750 likes | 921 Views
IV.DERS İKTİSADİ ALANDAKİ İNKIL Â PLAR ve DEVLETÇİLİK. 1-Ekonomi Politikaları -Osmanlı Devleti’nin Ekonomik Durumu - Mill î Mücadele Döneminin Ekonomi Politikası -Cumhuriyetin Yapılanma Döneminde Ekonomi Politikası 2-Devletçilik Uygulamaları -Türk Tarihinde Devletçilik Uygulamaları
E N D
IV.DERSİKTİSADİ ALANDAKİ İNKILÂPLAR ve DEVLETÇİLİK 1-Ekonomi Politikaları -Osmanlı Devleti’nin Ekonomik Durumu - Millî Mücadele Döneminin Ekonomi Politikası -Cumhuriyetin Yapılanma Döneminde Ekonomi Politikası 2-Devletçilik Uygulamaları -Türk Tarihinde Devletçilik Uygulamaları - Cumhuriyetin Yapılanma Döneminde Devletçilik -Planlı Kalkınma Dönemi ve Devletçilik 3- Atatürk ve Devletçilik
1-Ekonomi Politikaları • -Osmanlı Devleti’nin Ekonomik Durumu • Osmanlı Devleti; • -Kapitülasyonlar, • -Ticaret Anlaşmaları, • -Fermanlar, • -Dış Borçlar ve Duyun-ı • Umumiye ile ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş, adeta Batı devletlerinin gayr-ı resmi sömürgesi haline gelmişti.
Mustafa Kemal İzmir İktisat Kongresi açış konuşmasında Osmanlı devletinin son yıllardaki ekonomik durumunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır: • “Efendiler;Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde mağlup olup ric'ate başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı. Atiyye-i Şahane olarak ecnebilere bahşedilmiş olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herşeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar.
Kapitülasyonlar genişletiliyor… • Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teşvik, diğer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı.
Borç paralar nereye harcanıyor… • Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiştiler. O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. Fakat istikraz şeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı.
Düyun-ı Umumiye’ye doğru… • Ve nihayet bir gün devletler Osmanlı Devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler… • Son tavsif ettiğim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi'len mahrum-i istiklal bir hale getirilmişti. Bir devlet ki, teb'asına koyduğu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men'edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur. O devlete müstakil denilemez.
Ekonomik bağımsızlık yok olmuş… • Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır. Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela şömendöfer inşası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu. Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi?
Sömürge ülkesi… • Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmişti. Bu netice, arzettiğim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, şunun bunun elinde istimal edilmesinden neş'et etmişti.”
Osmanlı devleti Batı devletlerinin adeta gayr-i resmi bir sömürgesi idi. Avrupa birliğini bozmayı düşünülerek Fransızlara verilmiş olan kapitülasyonların devamlı hale getirilmesi, daha sonraları diğer devletlerin de aynı haklardan yararlanmak istemeleri ile Osmanlı devleti ekonomik gelişme imkanından yoksun kaldı. • Balta Limanı Ticaret anlaşması ile de ekonomik bağımsızlığını kaybetti.
Tanzimat ve Islahat Fermanları • Tanzimat ve ıslahat fermanlarında azınlıklar yararına yapılan düzenlemelerle azınlıklar devlette asıl unsur olan Türklerin önüne geçti. Azınlıklar Batı devletlerinin ekonomik faaliyetlerinde adeta onların ticari ataşeleri gibi hareket etti. • Uzun süren savaşlardan sonra toprağını, yerini, yurdunu, işini kaybetmiş Türklerin yanında azınlıklar servetlerine yenilerini ekledi.
I. Dünya Savaşı • Birinci Dünya Savaşına gelindiğinde ekonomisi çökmüş, sanayisini geliştirememiş, Batı devletlerinin parçalamak için iştahla bekledikleri bir Osmanlı karşılarında duruyordu.
- Milli Mücadele Döneminin Ekonomi Politikası • Milli mücadele her yönüyle mücadele tarihidir. Öncelikle bir savaştır. ki bu savaşın karşı tarafındakiler “yedi düvel” olarak tanımlanan zamanının süper güçleri idi. Beri tarafta ise, askeri terhis edilmiş, bütün hayat kaynaklarına el konmuş, devlet olma nitelikleri elinden alınmış bir Türk milleti vardı. Ama onlarda karşılarındakilerde olmayan bir şeyler vardı. Ekonomi politikası var dedirtecek ne bütçesi, ne parası ne ekonomisti vardı. Ancak gönlü vatan aşkı ile dolu istiklale susamış bir millet vardı. O gönül ki trenleri mazotla, kömürle hatta odunla değil, göğüslerine bastırdıkları çalı çırpı ile hareket ettirecektir.
