1 / 59

Korpus Luteumun Olusumu

Yumurta fertilize olmaz, blastosist implantasyonu meydana gelmezse, korpus luteum ovaryum siklusunun ikinci yarisinin bir kisminda fonksiyonunu s

rianne
Download Presentation

Korpus Luteumun Olusumu

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


    1. Korpus Luteumun Olusumu Graaf folikülünden yumurtanin atilmasindan arta kalan yapilar ovaryumda geçici bir endokrin yapi olarak fonksiyon yapan korpus luteumu olustururlar. Korpus luteum ovaryum dokusunda belirgin yuvarlak bir kitle halinde görülür. Bir siklusta ovaryumdan kaç yumurta atilmis ise, siklusun ikinci yarisinda ovaryumda o kadar sayida korpus luteum görülür.

    2. Yumurta fertilize olmaz, blastosist implantasyonu meydana gelmezse, korpus luteum ovaryum siklusunun ikinci yarisinin bir kisminda fonksiyonunu sürdürür ve sonra geriler. Gerileme, luteal hücrelerin sentez aktivitelerinin durmasi ve yapinin bozulmasi anlamina gelir. Bozulan korpus luteumun yerini, bir yara izi seklindeki korpus albukans alir. Fertilizasyon ve implantasyon oldugunda, korpus luteum büyür ve gebeligin ilk aylarinda fonksiyonunu sürdürür. Gebelik korpus luteumunun fonksiyonu, plasentanin aktif hale dönüsmesiyle son bulur.

    3. Ovaryum Hormonlari ve Üretimlerinin Kontrolü Ovaryumda iki esas hormon üretilir: Bunlar östrogenler ve progesteron hormonlaridir. Ovaryum hormonlari, ovaryum siklusuna paralel olarak dönemsel olarak salinir. Östrogenler folikül hücrelerinde ve teka interna hücrelerinde üretilirler. Folikül hücrelerinde üretilen östrogenler dolasima geçemez, folikül sivisinda kalirlar. Teka interna hücrelerinin ürettikleri östrogenler kana geçer. Östrogenlerin sentezini luteinizan hormonu uyarir.

    4. Luteinizan hormon esas olarak, sentez yolunda fonksiyonel enzim olan kolesterol dezmolazin üretimini uyarmaktadir. Ovaryumlardaki sentez, testosteron olusumuna kadar aynen androjenlerdeki gibidir. Testosterondan 19-OH testosteron,androstenodiondan 19-OH androstenodion olusur. Sonra 19. karbon oksitlenir ve ayrilir. A halkasi aromatiklesir, testosterondan östradiol, androstenodiondan östron olusur. Östron reversibl olarak östrodiole döner. Östrodiolün 16. C’un hidroksilasyonu ile östriol olusur.

    5. Her ovaryum siklusunun ilk yarisi olan folikülar fazda gelismeye giden foliküllerden biri gelisip olgunlasir. Her siklusun basinda hipofiz bezinden folikül stimulan hormon ve luteinizan hormon salgilari baslar. Foliküllerin gelismesini esas olarak folikül stimulan hormon saglar. Bu hormon etkisiyle granuloza hücrelerinin sayilari artar, folikül sivisi fazlalasir. Folikül hücreleri, östrogenleri üretirler. Folikül stimulan hormon, esas olarak, foliküllerin gelismelerini saglarken, luteinizan hormon, östrogenlerin sentezinde fonksiyoneldir.

    6. Graaf folikülünün olusmasi ve artan östrogenlerin etkisiyle negatif feedback yolu isler ve folikül stimulan hormon ile luteinizan hormon salgilari azalir. Bu esnada yumurtanin gelismesi tamamlanmistir. Iyice artan östrogenlerin etkisiyle negatif feedback yolu bozulup, pozitif feedback yoluna dönüsür ve luteinizan hormonun miktari ani olarak artar. Artan luteinizan hormon etkisiyle ovulasyon gerçeklesir. Insanda pozitif feedback yoluyla artan luteinizan hormon etkisiyle ovulasyon meydana gelirken, tavsan, kedi gibi memelilerde luteinizan hormonun artisina disi bireyin erkek bireyle kopulasyonu neden olur.

