470 likes | 1.14k Views
POLİTİK BEDEN Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Osmangazi Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD. POLİTİKA. “Politika, toplumun eksikliğini idare etmektir” E. Laclau Toplum, eksikliğini sembolize ederek politize olur. Öznenin tamlığı gibi, toplumun tamlığı da imkansızdır.
E N D
POLİTİKBEDEN Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Osmangazi Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AD
POLİTİKA • “Politika, toplumun eksikliğini idare etmektir” E. Laclau • Toplum, eksikliğini sembolize ederek politize olur. • Öznenin tamlığı gibi, toplumun tamlığı da imkansızdır.
BEDENİN POLİTİZASYONU • Eksiği sembolize edebilmiş öznenin bedeni, yani “insanlaştırıcı kastrasyonu” yaşamış öznenin bedeni politik bedendir. • İğdişle (Ödip), simgesel düzene veya kültüre giren öznenin bedeni, tüm işlevleri, cinselliği, sağlığı, görünümü vb ile politize olur.
ODİPUS ve ARZU • “Odipus kompleksi alanında sevgide doyumun bedeli, çocuğun penisini kaybetmesi ise bedeninin o kısmına duyduğu narsisistik ilgi ile ebeveyn nesnelerinin libidinal yükü arasında mutlaka bir çatışma ortaya çıkacaktır. Bu çatışmada normalde bunlardan ilki galip gelir. Çocuğun egosu Odipus kompleksinden uzaklaşır.” S. Freud 1924
ODİPUS ve ARZU • “Bunlar kadında, erkek çocuktakinin aynı olmaz. Çünkü morfolojik fark ruhsal gelişmedeki farklılıklarda mutlaka dile gelecektir.” S. Freud 1924 Odipus Kompleksinin Çözülmesi • Erkek veya kız çocuk “sevgide doyumdan” (Okyanussal yaşantı) yoksun kalarak da iğdiş olurlar. • “Anne memesi emen bir çocuğun, her sevgi ilişkisinin prototipi olmasının geçerli nedenleri vardır. Nesnenin bulunması aslında bir yeniden bulmadır. “ S. Freud 1905 Cinsellik Üzerine Üç Deneme
BÜTÜN NESNE = EKSİK NESNE • M. Klein’ de Odipal dönem (depresif dönem) ideal nesnenin kaybıyla başlar. • “Doyuran meme, aynı zamanda bekleten memedir de” • Anne (meme), parça-nesneden, bütün-nesneye geçerken, düşman, kirlenmiş, hasarlı, kısaca çocuğun arzuladığı mükemmellikten uzak, karma bir figür haline gelir. • Kirlenmiş, kötüye bulaşmış yani, eksik nesne • İdeal nesnenin eksikliğinin temsili, çocuğun manik savunmalarının sönümlenmesini yani kendini de iğdiş edilmesini getirir.
ANNEDEKİ BABA(PENİS) • M. Klein’de anneyi yaralayan, bedenine zarar veren, bozan, annenin içini çocuk için korkutucu, tehlikeli kılan babanın penisidir. • M. Klein, çocuğun fantastik olarak annesinin içinde konumlandırdığı nesneler (bebekler, dışkı vb) babanın penisine ayrıcalıklı bir yer verir. • Lacan M. Klein’deki bu fantastik imgenin işlevini fallus kuramıyla yeniden formüle etti.
EKSİK OLMAYAN TEK ŞEY EKSİKLİKTİR • Zarfını -ana rahmini- ve yaşam kaynağını kaybeden bebek, bir bakıma kendinin bir parçasını kaybetmiştir. Ağlayarak bu kaybettiği parçayı kendini tekrar bütünlemek üzere ister. Fakat karşılaştığı kendisi olmayan ve kendisinden bağımsız dış nesnedir. Artık tamlığını yitirmiştir ve tekrar kavuşmak için sonsuza kadar çabalar. • İlk karşılaşma meme veya başka bir kişi veya nesneyle değildir. İlk karşılaşılan nesnenin ve kendinin eksikliğidir. • Bebek, eksikliği bilir, neyin eksik olduğunu değil.