O gönül ki tekalif-i milliye emirlerinden sonra kızlara; • sevdiğine çorap örer gibi cephedeki askere çorap ördürecektir. • Türk Kızları “benim ördüğüm çorabı giyen asker İzmir’e ilk ulaşan asker olacaktır” inancıyla hareket edecektir.
Milli mücadele döneminde uygulanan iktisadi politikaları şöyle özetleyebiliriz: • -Denk bütçe, • -Tasarruf, • -Dış borçlanmadan kaçınma, • -Halka dayanma. • -Dış yardımlar.
Mustafa Kemal Atatürk Milli Mücadele döneminde bağımsızlıktan söz ettiği her bildiride ekonomik bağımsızlıktan ve Türk milletinin insanca yaşayabilmesi için ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmasından bahsetmiştir. • Misak-ı Milli maddelerinin yarısı ekonomik bağımsızlığımıza engel olan kayıtların kaldırılması ile ilgilidir.
Mustafa Kemal, askeri, ekonomik ve eğitim mücadelesini birbirinden ayrı düşünmemiştir. Sakarya Savaşı öncesi Eğitim Şurası toplamış, Büyük Taarruz öncesi “Türkiye Milli İthalat ve İhracat Anonim Şirketini kurdurmuştur.
-Cumhuriyetin Yapılanma Döneminde Ekonomi Politikası: • Mustafa Kemal, yeni Türk devletinin ekonomi politikasını belirlemek için uzmanları heyetler halinde toplantıya çağırarak onların politika belirlemelerini istemiştir. • Ziya Gökalp başkanlığında oluşturulan Ekonomi Heyeti, İzmir İktisat Kongresi en çok bilinenleridir.
Ekonomi heyeti; • sosyalist ve liberalist görüşlerin uzlaştığı karma ekonomi modelini ortaya atmış ve bu 1930’da uygulamaya başlanacak devletçilik modelinin temelini oluşturacaktır.
Misak-ı İktisadi • İzmir İktisat Kongresinde Misak-ı İktisadi ile yurdun adeta yabancı sömürüsünden kurtarılması için yemin edilecektir. • Misak-ı milli nasıl askeri işgalden kurtuluşu başlattıysa Misak-ı İktisadi de ekonomik işgalden kurtuluşu başlatacaktır.
“Hey'et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Taşkilat'ı Esasiye Kanununun ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir.
Ancak yüzyıllardır Osmanlıyı iliklerine kadar sömüren Batılı Emperyalistleri söküp atmak askeri başarı kadar kısa sürede gerçekleşmeyecektir. • Çünkü Osmanlının kalıntısı olan ekonomik bir çok konu vardı. Lozan’da askeri ve siyasi birçok alanda beyaz sayfa açılabilmesine rağmen ekonomik konularda Osmanlı’nın bıraktığı sayfayı beyazlatmak yıllar alacaktır. Mesela Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı gümrük tarifelerinden 1929 yılında kurtularak kendi ekonomi politikasına uygun korumacı gümrük tarifelerine geçebilecektir. Kendi karasularında taşımacılık ve ticaret yapma hakkını epey sonra elde edecektir. Yani Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir’in üzümünü, Rize’nin çayını İstanbul’a kendi gemilerimizle getirmek hakkından bile mahrumduk.
Bu dönem ekonomi politikamız Osmanlı’nın ekonomik mirasını temizlemek olmuştur. Bu iş 1929 Dünya Ekonomik buhranına kadar sürecektir. • Bu tarihten sonra birçok devlet gibi Türkiye de koruyucu ekonomi politikası uygulayacaktır.
2- Devletçilik Uygulamaları • -Türk Tarihinde Devletçilik Uygulamaları • Türk tarihinde Türklerin kurdukları devletlerde devletin temel görevlerini açık bir şekilde takip edebilmekteyiz. “Türkler devlet yönetiminin birinci şartı olarak vatandaşlarına adalet kuralları içinde davranmayı görmüşler pratikte de bunu uygulamışlardır. Yakınması olan herhangi bir yurttaş devlet başkanına başvurabilir ve davasının görülmesini isteyebilir.