    7. Insanda gonadotropik hipofiz hormonlarinin dönemsel salinmasi Ovaryum siklusu ve bu siklus boyunca ovaryum hormonlarinin salinma düzenleri, Uterus siklusu

    10. Kopulasyon sirasinda vaginanin gerilmesinden kaynaklanan impulslar beyinden gonadotropik salgilatici hormonun ve buna bagli olarak da, luteinizan hormonun salinmasina yol açar. Luteinizan hormon etkisi ile de ovulasyon meydana gelir. Ovulasyonla ovaryum siklusunun folikül evresi sona erer ve ikinci evre olan luteal evre baslar. Luteal evredeki ovaryumda, korpus luteumun olusmasiyla bu yapi kendi hormonlarini salmaya baslar. Korpus luteum hormonlari, östrogenler ve progesterondur.

    11. Korpus luteumdan salinan progesteron, uterusun endometriyum tabakasinda bazi degisikliklerin meydana gelmesine yol açar. Endometriyumdaki bu degisikliklerle, ovaryumdan atilan yumurtanin döllenmesi halinde, embriyonun gebelik süresince tutunup, barinmasi için uygun bir ortam hazirlanmis olur. Gebeligin baslangicinda korpus luteumdan daha sonra plasentadan salinan progesteron, negatif feedback yoluyla, adenohipofizden folikül stimulan hormon ve luteinizan hormon salinmasini durdurur. Yumurta döllenmediyse, luteal fazda korpus luteum belirli bir süre fonksiyonel halde kalir. Sonra geriler, korpus luteumun hormonlari azalir ve gonadotropik hormonlarin salinmaya baslamasiyla, yeni bir ovaryum siklusu baslar.

    12. Ovaryum siklusuna paralel olarak uterus endometriyumunda da degisiklikler olusmaya baslar. Bir önceki siklusun sonunda Fallop kanalindaki yumurta döllenip zigot olusmadigi için, kalinlasan uterus endometriyumuna gerek kalmamistir ve bu tabaka bozulur, bir miktar kanla birlikte vagina yoluyla vücut disina atilir. Yeni ovaryum siklusunda, ovaryumda yeni foliküllerin gelismesiyle artan östrogenlerin etkisiyle, bozulup dökülen endometriyum yenilenmeye baslar. Bu yenilenme ilerlerken uterus bezleri gelisir, bezlerin gömülü oldugu bag dokusundaki kan damarlari genisler, lümenleri kanla dolar.

    14. Bu esnada ovaryum luteal evresine geçmistir ve progestreron etkisiyle, gelisen uterus bezleri salgi üretimi yaparlar. Salgi materyali bezlerin lümenine birikir. Bu evredeki uterus, yumurtanin döllenip, döllenmemesi hallerinde yukarida açiklandigi sekilde olaylar gelisir. Yumurtanin döllenip zigotu ve embriyoyu verdigi durumda, korpus luteum hormonlari gebeligin ilk 6 haftasi boyunca salinir. Korpus luteumun fonksiyonunun sürdürülmesini, plasentadan salinan koryonik gonadotropinler saglar.

    15. Koryonik gonadotropinlerin azalmasi, korpus luteumun bozulmasina yol açar ve gerileyen korpus luteumun fonksiyonunu plasenta üstlenir. Yani plasenta, östrogenleri ve progesteronu üretir. Plasentadan somatomammotropin ve relaksin hormonlari da salinir. Somatomammotropinin, laktogenik bir etkisi vardir. Relaksin, uterus kaslarinin kasilmalarini engeller, pubis eklemini gevsetir.

    16. Üreme Sikluslari Disi üreme sisteminin dönemsel aktiviteleri, çesitli hayvan türlerinde birbirinden farklidir ve östrus siklusu ile menstrüal siklus gibi farkli adlarla adlandirilir. Östrus siklusu, laboratuvar kemiricileri ile evcil hayvanlarda görülür. Olayda gonad ve hipofiz hormonlarinin primer etkileri yanisira, adrenal bez ve tiroid bezi hormonlari da fonksiyoneldirler. Laboratuvar fareleri ve siçanlari, hamsterler ve kobaylar poliöstrus türleridir. Yani, ovaryum siklusu gebelik olmaz ise, bütün yil boyunca devam eder. Bu hayvanlarda yumurtalar ovaryumlardan, kizginlik periyodu (östrus) nda atilirlar.