OLMAKTA EKSİK • “Lacan’a göre, Ödip Karmaşasında üç ilişki söz konusudur : Anne, çocuk ve annenin arzu nesnesi. • Annenin arzu nesnesi = Fallus • Çocuk üçüncü, yani annenin arzu nesnesi olmaya çabalar. • Babanın müdahalesi, çocuğu annenin arzu nesnesiyle özdeşleşmekten alıkoyar. Çocuğu anneden uzaklaştırır. Ve Fallusu, sonsuza dek ulaşılamayacak, kaybolmuş bir şeye dönüştürür.
ANNENİN ARZU NESNESİ • Lacan’a göre anne çocuk ilişkisindeki her engelleme, görülmeme, “hayır” çocuğa şu soruyu sordurur: “Annem ne istiyor?” • Çocuğun ötesinde bir şeyleri arzulayan anne eksiktir. Onun eksiğini gideremeyen çocuk da eksiktir. • Eksiksiz olan, annenin arzusunun yöneldiği şey anneyi tamamlayan yani 3. =Fallus’tur.
FALLUS > PENİS • Annenin yoksun olduğu şey, penis yani bir organ değildir. Eksiksizliği, tamlığı imleyen fallustur. • Annenin arzu nesnesi fallus (eksiksizlik) olduğu için çocuk fallus olmak ister. • Trajik olan eksiksizliğin yani fallus olmanın (being Phallus) imkansızlığıdır. • Fallus, “olmayan nesnedir”.
ARZU (DESİRE) • “Arzuyu üreten, nesnenin yarattığı hayal kırıklığıdır.” • “Arzu, gereksinim duyulan nesneden alınan doyumun eksik olmasından ileri gelir.” • “Arzu, bütüne erişmeye yönelik imkansız bir çabadır.” • İstek, bilinçli olarak istediğimiz bir şeydir. Arzu, ise isteğin yarattığı düş kırıklığıyla gelişir.
KOMPULSİF YİNELEME ARZUSU • Freud, ayrılık travmasının, acı vermesine rağmen, oyunun bir parçası olarak tekrarlanmasını, “şeylerin daha önceki bir durumunu (earlier state of things) yeniden kurmaya yönelik bir itki”nin belirlediği, kompulsif bir yineleme arzusunun zihnimizdeki varlığıyla açıklar. • Freud, “Çiğnemiş olduğu haz ilkesinden daha ilkel, daha temel, daha içgüdüsel görünen bir şey” olarak tanımladığı bu içgüdüye, ölüm içgüdüsü adını vermiştir. S.Freud 1920 Haz İlkesinin Ötesinde
“HAYATIN AMACI ÖLÜMDÜR” • “Bilinç eşiğini aşan her ruhsal - fiziksel devinme, tam bir hareketsizliğe yaklaştığı oranda haz ve tam bir hareketsizlikten uzaklaştığı oranda hazsızlık eşlik eder.” • “Değişmezliğe yönelik eğilim” • Haz ve hazsızlık zihinde var olan ama hiçbir biçimde ‘bağlı’ olmayan uyarılma miktarıyla ilişkilidir. Haz, uyarılma miktarındaki bir azalmaya, hazsızlıksa uyarılma miktarında bir artışa karşılık gelir. S. Freud 1920 Haz İlkesinin Ötesinde
İÇGÜDÜ/DÜRTÜ • Dürtü, dışardan gelen tekil uyarıcıların yol açtığı uyarımdan farklı olarak, bedende bulunan ve sürekli akan bir uyarım kaynağının ruhsal temsilcisidir. DOLAYISIYLA DÜRTÜ KAVRAMI, RUHSAL OLANLA FİZİKSEL OLAN ARASINDAKİ SINIR ÇİZGİSİNE KARŞILIK GELİR. S. Freud 1905 Cinsellik Üzerine
BİLİNÇDIŞI TEMSİLLEDEN OLUŞUR • Bilinçdışının çekirdeğini dürtüsel temsiller oluşturur. • Bilinçdışı olan içgüdüler değildir. • Bilinçdışına bastırılan temsillerdir.
