E N D
KUTLU ZAMAN DİLİMİ ÜÇ AYLAR
Zaman ve mekânlar bütün kıymet ve kutsiyetini, hakikatte Allah ın dilemesinden alırlar. Bu İlâhî dileme ise varlıklar için binbir maslahat ve hikmetler içerir. Ayrıca o zaman dilimlerinde gerçekleşen mühim olaylar ve o mekânları dolduran kıymettar mekînler de, içinde bulundukları zaman ve mekâna değer kazandırmışlardır. İslâm da mübarek zaman dilimlerinin kudsiyeti de meşietâ i İlâhî den geldiği için, Müslümanlara sonsuz feyz ü bereketin nüzulü için birer vesile olmaktadırlar. Mübarek ay, gün ve geceler, İslâm ın şeairindendir; hususi kıymetleri ve kerametleri vardır. Kâinat, semavat, fezaâ yı âlem ve bütün varlıklar bu kutlu zaman dilimlerine hürmet etmektedir.
اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحًا وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ين (Ali-imran, 33) يَا بَنِىَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ (Bakara,132) • وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَامَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ ( Ali imran,42)
Recep, Şaban ve Ramazan ayları öncelikli olankutsal aylardır. İslâm toplumunda bu aylara Şühûrâ u Selâse denilmiştir. Eşhürü’l-Hurum (Haram Aylar) ise Muharrem, Zilkade, Zilhicce ve Recep aylarıdır. Mübarek günlere gelince: Hicrî Yılbaşı, Aşûre Günü, Arafe Günü, Ramazan ve Kurban Bayramları, Cuma Günleridir.
RECEP AYI • اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا ف۪ى كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ • Allah’ın, gökleri ve yeri yarattığı günden beri, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü, haram olan aylardır. [Tevbe 36]
"Receb" kelimesi; herhangi bir şeyden korkmak, utanmak veya bir kimseyi heybetinden dolayı ululamak ve tazim etmek manalarına gelir (M.Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, III, 18-19). • Receb ayına, birbirini takip eden haram aylardan hemen sonra gelmediği ve yedinci sırada olduğu için "Recebül-ferd" adı da verilmiştir. • Cahiliye devrinde Araplar, putları için bu ayda kurban keserlerdi. • Haram aylarda harb etmek Araplar arasında yasak kabul edilmişti, hatta bu uygulama İslâm'ın başlangıcında da yürürlükteydi. Buna sebep, Mekkelilerin bu aylarda geçimlerini temin etmeleri, Kâbe ziyaretçilerinin emniyetinin sağlanması idi.
Hz. Muhammed (s.a.s), Abdullah b. Cahş komutasında bir grup muhacir sahabiyi Kureyş kervanından haber getirmesi amacıyla Nahle'ye göndermişti. Keşif gayesiyle sefere çıkılmasına rağmen bölükte bulunanlar, müşriklerin kendilerine yaptıkları kötülükleri hatırlayarak kervana saldırdılar. Bu olayın gerçekleştiği gün Receb ayının son günü idi. Halbuki müslümanlar, Receb ayının bittiğini ve Şabana girildiğini sanıyorlardı. Kervandan iki kişiyi esir aldılar, bir kişiyi öldürdüler ve kervanı alıp Hz. Peygamber'e getirdiler. Müşrikler, Araplarca savaşmanın kesinlikle yasak olduğu Receb ayında bu hadisenin oluşunu fırsat bilerek, "Muhammed haram ayını helâl saydı" tarzındaki ifadelerle... propagandaya başladılar. • İşte bu olay üzerine Bakara süresinin 217. ayeti nazil oldu: "Ey Muhammed! Sana hürmet edilen ay'ı, o aydaki savaşı sorarlar. De ki: O ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür! Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam ederler. İçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler"
Resulullah efendimiz, Receb ayına çok değer verir ve "Ya Rabbi, Receb ve Şabanı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazana eriştir" diye dua ederdi.(Keşfu’l-Hafa,1,186)
REGAİB KANDİLİ
Mevlid, Regaib, Mirac, Berat ve Kadir” gibi kutlu gecelere “kandil” ismi verilmiştir. Devlet-i Âliyye’nin Padişahlarından 2. Selim zamanında bu mübarek zaman dilimlerinde camiler olabildiğince aydınlatılmış, minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu isim verilmiş ve o günden bugüne kullanılır olmuştur.