    17. Siçanlarda Östrus Siklusu Siçanlarda östrus siklusu 4-5 gün sürer. Siklusun süresini, isik, isi, beslenme ve sosyal iliskiler gibi dis faktörler de etkiler. Siklusun kisa süreli olmasi nedeniyle ovaryumlarda çesitli evrelerdeki foliküller ve geçmis östrus sikluslarina ait korpus luteumlar birlikte görülürler. Östrus siklusunun dört evresi vardir. 1-Östrus 2-Metöstrus 3-Diöstrus 4-Proöstrus

    18. Bu evre bireyin kizginlik evresidir. Disi birey, erkek bireyin kendisi ile çiftlesmesine ancak bu evrede müsaade eder. Östrus evresi 9-15 saat sürer. Bu süre içinde ovaryumda, folikül stimulan hormon etkisi ile 12 veya daha fazla sayida folikül ani olarak büyür. Böylelikle östrus evresinde, östrogen salgisi artar. Östrus evresinde bireyin kulaklari titrer, sirti kalinlasir. Uteruslar büyürler ve lümenlerine sivi dolmasi nedeniyle siserler. Vagina epiteli hücreleri mitoz geçirirler. Bunun sonucu yeni hücrelerin meydana gelmesiyle, epitelin yüzey hücreleri iyice yassilasip, keratinli hale dönüsürler.

    19. Keratinlesen bu hücreler, giderek lümene dökülürler. Canli bireylerde vaginadan sürtme preparatlar yapildiginda, keratinli hücrlerin görülmesi, östrus evresinin kesin belirtisidir. Östrusun ilerlemesiyle, vagina lümeninde bozulmus nukleuslariyla keratinli hücreler kümeler olusturmaya baslar. Bu evrede, keratinli hücreler arasinda az sayida lökosit bulunur. Ovulasyon, östrus evresinde meydana gelir ve ovulasyon ile östrus evresi son bulur. Evrenin sonlarina dogru uterustaki lümen sivisi kaybolmaya baslar.

    20. Metöstrus evresi, hemen ovulasyondan sonra baslar ve 10 ile 14 saat devam eder. Bu evrede kopulasyona disi birey tarafindan izin verilmez. Ovaryumda yumurtasi atilan foliküllerden olusan korpus luteumlar ve küçük foliküller vardir. Uterus dokusundaki kan damarlari küçülmüs, kaslardaki kasilmalar azalmistir. Vagina lümeninde çok sayida lökosit, az sayida keratinli epitel hücresi görülür.

    21. Bu evre 60 ile 70 saat sürer. Ovaryumdaki korpus luteumlar gerilemeye baslar. Uteruslar iyiden iyiye küçülmüslerdir ve kaslarin kasilmasi azdir. Vaginanin mukoza tabakasi çok incedir. Vagina lümeninde çok sayida lökosit vardir. (vaginadan hazirlanan sürtme preparatlarda lökositler hücrelerin tümünü olustururlar).

    22. Ovaryumlardaki korpus luteumlar tamamen fonksiyonlarini yitirmislerdir. Foliküller ovulasyon öncesi gelismelerinden dolayi siserler. Uterus lümeninde sivi birikimi olur ve uterus kaslari kasilmaya baslar. Vaginadan hazirlanan sürtme preparatlarda çok sayida epitel hücresi gözlenir. Bunlar tek tek veya birçogu biraraya gelip tabakalar olustururlar. Gebelik meydana geldiginde, östrus siklusu, gebelik periyodu ile kesintiye ugrar. Siçanda gebelik 20 ile 22 gün sürer. Gebeligin sonrasi süt verme periyodu dur. Yeni östrus siklusu, süt verme periyodundan sonra baslar.

    23. Köpeklerde Östrus Siklusu Köpeklerde yilda 2 östrus siklusu vardir. Proöstrus 10 gün sürer. Bu evrede vagina yoluyla kan atilmasi meydana gelir. Bu kan, endometriyum yüzeyinin atilmasiyla degil, uterus dokusundan diapedez yoluyla gelen kandir. Proöstrusu izleyen östrus 6 ile 10 günde tamamlanir. Yumurtanin ovulasyonu erken östrusta meydana gelir. Ovulasyondan ancak 6 ile 8 gün sonra kopulasyona izin verilir. Östrus evresini yaklasik 60 gün süren luteal faz izler. Fertil çiftlesme gebelikle sonuçlanir. Infertil çiftlesme olur ise veya çiftlesme olmaz ise, yalanci gebelik meydana gelir. Yalanci gebelikte üreme kanali ve süt bezleri, normal gebelikte oldugundan daha az gelisirler ve hatta kisa bir süre az da olsa süt salinir.