BEDEN ve RUH SINIRINDA FANTAZİ Bilindışı fantaziler, içgüdüsel impulsların zihinsel temsilleri olarak, insanın biyolojik doğasına en yakın ruhsal fenomenlerdir. M. Klein
ÖNCE BEDEN VARDI • “Beyinde temsil edildiği haliyle beden, bizim zihin olarak yaşadığımız sinirsel süreçler için vazgeçilmez bir referans çerçevesi oluşturur.” • “Eğer doğuştan acıya ya da zevke koşullanmış vücut hallerimizi algılamak mümkün olmasaydı, ne ıstırap, ne haz, ne arzu, ne merhamet, ne trajedi ya da zafer olurdu insanın koşullarında.” A.Damassio1994
DOĞUŞTAN ve DENEYİMLE GELEN YÖNLENDİRİCİ TEMSİLLER • Beynin modern ve deneyimle güdülenen kesimlerindeki (ör.neokorteks) devrelerin etkinliği, zihin (imgeler) ve zihne dayalı eylemlerin temeli olan sinirsel temsillerin belli bir türünün üretimi için şarttır. Ancak beynin evrimsel bakımdan daha eski alt kesimi (beyin sapı, hipotalamus) sağlam değilse ve işbirliği yapmazsa, neokorteks imge üretemez. A. R. Damasio
DÜŞÜNCE İMGELERDEN OLUŞUR • Bir cümleyi dile getirmeden ya da yazmadan önce içsel konuşmamızda kullandığımız sözcüklerin hemen hepsi ya işitsel ya da görsel imgeler olarak bilincimizde bulunurlar. Gelip geçici de olsa imgelere dönüşmeselerdi bunları bilemezdik.
BİYOLOJİK-RUHSAL SINIRINDA DÜŞÜNCE • Bu imgelerin ardına saklanmış ve bizim hemen hiçbir zaman bilemediğimiz sayısız süreç, bu imgelerin zaman ve uzam içinde üretilmesine ve kullanılmasına yön verir. Bu süreçler, yönlendirici temsillerin içinde saklı olan kural ve stratejileri kullanır. Bunlar bizim düşünmemiz için şarttır, ama düşüncelerimizin bir içeriği değildir. A. R. Damasio
BEDENİMİZLE DÜŞÜNÜRÜZ • “Bizim zihinsel aygıtımızı bir istekten başka hiçbir şey çalıştıramaz.” • “Her şeyin ötesinde, DÜŞÜNCE, VARSANISAL BİR İSTEĞİN ‘YERİNE-GEÇENİ’ NDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. “ S. Freud 1900 Düşlerin Yorumu
“NESNENİN BULUNMASI ASLINDA BİR YENİDEN BULMADIR” S.Freud • “Özneyi kuran, varlığın ve bilincin merkezinde duran kayıptan kaynaklanan bir eksiklik duygusudur. Bu eksikliğin yerine sürekli başka nesneler ikame edilmeye çalışılacaktır.” R. Sullivan
ARZU (desire)/ İSTEK (demand) • İstek, bilinçli olarak istediğimiz şeydir. • Arzu, kavramı, insanın “isteklilik” halini, bir tür olarak gereksinimimiz olandan fazlasını istememizi anlatır. Ancak arzu, bir istekten daha fazla bir şeydir. • Arzu, insanın bir tür özlemle kavrulduğunu ve bu özlemin bir adı ve belli bir amacı olmaksızın yaptıklarımızın çoğunu belirlediğini gösterir. Arzu, bilinçdışıyla ilişkilidir. Joel Kovel, Tarih ve Tin
GÜÇ İSTENCİ ve ARZU • “ Her beden bulunduğu mekanın tamamına egemen olmaya ve gücünü geliştirmeye, sonra da uzamına direnen her şeyi ite kaka uzaklaştırmaya çaba gösterir. Ama bu çaba sürekli olarak öbür bedenlerin benzer çabalarıyla karşı karşıya gelir.“ Nietzsche, Güç İstenci
BEDEN POLİTİKALARI • “ Beden politikaları, arzunun denetlenmesiyle ilgilidir. ” S. Turner (1992) • Odipal beden, sembolik olarak üretilmiş, “sosyal beden”dir.
