi iktidara halkın katılım hakkını emretmiş, ayrıca halkın iktidar üzerinde baskı grubu olarak görev yapmasını istemiştir. • Müslümanlar siyasi hayata aktif olarak katılmalı ve aktif birer vatandaş olmalıdırlar. • 42. Sure (Şûrâ Suresi), 36. Ayet(Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükafat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Hz. Peygamber’in (SAV) Siyaseti • Hz. Peygamber (SAV) Mekke’de devlet başkanı değilken, Hicret’le beraber Medine’de devlet başkanı konumuna geldi. • Medine’de bulunan Evs ve Hazrec kabilelerinden (Araplar) Müslümanlar, Gayrimüslimler ve Museviler arasında bir anlaşma yaparak İslam Devleti’ni meydana getirdi (Medine Vesikası). • Devlet düzeni herkesin kabullendiği bir yüksek otorite konumuna geldi. Toplum hayatı kamu menfaati asıl olarak bir düzene kavuştu. • Hz. Peygamber (SAV) biat yoluyla meşruluğunu halka dayandırmış, dönemin özelliği itibarıyla siyasi iktidar için bir mücadele yaşanmamıştır. • Yapılan anlaşma ile değişik unsurların güven içinde birlikte yaşayabilecekleri bir siyasi yapı oluşturuldu. Anlaşma taraflara sorumluluklar verdiği gibi, belli haklar da tanımıştır. • Tam metin için bak. http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/medine-vesikasi YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Hz. Peygamber’in (SAV) Siyaseti • Hz. Peygamber (SAV) hiçbir zaman bu devlete bir isim vermemiş, İslam Devleti adı kullanılmamıştır. • Hz. Peygamber (SAV) modern anlamda siyasi iktidarın unsurlarını oluşturmuştur. Emirler vererek uygulatıyor, bir konu için kurallar koyabiliyor, gerektiğinde cezalar verebiliyordu. Bütün bunlardaki hareket noktası Kur’an emirleri idi. • Bu devlet kabile veya ırk temeli yerine takvayı esas almıştır. • Daha önceki dönemlerde (Mısır, Babil) görülen idarecinin kutsallaştırılması yaklaşımı, Peygamber’in şahsında da olsa İslamiyet tarafından tanınmamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Peygamber (SAV)’in vefatından sonra bazı kabileler biatin ortadan kalktığını ileri sürerek zekat vermeyi reddettiler. Bu durum siyasi birliğin bozulmasına ve Ridde Savaşlarının yaşanmasına neden oldu. İlk ayrılıkçı muhalefet hareketi bu şekilde başladı. • Bu sırada ortaya çıkan asıl sorun «imamet» oldu. Müslümanların liderinin kim olacağı ve bu kişinin nasıl belirleneceği, kriterlerin neler olacağı gibi adım adım çözülmesi gereken problemler vardı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Bu dönemde yeni siyasi yapıyı belirleyecek beş güç (parti?) vardı. • Ensar : Adayları Hazrec’in lideri Sa’d b. Ubade idi. Ancak hem Evs kabilesinin desteği yoktu, hem de Ensar'dan da karşı çıkanlar vardı. • Muhacirler: Birkaç farklı gruba ayrılmış durumdaydılar. • Kureyş aristokrasisi: Ümeyye ailesinin adayı Ebu Süfyan’dı. • Hz. Peygamber (SAV)’in yakın çevresi: Hz. Ebu Bekir’in halife olmasını istiyorlardı. • Hz. Ali taraftarları: Hz. Ali’nin «nass» ile tayin edildiğini ve imametin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu savunuyorlardı. Bu durum sonraki dönemlerde Şiaya temel oluşturmuştur. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesinde Sa’d b. Ubadeilk aday olmuş; Hz. Ebu Bekir Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı teklif etmiş, ancak ilk biat edilen Hz. Ebu Bekir olmuştur. Hz. Ali de Hz. Peygamber (SAV)’in amcasının oğlu olmasından dolayı imametin kendi hakkı olduğunu ileri sürmüştür. • Halife seçiminde Ensar’ın durumu, Hz. Peygamber (SAV)’in yakın çevresinden olma, Kureyş’ten olma, sahip olunan faziletler, Hz. Peygamber (SAV) ailesinden olma gibi çeşitli özellikler öne çıkmış ve tartışmalardan sonra Hz. Ebu Bekir’e biat edilmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Ebu Bekir vefatından önce kendisinden sonra Müslümanları birleştirebilecek bir aday aramış ve Hz. Ömer’le Hz. Ali arasında seçim yapma ihtiyacı duymuştur. Muhtemelen kendi adayı olan Hz. Ömer lehinde bir kamuoyu oluşturabilmek için Abdurrahman b. Avf ve Hz. Osman b. Affan’ın fikirlerine başvurmuş ve Hz. Ömer’i kendisinden sonraki halife olarak tayin etmiştir. Seçiminin gerekçesini de «Müslümanların iyiliği» olarak açıklamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Ebu Bekir’in bu seçimine Hz. Ali, Hz. Talha b. Ubeydullah ve Hz. Zübeyr b. Avam tepki göstermişler, Hz. Ebu Bekir de «Allah’a kullarının en iyisini onlara seçtim derim» diyerek «üstün insan» modelini öne çıkarmıştır. • Bu seçimde «istişare» tam olarak gerçekleşmemiştir. Ancak bunda şuranın şeklinin Kur’an ve hadislerde tam ortaya konulmamış olması da etkilidir. Hz. Peygamber (SAV) de bazen ağırlıklı görüşü kabul etmiş, bazen bir kişinin görüşü öne çıkmış, bazen de kendi görüşünü uygulamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Ömer suikasta uğradıktan sonra daha katılımcı bir seçim sistemi getirmiştir. Aşere-i Mübeşşere’den hayatta olan altı sahabeden (Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Sa’d b. Ebu Vakkas ve Hz. Abdurrahman b. Avf) bir şura oluşturmuş ve yeni halifeyi bu heyetin seçmesini istemiştir. Bu heyet üç gün içinde halifeyi seçecek ve azınlık çoğunluğa uyacaktı. • Hz. Ömer’in oluşturduğu «şura» bundan sonraki dönemlerde ulemanın icma teorilerinde önemli bir yer tutmuştur. • Seçimde aday olarak Hz. Osman ve Hz. Ali öne çıkmış ve değişik gerekçelerle hilafetin kendi hakları olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sonunda Hz. Osman halife seçilmiştir. Böylece hilafet Beni Haşim’den Ümeyye ailesine geçmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Dört Halifenin İktidara Geliş Şekilleri • Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali’ye gelen Hz. Talha ve Hz. Zübeyr halifelik teklif etmişler, ancak Hz. Ali kabul etmemiştir. Israrlardan sonra imameti kabul eden Hz. Ali halka «Benden öncekilere biat edildiği gibi bana da biat ettiniz. İmama istikamet, tebaasına da itaat gerekir. Bu biat umumidir» dedi. • Hz. Ali devri birçok olaya sahne oldu ve başkent Medine’den Kûfe’ye taşındı. Mekke ve Medine sahabelerin inziva yerlerine dönüştü. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
EMEVİLER • Hz. Ali döneminde Hz. Osman’ın kanını dava etme tartışması halifelik tartışmasına dönüşmüş, CemelVak’ası (656), Sıffin Savaşı (657) ve Hakem Olayı yaşanmıştır. Bu olaylar sonunda Müslümanlar Hz. Ali taraftarları, Muaviye taraftarları ve Hariciler olarak üçe ayrılmışlardır. Özellikle imametin kimin hakkı olduğu ve meşruiyet kaynağı gibi sorular Hariciler tarafından ortaya atılmış ve asırlarca tartışılmıştır. Bu dönemde «tekfircilik» yaygınlaşmaya başlamıştır. • Hz. Ali’nin şehit edilmesiyle yerine vasiyeti gereği oğlu Hz. Hasan halife olmuş, yani veraset usulü başlamıştır. Ancak Hz. Hasan bazı görüşmelerden sonra halifeliği Muaviye’ye devretmiş, Muaviye de yirmi yılın sonunda ölmeden önce oğlu Yezid için biat almış, ölümünden sonra Yezid’in halife olmasıyla babadan oğula geçen saltanat dönemi başlamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