    24. Tavsanlarda Östrus Siklusu Tavsan ve gelinciklerde, yumurtanin ovaryumdan ovulasyonu ancak, vaginadan kaynaklanan kopulasyon uyarisi veya benzer bir vaginal uyari sonucu meydana gelir. Evcil tavsanlarda üreme mevsimsel olmadigi halde, yabani olanlarinda mevsimseldir. Yabani tavsanlarda ovaryumlar kisin inaktiftir, ilkbaharda günlerin uzamasi ile aktif hale dönüsürler. Her iki grubun üyelerinde de ovulasyon, kopulasyon esnasinda vaginadan kaynaklanan uyari ile hipofizden LH salinmasiyla meydana gelir. Deneysel olarak vagina uyarilirsa, yine ovulasyon olur. Hipofiz bezleri çikarilmis hayvanlarda, bu tür vagina uyarilarinin yapilmasi ovulasyonu etkilemez. Kopulasyondan 1 saat sonra hipofiz bezi çikarilan hayvanlarda ovulasyon olur. Çünkü bu zaman sürecinde vaginadan kaynaklanan uyari ile LH zaten salinmistir.

    25. Menstrüal Siklus Insanda ovaryum ve uterus sikluslari (menstrüal siklus) birbirine paralel olarak gelisir ve yaklasik 28 günde tamamlanir. Ovaryum ve uterusta meydana gelen sikluslara yukarida deginilmistir. Disi esey hormonlarinin biyolojik etkileri Disi esey hormonlari esas olarak ovaryum ve uterus sikluslarini düzenlese de, bu etkileri yanisira bazi diger anabolik fonksiyonlara da sahiptirler: Östrogenler, disi üreme sistemine ait tasiyici kanallarin, dis üreme organlarinin gelismelerini saglar. Uterus endometriyumunun gelismesini uyarir. Fallop kanalini iç yüzeyini döseyen epitel tabakasindaki silli hücrelerin sayilarinin artisi, östrogenlerin etkisiyle meydana gelir. Progesteron uterus bezlerinde ve Fallop kanali hücrelerinde salgi artisina neden olur.

    26. Disi esey hormonlari memeler üzerine de etkilidirler. Progesteron, memelerde süt bezlerinin alveol seklindeki salgi üretici bölümlerinin gelismelerini, östrogenler kanal sisteminin gelismesini uyarirlar. Süt bezlerinde, süt üretimine disi esey hormonlarinin etkisi yoktur. Bunun diger baska hormonlarin sinergistik etkisi ile prolaktin hormonu düzenler. Disi esey hormonlari sekonder esey karakterlerini düzenlerler. Osteoblastlari etkileyerek kemikler üzerine etkendirler. Yag bezlerinin salgisinin sulu olusumu etkilerler. Bazal metabolizma üzerine etkileri hafiftir. Östrogenler, disi bireyin kalça ve gögüslerinde yag birikmesine neden olurlar. Östrogenlerin kolesterol düzeyini azaltici, ve tuz ve su tutulmasinda bir miktar uyarici etkileri vardir.

    29. PINEAL BEZ Pineal bez, beynin diensefalon bölgesinin dorsalinde yer alir. Omurgali hayvanlar arasinda, çenesiz baliklardan hagfish ' lerin, timsah ve armadillonun pineal bezleri yoktur. Baykus, yarasa ve balinanin pineal bezleri çok küçük, penguen ve deniz arslaninin pineal bezleri çok iridir.

    30. Pineal bezi olusturan esas hücreler, pinealositlerdir. Pinealositler, sitoplazmik uzantilari olan hücrelerdir. Bu hücre uzantilari birbirleriyle temastadirlar ve bazilari da, kan damarlarinin duvarlarinda sonlanir. Pinealositler, seffaf ve elektronca yogun merkezli tanecikleri, mitokondriumlari, GER ve DER keselerini, Golgi aygitini, ribozomlari ve lipid taneciklerini içerirler. Pineal bezden, genelde indol aminler olarak adlandirilan serotonin ve melatonin hormonlari üretilir.

    31. Melatonin biyosentezi, triptofanin pinealositlere girmesiyle baslar. Triptofan, triptofan hidroksilaz araciligi ile 5-hidroksitriptofana dönüsür. 5-hidroksitriptofan, L-amino asit dekarboksilaz enzimi etkisi ile, 5-hidroksitriptamin (serotonin) i verir. Serotoninin bir kismi hücre disina verilir. Hücredeki serotoninin çogu, N-asetil transferaz (NAT) ile, N-asetil serotonine ve bu da hidroksiindol-0-metil transferaz (HIOMT) vasitasiyla melatonine dönüsür. Üretilen melatoninin çogu hücre disina verilir. Bezde az miktarda melatonin saklanir.