Kelime olarak regâib, çokça rağbet edilen, nefis, kıymetli, değerli, ihsan mânâlarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaip Gecesi denilince: Çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece mânâsı anlaşılır. • Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır (el-Bakara, 2/ 130; en-Nisa, 4/ 127; et-Tevbe, 9/59,120; Meryem, 19/46; el-Enbiyâ, 21/90; el-Kalem, 68/32; el-İnşirah, 94/8).
HZ. PEYGAMBER: Recep ayının ilk Cuma gecesi, Şabanın onbeşinci gecesi, Ramazanve Kurban bayramı geceleri yapılan dualar Redolunmaz, kabul edilirler buyurmuştur. (Suyuti,Feth’ul-Kebir,c.2,92)
Hz. Muhammed (s.a.s)'in Receb'in ilk perşembe gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde, bu kandil gecesine mahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir. Fakat bu rivâyetlerin de, herhangi bir dayanağı yoktur. Müslümanlar arasında, Regâib gecesinde on iki rekât namaz kılma alışkanlığı, ilk kez on ikinci yüzyılın başlarında görülmüştür. (ŞİA. Regaib mad.)
On sekizinci asırda, Regâib geceleri tekke ve zaviyelerde gösterişli törenlerle kutlanmaya başlandı. Tasavvuf ehli olan şairler, bu gece için"reğâibiye" adı verilen şiirler yazdılar. Bu şiirlerin bazıları bestelenerek yapılan törenlerde okundu.
MİRAÇ KANDİLİ
{سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ İSRA, 1 السَّمِيعُ البَصِيرُ] “Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, herşeyi işiten, her şeyi gören O’dur.” (İsra Suresi:1)
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى {1} مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى {2} وَمَا يَنطِقُ • عَنِ الْهَوَى {3} إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى {4} عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى {5} • ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى {6} وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى {7} ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى {8} • فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى {9} فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى {10} • مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى {11} أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى {12} وَلَقَدْ رَآهُ • نَزْلَةً أُخْرَى {13} عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى {14} عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى{15} • إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى {16} مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى {17} لَقَدْ رَأَىمِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى {18}
1 – Kayan yıldıza yemin olsun ki. • (Âyette geçen “hevâ” düşmek, kaymak, inmek, çıkmak mânalarına gelebilirse de, burada inmek anlamı tercih edilmelidir. Çünkü yıldız kavramı ile, Hz. Peygambere inen melek veya Kur’ân-ı Kerim arasında güçlü bir ilgi kurulmuştur. Bu meleğin veya Kur’ân’ın, yıldız gibi parlak ve ışık verici olduğu anlatılmak istenmiştir. Zira necm’in anlamlarından biri, “Kur’ân vahyinden bir seferde inen bölüm”dür.) • 2 – Arkadaşınız Muhammed yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. • 3 – O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. • 4 – O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir. • (“O” zamirinden maksat, birçok müfessire göre Kur’ân’dır. Hz. Peygamber (a.s.)’ın İslâm tebliği, Kur’ân’ı açıklama niteliği taşıyan sözlerinin hepsi vahiy kaynaklıdır.) • 5 – Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan melek Cebrail öğretti. • 6-7 – Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi. • 8-9 – Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.
