690 likes | 1.25k Views
CİNSELLİĞİN PSİKOLOJİSİ. Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Sosyal Psikiyatri Servisi Cinsel Yaşam ve Cinsel Sorunlar Programı.
E N D
CİNSELLİĞİNPSİKOLOJİSİ Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Sosyal Psikiyatri Servisi Cinsel Yaşam ve Cinsel Sorunlar Programı
Cinsellik kuşkusuz her şeyden önce biyolojimizin gereği olarak var olan bir şeydir. Türün devamı dolayısıyla insanlığın devamı iki cins arasındaki cinsel ilişkilere bağlıdır.
Ancak, evrim basamağını yukarı doğru çıktıkça bebekle bakıcısı arasındaki psiko-sosyal etkileşimlerin cinsel davranışın belirlenmesinde artan oranda bir önemli rol oynadığını ve genetik ve hormonal etkenlerin etkisinin göreli olarak azaldığını görürüz.
Çocuğun daha döllenme ile başlayan ve yaşamının özellikle ilk yedi yılında belirlenen ama son biçimini büyük ölçüde ergenlikte alacağı, bir cinsel kimliği, cinsel rol kimliği ve cinsel tercihi ve tüm bunların çok zengin ve bireysel şekillenmesi gerçekleşecektir.
Cinsel davranış geniş bir yelpazede çeşitli faktörlerin karmaşık ilişkisiyle belirlenir. Kişinin etrafıyla ilişkisinden, yaşam çevresinden ve içinde yaşadığı kültürden etkilenir. Kişinin cinselliği biyolojik faktörler yanında diğer kişilik faktörleri ve genel kendilik algısı ile iç içedir. Dişi veya erkek olarak algılamayı içerir ve yaşam siklusu boyunca cinsellikle ilgili gelişimsel deneyimleri yansıtır.
Cinsel eylem için temel motivasyonu cinsel dürtü sağlar. Ancak cinsellik sadece cinsel dürtünün bir uzantısı değildir. En azından agresyon ve belki ilişki kurma gereksinimi de önemli rol oynarlar.
Freud, içgüdü kavramı yerine dürtü kavramını önermişti. Bu değişiklik psikolojinin kurucu ilk adımını oluşturmuştur diyebiliriz. • Bugün hayvanlar aleminde de içgüdülerin eskiden bilindiklerine göre daha değişebilir özelliklerinin olduğunun bilinmesine karşın, iç güdü ile dürtü arasındaki bu ayrım insan ruhsal yapısını hayvanlardan en önemli ayırım noktalarından biridir.
İçgüdü: Özel bir uyarıcı topluluğuna uygun ve değişmez bir biçimde tepki gösterme zorunluluğu veya olanağı olup doğuştan getirilir.
Dürtü: Bir uyaran ve bu uyarana karşı merkezi bir uyarılma durumu söz konusu olup, belli bir motor yanıt veya tepki biçimi yoktur. Bu uyarılma durumunu izleyen hareket etkinliği ego tarafından tayin edilir, şekillendirilir ve uygulanır. Ego hayvanların içgüdülerinde olduğu gibi önceden belirlenmiş bir yanıt yerine deney ve düşünce ile değiştirilebilen tepkiler verme olanağına sahiptir.
İnsanda da cinsel uyarılmanın belli bir aşamasında orgazmın gerçekleşmesi ya da ejekülasyonun olması gibi motor etkinlik ve tepkiler genetik olarak belirlenmiş bazı temel eğilimler gösterirler, ama aradaki süreç, yani cinsel uyarılmanın hissedilmesiyle, orgazma ulaşma arasında nelerin nasıl olacağının önceden belirlenmişlik derecesi insanda, hayvanda olduğunu göre çok daha azdır.