    34. Hidroksiindol-0-metil transferaz (HIOMT) enzimi sadece pineal bezde bulunmaktadir. Siçanda HIOMT aktivitesi sirkadyen bir ritm gösterir. Gece periyodunda, gündüz periyodundan daha fazla miktarda HIOMT salinir. Buna bagli olarak da, melatonin gece periyodunda, gündüze kiyasla daha fazla üretilip salinir. Disi siçanlarda östrus siklusunun farkli evrelerinde, kandaki HIOMT aktivitesinin düzeyi farklidir. Diöstrus evresinde HIOMT aktivitesi en yüksek, proöstrus ve östrus evrelerinde düsüktür. Yapilan çalismalar, tavuk ve bildircinda da melatoninin gece periyodunda daha fazla salindigini göstermistir. Insanda melatonin gündüz periyodunda kanda ölçülemeyecek kadar azdir, gece periyodunda maksimum düzeyine erisir.

    35. Pinealositler serotonin ve melatonine ek olarak, küçük molekül agirlikli bazi polipeptidleri de içerirler. Pineal bez ekstraktlarinda, tirotropin releasing hormon, luteinizan hormon releasing hormon, prolaktin releasing ve inhibiting faktörlerin varligi da yapilan çalismalar sonucu saptanmistir. Melatonin antigonadal etkisi olan bir maddedir. Çesitli memeli örneklerinin disi ve erkek bireylerine melatonin enjeksiyonu veya melatonin peletlerinin implantasyonu sonucu, luteinizan hormon salgisi ve ovulasyon durur. Genç bireylerde, gonadal gelisme gecikir. Hamsterler deneysel olarak, karanlikta aydinliktan daha uzun süreli tutulduklarinda, üreme sistemlerine ait organlar geriler ve kanlarindaki gonadotropik hormonlarin yogunlugu azalir.

    36. Bu deneysel veriler, özellikle dogal ortamlarinda yasayan hamsterler için önem tasir. Hamsterlerin üremeleri mevsimseldir. Bu hayvanlar kis periyodunda hibernasyon gösterirler. Hayvanlarin durgun olduklari kis periyodunda, cinsel yönden aktif olmayislari, kisa fotoperiyodtan (gündüz kisa-gece uzun) kaynaklanir. Karanlik periyodunun uzun olusu ile pineal bez aktivite kazanir ve salinan hormonun antigonadal etkisiye, gonadal fonksiyonlar baskilanir. Üremeleri sicak yaz aylarinda olur. Yazin 24 saatlik sürede, isik periyodunun uzun olusu, pineal bez aktivitesini bastirir ve pineal bez salgisi daha azdir. Antigonadal etkisi olan salginin azalmasiyla, gonadlar üzerindeki baskilayici etki ortadan kalktigi için, gonadlar aktif hale dönüsürler. Böylelikle melatonin, hamsterlerde üreme siklusunun düzenlenmesinden sorumlu olan hormondur.

    37. Pineal bezin paransim dokusundan kökenlenen tümörlerde, gonad fonksiyonlari geriler. Bezin bozulmasina yol açan tümörlerde ise, bireyler vaktinden önce cinsel olgunluga erisirler. Bu bulgular da, pineal bez hormonlarinin antigonadal etkisi oldugunu gösterir. Pineal bez salgisinin kurbaga larvalarinda deri renginin degismesinde de görevi vardir. Kurbaga larvalarina pineal bez ekstrakti verilmesi veya melatonin enjeksiyonu sonucu, dermal melanoforlardaki melanin pigmentini tasiyan granüller hücrelerin merkezinde toplanirlar ve bunun sonucunda, deri rengi açilir (beyazlasir).

    38. TIMUS BEZI Timus bezi memelilerde, anatomik olarak, gögüs kemigi altindadir. Bez, özellikle kemirici memelilerde, immünolojik reaksiyonlardan sorumludur. Farelerin dogumlarini takiben timus bezleri ameliyatla çikartildiginda, antijenlere karsi ürettikleri antikor yapimi çok azalir. Daha ileri evrelerde bezin çikarilmasi, lenfosit sayisinda azalmaya neden olur. Ancak bu bireylerde, immün reaksiyonlarin sapmasi, timüs bezleri çikarilmis yeni dogmuslar kadar olmaz.