10 – O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti. • 11 – Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı. • 12 – Şimdi siz kalkmış da onun gördükleri hakkında şüphe edip kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz? • 13-14 – Onun bir başka inişini Sidretu’l-Müntehanın yanında görmüştü. • (Hz. Peygamber’in Cibril’i ikinci defa görmesine işaret. Bu seferinde onu aslî sûretindeki azametiyle görmüştü. Sidretu’l-Münteha, Hz. Peygamber’e miraç gecesinde gösterilen, hilkatin aldığı son şekli gösteren, emir âleminin sonundaki “şeceretu’l-kevn” yani yaratılış ağacı, kâinat ağacıdır. Başka izahlar arasında, en kuvvetlisi bu görünüyor.) • 15 – Me’va cenneti de onun yanındadır. • 16 – O dem ki Sidre’yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu... • 17 – Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da. • (Hz. Peygamber (a.s.) Rabbine o kadar yönelmişti ki gök melekûtunda temaşa ettiği sayısız güzellikler onu meşgul etmedi.) • 18 – Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü!
Sözlükte "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamındaki urûc kökünden türemiş bir ism-i âlet olan mi'râc kelimesi "yukarı çıkma vasıtası, merdiven" demektir. Terim olarak Hz. Peygamber'in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder.
Sery geceleyin yürüme, gece yolculuğu yapma kökünden türeyen isrâ Kur'an'da mazi sîgasıyla yer almış ve sûreye ad olmuştur • Mi'rac kelimesi Kur'an'da geçmemekle birlikte çoğul şekli olan meâric "yükselme dereceleri" mânasında Allah'a nisbet edilmiştir.Ayrıca "merdiven" anlamında meâric bir âyette ve urûc kökünden türemiş fiiller çeşitli âyetlerde yeralmaktadır
Buhâri ve Müslim'de yer alan rivayetlerin ortak noktalarına göre olay şu şekilde cereyan etmiştir: Bir gece Resûlullah, Kabe'de Hicr veya Hatîm denilen yerde iken bazı rivayetlerde uykuda bulunduğu sırada veya uyku ile uyanıklık arası bir halde Cebrail geldi: göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı. Burak adlı bineğe bindirip Beytülmakdis'e götürdü. Resûl-i Ekrem Mescid-i Aksâ'da iki rek'at namaz kılıp dışarı çıktığında Cebrail biri süt, diğeri şarap dolu iki kap getirdi. Resûlullah süt dolu kabı seçince Cebrail kendisine "fıtratı seçtin" dedi, ardından onu alıp dünya semasına yükseltti.
Semaların her birinde sırasıyla Hz.Âdem, îsâ, Yûsuf, İdrîs, Hârûn ve Mûsâ peygamberlerle görüştü; nihayet Beytülma'mûr'un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrahim'le buluştu. Sidretü'l-müntehâ denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duydu ve Allah'ın huzuruna çıktı. Burada Cenâb-ı Hak elli vakit namazı farz kıldı. Dönüşte Hz. Mûsâ, elli vakit namazın ümmetine ağır geleceğini söyleyip Allah'tan onu hafifletmesini istemesini tavsiye etti. Namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz. Peygamber'in huzûr-i ilâhîye müracaatı ve Mûsâ ile diyalogu devam etti [Buhari, salat,1,81]
Rivayetlerde bazı farklılıklar mevcuttur. Meselâ sahih rivayetlerin bir kısmında doğrudan Mescid-i Harâm'-dan semaya yükseliş anlatılır.[518] Ancak isrâ ve mi'racın aynı gecede gerçekleştiği kabul edilip rivayetlerin bütünü göz önüne alındığında Resûl-i Ekrem'in Mescid-i Aksâ'ya uğradığı ve burada içlerinde İbrahim, Mûsâ ve îsâ'nın da bulunduğu peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı anlaşılmaktadır
Kaynaklarda miracın vukuu hakkında bazı tarihler verilmekle beraber en sahih kabul edilen rivayet bunun müslümanların Birinci ve İkinci Habeşistan hicretlerinden sonra, Hz. Hatice ve Ebû Tâlib'in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği şeklindeki nakildir. Rebîülevvel veya ramazan ayından bahseden rivayetler varsa da müslümanların çoğunluğu mi'racı Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadır.