Mesela;Uygur devletinde hükümdar Alp İlteber’in annesi onun adına halkın yakınmalarını dinler ve davalarına bakardı.
Türkiye Selçuklu Devletinde hükümdarın adalet yolundan ayrılmaması için –hatırlatma şeklinde- törenler yapıldığını bu arada “hükümdarın değnekle sırtına vurulduğunu” görüyoruz.
Anadolu beyliklerinde “mezalim divanı” vardı. Kadı Burhaneddin önceleri her gün sonraları Salı,Pazar ve Cumartesi olarak haftada üç gün halkın şikayetlerini dinlerdi.
Osmanlı İmparatorluğunda aynı adalet kurumlarının varlığını devam ettirdiklerini biliyoruz. Orhan Bey ve II.Murat sabahları saray kapısı önünde yüksekçe bir yere çıkar ve doğrudan doğruya halkın şikayetlerini dinler ve hüküm verirdi. Yine Osmanlılarda Divan-ı Hümayun’un ilk ve asli görevi şikayet dinlemektir.
Devletin vatandaşlarının sosyal ihtiyaçlarını düzenlemesi, tedbirler alması günümüzde sosyal devlet terimi ile ifade edilir. Klasik Türk devletlerinin hepsinde sosyal devlet anlayışı egemendir. Nitekim Bilge Kağan Orhun Kitabelerinde; • ““Tanrı varlık verdiği için özümün de kutu var olduğu için kağan olarak tahta çıktım. Kağan olup yoksul ve fakir milleti bir araya getirdim. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.”
XIX. yüzyılda Batıda Türk tarihinin en ünlü uzmanlarından Leon Cahun şöyle yazmaktadır: • “Başka milletlerin aksine olarak Türklerde halkı besleyen, giyindiren ve harçlığını veren hakandır. Onlarda vergi demek, halkın genel masrafı demektir. Eğer hakan artık yurttaşlarının gelirlerini sağlayamayacak duruma gelirse onlara izin verir. Onlar da gidip nafakalarını bir başka hakanın bayrağı altında ararlar. Türk hakanının gece uyumaması ve gündüz dinlenmemesi yalnız fakirleri besleyip giydirmek için değildir. O Türk’ün şöhreti ve milletin şan ve şerefi için gece-gündüz çalışmış ve çarpışmıştır. Mısır Firavunu, İran şahı ve Asur hükümdarı, milletlerini kendi kişilikleri uğruna veya ilahlarının kudretlerini göstermek için ölüme yolladıkları halde, Türk hakanı milletini yükseltmekten başka bir şey düşünmemiştir.
Sosyal devlet uygulamasının Selçuklulardaki uygulamaları: • Tuğrul Beyden itibaren devlet üniversiteleri açılmaya başlandı. Sultan Alpaslan zamanında üniversitelerin sayısı arttırıldı. O zamana kadar yüksek öğrenim daha ziyade maddi imkanları geniş olanların tekelindeydi. Zira öğrenim ücreti yüksekti. Mutevazı ailelerin çocukları olan öğrencilere burs vermek suretiyle imkan ve fırsat eşitliğini bir dereceye kadar gerçekleştirdiler. Ayrıca medreselere bağlı ihtisas kütüphaneleri kuruldu. Üniversitelere vakıflardan gelir temin ediliyordu.
Selçuklular gerek İran gerek Anadolu’da tıp öğrenimi için hastaneler açtılar. Bu hastanelerde salgın hastalık çıktığında halka ilaç veriliyor ve tedavi yapılıyordu. Bu hizmetler parasızdı.
Türkiye Selçuklu Devleti yurttaşlara yalnız sağlık hizmeti vermiyordu. Hayat seviyesini yükseltici tedbirler alıyorlardı. Özellikle II.Kılıç Arslan’ın son yıllarından itibaren Türkiye kıtalararası transit bir merkez haline geldi. Selçukluların uluslar arası ilişkilerini arttırdığı bu sırada inşa edilen yollarda her türlü güvenlik tedbirleri de alındı. Özellikle yabancı tüccarların can ve malı devletin güvencesi altına alındı. Ayrıca bir çeşit devlet sigortası da bulundu. Buna göre karada eşkıya,denizde korsan hücumlarına uğrayanlar veya gemileri batan tacirlerin zararları ödeniyordu.