    40. Timus bezinin iki önemli görevi vardir: 1-Timus bezi, immünolojik yönden fonksiyonel olan bazi hücrelerin olustuklari bir organdir. Bu hücreler daha sonra, timus bezinden çikip, diger lenfoid dokulara geçerler. 2-Timüs bezinden, timik bir hormon üretilir. Bu hormon kana geçer ve immünolojik hücrelerin diger lenfoid dokularda çogalip, olgunlasmalarini saglar.

    41. Timus bezi olan bir siçana siçan embriyosundan alinan karaciger hücreleri aktarildiginda, bu hücreler immünolojik yeterlilige sahip olurlar. Timus bezi olmayan siçanlara embriyonik karaciger hücreleri verildiginde ise, immünolojik yeterlilik olmaz. Timus bezi olmayan siçanlara, milipor filtresinden geçirilmis timus dokusu verilmesi, olayi normale döndürür. Bu da, timus bezinden kökenlenen bir maddenin varligini gösterir. Timus bezleri çikarilan disi fareler erginlestikleri periyotda gebe kaldiklarinda, gebelik periyodu süresince antikor yapimlarinda büyük sapmalar olmaz. Çünkü, yavrularin timus bezlerinde üretilen bir madde, plasenta yoluyla anne bireyin vücuduna geçer ve annenin immünolojik olaylarini düzenler.

    42. Bu ve buna benzer çok sayidaki deneyin sonuçlarina göre, timus bezinden kaynaklanan bir faktör veya hormonun kana geçtigi ve belirli yapilardaki immün hücrelerin farklilasmalarini saglayip, immün reaksiyonlara katilmalarini uyardigi kesin olarak söylenebilir. Bu madde timozin adini alir. Timozin timus bezinden izole edilmistir. Polipeptid tabiatlidir ve moleküler agirligi 12.000 dalton dolayindadir. Timus bezleri çikarilmis hayvanlara timozin verilmesi sonucu, lenfositlerin çogalmalari uyarilir ve bozulan immün reaksiyonlar normale döner. Timozin in vitro olarak da, T lenfositlerinin gelismelerini uyarir.

    43. Timus bezi steroid hormonlara çok duyarlidir. Timus bezi, bireyin cinsel olgunluga erisip esey hormonlarinin miktarca arttigi dönemde küçülür. Adrenal steroidlerin de, timus bezi fonksiyonunda durdurucu etkileri vardir. Steroidler ve timus bezi arasindaki iliski sadece memelilere has degildir. Amfibilerde de, timus bezi endokrin degisikliklere duyarlidir. Hipofiz bezleri çikarilmis kurbaga larvalarinin timus bezleri, kontrollerine kiyasla iki misli büyüktür. Olaya iki faktör neden olabilir: 1-hipofiziyal bir faktör timus bezinin fonksiyonunu düzenler. 2-hipofiz bezinin olmamasi, adrenal korteks hormonlarinin olmayisina yol açar. Bu da bezin asiri gelisimi ile sonuçlanir. Timus bezinin endokrin fonksiyonu hakkinda yapilan çalismalar halen yaygin biçimde devam etmektedir.

    44. ÜROFIZ ve ÜROTENSINLER Teleostei, elasmobrans, kondrostei, holostei baliklarin omuriliklerinin kaudal uçlarinda, salgilama yetenegine sahip hücreler bulunur. Bu hücrelerin bulundugu omurilik bölgesine, ürofiz denir. Ürofiz, endokrin fonksiyonu olan bir yapidir. Teleostlarin ürofizlerinden çesitli aktif maddeler izole edilmis ve bunlara ürotensinler adi verilmistir. Yapilan deneylerde, ürotensinlerden bazilarinin özellikle memelilerde ve kuslarda kan basincini düsürdügü, balik ve memelilerde kortikotropik releasing aktivite gösterdigi saptanmistir. Diger bazilarinin ise, düz kas hücrelerinin kasilmalarini, sodyum iyonlarinin hareketlerini uyardigi saptanmistir.

    45. Ürotensin I 47 amino asitten olusur (H-Asn-Asp-Asp-Pro-Pro-Ile-Ser-Ile-Asp-Leu-Thr-Phe-His-Leu-Leu-Arg-Asn-Met-Ile-Glu-Met-Ala-Arg-Ile-Glu-Asn-Glu-Arg-Glu-Gln-Ala-Gly-Leu-Asn-Arg-Lys-Tyr-Leu-As p-Glu -Val-NH2). Ürotensin II ilk olarak teleost baliklarin kaudal nörosekresyon sisteminden elde edilen siklik bir peptiddir. Daha sonra kurbaga ve insan beyin ektraktlarindan da elde edilmistir. Insanda 11, balikta 12, kurbagada 13 amino asite sahiptir. Siklik bölgesi biyolojik aktiviteye sahiptir.