İsrâ ve mi'racın mahiyetine yönelik en önemli tartışma onun bedenen mi yoksa ruhen mi gerçekleştiği konusundadır. Kelâm ve hadis âlimlerinin çoğu olayın bedenen ve uyanık halde gerçekleştiği görüşünü benimsemiştir. Buna göre âyette geçen "abd" kelimesinden ruh-beden bütünlüğüyle Hz. Peygamber kastedilmektedir; âyetin zahirini te'vil etmeyi gerektiren bir sebep yoktur. • Âyetin başındaki tenzih (sübhâne) ifadesi de olayın azametine işaret eder. • İsrâ ve mi'rac rüyada gerçekleşmiş olsaydı bu sıradan bir hadise olur, Kureyşliler de onu inkâr etmezdi. Ayrıca, "Sana gösterdiğimiz rüyayı ... insanlar için bir imtihan vesilesi yaptık" mealindeki âyette [528] yer alan "rüya" kelimesi gözle görmeyi ifade eder; eğer uyku halinde görülen rüyayı belirtseydi bu bir imtihan vesilesi sayılmazdı
Mi'racın ruh ve bedenle gerçekleştiğini savunanlar bu hususta bazı aklî deliller de getirmeye çalışmışlardır. Fahreddin er-Râzî, güneş ve gezegenlerin büyük kütlelerine rağmen çok hızlı hareket edebildiklerini söyleyerek Allah'ın dilemesi halinde başka bir varlığın da benzeri bir hıza ulaşmasının mümkün olduğunu ileri sürer. Ona göre Hz. Peygamberin mi'raca yükselişi ihtimal dışı görü lürse Cebrail'in inişine de aynı şekilde bakmak gerekir
Bu âyetlerde söz konusu edilen yaklaşmanın kimlerin arasında meydana geldiği ve Resûl-i Ekrem'in kimi gördüğü hususu iki şekilde anlaşılmaktadır. Sahabeden Hz. Âişe, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Zer el-Gıfârî, Ebû Hüreyre; tabiînden Mücâhid b. Cebr, Hasan-ı Basrî, Katâde b. Diâme, Rebf b. Enes ve müfessirlerin çoğu yaklaşma hadisesinin Hz. Peygamber ile Cebrail arasında gerçekleştiğini kabul eder. Diğer görüş ise yaklaşmanın doğrudan Allah'la Resûl-i Ekrem arasında meydana geldiği şeklindedir. Enes b. Mâlikten Şerik b. Abdullah yoluyla gelen mi'rac rivayeti buna delil teşkil etmektedir
Bir kısmı Hz. Peygamber'in rabbini kalp gözüyle, bir kısmı da beden gözüyle gördüğünü ileri sürmüştür. Bu konudaki ilâhî beyanların bağlamı ve onların İlk nazil olan âyetler arasında bulunduğu hesaba katıldığında yaklaşma ve görmenin Cebrail'in kendisi ve onun vahiy getirmesiyle ilgili olduğu anlaşılır. Necm sûresi İsrâ sûresinden önce nazil olduğuna, isrâ ve mi'rac da aynı gecede meydana geldiğine göre yaklaşma ve görmeyi ilgilendiren âyetle mi'rac olayı doğrudan bağlantılı değildir.
Cebrail i geride bırakan Zâtâ ı Ahmediye Aleyhisselam, burada Refref e binerek Arşâ ı A lâ ya urûç etti ve tâ Kâbâ ı Kavseyn olarak belirtilen imkân dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına ulaştı. Huzûrâ u Kibriya da Zâtâ ı Akdes’ e ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı.