İçgüdü/ Dürtü Gerilim genetik olarak belirlenmiş eylem gerilimin kalkması Gereksinim çeşitlilik gösteren eylem biçimleri doyum
Dürtünün bileşenleri • 1.Kaynağı • 2.Amacı • 3.Objesi • 4.Enerjisi ( baskısı) • 5. Doyum Biçimi
1.Kaynağı: Bir organda ya da bedenin bir bölümünde gerçekleşen bir süreçtir. Bu bedensel süreç içinde ortaya çıkan uyaran ruhsal yaşamda dürtü olarak algılanır.
2.Amacı: Dürtünün amacı her koşulda doyuma ulaşmaktır. Bu dürtünün kaynağındaki uyarılmanın ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Dürtülerin son amaca az çok yakınlığı olan ara aşamaları olduğu, bunların birbiriyle birleşebildiği ya da birbirinin yerine geçebildiği görülür. Dürtünün amacına ulaşmasından alıkonulması da söz konusu olabilir.
3.Objesi: Amacına ulaşabilmesi için gereken şeydir. Dürtünün objesi en değişken yanıdır. Dürtü başlangıcından beri bir objeyle ilintili değildir, objeye bağlılığı da doyum olasılığı var olduğu sürece devam etmektedir. Objenin dışsal bir obje olması şart değildir. Kişinin bedeninin bir parçası da olabilir.
Bir objenin bazan bir kaç dürtünün doyumuna da hizmet edebilir. Fiksasyon ise dürtünün objesine özel bir bağlılık gösterdiği durumları açıklamak için kullanılır. Bu durum sıklıkla dürtü gelişiminin erken dönemlerinde oluşur ve ayrılmaya karşı güçlü bir koyuşla objenin değişkenliği de engellenmiş olur.
4.Enerjisi ( baskısı) bulunur: Temsil ettiği şeyi yapmak için duyulan talebin gücüdür • 5. Doyum Biçimi: dürtünün boşalması ya da gereksinimin giderilmesi için yapılması gereken eylemi anlatır.
İKİ TEMEL DÜRTÜ : LİBİDO VE AGRESYON • Freud, her eylemin bu iki dürtünün çeşitli derecelerinin bir bileşeni olduğunu kabul eder. Yani en saldırganca eylemin içinde bile bir miktar cinsel dürtü bileşeni, en sevgiye dayalı ya da cinsel eylemde de bir miktar saldırganlık bileşeni vardır.
Cinselliğin Psikolojik Kökenleri • Dürtü örgütlenmesi çocuğun gelişimi boyunca devam eder ve erken yaşantılar cinsel arayışın ilerideki kaynakları olacaklardır
Oral Dönem • Libido örgütlenmesinin başlangıç dönemidir. • Hoşnutluk ve hoşnutsuzluk yaşantılarının da temel alanı yemek ve doymak, ya da yiyememek ya da açlıkla ilgilidir. • Bunun yanında çok önemli bir başka etken ise anne ile çocuk arasındaki psikosomatik birlik ve eş ilişkisidir.
Bu dönemde çocuğun biyolojik gereksinimleri ile ruhsal gereksinimleri arasında sınır çizmek olanaksızdır. Çocuk oral doyumunu giderirken aynı zamanda ruhsal ilgi gereksinimini de karşılar
Parmak emme yeni doğanda bile gözlemlenebilir bir olgudur. • Parmak emme anne memesinden veya biberondan alınan zevkin yalnız açlığın doyumuna bağlı olmadığını, fakat aynı zamanda erojen bir doku olan ağız mukozasının uyarılmasına da dayandığını gösterir.
Dolayısıyla cinsel heyecanın başlangıçta besin gereksinimine ve oral uyarılmaya bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Erişkinde de oral mukoza, öpüşme, oral seks gibi yollarla cinsel heyecanın kaynaklarından biri olarak kullanılmaya devam eder.
Oral erotizin amacı önce erojen bölgenin arzu edilen oto-erotik uyarımı ve daha sonra objelerin içe alınmasıdır.
