380 likes | 1.14k Views
Subhaneke yâ men halak-al-halka ve sevvâ, Subhaneke, subhaneke, subhaneke, elfâ !. Ziya Paşa. men halak-al-halka ve sevvâ : Kâinatın halkını yaratan, seviyelendiren, düzelten ve doğruya ileten elfâ : binlerce (defa ).
E N D
Subhaneke yâ men halak-al-halka ve sevvâ, Subhaneke, subhaneke, subhaneke, elfâ ! Ziya Paşa men halak-al-halka ve sevvâ : Kâinatın halkını yaratan, seviyelendiren, düzelten ve doğruya ileten elfâ : binlerce (defa )
Sabret siteme ister isen hüsn-ü mükâfat Fikreyle ne zulmeylediler Yusuf'a ihvan Ziya Paşa hüsn-ü mükâfat : güzel ödül ihvan : kardeşler
Her derdin olur çâresi, her inleyen ölmez Her mihnete âhir olur, her derde pâyan Ziya Paşa mihnet : sıkıntı âhir : son pâyan : son, nihayet
Âdem ona derler ki garazdan ola salim Nefsinde dahi eyleye icra-yi adalet Ziya Paşa garaz : kötü niyet, düşmanca kasıt icra : uygulama
İnsan ona derler ki ede kalb-i rakîki Âlâm-ı beni-nev'i ile kesb-i melâlet Ziya Paşa rakîk : ince, şefkatli âlâm : elemler, kederler beni-nev : aynı cinsten olanlar, insanlar kesb : elde etme, kazanma melâlet : hüzünlenme, kederlenme
Âdem olanın hayrolur insanlığa kasdı İnsanlığa insanda budur işte delâlet Ziya Paşa kasd : niyet ( maksad ) delâlet : delil olma, gösterme
Lânet ola ol mala ki tahsiline ânın Ya din ola, ya ırz u ya da namus ola âlet Ziya Paşa ânın : onun tahsil : elde etme
Kadı ola davacı ve muhzir ola şahit Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet ? Ziya Paşa muhzir : mahkeme mübaşiri
Lâyık mıdır insan olana vakt-i kazâda Hak zâhir iken bâtıl için hükm-ü adalet Ziya Paşa vakt-i kazâ : mahkemenin hüküm verme zamanı zâhir : açıkta, görünürde bâtıl : gerçeğe aykırı olan
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma Zerdûz palan vursan eşşek yine eşşektir. Ziya Paşa bed-asl : aslı kötü, aslı bozuk necabet : soyca temizlik zerdûz : altın sırma ile işlenmiş
Hür olmak ister isen olma cihanın Zevkinde, safasında, gamında, kederinde Ziya Paşa
Güller güler, figanla geçer ömr-i andelib Bîmâr ihtizarda, ücret diler tabib Ziya Paşa andelib : bülbül bîmâr : hasta ihtizar : can çekişme
Âlim oldur ki bile rütbe-i cehl-ü aczin Âkil oldur ki ede kendi cünunun temyiz Ziya Paşa rütbe-i cehl-ü aczin : (kendi) cehalet ve acizliğinin derecesi cünun : cinnet, mecnunluk, delilik temyiz : dikkatle ayırma, seçme
Yâ Rab ! Ne eksilirdi deryâ-yi izzetinden Peymane-i vücuda zehr-âb dolmasaydı ? Âzâde-ser olur asîb-i derd ü gamdan Ya dehre gelmeseydim, ya aklım olmasaydı… Ziya Paşa derya-yi izzet : büyüklük ve azamet denizi peymane : kadeh Zehr-âb : zehir suyu ( hayatın acıları ) âzade-ser : başı serbest, kurtulmuş asîb-i der ü gam : dert ve gam müsibetleri, belâları dehr : dünya
Dilbeste olma âleme, sultan olsan dahi Bir mülktür cihan ki Süleyman’a kalmadı Ziya Paşa dilbeste : gönül bağlamış, âşık âlem : dünya
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde Ziya Paşa turfa : garip, tuhaf, beceriksiz rehgüzer : yol üstü
Sen mi kaldın hey efendi dehre vermekçün nizam ? Gaze-i attar ile gelmez acuza intizam. Ziya Paşa dehr : dünya gaze-i attar : makyaj malzemesi acuz : yaşlı ve çirkin kadın, kocakarı
