E N D
MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI Mehmed Akif, 1873 yılında İstanbul’da, sade ve geleneksel bir hayatın yaşandığı Fatih’in Sarıgüzel semtinin Nasuh mahallesinde 12 numaralı evde (Büyük bir yangında harap olan bu semtin ortasından bugün Vatan Caddesi geçmektedir) dünyaya geldi. Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Tahir Efendi’dir. Annesi ise Buharalı Mehmed Efendi’nin kızı H. Emine Şerife hanımdır
Akif’in doğduğu dönem, Osmanlı devletinin hasta adam ilan edildiği ve bu görüşün dönemin devlet adamlarına ve aydınlarına uğursuz bir hastalık gibi bulaştığı, çöküş şartlarının hemen herkeste çözülme, umutsuzluk, panik yarattığı, buna rağmen hemen herkesin bir şeyler yapma çabasında olduğu bir dönemdir.
Akif’in ailesi sade ve orta halli ama bir inanç ikliminin bütün olgunluğu ve güzelliği ile yaşadığı bir aile idi. • Ve Akif’in mizacı.. ele avuca sığmayan bir çocuk. Çalışkan ama haşarı. Okuldan döner dönmez sokağa fırlayan, ağaçlara tırmanan, kabına sımayan bir mizaç. Masal dinlemeden uyumayan bir çocuk • İlk gençlik yılları da çocukluğu gibi. Taşkın, ele avuca sığmaz, güçlü, sıhhatli ve enerjik. Pehlivanlarla güreşen, boğazda karşıdan karşıyla yüzen, taş yarıştıran bir ilk gençlik. Ama hep çalışkan, hep erdemli
Mülkiye’nin İ’dâdî bölümünde üç sene okuduktan sonra diploma aldı ve yüksek kısmına kaydoldu. Bir sene süre sonra babası vefat etti. Aynı yıl evleri yanınca Mülkiye’ye gündüzlü öğrenci olarak devam etmesi imkansız hale geldi. Mezunlarına hemen iş verileceği için o yıl açılan ve ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi yatılı öğrenci olarak geçti • 22 Aralık 1893’te okuldan birincilikle mezun olur ve 26 Aralık’ta “Orman ve Baytar Müfettiş Muavini” olarak tayin edilir.Görev yeri İstanbul olmasına rağmen Akif, 4 yıl Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde görev yapmıştır.Bu seyahatler Akif’in gözlem gücünü, toplumu daha yakından tanımasını sağlamış olmalıdır. Akif bu dönemdeki gözlemlerini şiirlerinde son derece gerçekçi bir şekilde kullanır. Yine bu ve bundan sonraki seyahatler Akif’in hem düşünce tarzını hem de şiir anlayışını temellendirir.
Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi.Mısır’a Gidiş Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, daha sonra sürekli olarak Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti.
Şairin Genç Bir Adam Portresi • Bu fotoğrafında Akif e çok yakışan, tevazu ve samimiyet, kendisini olduğundan daha az gösteren, sadece kendi kendisiyle yarışan, hesaplaşan ve kendi olmak, kendi kalmak isteyen kişiliği hemen belli oluyor.Akif kendi onuruna ve ait olduğu inancın ve milletin onuruna son derece düşkündür. Her zaman çalışkan ve öğrenmeye çalışan bir gençtir.Derslerinde birincidir. Halkalı Ziraat Mektebinde bir hocasının okul birinciliğini Ermeni bir öğrencinin alacağını söylemesi üzerine günlerce ders çalışır ve okulu birincilikle bitirir.Dostları O'nun sadece sportif karşılaşmalarda iddiacı olduğunu, bunun dışında kendisini önemsemediğini belirtiyorlar.