TÜKETEN BEDEN • Postmodern dönemde, bedenin merkezi bir konum almasının temel nedenlerinden biri, tüketim toplumunun hazcı yapısındaki temel nesnesinin beden olmasıdır. • Bedenin daha güzel görünmesi, sağlığı ve kontrolü, tüketim toplumunun temel hedefi olarak ortaya çıkar.
BİYO-POLİTİKA • “ Biyo-politika, 17.yy’ dan başlayarak, yaşayan insanların, nüfus olarak tanımlanması ve bu nüfusun kontrolü ve düzenlenmesidir.” M.Foucault, Ders Özetleri
BİYO-POLİTİKA • Biyo-politika, manipüle edilecek bir nesne olarak beden üzerine odaklanır. • Batı’da 17. yy’dan önce, arzunun sınırlanması bedenin acımasız fiziksel denetimi aracılığıyla yapılmaktaydı. • Günahkar bedenlerin yakılması, parçalanması, işkencesi toplumun gözü önünde törensel olarak yapılmaktaydı.
BİYO-POLİTİKA “ Aziz Gil’e göre, beden kendi pisliğinde yuvarlanan bir domuzdur. Duygular ise aklın düşmanıdır. Beden arzuların gerçekleşmesine aracılık ettiği için cezalandırılmalıdır ” Turner 1995 17.yy Puriten hareket, tüketime yönelik pek çok kısıtlama yanında, bedeni kirleteceği ve cinselliği uyaracağı için bol baharatlı, acılı yiyecekleri bile yasaklamıştı.
BİYO-POLİTİKADisiplin toplumu • 17. yy ’dan sonra arzunun denetimi daha incelmiş beden teknolojileriyle yapılır. • 19.yy başlarına kadar biyo-iktidarın temel aracı DİSİPLİNdir. • Disipliner iktidar, “uysal”, “halim selim” -docile- ve üretken bedenler üretmeyi amaçlar. • Disiplin teknolojileri; ailede, işyerlerinde, kışlalarda, hapishanelerde, hastanelerde ve okullarda mükemmelleşir.
BİYO-POLİTİKA Disiplin toplumu • Disiplinci iktidar ,arzunun düşünsel ve pratik sınırlarını belirleyerek normal ve/veya sapkın davranışları tarif edip yaptırıma tabi kılarak yönetir. • Disiplin toplumunda bedensel ceza azalır, bunun yerine, beden eğitilir, idman yaptırılır ve gözetim altında tutulur.
BİYO-POLİTİKADisiplin Toplumu • Disiplin toplumunun işleyebilmesi için “kapatma kurumlarına” ve ceza standartlarına sahip olması gerekir. • Mikro-cezalar yoluyla hayatın gittikçe daha ince alanları iktidarın egemenliğindeki yasal ağın içine alınır. Zamana ilişkin (geç kalma, devamsızlık, işin kesintiye uğratılması) Etkinlik (dikkatsizlik, ihmal, hırs eksikliği) Davranış (kabalık, itaatsizlik) Konuşma (boş konuşma, küstahlık) Bedene (uygunsuz tavır, düzensiz jestler, temiz olmama) Cinsellik (“iffetsizlik”, “edepsizlik”)
BİO-POLİTİK KONTROL ÇAĞI • Foucault’a göre “ruh bedenin hapishanesidir” Modern dönemde, dışarıya kapatılma, özgürlüklerle ruhların hapsedilmesi söz konusudur. Foucault, bu dönemi bio-politik kontrol ve iktidar çağı olarak ele alır.