Kişi nesneleri enkorpere etmekle (yemek suretiyle içine almakla) onlarla birleşir de. Oral entrojeksiyon aynı zamanda primer identifikasyonun uygulayıcısıdır. Bir objeyi yeme ya da bir obje tarafından yenilme fantezileri, bilinçdışında bir nesneyle tam birleşme arzusunu da taşır.
ANAL-SADİSTİK DÖNEM (1-3 yaş) • Anal erojen bölge yaşamın ikinci yılında, bu sırada dışkılama aracılığıyla deşarj eğilim gösteren bütün uyarımların uygulayıcısı gibi görünmektedir. Dışkılama sırasında duyulan zevk, anal erotizmin primer amacıdır. • Daha sonraki denemeler, dışkı kitlesinin tutulmasıyla rektal mukoza uyarımlarının artabileceğini öğretir.
Rektal mukozadan daha şiddetli bir uyarım elde edebilme olanağı ve dolayısıyla retansiyon geriliminin artması oluyla daha kuvvetli bir his duyulması, anal erotizmde, bütün erotizmlerden daha büyük olan gerilim zevkinden sorumludur. Zevklerinde ön zevki uzatmaya ve son zevki geciktirmeye çalışan kimseler en azından latent olarak anal erotiktirler.
Anal erotizm çocuğun bir obje, yani dışkı karşısında birbirine zıt iki biçimde davranışına yol açar. Bu maddeyi hem vücudundan atar, hem de sevilen bir obje gibi tutar. Anal ambivalansın fizyolojik kökü budur.
Rektum bir yandan içi oyuk, dolayısıyla içine giren bir cisim tarafından uyarılabilen bir organken, diğer yandan aktif bir biçimde dışkıyı dışarı atabilen bir organdır. • Anal erotizmle biseksüalite arasınaki ilişkinin fizyolojik köklerinden biri de budur.
Çocuk cinselliği döneminin sonunda, bütün cinsel heyecanların genital yoğunluğu kazanılır. Cinsel organlara ilgi ve genital mastürbasyon üstün bir önem kazanır, hatta genital bir orgazm türünün ortaya çıktığı görülür.
Genital erotojenlik, anal ve ürtal erotik öğeler kadar primerdir ve bu öğelerin bir deplasmanı ile yaratılmamışlardır. • Bununla birlikte pregenital enerji yükleri genital dürtüler üzerine deplase olur ve genital erotojenliği artırırlar. Cinsel uyarılma hali, kaynağı neresi olursa olsun, giderek genital organlar üzerinde yoğunlaşır ve sonunda genital yolla deşarj olur.
Zaten libido oral, anal ve genital libido olarak ayrı şeyler değildir ve bir erojen bölgeden diğerine deplase olan tek bir libido söz konusudur. Fakat bazı fiksasyonlar gelişince bu deplasmanlara direnç oluşturan güçler faaliyete geçerler; öyle ki, örneğin nevrotiklerdeki pregenital fiksasyonlar,cinsel birleşme sırasında uyarılma halinin progresif genital yoğunlaşmasını engeller.
Fallik dönemdeki çocukluk genitalitesinin erişkin genitalitesi ile bazı farkları vardır. Söz gelimi çocuk genitaitesi mastürbasyon üzerinde temellenmiştir. Bu yaştaki çocuk için özellikle karakteristik olan, yeterince gelişmemiş olduğu, penisinin babasınınkinden ya da diğer bir erişkin erkeğinkinden daha küçük olduğu düşüncesinin sınırlandırdığı, erkekçe bir gurur incinmesidir. Bu gerçek, şiddetli bir narsisistik yaradır; çocuk, çocuk oluşuna içerler ve çok küçük bir penisi olduğu fikri, daha ileriki yaşlarda aşağılık duygularının anlatımı olabilir, ki gerçekte bu duygular odipal rekabet sırasında babasından daha aşağı olduğu izlenimine bağlıdır.