Zâlimlere bir gün dedirir kudreti Mevlâ : “Tallahi lekad âserek’ Allahu aleynâ” (*) Ziya Paşa (*) : Allah’a andolsun ki Allah seni bize üstün kıldı. (Yusuf Suresi; Hz. Yusuf’a kardeşlerinin hitabı)
Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde Ziya Paşa seyr : gitme, gidiş, yürüme, yürüyüş, hareket
Dehrin ne safa var acaba sim-ü zerinde İnsan bırakır hepsini hin-i seferinde Ziya Paşa dehr : dünya sim-ü zer : gümüş ve altın hin-i sefer : yolculuk zamanı, günü
Erbab-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar Rencîde olur dîde-i huffaş ziyadan Ziya Paşa erbab-ı kemâl : olgun insanlar nâkıs : eksik, noksan rencîde : rahatsız, incinmiş dîde : göz huffaş : yarasa ziya : ışık
Bir damla içen çeşme-i pürhûn-i fenâdan Başın alamaz bir daha bârân-ı belâdan. Ziya Paşa pürhûn : kanla dolu, kanlı fenâ : fânilik, geçicilik bârân : sağnak
Asûde olam dersen eğer gelme cihana Meydana gelen kurtulamaz seng-i kazâdan Ziya Paşa asûde : Rahat, başı dinç seng : taş
Her kim ki arar bûy-i vefâ tab-ı beşerde Benzer ona kim devlet umar zıll-ı huma’dan Ziya Paşa bû(y) : koku tab : tabiat, huy zıll : gölge huma : hayâli bir kuş, devlet kuşu
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semadan Ziya Paşa bî-baht : talihsiz katre : damla bârân : sağnak dürr-ü güher : inci ve mücevher
İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez Zira bu terazu bu kadar sıkleti çekmez Ziya Paşa maali : yüksek mevzular sıklet : ağırlık
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde Ziya Paşa âyine : ayna rütbe : derece
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah Ziya Paşa ikrah : iğrenme, tiksinme
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’tır Nâşad gönül bir gün olur şâd olacaktır. Ziya Paşa nâşâd : sevinçli olmayan, hüzünlü, gamlı şâd : sevinçli, neşeli
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir Ziya Paşa halîm : yumuşak tabiatli, ağır başlı
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın ? Ziya Paşa mukbil : kabul edilmiş, mutlu, ikbal sahibi handan : gülen hurrem : şen, şakrak, sevinçli
Nush ile yola gelmiyeni etmeli tekdir Tekdir ile uslanmıyanın hakkı kötektir Ziya Paşa nush : nasihat tekdir : azarlama
Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz Divanelerin hemdemi divane gerektir Ziya Paşa nâdân : cahil, görgüsüz telezzüz : lezzet alma, tad alma divane : deli hemdem : arkadaş
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenâda Bir kimseyi incitmemeye hasr-ı meram et Ziya Paşa mülk-i fenâ : fanilik ülkesi, dünya hasr-ı meram : maksadını yoğunlaştırmak
Bir yerde ki yok nağmeni takdir edecek gûş Tazyi-i nefes eyleme tebdil-i makam et Ziya Paşa gûş : kulak tazyi : artırmak tebdil : değiştirme makam : bulunulan yer
Mânend-i şecer, nâbit olur sâbit olanlar Herhangi işin ehli isen onda devam et. Ziya Paşa mânend : benzer, gibi şecer : ağaç nâbit : bitek, verimli
Noksanını bil, ya bir işe başlama evvel, Ya başladığın kârı pezira-i hitam et. Ziya Paşa kâr : iş pezira-i hitam : sonuna kadar götürmek
Subhane men tahayyare fî sun’ih-il ukûl Subhane men bi kudretihi yâ’ciz-il fuhûl Ziya Paşa men tahayyare fî sun’ih-il ukûl : sanatıyla akılları hayrete düşüren, hayran eden men bi kudretihi yâ’ciz-il fuhûl : kudretiyle en yüksek bilginleri âciz bırakan