    46. Insanda ürotensin II merkezi sinir sistemi, böbrek, dalak, ince bagirsak, timus, prostat, hipofiz, adrenal bezde üretilmektedir. Insanda; kalbin fonksiyonlarini düzenler, tümör gelisiminde rol oynar. böbrek yetmezliginde, konjestif kalp yetmezliginde, diyabette, sistemik hipertansiyonda ve karaciger sirozunda ortaya çikan portal hipertansiyonda plazma ürotensin II düzeyleri artar.

    47. PROSTOGLANDINLER Prostoglandinler ilk kez, 1930 larda Von Euler tarafindan insan semeninde saptanan lipid grubu maddelerdir. Semenin disi bireyin vaginasinda kasilip gevsemeye neden olmasi sonucu, analizi yapilmis ve prostoglandinlerin varligi saptanmistir. Semen üretimine prostat bezinin katkida bulunmasi nedeniyle de, bu maddeler prostoglandinler olarak adlandirilmislardir. Ancak, daha sonraki yillarda, beyin dahil olmak üzere vücuttaki tüm doku ve sivilarda prostoglandinler gösterilmistir. 1970’lerden sonra tromboksanlar ve lökotrenler bulunmus ve prostoglandinlerle birlikte eikosanoid olarak isimlendirilmistir. Eikosanoidler yapildiklari yerde etkili olurlar, bu nedenlede yerel etkili (lokal) hormonlar olarak kabul edilirler.

    48. Prostoglandinler temel prostanoik asit iskeletine sahip, 20 karbonlu doymamis yag asitlerinden olusur ve yari ömürleri çok kisadir. Kristal halinde koyun vesikula seminalisinden saflastirilan ilk prostoglandinler, PGE1 ve PGE1a’dir. Yapilan çalismalarda prostoglandinlerin 4 farkli çesidinin oldugu saptanmistir. Bunlar A, B, E, F harfleri ile gösterilirler ve aralarinda bazilarinin alt gruplari da vardir. Bu ayirim kimyasal yapilarindaki farkliliktan kaynaklanir. Prostoglandinlerin alt tipleri PGA1, PGA2, PGE1, PGE1a, PGE2, PGF1a, PGF2a’dir. Prostoglandinlerin dokulardaki sentezi, polidoymamis yag asitlerinin prostoglandin sentetaz ile katalizlenmesiyle meydana gelir. Bu enzim çesitli dokularda yaygin olarak bulunur. Ancak en fazla olarak vesikula seminalis ve böbrek medullasinda bulunmaktadir. Parçalanmalari prostoglandin izomeraz, dehidrogenazlar ve redüktazlar vasitasiyla olur.

    51. Prostoglandinlerin birçok etkileri adenil siklaz yolu veya hücre içi depolardan Ca++ mobilizasyonu ile düzenlenir. PG ler kemikten Ca++ mobilizasyonunu arttirirlar. Kardiyovasküler sistemde damarlari genisleterek kan basincini düsürürler. PGI2 özellikle koroner arterlerin genislemesini saglar. Ince ve kalin bagirsaklarin boyuna düz kaslarini kasarlar. Gastrik HCl salgisini önledikleri için, peptik ülser tedavisinde kullanilirlar. PG ler brons düz kaslarini gevsetirler, bu nedenle de astim tedavisinde kullanilirlar. PGF2a brons düz kaslarini kasar.

    52. PGE ve PGF luteolize neden olur, korpus luteumun bozulmasini saglar ve buna bagli olarak progesteron salgisini azaltir. PGF2a uterus kaslarini kasar bu nedenle düsük yapici ve dogumu baslatmak için kullanilir. TXA2 trombosit agregasyonunu uyarir, PGI2 ise önler. Iltihabin bilinen belirtilerini olustururlar. PGE bas agrisina neden olur. Aspirin kullanilmasi HCl salgisini arttirarak ve PG sentezinde etkili enzimi etkisizlestirerek PG sentezini durdurur ve agriyi keser. Lökotrenler brons kaslarini kasarak astima neden olurlar. Immün ve hemopoietik sistemler prostoglandinlere cevap verirler. Mide ve bagirsak salgilari ile merkezi sinir sistemi üzerinde de etkilidirler. Bazi prostoglandinler nörotransmitter olarak is görürler.