Fallik dönemde çocuk kendisini penisi ile identifiye eder. Bu organın aşırı narsisistik değerlendirilmesi, tam bu dönmede penisin duyumlardan yana son derece zengin hale gelmesi ve bu organla aktif şekilde etkili olma eğilimlerinin belirgin şekilde ön plana çıkmasıyla açıklanabilir.
Bu değerli organa bir şey olacağı korkusuna, kastrasyon anksiyetesi denir. Erkek çocuğun tüm gelişiminde bu derece önemli bir rol tanınan bu korku, bu aşırı narsisistik değerlendirmenin nedeni değil, sadece onun sonucudur. Kastrasyon anksiyetesinin etkinliğini, yalnız bu dönemdeki penise aşırı enerji yatırımı açıklar, kastrasyon anksiyetesinin oral ve anal anksiyetelerindeki öncülleri olan memelerin ya da dışkıların yitirilmesi anksiyetesi, fallik kastrasyon anksiyetesinin karakteristiği olan dinamik güçten yoksundurlar.
Fallik dönmedeki erkek çocuktaki kastrasyon anksiyetesi, oral dönmein yenme korkusu veya anal dönemin vücut içeriğinin çalınacağı korkusu ile kıyaslanabilir; kastrasyon anksiyetesi fallik dönemin misilleme korkusudur; bu korku, vücudun zarar göreceği fantastik korkularının en son derecesini temsil eder.
Bununla birlikte çocuğun çevresi onun böyle fantastik cezalandırılma beklentilerinin yarıdan çoğunu gerçekleştirir. Bir çok erişkin, bir çocuğun mastürbasyon yaptığını gördüğünde, onun orasını kesmekle tehdit eder. Genellikle tehdit çok daha dolaylıdır, fakat ister ciddi, ister şaka yollu olsun çocuğun kastrasyon tehdidi olarak yorumladığı diğer cezalar telkin edilir.
Hiç bir objektif tehdit içermeyen yaşantılar bile suçlu bilinci olan bir çocuk tarafından yanlış olarak tehdit edici gibi yorumlanabilir; örneğin dişi genital organlarını görünce, gerçekten penisi olmayan insanların bulunduğunun sanılması.. bazan bu tür bir gözlem, vaktiyle ciddiye alınmamış tehditlere ciddi bir nitelik kazandırabilir. Diğer bazı vakalarda, tek başına fallik döneme ulaşılması, pergenital dönemler boyunca fazla etki yapmamış eski tehditleri canlandırmaya yetebilir.
Bu dönemde kızlarda klitoris genital aygıtın duyumlarından en zengin, bütün cinsel uyarımları çeken ve deşarj eden bölümüdür. Mastürbatuar etkinlikerin ve psişik ilginin merkezi buradır. İkinci olarak kız çocukların da varlıkları fallik ve kastre edilmiş olarak ayırdığını belirtir; yani bir penisi olan yaratıkların bulunduğunun bilinmesine, sadece tipik olarak ben de ondan isterim tutumuyla değil; benim de ondan vardı, yitirdim fikri ile de tepki gösterilir.
Hem anatomik hem de sosyal farklılık kızların kendilerini eksik ve dezavantajlı hissetmesine yol açar. Penis kolay işeme ve uyarılma yanında, bağımsızlık içinde avantajlı görülür. Bu duygu belki de bu dönemde bütün cinsel duyumların klitorise yoğunlaşmasıyla ve klitorisin penisle karşılaştırılmasıyla ilgilidir. Klitoral cinsellikte aktif bir yanın ve anneyle birlikte bir çocuğa sahip olma arzularının bulunmasına sık rastlanır. Vaginal cinsellik babaya ve pasiviteye yönelmeyle başlar.