Ben miracdan daha güzel bir şey görmüş değilim diyen Peygamberler Sultanı, mi rac yüceliklerinden âdeta bir vefa duygusuyla geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir. • Birincisi: Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin mi rac asansörleri olacaktır. • İkincisi: Âmenerrasûlü diye bilinen âyetleri getirmiştir. [Bakara, 2/285 286]. • Üçüncüsü: İsra Suresi nin 39. âyetlerinde21 bahsedilen 12 adet İslâm prensibini getirmiştir
Dördüncüsü: Allah a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet e girecekleri müjdesini getirmiştir. • Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye onu yapamasa bile bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye onu yapmadığı müddetçe hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi. • Bir diğer hediye de, Mi rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et-Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi racda Allah ile Habibi (sas) arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir mükâlemeye namaz kılanı mazhar etmektedir
ŞABAN AYI ‘’Allah’ım Recep ve Şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi Ramazana Ulaştır.’’( Keşf ul hafa ,1,186)
Ümmü Seleme (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in peş peşe iki ay oruç tuttuğunu görmedim ancak Şaban ve Ramazanı tutardı.” (Ebû Dâvûd, Savm: 12; Nesâî, Sıyam: 70) • Âişe’den şu şekilde rivâyet edilmiştir. “Peygamber (s.a.v.)’in hiçbir ayda Şaban’da tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim çoğunlukla oruçla geçirirdi veya Şaban’ın tümünde oruç tutardı.” (Tirmizi, oruç, bölüm 36,736)
Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -bâzı aylarda çok- oruç tutardı. Hattâ biz O'nu (bu ayda) hiç iftar etmiyor sanırdık. (Bâzı aylarda da o kadar çok) iftar ederdi ki, biz O'nu hiç nafile oruç tutmuyor sanırdık. Ben Rasûlullah'ın ramazândan başka bir ayın orucunu tamamladığını görmedim. Şa'bân ayındaki kadar da kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim.(Buhari,savm:77) • Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şaban ayının ikinci yarısında oruç tutmayın.” (Ebû Dâvûd, Sıyam: 12; Müslim, Sıyam: 37)
Bu mübarek gece Peygamber Efendimiz’in kutlu beyanlarında “leyletü’n-nısfi min Şaban” yani Şaban ayının ortasındaki gece (15. gecesi) olarak ifade edilmiştir. • Berat kelimesi; borçtan kurtulma, temize çıkıp aklanma, ceza veya sorumluluktan kurtulma gibi mânâlara gelir
Berat kandili, Allah’ın ekstra rahmet, lütuf ve mağfiretiyle tecelli ederek, kullarına bağışlanma kapılarını ardına kadar araladığı; müminlerin dualarına icabet ettiği, günahlarını affettiği, yapılan ibadetleri normal zamanlardan kat kat fazla mükâfatlandırdığı bir zaman dilimidir. • “Leyle-i mübareke”, “leyle-i rahmet”, “leyle-i sakk” gibi başka isimleri de vardır
“Berat” ve “sakk” gecesi denmesi ise şundandır: Vergi tamamen ödendiğinde ödeyenlere borçlarının olmadığına dair bir sak (belge, sened) yazıldığı gibi Allah Teâlâ da bu gece mümin kullarının günahlarını affederek bağışlandıklarına dair berat yazmaktadır. İşte bundan dolayı böyle bir isim verilmiştir.
“Hâ, Mîm. Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki; Biz onu mübarek (kutlu) bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir.” (Duhan Sûresi, 44/1-4)