EMEVİLER • Yezid’e Hz. Hüseyin, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr biat etmemişler, Kûfelilerin davet ettiği Hz. Hüseyin ve ailesi Kerbela’da şehit edilmiştir (680). Bu olay farklı dini gelişmelere neden olmuş, özellikle Arap egemenliğine karşı çıkan İranlı mevalinin destek verdiği Şia güçlenmiştir. Özellikle «gizli imam» teorisi yayılmıştır. • Bu dönemde Basra, Mekke ve Medine’de farklı kişilere «halife» olarak biat edilmiş, aynı anda birkaç halife olmuştur. Abdülmelik ve Velid dönemlerinde otorite yeniden sağlanmış, Emeviler eski sınırlarına ulaşmışlardır. Daha sonra Emeviler Orta Asya ve Atlas Okyanusu’na ulaşmışlar, İspanya’yı da fethetmişlerdir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
EMEVİLER • 8. yüzyıl başında Emevi ülkesindeki en büyük problem, Haricilerdi. Hariciler diğer Müslümanları tekfir ediyor ve Emevi halifesini tanımıyor, özellikle Basra merkezli olarak Irak’ta huzursuzluğa neden oluyorlardı. • Özellikle Ömer b. Abdülaziz’in hilafeti «adil» bir dönem başlatmış, Hz. Ali’nin torunlarına Fedek arazisini vererek ve minberlerde Hz. Ali’ye lanet okunmasını önleyerek birlik ve beraberliği sağlamaya çalışmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
EMEVİLER • Hişam döneminde Hz. Ali’nin torunu Zeydb. Ali Kûfe’de hilafetin kendi hakkı olduğunu iddia ederek ayaklandı. Kur’an ve Hz. Peygamber (SAV)’in sünnetini esas alacağını, haksız otoritelere karşı mücadele edeceğini, zayıfları koruyacağını, geliri adil olarak dağıtacağını vaat ediyordu. Bu isyan Şia’nın Emevilere karşı ilk büyük isyanı oldu ve sonlarını hazırladı. Bu hareket Zeydilik’i başlatmış, Hazar’ın güney kenarında (Taberistan-Alavi devleti) ve Yemen’de devlete dönüşmüştür. • Emeviler bir Arap devleti karakteri gösterirken zamanla İran etkisi artmaya başladı. Halifeler bir kabile reisi yerine İran şahı gibi bir konum üstlendiler, hatta ulema ve ümeranın başı sayıldılar. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
EMEVİLER • Emevilere Şia dışındaki muhalefet Hz. Abbas’ın soyundan gelen Abbasi ailesinden geldi. Abbasîler hilafetin kendi hakları olduğunu ileri sürerek muhalefet ettiler. Emevi-Abbasi çatışmasında Hz. Ali taraftarları ile Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat tarafsız kalmayı tercih ettiler. • Emeviler devrinde dinin ve dindarların arka plana itilmeleri hukuk araştırmalarının gelişmesini sağladı. Hayatta olan önce sahabe, daha sonra da tabiin bu konuda onlara destek verdiler. Halk Hariciler’in şiddete dayanan muhalefetine de destek vermemiştir. • Emevilere karşı tepkilerden birisi de zalim hükümdarlar aleyhinde ve Hz Ali ve ailesi hakkında pek çok hadis uydurulmasıdır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