Kızlar penislerinin olmamasından annelerini sorumlu tutarlar . Amaç annenin vermeyi reddettiği “destekleri “ babadan almaktır. Kızların fantazilerinde “ penis” fikri “çocuk” fikriyle yer değiştirir ve üstün bölge olarak, klitorisin yerini bir şekilde anal ve özellikle oral, yani reseptif istekler alır.
Kamışa imrenme duygusu farklı derecelerde bulunabilir. Erkek olma arzusunun çok belirgin ve açık olduğu kızların yaşamlarının ilk yıllarında çok güçlü bir baba saplantısı yaşadıkları bilinmektedir.
Bu evredeki bir kızın kendisine zarar vermeden kamışa imrenme kompleksinin üstesinden gelebileceği iki yol olduğunu biliyoruz. Anneyle özdeşleşmenin tam gücünü kullanarak kamışa yönelik oto-erotik narsisistikçe arzuyu geride bırakıp, kadının erkeğe (ya da babaya) yönelik arzusuna ya da nesnel çocuk (babadan) arzusuna geçebilir.
CİNSEL KİMLİK (GENDER IDENTITY) • Kişinin dişilik veya erkeklik algısıdır. İki veya üç yaşlarında hemen herkesin ben erkeğim veya ben kızım diye katı bir fikri vardır.
Cinsel kimlik davranışın maskülinite veya feminite ile ilgili psikolojik yönlerini yansıtır. Kişinin cinsiyeti ile cinsel kimliği çoğu zaman iç içe girmiştir. Fakat bazan cinsel kimlik ve cinsiyet çatışmalı ya da zıt yönlerde gelişebilir. Cinsel kimlik aile üyeleri, öğretmenler ve çalışma arkadaşlarıyla yaşanan sonsuz deneyimden köken alır.
Doğum öncesi hormonal patoloji bebeğin saldırganlık ve aktivite düzeyinde etkilerde bulunsa bile çekirdek cinsel kimliği etkilemez. Ayrıca hermafrodik çocuklar da çekirdek cinsel kimliklerini, genetik ve biyolojik özelliklerine göre değil ona nasıl davranıldığına ve nasıl yetiştirildiğine göre geliştirirler.
CİNSEL ROL (GENDER ROLE) • Cinsel rol davranışı cinsel kimlikle ilişkili olan ve bir anlamda ondan kaynaklanan bir şeydir. John Money cinsel rol davranışını, kişinin bir oğlan veya erkek, kız veya kadın statüsüne sahip olmak üzere söylediği veya yaptığı bütün her şey olarak tanımlar.
Cinsel rol doğumda kurulmamıştır fakat, tesadüfi ve planlanmamış öğrenmeyle yaşanılan deneyimlerle, örnek almalarla, özdeşleşmelerle ve bir dizi duygusal süreçler tarafından belirlenir. • Standart ve sağlıklı sonuç cinsiyet kimlik ve rolün uyumlu olmasıdır. Biyolojik faktörler belirli olmasına rağmen kişinin biyolojik cinsiyetine uygun rolü kazanmasındaki majör faktör öğrenmedir.
Toplumsal ve kültürel farklılıklar cinslerin üsteleneceği rolleri de farklılaştırır. Bazı kültürlerde erkeğin mutfakta ya da banyoda herhangi bir iş yapması erkek cinsel rolü ile bağdaşmaz iken başka kültürlerde ev işlerinin paylaşılmaması bencillik ve olgunlaşmama belirtisidir.
Çeşitli kültürlerde erkek ve kız çocukları için kalıplaşmış toplumsal farlılık inançları vardır. Sözgelimi kız çocukları daha uysal, daha söz dinleyen, daha güvensiz, daha yardıma ihtiyaç duyan, başarıya daha az önem veren, daha duygusal , ezbere ve tekrar dayalı işlerde daha yetenekli iken, yüksek bilgi işlem düzeyi ve yaratıcılık gerektiren işlerde daha başarısızdırlar.