Müfessirlerin çoğunluğuna göre burada bildirilen “mübarek gece”, Kadir gecesidir. İbn-i Abbas ekolünün en önemli temsilcisi İkrime ve bir grup âlime göre ise “Berat gecesi”dir • Bu iki farklı yaklaşım Kur’ân’ın berat gecesi levh-i mahfuzdan dünya semasına inzali, Kadir gecesinde de peyderpey Peygamber Efendimiz’e inmeye başladığı şeklinde telif edilmiştir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (s.a.v.)’i yanımda olmadığını görerek çıktım ve ararken Bakî’ mezarlığında buldum. Allah ve Rasûlünün sana haksızlık etmelerinden mi korkmuştun? Buyurdular. Bende dedim ki: “Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarından birisinin yanına gittiğinizi zannetmiştim.” Bunun üzerine; “Allah, Şaban ayının yarısında dünya semesına iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısından daha çok günahları veya günah işleyenleri bağışlar” buyurdular. (Tirmizi, savm, 39; İbn-i Mace, ikame, 191; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/238)
Hz. Ali’den gelen bir başka hadîs de şu şekildedir: “Şaban ayının ortasında geceyi ibadet ederek gündüzü oruç tutarak geçiriniz. Allah o gece güneş batınca dünya semasına nüzul eder ve fecir doğana kadar yok mu benden af isteyen affedeyim; yok mu benden rızık isteyen rızık vereyim; yok mu musibete uğramış onun derdine derman vereyim. Yok mu şöyle yok mu böyle der (İbn-i Mace, ikame, 191; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/258)
Muaz b. Cebel’den gelen bir rivayette Peygamber Efendimiz “Allah Teâlâ, Şaban’ın 15. gecesi ayrı hususi bir mağfiret ve rahmet tecellisinde bulunur, müşrik ve müşahin (Müslüman kardeşine kindar davranan) dışındaki herkesi affeder.( Taberanî, Mu’cemu’l-Kebîr, 20/108; Evsat, 7/36; İbn-i Mace, ikâme, 191)
Ömer b. Abdilaziz Adiyy b. Ertaa’ya (Basra’daki valisine) mektup yazarak şöyle ferman etmiştir: “Sene içerisinde dört gecenin kıymetini bil! Şüphesiz ki Allah Teâlâ bu dört gecede rahmetini yağdırır da yağdırır. Bu geceler; Recep ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortasındaki gece (berat gecesi), Ramazan ve Kurban bayramı geceleridir.”
Allah Resulü, Hz. Aişe’ye (r.a.) “Bu gecede neler olduğunu biliyor musun?” diye sormuş, o da, bütün bir hayatı ta’lim etmek için gelen Peygamber Efendimiz’den cevabı istemiş, Allah Resulü de: “Bu gecede sene içerisinde doğacak ve ölecek insanlar yazılır (Levh-i mahfuzdan istinsah edilir), salih ameller mele-i a’lâya yükseltilir, maddî-mânevî rızıklar indirilir.” buyurmuştur(Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/346)
Peygamber Efendimiz bu gece cereyan eden olaylar ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ ölüm meleğine bu senede ruhu kabzedilmesi istenen insanları bildirir.” .( İbn-i Kesir, Tefsir, 4/138; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 3/386; Müttaki, Kenzü’l-Ümmal, 15/292. Bu rivayet, hadis kriterlerine göre mürseldir.) • “Bir Şaban ayından öbür Şaban ayına kadar ölecek insanların listesi kesin hükme bağlanır. Hatta adam evlenir çocuğu olur oysaki ismi ölenler arasındadır.” (Muhammed Zâhid Kevserî, Makalat, s.49)
Senelik takdirlerin Levh-i Mahfuz’dan istinsahına Berat gecesi başlanıp Kadir gecesi bitirildiği, rızıklar ile ilgili nüshanın Mikail’e, savaşlar, depremler, yer batmaları ve yıldırımlar nüshasının Cebraîl’e, ameller nüshasının dünya semasının sahibi büyük bir melek olan İsrafil’e, musibetler nüshası da melekü’l-mevte (ölüm meleğine) verildiği tefsirlerde yer almaktadır
Bu gecede dinî, Allah Resülü’ne de tam şefaat yetkisi verilmiştir: “Peygamber Efendimiz Şaban’ın 13. gecesinde Allah’a dua edip ümmetinin affını istemiş, kendisine üçte birinin affedileceği bildirilmiş, 14. gece yine dua etmiş bu sefer ümmetinin yarısı, 15. gece dua ettiğinde ise ümmetinden isyan ederek Allah’tan kaçanlar hâriç hepsinin affedileceği müjdesi verilmiştir. . Razi, Mefatihu’l-Gayb, 27/204; Elmalılı, Hak Dini, 6/4293
Hz. Ömer, Hz. Abdullah b. Mes’ud’un ve çok mâneviyat büyüğünün bu gecede yaptığı dua : • “Allah’ım, bizi şakîler olarak yazmışsan oradan ismimizi sil, bizi saidler zümresine yaz. Eğer bizi saidler zümresinde yazmış isen, ismimizi orada sabit kıl. Şüphesiz ki Sen dilediğini siler, dilediğini de tespit buyurursun. Zaten Ümmü’l-Kitap Sen’in nezdindedir