BİR ENTELLEKTÜEL OLARAK AKİF • Akif döneminin en iyi donanımlı, birikimi en yüksek şair, yazar ve düşünürlerinden biridir.Babasının alim ve saygın bir insan olması, Akif in hem çocukluktan başlayan sağlıklı bir eğitim almasına hem de babalarının arkadaşlarından dolayı entelektüel bir ortamda yetişmesine yol açtı.Çocukluğundan itibaren dini bilgiler ve Arapça eğitimi aldı. Akif'in bütün bir ömre yayılan öğrenme tutkusu ve bu tutkunun ciddi, kararlı ve istikrarlı bir çabayla gerçekleştirilmesi de bütün alçak gönüllülüğüne rağmen dönemin seçkin şahsiyetlerinden biri olarak öne çıkmasını sağladı.Akif in çok az bilinen şairlerin şiirinden kim olduğunu çıkaracak kadar divan edebiyatını bildiği ve halk şiirimizi de yakından incelediği bilinmektedir.Yine Akif' in, Türkiye'de Arapça’yı ve Arap edebiyatını en iyi bilen birkaç kişiden biri, Farsça'sı da İran edebiyatının ünlü şairlerinin eserlerini manzum olarak çevirecek mükemmellikte olduğu bilinmektedir.Halkalıda okuduğu yıllardan itibaren Fransızca'sını geliştirmek için çalıştığı, bir çok Fransız yazarının eserini aslından okuduğu da arkadaşlarının tanıklıklarından anlaşılmaktadır.Mehmed Akif in son derece dikkatli ve disiplinli bir okuyucu olduğu, bir kitabı üç kere okumadıkça okudum demediği, bilinir.
İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ OLARAK AKİF • Mehmed Akif, doğrusunu söylemek gerekirse İstiklâl Marşı' mızı yazabilecek tek değilse bile en ideal insandı. Bunu sadece döneminin en iyi şairlerinden biri olduğu için değil. Elbette Akif' in şiir gücü ve tarzı dönemin beklentilerini karşılamak için de son derece uygundur. Şiiri toplum için ve bir dava adına yazan, ama şiiri şiir yapan özelliklerden vazgeçmeyen, Türkçe'nin bütün nüanslarını ve imkanlarını ustalıkla kullanan, çağının tanığı ve vicdanı olan bir şairdi MEHMET AKİF ERSOY
BİR ERDEM ABİDESİ OLARAK AKİF • Akif’ in hayatını ve ahlâkını oluşturan en önemli unsur, "kendi kendisi" olmaktır. Bu O'nun bütün hayatını yönlendiren bir ilkedir. İmanında, san'atında, yaşantısında, kendi adına ve toplum adına konuşurken hep aynı insandır ve neyse odur. Bir başkasına benzemek, ödünç alınmış kimliklerle ortaya çıkmak, olduğundan fazla görünmek ve söylediği ile yaptığı arasında bir uyumsuzluk, düşünce, duyarlık ve imanıyla ters düşmek O'nun hiç bir şekilde katlanamayacağı bir düşkünlüktür. Bu ilkeli ve bütünlüklü kişilik Akif'i bir erdem anıtı haline getirir.
MEHMET AKİF ERSOY’DAN BEYİTLER Kim kazanmazsa bu Dünya’da bir ekmek parası, Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası. Bir baksan, gökler uyanık, yer uyanırtır. Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır. Hüsrana rıza verme… Çalış… Azmi bırakma Kendin yanacaksan bile evladını yakma. Ey diptiri meyyit. “İki el bir baş içindir” Davransana… Ellerde senin, başta senindir.
AİLE REİSİ OLARAK AKİF Akif, yaşadığı ülkeye, topluma ve dostlarına her şeyini verdi ve bunların karşısında hiçbir şey almadı demek doğru değil belki ama, hiçbir şey talep etmedi. Herkesin aksine Akif, eşini ve çocuklarını çok sevmesine rağmen sadece ailesine karşı sorumluluğunu yerine getiremedi. Bu yüzden yoksulluğunun, fedakârlığının, kendinden vazgeçmenin maliyetini kendisi kadar eşi ve çocukları da ödedi.Yine bu nedenledir ki, ölümünden sonra ailesine tertemiz bir isimden, eserlerinden başka bir şey bırakmadı. Ve yoksulluğu çocuklarının hayatına yansıdı
MEHMET AKİF ERSOY’UN ESERLERİ • Mehmet Akif Ersoy’un eserlerinin genel adı ‘SAFAHAT’tır. İlk eserinin adı da budur. İkinci kitabının adı ‘SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDEN’dir. ‘HAKKIN SESLERİ’ üçüncü eseridir. Ve sırasıyla ‘FATİH KÖPRÜSÜNDEN, ASIM VE GÖLGELER’ diğer başlıca eserlerindendir. • Bu eserler değişik tarihlerde basılmış olup hepsi birlikte ‘SAFAHAT’ altında toplanmıştır. Mehmet Akif, İstiklal Marşı şiirini millet için yazdığını ifade ederek, bütün eserlerini topladığı safahat adlı eserine koymamıştır.