Büyük konak yerleri ve Pazar yerleri olan önemli merkezlerde hanlar ve kapalı çarşılar kuruldu. Ticaret adamlarının ve yolcuların istirahatlarını ve malların korunmasını sağlamak için kervansaraylar inşa edildi. Gene II. Kılıçaslan zamanından itibaren bütün Anadolu’da yapılan bu kervansarayların sayıları yüz civarındadır. Günde yaklaşık 20-30 kilometre yol alan bir kervan akşam üstü bu kervansaraylardan birine geliyordu. Yolcuların yatak, yemek ve sağlık hizmetleri devlet tarafından ücretsiz karşılanıyordu.
Osmanlı İmparatorluğunda da gerek eğitim gerek diğer sosyal hizmetler Selçuklu devrinin devamı niteliğindedir. Kuruluş döneminde üniversitelerde eğitime başlanmıştır. Osmanlıların ilk üniversitesi Orhan Bey tarafından İznik’te kurulmuştur. 1400 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da Darültıp adında bir hastane açıldı. Osmanlı İmparatorluğunda üniversiteler bakımından büyük hamleyi Fatih yaptı.
Fatih semtinde Sahn-ı Seman adını verdiği sekiz bölümden oluşan üniversite ile yine bu üniversiteye öğrenci yetiştiren “Temimme” adında sekiz okul da yaptırdı. Burada okuyanların hizmetlerini karşılamak üzere bir imaret, bir hastane ve hamamlar inşa ettirdi.(
Kanuni Sultan Süleyman XVI. Yüzyılın ortalarında Süleymaniye camiinin kuzeyine bir medrese inşa ettirdi. Sadece Sultanlar değil diğer devlet ileri gelenleri de medreseler inşa ettirdiler. Sadece İstanbul’da bulunan üniversitelerin sayısı XVI. Yüzyıl sonlarında 80 civarında idi.
Osmanlı devletinde sosyal hizmetler kanunlaştırılarak devlet güvencesi altına alınmıştı. Hiç kimse -hükümdar dahil- vakıf mallarına el koyamıyordu. Zira vakıfların geliri fakirler ve yetimler içindir. • Tanzimatta devletin asıl amacının ülkeyi kalkındırmak ve halkı refaha kavuşturmak olduğu ifade edilmiştir.
Osmanlı devletçiliğinin ekonomik yönünü de toprak sisteminde açık şekilde görebilmekteyiz. Toprak ilke olarak devletin malıdır. Devlet memuru olan sipahi ise eliyle toprağın işlenmesini denetler. Meslek ordularının henüz dünyada bilinmediği zamanlarda sadece Osmanlılar he yönüyle merkeze sıkı sıkıya bağlı düzenli ve sürekli bir askeri güç kurdular. Bu büyük askeri gücün donatımı devlet, temel ihtiyaçları ise gene devletin üretim merkezleri tarafından sağlanırdı. Ticaret ve özellikle o zamanın sanayisi sayılabilecek el sanatları en sıkı biçimde devlet denetimi altına alınmıştı.
Böylesine geniş bir devletçilik uygulamasının Osmanlı imparatorluğunu yücelten ögelerin en başında geldiği de belirtilmelidir. Ama ne var ki batıdaki bilimsel ve teknik gelişmeler Osmanlı kültürüne girmeyince ve ardından çok uzun bir ekonomik bunalım dönemi başlayınca söylediğimiz devletçilik anlayışında gerileme ve zayıflama dönemine girildi. Devlet toplumun çeşitli kesimleri üzerindeki denetimini kaybetti.
Toprak sistemi bozuldu ve ardından çöktü. Ordu yozlaştı. Ticaret yabancıların eline geçti. El sanatları söndü. Devlet bu arada yeni ortaya çıkan ihtiyaçların giderilmesini de yerine getiremedi. Bilim ve eğitim işleri tam anlamıyla başıboştu. Sağlık işleriyle uğraşılmadı. Kapitülasyonların da etkisi ile iyice bozulan ekonomi kesimi ise hemen hemen bütünüyle devletin dışında kaldı. • Görüldüğü gibi Osmanlı devletindeki çöküntünün sebeplerinin temelinde devletçi politikaların zayıflaması vardır.
Türkiye Cumhuriyetinde Devletçilik • Milliyetçilik ve halkçılık ilkelerine dayanan yeni Türk devletinin yapacağı ilk işlerden biri de yeni ve modern ölçüler içinde devletçiliği kurmaktı. Zira özellikle halkçılık ilkesinin uygulanması için devletin halk yararına düzenlemeler yapması kaçınılmazdı.