    53. RENIN-ANJIYOTENSIN-ALDOSTERON SISTEMI Renin-anjiotensin-aldosteron sistemi, su ve elektrolitlerin ve arteriyal kan basincinin düzenlenmesinde, anahtar rol oynar. Renin esas olarak böbrekteki jugstaglomerular hücrelerde sentezlenip depolanir. Macula densa hücreleri süzüntüdeki Ca2+ , Na2+ , ve Cl- iyonlarina duyarlidir. Afferent arteriyoller, makula densa ve jugstaglomerular hücrelerin hepsi birlikte jugstaglomerular apparatus adini alir. Dehidratasyon, kan basincinin azalmasi, kan veya sivi kaybi, hiponatremi gibi durumlarda renin salgilanmasi uyarilir.

    54. Renin, karacigerde sentezlenip salinan anjiyotensinojeni anjiyotensin I’e çevirir. Akciger, plazma, vaskular endoteliyal hücreler, böbrek gibi pek çok yerde bulunan ACE enzimi (ACE-angiotensin-converting-enzyme) anjiyotensin I’in karboksil ucundan 2 aminoasidi ayirir ve anjiyotensin II olusur. Anjiyotensin II: 1-Vaskular düz kaslari kasarak kan basincini arttirir. 2-Glomerular permeabiliteyi, tubular tuz ve su geri emilimini düzenler. Bunu; Afferent arteriyolü büzerek, Glomerular mezengiyal hücreleri büzüp glomerular filtrasyon hizini azaltarak, ya da direkt olarak böbrek tubullerinden Na2+geri emilimini uyararak basarir.

    55. 3- Adrenal korteksten aldosteron sentezini arttirarak, 4- Sinir sisteminde noradrenalin salinimini uyarip arka hipofizden adrenalin salinmasini uyararak su ve tuz alinmasini uyarir, 5- Gastrointestinal kanaldan Na 2+ve su alinmasini uyarir, 6-Damar etrafindaki düz kaslarda,fibroblastlarda, adrenokortikal hücrelerde,insan fetal böbrek hücrelerinde spesifik proteinlerin üretimini uyararak hücre çogalmasini uyarir.

    56. ATRIYAL NATRIÜRETIK PEPTID(ANP) Plazma hacminin artmasi sonucu kalp atriyumlarindaki özel hücrelerin gerilmesi ile ANP denen bir protein salinir, dolasima geçer Bu proteinin artmasi, böbrek toplayici kanallari ve tubul hücrelerinden Na2+ ve su geri emilmesini durdurur. Bu da idrar miktarini arttirir ve kan hacmi normale döner.

    59. KAYNAKLAR Guyton AC. Textbook of Medical Physiology (Tibbi Fizyoloji). Nobel Tip Kitapevleri, 2001. Öner P. Hormonlar (2004-2005 yili ders notlari). Istanbul Tip Fakültesi Basimevi, 2005. Öztas B, Üzüm G, Kaya M, Erdem-Kuruca, Ziylan YZ, Karamürsel S, Yigit R. Kontrol sistemleri, sindirim ve bosaltim fizyolojisi. Nobel Tip Kitapevleri, 2001. Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO. Basic histology,1995. Ben Greenstein. Endocrinology at a glance, 2001. Alice S. Pakurar, John W. Bigbee. Digital histology, 2004. Agamemnon Despopoulos. Color atlas of physiology, 2003. Ong KL, Lam KS, Cheung BM. Urotensin II: its function in health and its role in disease. Cardiovasc Drugs Ther. 2005 Jan;19(1):65-75. W Song, A E S Abdel-Razik, W Lu, Z A, D G Johns, S A Douglas, R J Balment and N Ashton. Urotensin II and renal function in the rat. Kidney International 69, 1360–1368, 2006. Martine Clozel, Patrick Hess, Changbin Qiu, Shuang-Shuang Ding, Markus Rey. The urotensin-II receptor antagonist palosuran improves pancreatic and renal function in diabetic rats. Journal of Pharmacology And Experimental Therapeutics, 2, 2005.

    60. GUYTON, A.C., HALL, J.E., 2007, Tibbi Fizyoloji, Nobel Tip Kitabevleri, Istanbul, 978-975-420-558-9. SCARDINO, P.T., KELMAN, J., 2005, Prostat Kitabi, Vatan Kitap, Istanbul, 975-885-725-8.

More Related