610 likes | 1.41k Views
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI. HASAN DOĞRU. Demokrasinin Tarihsel Süreci.
E N D
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI HASAN DOĞRU
Demokrasinin Tarihsel Süreci • M.Ö. 14. ve 15. yüzyıllarda demokrasinin klasik kurumsallaşmış formu Atina‘da başarılmıştır. Kamu makamları için gerekli olan mülkiyet şartı ortadan kaldırılmış ve her bir Atina vatandaşı mecliste eşit oy ve tartışma hakkına sahip olmuştur. Ayrıca, sıra ile yönetim konseyi üyeliği ve jüri üyeliği görevleri de vatandaşlar tarafından yerine getirilmiştir.
Ancak Atina demokrasisinde vatandaşlık, özgür doğan erkeklerle sınırlandırılmıştı; kadınlar, köleler, yabancı yerleşimciler dışlanmıştı. (DIŞLAYICI VATANDAŞLIK). 20. yüzyıla kadar birçok parlamenter sistemde vatandaşlıkla ilgili benzer sınırlamaların olduğu hatırlanmalıdır. • İlk çağda vatandaş ile birey karıştırılmıştır. Öncelik vatandaş sınıfına tanınmıştır. Ancak, bireylerin egemen güce karşı ileri sürebileceği hakları olmamıştır. Uygulamada katı bir yönetim hakim olmuş ve egemenlik kesin mutlak olarak bu yönetimde toplanmıştır.
Orta çağda siyasi yapı feodalitedir. Feodalitede yönetilenler yöneticilere karşı hizmet ve sadakatle borçlu, yöneticiler de yönetilenlerin can ve mal güvenliğini korumakla görevlidir. Orta çağda feodal beylerle krallar arasındaki güç savaşı kralların zaferi ile sonuçlanmış ve kara Avrupası‘nda monarşiler devri başlamıştır. Monarklar Tanrının yeryüzündeki temsilcileri olduklarını savunmuşlardır.
Orta çağda kralın yetkilerini kısıtlayan ve dolayısıyla halkın hürriyetlerini genişleten en önemli belge 63 maddelik 1215 tarihli İngiliz büyük Şartı / Magna Carta‘dır. Siyasi iktidarı keyfilikten arındırarak, hukuk kurallarına tabi tutma, bireyleri siyasi iktidar karşısında bir takım haklara sahip kılma çabaları, batıda bu belgeyle başlar. Bu belge bireye can ve mal güvenliği tanınarak, birey kralın keyfi muamelelerine karşı korunmuştur. Belgeye göre feodal beylere sorulmadan vergi toplanmayacak; hiçbir özgür kişiye zor kullanılmayacak, yasalara dayandırılmadan ceza verilmeyecek; suçlu ancak suça uygun bir cezayla cezalandırılabilecektir.
Yeniçağda mutlak egemen devlet anlayışı zayıflamış ve insan hakları anayasalarda yer alarak pozitif hukuk alanına girmiştir. Rönesansla başlayan hümanizm akımı bireyi ön plana çıkarmıştır. Bu anlayışta devlet hükmeden bir kurum değil, koruyan ve bireye hizmet eden bir kurumdur. İnsan haklarının felsefi temeli tabii hukuk anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayışa göre insanlar zaman ve mekana bağlı olmaksızın bütün çağlarda geçerli olmak üzere değişmeyen evrensel nitelikte haklara sahiptir.
Tabii hukuk anlayışında insanlara tabii haklar bahşedilmiştir. Bu haklar pozitif (yazılı) hukuktan önce gelen ve ondan üstün olan, doğumla kazanılan haklardır. Devlet bu hakları korumakla görevlidir.
İLK ÇAĞDA • Platon, içinde her vatandaşın gerçekten mutlu olacağı mükemmel bir devlet kurmayı planlamıştır. Devlet ―mutlak bir iyi mutlak bir adalet‖ fikirlerinin üstüne kurulmuştur. Platon devlette ―adil‖ sözünü ― devletin çıkarına uygun‖ anlamında kullanmıştır. ―şehirde her bir kimse yalnızca kendi tabiatına uygun olan işle uğraşmalıdır.‖ Herkes kendi işine bakmalıdır. Örneğin tabiattan tüccar olan yönetim sınıfına çıkarsa, bu değişme şehrin çökmesine neden olur.
Kabaca yönetici yönetir, işçi çalışır, tüccar ticaretini yaparsa devlet adildir demektir. Platon sınıf ayrıcalığına ―adil‖ demektedir. Platon‘un adalet tanımının gerisinde totaliter bir sınıf yönetimi isteği vardır. Adaletin kanun önünde eşitlik olduğu hiç söz konusu edilmemiştir. Platon‘a göre eşit olmayanlara eşit davranmak haksızlık doğurur. Öyleyse herkes kendi sınıf ya da kast‘ını muhafaza etmeli. Totaliter ahlak teorisi de ―iyi benim grubumun ya da kabilemin yahut devletimin çıkarına olandır‖ der. Devletin büyük bir saate benzeyen mekanizmasındaki dişli çarkların her biri, asıl kendi yerine oturtulmuş bulunmalı ve o yeri muhafaza etmelidir. Kendi yerini muhafaza etme erdemi bütün parçalarda ortak olunca bütünün de erdemi olacaktır.
Devlet adeta bir tapınma konusudur. Devletin manevi görevleri vardır. Devlet görevlileri yurttaşların ahlakıyla ilgilenmeli, yurttaşların özgürlüklerini korumaktan çok onların manevi yaşayışlarını denetlemeli, hakim sınıfın bütün fikri faaliyetlerinde bir sansür olmalı ve zihinleri birleştirme amacına yönelmiş sürekli propaganda yapılmalıdır. Eğitimde, yaşamada ve dinde her türlü yenilik yasaklanmalıdır. Devlet kendi kendine yeterli olmalıdır. Platon‘un formülü, her türlü değişim kötü, durgunluk ilahidir..
Sofistler‘e göre (M.Ö 6. ve 5 yy) bir iradeye ve sorumluluk duygusuna sahip yalnız insandır. Öyleyse toplulukların, gerçek varlıklarından söz edilemez ve bunlara herhangi bir hak ve özgürlük mal edilemez. Devlet insanlar için onların ortak menfaatlerini sağlamak için oluĢturulmuş bir kurumdur. Her bireyin başta gelen yararı ve biricik hakkı, kendi maddi ve manevi varlığını, yeteneklerini serbestçe geliştirebilmektir. Eğer devlet insanların hak ve özgürlüklerine saygı göstermezse temel görevini yerine getirmemiş, dolayısıyla kendi varlığının başlıca nedenini kaybetmiş olacaktır. • Sofistler Tanrı‘nın kimseyi köle yaratmadığını aksine bütün insanları hür yarattığını söylemişlerdir.
Stoacılar‘a göre (M.Ö.3.YY.) devlet her şeyin üstünde değildir. Devletin de üstünde akıl, dolayısıyla hukuk vardır. Evrensel akıl‘a bütün insanlar sahiptir ve eşittirler.İnsanlığın gruplandırılmasını kabul etmemişlerdir.İnsan sırf insan olduğu için eşit haklara sahiptir ve bütün insanlar kardeştirler. Evrensel kanunlar ancak tabii hukuka uygun olanlardır. Köleliği ilk kez reddeden stoizm, ana düşünce olarak insanın bağımsız olduğunu savunmuştur. Stozim insan hakları doktrininin en eski felsefi kaynaklarından biri sayılmaktadır.
ORTA ÇAĞ’DA • İlk çağda birey yalnızca devletin malı iken, orta çağda bireyin iki efendisi olmuştur: Devlet ve kilise. Bu anlayışa göre, her hristiyanın her yerde bazı hakları bulunmaktadır. • Birey yönetimde söz sahibi olmalıdır. Ancak devlet iktidarının temeli tanrıdır. Tanrı iktidarı halk aracılığıyla yönetenlere vermiştir.
Orta çağ Hristiyan düşünürü St. Thomas Aquinas (1225-1274) insan merkezli adil bir sosyal hukuk düzeni öngörmüştür. İnsan, kral tarafından bildirilen tanrı buyruklarına uymak zorundadır. St. Thomas insan aklını yüceltmiş ve aklın rehberliğinde demokrasiden ve direnme hakkından söz etmiştir. Baskı ve zulüm olduğunda, iktidarın kötüye kullanılması halinde, görevini kötüye kullanan kralın tahtan indirilmesi gerektiği ve dolayısıyla bunun isyan sayılamayacağı söylenmiştir.
YENİ ÇAĞ’DA • 17. ve 18. yüzyılın akılcı düşünürleri tabii hukukun ebediyen geçerli olduğu, ancak tanrı iradesi olduğu fikrindedirler. • MutlakiyetçiBodin, hükümdarın egemenliğine insanlar tarafından getirilebilecek sınırlamaları kabul etmemiştir. Fakat katı bir despotizme de taraftar olmamıştır. Bodin‘e göre, hükümdar özel mülkiyete ve bireyin kendi aralarında yapmış oldukları sözleşmelere saygı göstermek zorundadır.
Vattel‘e göre insanlık tek ve büyük bir hukuk topluluğu olarak kabul edilmektedir. Bu geniş toplumun üyesi olan her insan tabii, devredilemez hak ve ödevlere sahiptir. İnsan bu hak ve ödevlere yalnız kendi devletine ve vatandaşlarına karşı değil, yabancı devlet ve vatandaşlara karşı da sahiptir.
Locke, yasama ve yürütme organlarının sadece vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak, hak ve hürriyetlerini korumakla görevli, sınırlı bir devlet modelini savunmuştur. ―Toplum sözleşmesiyle halk hürriyetlerinden sadece zorunlu olanları devlete devretmiştir.‖ Hak ve hürriyetler devredilemez, vazgeçilemez ve ihlal edilemez olarak devletin teminatı altındadır. Bu hakların ihlali halinde bireye direnme hakkı tanınmıştır.
Locke, ―yaşama, hürriyet, mülkiyet‖ diyerek üç hakkı vurgulamakta ve bunları insanın var oluşuna bağlamaktadır. Devlet hakların ve özgürlüklerin kaynağı değildir. • John StuartMill, hangi konuda olursa olsun mutlak hürriyetin teminat altına alınmasını ister. Bütün insanlığın aynı kanaatte olup, tek bir ferdin farklı kanaatte olduğu durumlarda bile, insanlığa bu insan tekini susturma hakkını vermez. İnsanlık diğer insanların fikir, kanaat ve düşünceleriyle – bunlar nasıl olursa olsun – tanışmalıdır.
J.J.Rousseau, bireyin, gücü karşısında eğileceği bir devlet modeli ortaya koymuştur. Birey egemen güce hesap soramaz. Çünkü bütün haklarını kayıtsız ve şartsız olarak bu egemen güce devretmiştir. Egemen güç kendisine saygı gösterilmesi zorunlu olan ―genel irade‖ dir. Genel irade devredilemez, bölünemez, yanılmaz ve mutlak olma özelliğine sahiptir. Rousseau, kesin bir teslimiyet modeli ortaya koymuştur. Ancak Locke ve Rousseau, insanların eşit olduklarını ve özgür iradeyle ve sözleşmeyle devleti oluşturduklarını kabul etmektedir. Böylece devlet kutsal olmaktan çıkmakta ve bireylere dayanmaktadır.
20. yüzyıl: 20. yüzyılda demokrasi hızlı bir değişme ve gelişme göstermiştir. Yüzyılın başlarında, I. Dünya Savaşı'nın sonunda Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarının yıkılmasıyla birçok yeni devlet ortaya çıktı ve bu yeni ülkelerin devlet yönetimi genellikle, o döneme göre, demokratik sayılabilecek yöntemlere sahipti. 1929 yılında ortaya çıkan Büyük Buhran döneminde Avrupa, Latin Amerika ve Asya'da birçok ülkede diktatörler ortaya çıktı. İspanya, İtalya, Almanya, Portekiz'de Faşist diktatörlükler ortaya çıkmışken, Baltık ve Balkan ülkelerinde, Küba, Brezilya, Japonya ve Sovyet Rusya'da demokratik olmayan yönetimler iktidara geldi. Bu sebeple 1930'lar Diktatörler çağı olarak nitelendirilir.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgecilik anlayışı son buldu ve tekrar birçok bağımsız ülke ortaya çıktı. Demokratikleşme hareketleri Batı Avrupa'da yoğunlaştı. Almanya ve Japonya'da diktatörlükler son buldu, silahlanma politikası yerine, II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan anlaşmalarında etkisiyle, refah devleti olma amacını güttüler.
20. yüzyıldaki en büyük çekişmelerden biri de demokratik olmayan Sovyet Bloğu ülkeleriyle Batı demokrasileri arasında gerçekleşen Soğuk Savaş'tı. Komünizmi yaymaya çalışan Sovyet Rusya ile diğer demokrasi çeşitleri arasından sıyrılmış liberal demokrasiyi yaymaya çalışan ABD liderliğindeki batı gurubu arasındaki çekişme 1989 yılında son bulmuştur. Francis Fukayama Tarihin Sonu adlı makalesinde, Soğuk Savaşın bitmesiyle artık liberal demokrasinin tüm dünyada yayılacağı haberini verir. Nitekim bu demokratikleşme süreci, yakın dönemdeki Gürcistan'daki Gül Devrimi, Ukrayna'daki Turuncu Devrimi ile devam etmektedir.
DEMOKRASİ KAVRAMI • Demokrasi demos (halk) ve kratos (iktidar) kelimelerinden türetilmiştir. Kısaca, halkın halk tarafından, halk için yönetilmesi olarak tanımlanır. • Demokrasinin ―doğrudan demokrasi‖ ―temsili demokrasi‖ ve ―toplumsal / ekonomik demokrasi‖ gibi farklı anlamları söz konusudur.
Demokrasi; - Yönetim kurallarının akılcı olması, bilimin yol gösterici olması, - Anayasanın liberal olması, - Evrensel insan haklarına ve hukuka uygunluk (hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti), - Hakların eşitliği ve güvence altına alınması (eşitlik prensibi) ve çoğulculuk, - Özgür ve adil seçim, - Yönetim şeffaflığı, - Yasama, yürütme ve yargı anlamında güçler ayrılığı - Açık tartışma, ikna ve uzlaşma (ifade özgürlüğü); hoşgörü, barış, müzakereye açık olma, - Adaletin yansız bir şekilde dağıtılması - Özgürlükçü bir siyasi kültür, bunun için de değişim prensiplerine dayanır.
Demokrasi ne değildir? • Demokrasi bir yaşam biçimi değildir. Demokratlık modern hayat tarzıyla eş anlamlıysa, o çerçeveye sığdırılamayan, bütün hayat tarzlarının tasfiyesi, hak ve hürriyetlerin askıya alınması söz konusu olabilir. - Demokrasi kendi başına bir amaç değil, toplumun bir arada barış içinde yaşamasına hizmet eden bir araçtır. - Demokrasinin, özgürlükçü laikliğin olmadığı yani devletin dinler arasında taraf tuttuğu yerde yaşaması zordur. - Yargı denetimine tabi olmayan bir devlet organizasyonun bulunduğu sistem demokrasiden uzaklaşır. - Tek tip düşüncenin hakim olmasını amaçlayarak diğer düşünceleri yasaklamak ve düşüncede tekelcilik demokrasi olarak nitelendirilemez. Buna bağlı olarak resmî ideolojiye yakın durmayan vatandaşlarını ―öteki‖ olarak, demokratik yoldan iktidara gelmesini ―tehdit‖ olarak gören bir rejimi de demokrasi sayamayız.
DEMOKRASİYİ ETKİLEYEN AKIMLAR • 1.LİBERALİZM: • Demokrasiler veya demokratik rejimler, 17. yy aydınlanma çağında filizlenen Fransız ihtilâliyle uygulama alanına geçen, liberal felsefeden ilhamını almış, onun ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Liberal düşüncenin babası J.Locke‘dur.
Fransız ihtilalinden sonra iktidarı ele geçiren burjuvazinin ideoloji haline geldi. Hürriyet, eşitlik, akıl ve fert gibi kavramları kullanarak devlete, krala, eski düzene, kiliseye, aristokrasiye ve ruhban sınıfına savaş açtı. Neticede devleti sadece iç ve dış güvenliği sağlayan bir mekanizma haline getirdi. Krallığı yıkarak cumhuriyeti ilan etti. İktidarın gücünü azaltmak için kuvvetler ayrılığı ilkesini getirdi. Merkezi otoriteyi zayıflatmak için adem-i merkeziyetçiliği esas aldı. Hukukun üstünlüğü tesis edildi. Liberalizm açık uçlu gevşek bir ideolojidir, demokrasi ise bir yönetme biçimidir. Liberalizm temel olarak negatif özgürlüğü ve türevlerini esas alırken, demokrasi kararların katılımla ve çoğunluk tarafından alınmasına dayanır. Liberalizm ve demokrasi birbirinin yerine ikame edilemezler.
1- İnsanlığın bütün problemlerini çözme iddiasında bulunan dünyevî ve akılcı bir felsefedir. 2- Hürriyeti esas alan ve merkez yapan, toplumun ve siyasetin hürriyet üzerine oturması gerektiğini savunan siyasî bir felsefe ve görüştür. Hürriyet burada kutsallaşmıştır. 3- Ferdi, devletin üstünde tutan ve toplumun arzularının önünde bulunduran ferdiyetçi sosyal bir felsefedir. Fert hür olmalıdır ki kişiliğini geliştirebilsin. Fert eşitliğini, tabii bir hak olarak görür. • 4- Bilgi ve hakikat / gerçeklik felsefesidir. Bilgiye ve hakikate / gerçeğe akılla ulaşılabilir. Akılcıdır, ferdi esas alır, onu yüceltir ve kutsallaştırır. Akla engel olabilecek her türlü otoriteye, dogmaya, ön yargıya karşıdır. Fikirlerin çatışmasından hakikatin çıkacağını savunur. Tartışmadan, diyalogdan, münakaşadan ve iknadan yanadır.
2. JAKOBENİZM: • Jakoben, Fransız ihtilali esnasında eski bir Jakoben manastırında kurulan ihtilâlci, siyasi bir cemiyetin üyelerine verilen addır. Jakobenizm ise, radikal cumhuriyetçi jakobenlerin kabul ettikleri, ilkeleri pratikten çıkmış, metodunu pratikten almış siyasi bir doktrindir. Roberpier‘e göre, Meclisi halkın iradesiyle seçilmiştir, o halde halkın yegâne temsilcisidir. Onun kararlarını reddetmeye kimsenin hakkı yoktur. Meclis iradesine karşı gelenler yok edilmelidir. Sadece cumhuriyet taraftarları faziletli, iyi, barışsever vatandaşlardır. Kötülüğü ve kötüleri yani cumhuriyetçi olmayanları yok etmek devletin hem görevi hem de hakkıdır.
Bu ideoloji devletçidir. Cumhuriyet kutsallaştırılır. Rasyonelizm (akılcılık) cumhuriyetin yeni ve resmî dini haline getirilmiştir. Ekonomik alanda devletçi bir politika benimsenmiştir. Üretim ve ticaret devlet kontrolündedir. Her türlü muhalefet susturulup ,devlet müesseselerinden uzaklaştırılmıştır.. Kendilerine vatansever sıfatını veren jakobenler parti diktatörlüğünü hâkim kılmışlardır. Robespiyer‘e göre hâlihazırda halk cahildir, ne istediğini bilmez, iyi olanı seçemez. Halk belirli bir seviyeye gelinceye kadar iktidarı geçici olarak önder ve seçkin kimselere emanet etmek zaruridir. Toplum eski geleneklerini bırakarak kendisine sunulan yeni değerleri benimseyecektir. Devlet herkesin üstünde olacaktır. Her fert devletin / vatanın hizmetine girecek, devlet eğitimde ailenin yerini alacak, gençleri devlet kendi ideolojisi doğrultusunda yetiştirecektir. Dinin yerini akıl alacak, vatanseverlik her şeyin üstünde sayılacaktır. Ancak diktatörlük fazla sürmedi.
DEMOKRASİ • 1- Çoğunluğun yönetimi • 2- Azınlık haklarını güvenceye alan yönetim. • 3- Fakirin yönetimi. • 4- Sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim. • 5- Fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim. • 6- Kamu hizmetinde bulunmak için halkın desteğine dayanan yönetim.
DEMOKRASİNİN ÇEŞİTLERİ • Demokrasi, kısa bir tanımla halkın kendi kendini yönetmesidir. Demokraside meclisin olması şart değildir. Bu önemli bir ayrıntıdır. Doğrudan demokraside görüldüğü gibi halk kendini meclis olmadan da doğrudan yönetebilmektedir. • Bu ilkeler olmadan demokratikleşmeden bahsedilemez. • Eşitlik • Özgürlük • Milli Egemenlik • Çoğulculuk (Çok Particilik) • Temel hak ve hürriyetlerin güvenliği
Demokrasinin Araçları • 1) Parlamento (Meclis): Halkı temsilen bir meclis seçilir. • 2) Belli Aralıklarla Yapılan Seçim: Meclisin seçimlerle yenilenmesidir. Anayasamızın siyasi haklar ve ödevler kısmında seçim ilkeleri sayılmıştır. Bunlar; • Serbest Oy: Oyların özgürce kullanılmasıdır. • Genel Oy: Servet, vergi, öğrenim durumu ve cinsiyet gibi sınırlamalar olmaksızın bütün vatandaşların oy hakkına sahip olmasını ifade eder. • Gizli Oy – Açık Sayım: Oyların gizli kullanılması ve herkese açık olarak sayılmasıdır. • İlk olarak 1948 yılında kabul edilmiştir. 1950 seçimlerinde de ilk kez uygulanmıştır. • Eşit Oy: Her seçmenin bir tek oya sahip olması anlamına gelmektedir. • Tek Dereceli Seçim: Seçmenlerin temsilcilerini doğrudan seçmelerini ifade eder. • İlk olarak 1946 yılında ülkemizde tek dereceli seçime geçilmiştir. • 3) Çoğunlukçuluk: Çoğunluğun dediğinin yerine getirilmesidir. Demokrasinin olmazsa olmazı değildir. • Ülkemizde daha az oy alan partilerin azınlık hükümeti kurması buna örnek teşkil eder.
Demokrasi Çeşitleri • 1) Doğrudan Demokrasi: Halkın tamamının alınan kararlarda etkili olmasıdır. Doğrudan demokraside meclis yoktur. Bu sebeple uygulanması zordur. Zenginlik ve nüfus azlığı ister. • 2) Yarı Doğrudan Demokrasi: Temsilciler olmasına rağmen halkın da alınan kararlarda etkili olmasıdır. • Referandum: Parlamento tarafından kabul edilen veya kabul edilecek olan bir kanunun halkın onayına sunulmasıdır. Türkiye’deki referandumlar : • 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesi. • 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesi. • 1987 yılında siyasi yasaklıların yasağı kalksın mı? Diye yapılan referandum. • 1988 yılında seçimlerle genel seçimler birleşsin mi? Diye yapılan referandum. • Tek ”Hayır” olarak çıkan referandum budur. • 2007 Anayasa değişikliği referandumu. • 2010 Anayasa değişikliği referandumu. • Halk Vetosu: Halkın referandum yapılması konusunda girişimde bulunmasıdır. Kısaca halkın referandum isteğidir. • Halk Teşebbüsü: Halkın belli sayıda imza toplayarak belli bir konuda yasa çıkarması için veya yasalarda değişiklik yapılması için yasama organını harekete geçirmesidir. • Temsilcilerin Azli: Halkın çalışmalarından memnun kalmadığı temsilcilerini görevden almasına imkan veren bir yöntemdir. • 3) Temsili Demokrasi: Halkın, kendi seçtiği temsilciler tarafından idare edilmesidir. • Türkiye, temsili olmasına rağmen zaman zaman yarı doğrudan demokrasinin aracı olan referandumu da uygulamaktadır.
Temel insan hakları • ÖZGÜR VE ADİL SEÇİMLER • AÇIK VE SORUMLU HÜKÜMET • DEMOKRATİK VEYA SİVİL TOPLUM
İNSAN HAKLARI • İnsan hak ve hürriyetleri, dinî inanç, felsefi düşünce ve dünya görüşünün bir yansıması ve sonucu olarak, değişen ve gelişen bir nitelik taşımaktadır. İnsan hak ve hürriyetleri kapsam olarak çok yönlüdür ve tartışılmaktadır. Hürriyetin çeşitli tanımları, kavramı tanımlamada eksik veya yetersiz kalmaktadır. Hak kavramı hürriyetten daha geniş bir anlam taşır. Sadece davranış serbestliğini değil, aynı zamanda devletten ve toplumdan bazı taleplerde bulunmayı da kapsar. Hak, doğal bir kazanımdır ve hakkın kutsallığından söz edilir. Haklar üst kavramı içinde insan hakları bir alt kategori oluşturur. İnsan hakları, hukukî diğer haklardan (anlaşma, sözleşme, taahhüt, hukukî statüden doğan haklardan) farklı statüye sahiptir.
ÇEŞİTLERİ 1- Negatif Statü Hakları: • Kişiye fiilen bir şeyin sağlanmasını değil, kişinin kendi özgür tercihine göre etkinlikte bulunmasının engellenmemesini talep eder. Koruyucu haklar olarak da adlandırılır. Bireyin devlet tarafından ihlâl edilmemesi ve dokunulmaması gereken ve özel hayatın sınırlarını belirleyen, yaşama hakkı, din ve vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, bireydokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı ve işkence yasağı gibi hürriyetlerdir. Bu hak ve hürriyetler, devlete olumsuz bir tutum, yani sadece müdahale etmeme yükümlülüğü verirler. • Bu anlayış, insanların doğuştan bazı temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu şeklindeki Tabii Hukuk Doktrini‘ne dayalıdır. Bu anlayışa göre bireyin temel hürriyeti ilke olarak hukuken sınırsız; buna karşın devletin müdahale yetkisi, ilke olarak, kısıtlı, ölçülü ve denetime açıktır. Devlet, yalnız kendisini değil, üçüncü kişilerin de, bireyin temel hak ve hürriyetlerine hukuka aykırı bir şekilde müdahalesini engellemek üzere gereken önlemleri almakla yükümlüdür.
2- Pozitif Statü Hakları • Bu haklar, bireye devletin sunduğu hizmetlerden yararlanma ve bunların gerçekleşmesi konusunda talep hakkı verirler. Devlete olumlu bir harekette bulunma yükümlülüğü yükler. Bu haklar, sağlık hakkı, öğrenim hakkı, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi haklardır. • Bu statüde tanınan haklar ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olup, sosyal devlet anlayışını yakından ilgilendirmektedir. Bu haklara ―İsteme Hakkı‖ veya ―Müdahaleci Haklar‖da denir.
3- Aktif Statü Hakları • Seçme ve seçilme hakkı, siyasi parti kurma hakkı, kamu görevine girme hakkı, oy kullanma hakkı gibi, bireye aktif olarak siyasî hayata katılma, yönetimde söz sahibi olma yetkisi veren haklardır. Bu haklara ―katılma hakları‖ da denilir. • Jellinek‘in bu tasnifi, 1961 ve 1982 Türk Anayasalarının ―Kişinin Hakları ve Ödevleri‖ ―Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler‖ ve ―Siyasî Haklar ve Ödevler‖ sınıflandırmasına kaynaklık etmiştir.
KAMUSAL ALAN • Kamusal alan, hukuka değil, siyaset bilimine ait bir kavramdır. • Hukuk terminolojisinde ―kamusal alan‖ diye bir kavram yoktur. ―Kamusal alan‖ aslında siyaset felsefesinin bir terimi ve güncel tartışma konularından biridir. • Objektif bir ―Kamusal alan‖ tanımı çıkarmak da mümkün değildir. ―Kamusal‖ın fizikî mekân olarak kullanılması da siyaset felsefesine aşina olmamaktan kaynaklanmaktadır. Bir şeyi ―kamusal‖ olarak nitelemekle devletin alanı keyfî olarak genişletilmektedir. • Literatürde ―kamusal alan‖la ilgili tartışmalar demokrasinin alanını genişletmeye yöneliktir. Kamusal alanda ceza yasalarında yaptırım öngörülenler dışında kalan durumlarda serbestlik vardır. Kamusal alan tek tip olmayıp, kozmopolittir. Kamusal alan herkesindir.
İNSAN HAKLARININ BAZILARI • A) EĞİTİM HAKKI • B) EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR • C) KİŞİ / CAN GÜVENLİĞİ • D) DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ • E) EŞİTLİK • F) DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ • G) LAİKLİK
Kişi Güvenliğini Sağlamaya Yönelik Kurum ve Kurallar • 1. Kişinin fizik varlığının, kendi egemenliği dıĢına çıkması sonucunu doğuran işlemlerin, anayasal ve yasal güvencelere kavuşturulması: • a- Tutuklama ve yakalamanın Anayasa ve yasalarda açıkça belirtilmesi gerekir. Tutuklama siyasî muhalifler için bir baskı aracı haline getirilmemelidir. • b- Kişinin üstünün aranması ve konut dokunulmazlığı istisnalarının yalnız zorunlu hallerde kabul edilmesi gerekir. Kişinin üstü kural olarak ancak hakim kararı ile aranabilir. Kişinin üstü (elbiseler) bedeninin bir uzantısıdır. Kişinin konutuna, kural olarak ancak hakim kararı ile girilebilir. • c- Kişinin keyfi olarak, istenildiği anda cezalandırılabilmesi olanağını sağlayan işlem ve uygulamaların yasaklanması gerekir.
Demokrasi ve İnsan Haklarıyla İlgili Bazı Belgeler • 1- Manga Carta (1215) • 2- Virginia Anayasası (1776) • 3- İnsan Hakları Beyannamesi (1776) • 4- ABD Anayasası (1787) • 5- Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (1789) • 6- Köleliğe Karşı Sözleşme (1926) • 7- İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) • 8- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950) ve Ek Protokoller • 9- Avrupa Sosyal şartı (1961) • 10- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar SözleĢmesi
11- Helsinki Sonuç Bildirisi (1975) • 12- Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi (1978) • 13- Madrid Kapanış Belgesi (1983) • 14- BM ―İşkence ve Benzeri Muamelelerin Önlenmesi Sözleşmesi‖ (1988) • 15- Viyana Kapanış Belgesi (1985) • 16- Kopenhag Belgesi (1990) • 17- Bonn Konferansı (1990) • 18- Paris şartı (1990) • 19- Moskova Belgesi (1991) • 20- Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Hakları Birleşmiş Milletler Deklarasyonu (1992)
21- BM Milletler Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Ek Protokoller • 22- İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (2000) • 23- Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslar arası Sözleşme (1972) • 24- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (1981) • 25- AGİT İstanbul Zirvesi şartı (1999) • 26- AB Anayasası 27- Sened-i İttifak (1808) • 28- Gülhane Hatt-ı Humayunu (1839) • 29- Islahat Fermanı (1856) • 30- 1876 Anayasası • 31- 1924 Anayasası
insan Hakları Evrensel Bildirgesi • Birleşmiş Milletler, kuruluşundan kısa bir süre sonra 10 Aralık 1948 tarihinde insan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni kabul etti. Bildirge, üye ülkelerin hemen tamamınca benimsendi ve onaylandı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 6 Nisan 1949 tarihinde TBMM'de okunarak kabul edildi ve Resmî Gazetede yayımlandı. • insan Hakları Evrensel Bildirgesi, bugünkü modern insan hakları anlayışının temel kaynağı olarak kabul edilmektedir. Kendinden sonra yapılan insan haklarıyla ilgili ulusal ya da uluslararası çalışmalarda bu bildiri kaynak olarak alınmıştır. Bildirgenin kendisine özgü bir bağlayıcı gücü bulunduğu kabul edilmektedir. Bildirgede yer alan hakların ihlâli. Birleşmiş Milletler Antlaşmasındaki maddelerin ihlâl edilmesi olarak kabul edilmektedir. Hukuksal bir bağlayıcılığı olmasa da Bildirge, insanlığın ortak ülkü ve değerlerini dile getiren moral bir değere sahiptir. • Bildirge, bir ön söz ve 30 maddeden oluşmaktadır. Giriş kısmındaki "Bütün insanlar eşittirler ve vazgeçilmez haklara sahiptirler" cümlesi, Bildirgenin temel felsefesini açıkça yansıtmaktadır.
Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Sözleşmeleri • Başlangıçta, insan Hakları Evrensel Bildirgesi devletlere yasal yükümlülükler getirmiyordu. Bu nedenle devletler, insan haklarını korumakla yükümlü kılan sözleşmeler hazırladırlar. Evrensel bildirgenin kabul edilişinden yirmi yıl sonra "Kişisel ve Siyasal Haklara ilişkin Uluslar Arası Sözleşme" ile "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara ilişkin Uluslar Arası Sözleşme" Birleşmiş Milletler genel kurulunda 16,12.1966 tarihinde onaylanarak kabul edilmiştir. • Tarihte "ikiz sözleşmeler" olarak adlandırılan bu sözleşmeler ancak on yıl sonra üye devletlerin onayıyla yürürlüğe girdi. Devletler sözleşmelerde yer alan hak ve özgürlükleri korumakla yükümlü kılındı. Böylece insan hakları konusu, devletlerin iç sorunu olmaktan çıktı. • Bu sözleşmeler bazı devletlerce kendi ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullan nedeniyle geç imzalandı. Devletimiz bu sözleşmeleri 2000 yılında imzaladı. i
Avrupa İnsan Haklar, Sözleşmesi (ilk bölge olarak) • Avrupa Konseyine üye devletler, insan haklarını bölgesel düzeyde güvence altına almaya yönelik olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 3 Eylül 1950 tarihinde imzalamışlardır. Türkiye, Sözleşme'yi, 10 Mart 1954 tarihinde onaylamıştır. • Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan haklar listesi, insan Haklan Evrensel Bildirgesi'nde yer alan liste ile karşılaştırıldığında iki önemli farklılık görülür: olmasıdır.
ilk fark Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin temel ve siyasî haklarla sınırlı olup sosyal ve ekonomik hakları kapsamamasıdır. ikinci fark ise Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nde hak ve özgürlüklerin, ayrıntılı olarak tanımlanması ve sınırlandırılmış olmasıdır. Bu sözleşmenin diğer önemli bir özelliği kişisel başvuru hakkı tanımış • Türkiye, kişisel başvuru hakkını 28 Ocak 1987 tarihinde kabul etmiştir. Benzer biçimde 25 Eylül 1989 tarihinde de Avrupa insan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisi, Türkiye tarafından kabul edilmiştir.
Doğruluk birdir hepimizce ilim gibi • Körpe beyinleri dokuyalım kilim gibi