Halka eğilmeyi ilke edinen devlet yurttaşının yücelmesi ve mutluluğu için toplumun çeşitli kesimlerine doğrudan doğruya veya dolaylı olarak müdahale etmeliydi. • Bu çok önemli iş TBMM kurulmasından itibaren devlet geleneğimize yakışır biçimde yürütüldü. Bu bakımdan daha Cumhuriyete geçmeden önce devletçilik anlayışı gelişmeye başladı.
1931 yılına kadar devlet ekonomiye bazı müdahalelerde bulundu. • Aşar vergisi kaldırıldı. • Yabancı işletmeler satın alınarak devletleştirildi. • Ulaşım işleri devlet eliyle düzenlendi • Yabancı şirketlerin elinde bulunan demiryolu işletmeciliği devletleştirilerek yaygınlaştırıldı. • “demir ağlarla ördük yurdu dört baştan”
Ancak 1931 yılına kadar ekonominin gelişmesi yolunda pek fazla bir şey yapılamadı. 931 yılından sonra ekonomide de devletçilik anlayışı benimsendi ve uygulamaya kondu. Buna göre devlet önemli bazı alanlarda üretimi doğrudan doğruya kendisi gerçekleştirecek. Para ve kredi işleri düzene sokulup denetim altına alınacak. Planlı sayılabilecek bir ekonomi uygulamasına geçilecekti.
Ekonomik devletçilik o dönemde başarılı sonuçlar verdi. Ama ekonomik hayat her zaman değişik şartlar altında yeniden biçimlenir. Devletçilik anlayışının da bu değişime ayak uydurması inkılapçılık ilkesinin bir gereğidir. Liberal yöndeki değişmelere rağmen devlet ekonomik alanda varlığını en liberal sistemlerde bile duyurmaktadır. Devlet para ve kredi işlerini ayarlar. Kendi ekonomisini canlandırmak için gümrük siyasetleri çizer.
Hür teşebbüse belirli alanlarda sınırlandırma getirir. Örneğin ABD gibi en liberal ekonomiye sahip bir ülkede dış alımlara kota koyulmakta, üretim alanlarında özel girişimin tek elde toplanmasını, tröstçülüğü yasaklamaktadır.
ABD’nin uyguladığı kota uygulamasından özellikle Türk tekstil ürünleri etkilenmektedir. ABD gibi güçlü bir ülke yabancı tekstil ürünlerine kota koyarken günümüzde Türkiye Uzakdoğu ve özellikle Çin mallarının Türk ekonomisine yaptığı zararı engelleyebilecek bir teşebbüste bulunamamaktadır.
Planlı Kalkınma Dönemi ve Devletçilik • 1929 Dünya ekonomik buhranından etkilenen Türkiye kısa sürede bu şoku atlatacaktır. Ardından planlı kalkınma hamlesi başlatacaktır. İlk beş yıllık kalkınma planı hedefine üç yılda ulaşma başarısı gösterilecektir. • Devletçilik sadece ekonomik açıdan ele alınacak bir kavram değildir. Çok daha yaygın ve köklü bir akımdır.
Devlet toplum biçiminde yaşayan insanların aralarındaki düzeni kurma ve sürdürmek için oluşturdukları bir güçtür. Bu güç kurumlaşmış ve çok uzun bir tarihsel süreç sonunda modern devlet ortaya çıkmıştır. Devletin ana görevi düzeni kurup sürdürmek olduğuna göre bunu sağlamak için başvurduğu yolların “devletçi” olmasından kaçınılamaz; zira düzen ancak devletin doğrudan doğruya müdahalesi ile sağlanır. Başka güçlerin müdahelesi devletin amacı olan düzeni getiremez, tam tersi kargaşa ve anarşi oluşur.
Bu nedenle devletin düzeni sağlamak için başvurmak zorunda olduğu usuller devletin gücünü göstermesi gereken müdahalelerdir ki bunlara devletçi eylem diyoruz. Bundan dolayı zorunlu olarak her devlet devletçidir. Ancak bu tanıma rağmen devletçiliğin ölçüsü toplumlara, zamana ve ihtiyaçlara göre değişir. Bunun için her zaman ve yerde he devlet için geçerli olan bir devletçilik ölçüsü bulmak mümkün değildir.