BİYO-POLİTİKA Kontrol Toplumu • 19.yy’ dan itibaren biyo-iktidarın temel aracı kontroldür. • Kontrol toplumunda yönetim için uygun toplumsal bütünleşme ve dışlama davranışları daha fazla öznelerde içselleşmiştir. • M. Foucault’ya göre kontrol toplumlarında disiplin, yukarıdan yapılacakları buyuran bir dış ses değil, irademizden ayrılması imkansız öznelliğimize içsel ve ondan ayrı düşünülemez bir iç zorlamadır. • Bu bağlamda kontrol toplumu içkinlik alanına atılmış bir adımdır.
BİYO-POLİTİKA Kontrol Toplumu • Kontrol toplumunda iktidar ancak kendisini gizleyebilirse hoş görülebilir. Veya başarısı iç mekanizmalarını gizleyebilmesiyle orantılıdır. • Kontrol toplumunda iktidar, arzuyu iletişim sistemleri, enformasyon, refah sistemleri, gözetim altındaki etkinlikler yoluyla görülmeden kontrol eder.
BİYO-POLİTİKA Kontrol Toplumu • Beden, disiplin toplumlarında “uysal ve üretken beden” olarak disiplinize edilirken, • Kontrol toplumlarında “tüketen beden” ön plandadır. • Biyo-iktidar, bedenlerin daha çok tüketmesini ve daha çok zevk almasını onaylar ve bundan yararlanır.
BİYO-POLİTİKA Kontrol Toplumu • Bedenlerimiz manipüle edilmiş arzunun imkansız nesnesine dönüşmüştür. • Tüketim toplumunda beden, cinsel haz ve kendini beğenmenin nesnesine dönüştürülmüştür. • Moda, diyet, antiaging, estetik cerrahi, egzersiz vb.
BİYO-POLİTİKA Kontrol Toplumu • Kontrol toplumunun beyinlerimize ve bedenlerimize dayattığı “arzu nesnelerinin” dışında bir nesneler dünyası – dünya hala mümkün. • Kollektif bir arzu aygıtı olarak dünyayı sürekli yeniden üretenler alternatif “arzu /beden politikaları” da üretebilirler.
ARZU NESNESİ FARKLI, YENİ ÖZNELLİKLER MÜMKÜN MÜ? • “Her tarihi oluşum kendi iktidar ve direnme biçimini ortaya çıkartır. Eski direnme güçleri ve odakları ile, yeni tip iktidar ile mücadele etmek, kaosu yaratır. Yeni iktidar biçimlerine yeni direnme biçimleri, yeni öznellikler gerekmektedir” M.F.
TÜKETİM TOPLUMU İNSANLIĞIN TARİH ÖNCESİDİR • “İnsanların tüketim arzularını sınırlandırmayı seçmelerini engellemek için, çalışma saatlerini sınırlandırmayı seçmelerinin engellenmesi gerekir.” A. Gorz 1992 • “Pazar günü yetmiyor, insanı tatmin etmiyor,… çaışma günü olmadığı için değil, vaat ettikleri doğrudan gerçekleşmemiş olarak algılanan her Pazar yetersiz bir pazardır.” Adorno
ANTİ-OEDİPUS • Deleuze ve Guattari’nin, politik felsefenin şu temel sorusuna/sorununa: • “İnsanlar neden kölelikleri için sanki kurtuluşlarıymış gibi canla başla savaşıyor?” yanıt aradıkları kitaplarının adının “Anti-Oedipus” olması rastlantı değil.
İKTİDAR, FALLUS ve POLİTİKA • “İmparatorluğa karşı savaşlar, eksilme ve çekilme yoluyla kazanılabilir. Bu terkin bir yeri yoktur; iktidar alanlarını boşaltmak anlamına gelir.” Hardt & Negri İmparatorluk
ŞİZOANALİZ veya ANTİÖDİP • Deleuze ve Guattari, dayatılan sabit bir özne konumundan başka bir şeyi önerir: Kapıyı çarpıp dışarı çıkmayı, şizofrenik bir açık hava gezisini !