ABBASİLER • Abbasiler, Emeviler devrinde bir hücre faaliyeti göstererek, ulema, hatta Zeydiler gibi muhalif gruplarla işbirliği yaptılar. Merkezleri Horasan olan Abbasîler, bir Şii olan İranlı Ebu Müslim’in isyanı ile Emeviler’i yıkarak devletlerini kurdular. • Abbasilerin karşısında iki muhalefet vardı: Emevilerin kalıntıları ve Hz. Ali taraftarları. Abbasi halifesi Mansur Hanefilerin ve Malikilerin desteğini almayı da başardı. İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin talebesi Ebu Yusuf Baş Kadı tayin edildi. • Abbasiler Mehdi devrinde de İran’da etkili olan Maniheizm yanlılarına karşı mücadele edildi. • Harun Reşid devri hem devletin zirveye ulaştığı, hem de çöküşün başladığı dönem oldu. İspanya Abbasi hilafetini tanımadığı gibi, Fas ve Tunus’ta bağımsız hanedanlar ortaya çıktı. Özellikle İran’da otorite iyice zayıfladı. • Abbasiler devri hem eski İran, hem de Helen kültürü eserlerinin tercüme edildiği, bir sentez oluşturulmaya çalışıldığı dönem oldu. • Sasani etkisi gittikçe arttı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
ABBASİLER • Bu dönemde hilafetin el değiştirmesini izah etmek için «Asr-ı Saadet (Altın Çağ)» kavramı öne çıktı. Abbasîler, kendilerini saltanat değil, İslami hükümetler olarak gördüler. • Emevi ve Abbasîler «Halifetullah» ifadesini kullanmak istedilerse de bu durum hoş görülmedi. Çünkü Hulefa-i Raşidin bile Halife-i Resulullah olarak isimlendirilmiştir. • Memun döneminde siyaset teorisi adına yeni gelişmeler yaşanmış, siyasi birliği sağlamak isteyen Hükümdar, Şia’nın savunduğu «Kur’an mahluktur» düşüncesini kabul etmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
ABBASİLER • 9. yüzyıl sonlarında Abbasîler parçalanmaya başlamış, Mısır, Tunus, Horasan gibi yerlerde «tavaif-i müluk» devletleri kurulmuştur. • 10. yüzyılda hilafet artık sembolik bir şekle dönüşmeye başladı. Şii Fatımiler önce Kuzey Afrika’yı, sonra da Mısır ve Suriye’yi ele geçirdiler. Fatımiler kendilerinin gerçek halife olduklarını iddia ettiler. Kahire’de Ezher’i kurup mezunlarını «dai» olarak propaganda amaçlı olarak gönderdiler. • İran ve Irak’a hakim olan Şii Büveyhiler Bağdat’ı ele geçirerek halifeyi kukla durumuna getirdiler. Büveyhilerin hakimiyeti 945-1055 arasında devam etti ise de Tuğrul Bey Bağdat’a girerek bu egemenliği sona erdirdi. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
ABBASİLER • Abbasiler kendilerini meşru imam olarak takdim ettiler ve Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve Peygamber'in halefi ilan ettiler. Hz. Peygamber (SAV)’in hırkasını hutbede giydiler, Cuma ve bayram namazlarını kıldırdılar. • Ulema bu devirde itibar kazandı. Halifeler fetva ile görevden alınmaya başladı. • Abbasiler hilafetin Hz. Peygamber (SAV)’in kızından değil, en yakın erkek akrabasından devam etmesi gerektiğini savundular. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
ABBASİLER • Abbasiler «İmamlar Kureyş’tendir» hadisine ve Şia’ya karşı «Peygamberler miras bırakmaz» hadisini öne çıkardılar. Miras olmayınca hilafet de imamet yetkisi de devredilmeyecekti. • Memun ilk defa «İmam» unvanını kullandı. Bu arada sadece Hz. Peygamber (SAV) için kullanılan «eşref-i mahlukat» sıfatını kullandı. Her ne kadar Şii imamların masumiyeti kadar olmasa da kendisini «ilmin hazinesi ve Peygamber’in varisi ve halkı yönlendirmek ve halka gerçek dini öğretmekle görevli» görüyordu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU