1.07k likes | 1.6k Views
1950-1960 Döneminde Türkiye Ekonomisi. Beşinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…. Dönemin Başbakanları. Ali Adnan Ertekin Menderes 1. hükümet: 22.05.1950-09.04.1951 2. hükümet: 09.04.1951-17.05.1954 3. hükümet: 17.05.1954-09.12.1955
E N D
1950-1960 Döneminde Türkiye Ekonomisi Beşinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…
Dönemin Başbakanları Ali Adnan Ertekin Menderes 1. hükümet: 22.05.1950-09.04.1951 2. hükümet: 09.04.1951-17.05.1954 3. hükümet: 17.05.1954-09.12.1955 4. hükümet: 09.12.1955-25.11.1957 5. hükümet: 25.11.1957-27.05.1960
Yeni İktisat Politikasının Özellikleri ve Belirleyicileri • Bu dönemde uygulanan iktisat politikaları, önceki dönemlerde uygulanan devletçi ve müdahaleci politikalardan oldukça farklıdır. • DP daha muhalefetteyken, devletçiliği ve devletin iktisadi hayata müdahalesini eleştirmiştir. • Bu çerçevede, iktidarın ilk yıllarında, liberasyonu artıracak önlemler almıştır.
İthalat 1950’de %60-65 oranında serbestleşmiş, • Fiyat kontrolleri kaldırılmış, • Özel kesimin daha rahat kredi alabilmesi için banka kredi faizleri indirilmiştir. • Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu (YSTK) 1951 ve 1954’te olmak üzere 2 defa düzeltilmiştir. Bundaki amaç, daha liberal bir mevzuat oluşturmak ve bu yolla yabancı sermaye girişini hızlandırmaktır.
1954 yılında Petrol Kanunu ile yabancı sermayenin petrol araması teşvik edilmiştir. • Yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek için oluşturulan bir diğer liberal kanun da “Ereğli Demir-Çelik Fabrikaları A.Ş. Kanunu”dur. (28.02.1960) • Liberalleşme adına verilen bir diğer söz de KİT’lerin özelleştirilmesidir. Ancak DP hükümetleri döneminde hiçbir KİT özelleştirilmemiştir.
Yine de, 1950-53 döneminde yeni bir KİT kurulmamış, mevcut KİT’lerin sermayeleri artırılmamış, KİT’ler aracılığı ile yatırım yapılmamış ve KİT’lerin kullandıkları krediler sınırlandırılmıştır. • 1954’ten sonra KİT’ler yeniden önem kazanmıştır. Hükümet bu konudaki fikrini değiştirmek zorunda kalmıştır. Mevcut KİT’lerin sermayeleri artırılmış, yeni KİT’ler kurulmuştur.
1954-59 döneminde KİT’ler, kamu kesimine açılan kredilerin %49.4’ünü kullanmıştır. Oysa bu oran 1950-53 döneminde sadece %4.7’dir. • KİT’lerin yeniden önem kazanma nedenleri şunlardır: • Özel kesimde KİT’leri satın alacak kadar sermaye bulunmamaktadır. • KİT’lerin ürünlerini ucuza almak, KİT’leri satın almaktan daha rasyoneldir. • Artan iç talebi karşılama konusunda özel kesim yetersiz kalmıştır.
1950-60 döneminde özel kesimde küçümsenemeyecek gelişmeler olmuştur. • Ancak kamu kesimi de genişlediği için, toplam ekonomik faaliyetler içerisinde kamunun payında bir azalma olmamıştır. • Hatta dönemin sonunda ortaya çıkan ekonomik kriz, özel kesim yatırımlarının spekülatif alanlara kayması nedeniyle, kamu payının artması sonucunu doğurmuştur.
Kamunun sanayi sektöründeki sabit sermaye yatırım oranı, 1950-52’de %49.75 iken %59.3’e yükselmiştir. • Kamunun sanayide yarattığı katma değerin oranı %59.1’e yükselmiştir. • Özetle, ekonomik konjonktür gereği, kamu kesimi payı azaltılamamış hatta tam tersine artırılmıştır. Ancak mevcut hükümet bunu kendi isteğiyle değil, dönemin koşulları nedeniyle yapmıştır.
1950-60 döneminde yatırımların GSMH’ye oranı %14.1 olmuştur. Bunun %6.8’i kamu ve %7.3’ü özel kesim tarafından yapılmıştır. • Yatırımların sektörel dağılımında ciddi bir dönüşüm vardır. Tarım, karayolu yapımı, haberleşme ve enerji sektörlerine daha fazla kaynak ayrılmıştır. • 1930’lu yılarda tarıma ayrılan yatırımlar %10 düzeyinde iken, 1950’lerde bu oran %21.7’lere ulaşmıştır. Neredeyse sanayi sektörüne ayrılan paya yetişmiştir.
Toplam yatırımların %44’ü üretken sektörlere, %56’sı alt yapı yatırımlarına ayrılmıştır. • Altyapı yatırımlarına bu kadar ağırlık verilmesi, sanayileşme konusunun gerçekten de özel kesime bırakıldığını doğrulamaktadır. • -- • Tarım sektörüne gösterilen özen, Marshall yardımları çerçevesinde ülkeye gelen tarım makineleri ile birleşince, tarım sektöründe ciddi artışlar olmuştur. • Makineleşme ile ekilen arazi miktarı artmıştır.
Taban fiyat uygulaması, destekleme alımları, tarım sektörüne verilen kredilerin artması gibi nedenlerle tarımsal üretim artışa geçmiştir. • Tarım pazara açılmaya başlamış, • Köyden kente göç başlamış, • Tarımdaki işsizlik açık işsizliğe dönüşmüş, • Şehirlerde gecekondular oluşmaya başlamıştır.
J. Morris’e göre, sanayide fabrikaların kurulması, ekilen arazilerin genişletilmesi, tarımsal ürünün artması, alt yapının gelişmesi ve enerji üretiminin artması hep büyümeyi uyarıcı etkiler yapmıştır. • Ama bu gelişmelerin hiç birisi planlı değildir ve aynı zamanda uyumsuzdur. • Bu gelişmeler ne “Kendine Yeterli Olma” ne de “Dengeli Büyüme” teorileri ile açıklanamaz!...
Yatırımların dağılımında, özellikle de yer seçiminde politik tercihler ağırlık kazanmıştır. • KİT ürünlerinin fiyatlandırmasında politik ve keyfi davranılmıştır. • KİT’ler keyfi istihdam depoları haline dönüştürülmüştür. • KİT’lerin zararları bütçeden ve TCMB kaynaklarından karşılanmış, bu da enflasyonist baskılara yol açmıştır.
Bütçe denkliğine önem verilmemiştir. Genişlemeci para ve maliye politikaları uygulanmıştır. • İç borçlanma ve TCMB kaynaklarını kullanma olağan hale gelmiştir. • Dönemin başlarında üretimdeki hızlı artışlar nedeniyle fiyat artışları pek hissedilmemiştir. • Ancak dönemin sonlarında, iç talep artışıyla birlikte, genişlemeci politikalar birleşince, yüksek enflasyon ortaya çıkmıştır. • 1954’de GSMH %3 oranında küçülmüştür.
Dönemin ilk yıllarında, söz verildiği gibi, dışa açık bir politika uygulanmıştır. • 1950’de ithalat büyük ölçüde serbest bırakılmıştır. • İkili antlaşmalardan ve clearing uygulamalarından vaz geçilmiştir. • Liberal bir yabancı sermaye mevzuatı oluşturulmuştur. • Bu liberasyonla birlikte dış ticaret açıkları artmaya başlamıştır. Beklenildiği kadar sermaye girişi olmadığı için, altın ve döviz rezervleri kısa sürede erimeye başlamıştır.
Bu liberasyon fazla sürmemiştir. 1952’de dış ticaret yeniden kontrol altına alınmış, 1953 yılında liberasyondan tamamen vaz geçilmiştir. • 1950 öncesi müdahaleciliği eleştiren hükümet, 1956 yılında “Milli Koruma Kanunu”nu yeniden yürürlüğe koymuştur. • Bu kanunla birlikte; • İthalatta, toptan ve perakende ticarette kar marjlarını belirleme yetkisi hükümete verilmiştir, • Fiyat kontrolleri yaygınlaşmıştır
Plansız devlet müdahaleciliği ve polisiye tedbirler ağırlık kazanmıştır. • İthalat; kambiyo kontrolleri, kontenjanlar, ikili antlaşmalar ve gümrük tarifeleri ile sınırlandırılmaya çalışılmıştır. • Bu gelişigüzel müdahalecilik, 1960’lı yıllarda uygulamaya konulan “Planlı Kalkınma Dönemi”nin temelini oluşturmuştur. • İthalatın kontrol altına alınması, yerli sanayi için mutlak bir koruma anlamına gelmiştir. • Maliyetler her ne kadar yüksek olsa da, fiyatların da yüksek olması, sanayi sektöründe karlılığın artması sonucunu doğurmuştur.
Ancak ithalat kontrollerinin abartılmasının bir sonucu olarak, 1956 yılından itibaren sanayi sektörü hammadde ve ara mamul temininde zorlanmış, bu da sanayi sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. • -- • Yabancı kaynak kullanımı bu dönemde de politika belirleyicilerden biri olmuştur. Yeniden yoğun bir şekilde dış borçlanma başlamıştır. Başlıca borç kaynağı ABD olmuştur.
Dış borçlanma ile dışa açılma politikası birlikte yürütülmüş, yabancı özel sermayeye teşvikler verilmiş, bütün bunlara rağmen, beklenildiği kadar yabancı sermaye girişi olmamıştır. • YSTK çerçevesinde 1954-60 döneminde toplam 104 milyon $ sermaye girişi olmuştur. • Bu dönemde dışarıdan temin edilen kaynakların büyük bir bölümü resmi krediler ve askeri yardımlar şeklinde olmuştur.
1946-50 döneminde, toplam 391 milyon $ dış kaynak kullanılmıştır. • En çok dış kaynak ABD’den sağlanmıştır. ABD Türkiye’ye 177 milyon doları bağış, 117 milyon doları kredi şeklinde toplam 294 milyon dolar kaynak kullandırmıştır. • Yabancı kaynakların toplam kaynaklar içindeki payı; 1948’de %4.6, 1949’da %3.9 ve 1950’de %2.3 olmuştur. • Yabancı kaynak girişi ile birlikte ekonomiye dışarıdan müdahaleler artmıştır.
Nitekim verilen krediler büyük ölçüde proje kredileriydi ve serbestçe kullanımı olası değildi. • Yabancı sermaye girişi ile birlikte yabancı uzman girişi de hız kazanmıştır. • Bu uzmanlar ABD veya temsil ettikleri sermayeye bağlı olarak Türkiye ekonomisine yön vermek istemişler ve kısmen başarılı da olmuşlardır. • Yabancı uzmanların görüş ve önerileri etkilidir, çünkü dış kaynağın devamlılığı bu görüş ve önerilere uymaktan geçmektedir.
1954 yılında bir Dünya Bankası uzmanı önerilerinde çok ileriye gidince, Dünya Bankası ile Türkiye ilişkileri gerginleşmiş, 1966’ya kadar Dünya Bankası’ndan kredi alınamamıştır. • Türkiye’ye kredi açan uluslararası kuruluşlar, 1956’dan sonra bir istikrar programı uygulamamızı ve paramızı devalüe etmemizi istemişlerdir. • Mevcut hükümet bunu kabul etmeyince, krediler düşürülmüş ve bu önerileri yapmaya mecbur bırakılmıştır.
Bu dönemde özel kesim ile kamu kesimi arasında belli bir işbölümü ve bütünleşme ortaya çıkmıştır. • Hatta bazı sanayi dallarında özel kesim ile kamu kesimi ortak yatırımlar yapmıştır. • 1950-60 döneminde kamu kesimi yatırımları; ulaştırma-haberleşme altyapısına, tarıma ve ara ve yatırım malları alt sanayine yönelmiştir. • Özel kesim ise tüketim mallarına, özellikle de dayanıklı tüketim mallarına yönelmiştir.
Özel kesim sanayi kuruluşları, ara ve yatırım mallarını kamu kesiminden çok ucuza almışlardır. Hatta maliyetinden daha ucuza aldıkları da olmuştur. • Bu durum kamudan özel kesime kaynak aktarıldığı anlamına gelmektedir. • Kamudan yapılan tek kaynak aktarımı bu değildir. • Kurulan ortak kuruluşlarda, kamu söz verdiği %49’luk sermayenin tamamını ödemiş, ancak özel kesim söz verdiği %51’lik sermayenin sadece %25’ini ödemiştir. Ancak yine de karın yarısını almıştır. Çünkü Ticaret Kanunu’na göre kar dağıtımı ödenmiş sermayeye göre değil taahhüt edilen sermayeye göre yapılmaktadır.
Özetlemek gerekirse, bu döneme devletin ekonomideki ağırlığının azaltılacağı vaadi ile başlanılmıştır. • İlk birkaç yıl boyunca uygulanan bu liberal politikalar, iç ve dış etkenlerin devreye girmesiyle terk edilmek zorunda kalınmıştır. • Müdahaleler ve kontroller artmıştır. • Devletin ekonomideki payı küçülmemiş, tam tersine artmıştır.
Bu dönemin belki de tek olumlu gelişmesi, özel kesimin artık ciddi anlamda ayakları üstünde duracak kadar gelişmesi olmuştur. • 1950-60 döneminde gerçekleştirilen sabit sermaye yatırımlarının yaklaşık %52.8’i özel kesim tarafından, %47.2’si kamu kesimi tarafından gerçekleştirilmiştir. • Dönemin sonlarına doğru özel kesimin yatırımlardaki payının azalma nedeni, yaşanan krizdir.
1950-60 Döneminde GSMH’de Sektörel Hasılalarda ve Refah Düzeyinde Gelişmeler • Bu dönemde GSMH, yıllık ortalama %6.3 artarak, 15867 milyon TL’den 26836 TL’ye yükselmiştir. • Bu dönemi aslında 2 alt döneme ayırarak incelemek gerekmektedir. • 1950-53 dönemini bazı iktisatçılar Türkiye ekonomisinin altın çağı olarak görmektedirler.
Gerçekten de bu ilk alt dönemde GSMH sabit fiyatlarla yıllık ortalama %11.3 oranında büyümüş, kişi başına gelir %8-8.5 oranında yükselmiş, 4 yıl içinde ihracat %48.8 oranında artarak 263.4 milyon dolar’dan 392 milyon dolar’a yükselmiştir. • Bu gelişmenin nedenleri şunlardır: • Üst üste 4 yıl boyunca iklim koşulları çok iyi gitmiştir. Tarımsal ürün çok olmuş, Türkiye dünyanın sayılı buğday, pamuk ve tütün ihracatçılarından biri olmuştur.
Kore Savaşı’nın yarattığı konjonktür tarımsal ürünlerin fiyatlarını %50 düzeyinde artırmıştır. Bu da bizim ihracat gelirlerimizi olumlu yönde etkilemiştir. • Tarımsal gelirin ve ihracat gelirlerinin artması, iç talebin ve yatırımların artmasına yol açmış, ekonomi canlanmıştır. • ABD’den sağlanan dış krediler de ekonomiyi canlandırmıştır. 1948-53 döneminde ABD’den 420 milyon dolar kredi alınmıştır. Bu rakam o zamanki GSMH’nin %3’ü civarındadır. Yatırımlar ve dış ticaret açıkları, büyük ölçüde bu şekilde finanse edilmiştir.
Dönemin başında sektörlerin GSMH içindeki payları şöyleydi: Tarım %42.6, Sanayi %14.5 ve Hizmetler %42.9 • İlk 4 yıl devam eden olağanüstü iyi hava koşullarına rağmen, tarım sektörü, sanayi ve hizmetler sektörü kadar artmamıştır. Yani sanayi ve hizmetler daha hızlı artmıştır. • Bunun bir sonucu olarak tarımın payı %3.1 azalırken, sanayi %2.4 ve hizmetler %0.7 oranında artmıştır.
Bu yapısal değişime rağmen, tarım hala ekonomide ağırlık sahibidir. Dönemin sonunda hala sanayi sektöründen elde edilen hasıla tarımdan elde edilen hasılanın yarısı kadardır. • Tarımın ekonomi üzerindeki etkisi o kadar fazladır ki, kötü hava koşullarının yaşandığı 1954 yılında tarımsal hasıla %14 oranında azalmış, sanayi hasılası %9.2 ve hizmetler hasılası %5.2 artmasına rağmen, GSMH %3.2 oranında küçülmüştür.
1950-60 döneminde tarım sektörü GSMH’deki payı bakımından hizmetler sektörünün 4.8 puan gerisinde kalmıştır. • Ancak tarım sektörünün istihdamdaki payı hala en büyüktür. 1950’de %85.7 olan oran 1960’da %75’e düşmüştür. • Bu düşüşün nedeni; köyden kente göçün hızlanması ve sanayi ve hizmetler sektörlerindeki istihdamın artmasıdır. • Tarım ve sanayi dışında kalan her alan hizmetler sektörüne dahil edilmiştir (Örn: inşaat, ticaret, ulaştırma, haberleşme, mali hizmetler, konut gelirleri, serbest meslekler, bankacılık ve hükümet hizmetleri vs)
Refah düzeyinde pek fazla veri bulunmasa da, elde edilen bazı verilerden yararlanarak uluslararası bir karşılaştırma yapılabilir. • Y. S. Tezel’e göre Türkiye’de 1950’de kişi başına gelir 203 dolardır. ABD’de kişi başına gelir 11.61 kat, Yunanistan’da 1.48 kat daha fazladır. • DİE verilerine göre 1958 yılında kişi başına gelir 265 dolardır. Aynı dönemde gelişmiş ülkeler ortalaması 1930 dolar, Güney Amerika ortalaması 210 dolar, Sovyet Blokunda 410 dolar ve az gelişmiş ülkeler ortalaması da 108 dolardır.
Bu dönemde Yunanistan’ın gerisinde Latin Amerika’nın ilerisinde olduğumuz açıktır. • Her ne kadar sağlıklı veriler olmasa da 1950-60 döneminde kişi başına gelirin %35-40 civarında arttığı söylenebilir. • Artan refahın nasıl paylaşıldığı konusunda açık bir kaynak mevcut değildir. • Kitabınızdaki Tablo 5.3, tarımın destekleme alımları ve banka kredileri ile birlikte çok yoğun bir şekilde desteklenmesine rağmen, tarım sektöründeki büyümenin GSMH’deki yüzde artışın gerisinde kaldığını göstermektedir.
Kırsal kesimdeki nüfus dönem sonunda hala %75 civarındadır. • Reel ücret endeksindeki gelişme 1950 = 100 iken 1960 = 127 olmuştur. • Geçinme endeksi ise 1950 = 100 iken 1960 = 253 olmuştur. • Yani ücretlerdeki artış, geçinme endeksindeki artışın ancak yarısı kadar olmuştur…
Ekonomide Yapısal Değişmeler-- Sanayi Sektörü -- • İthal ikameci sanayileşme stratejisi devam etmiştir. • Sanayi sektörü 1950-60 arasında toplamda %119.6 ve yıllık ortalama %8.3 büyümüştür. • Bu büyüme GSMH artış oranından daha büyük olduğu için, sanayi sektörünün GSMH büyümesine nispi katkısı artmıştır.
Dönem başında GSMH’ye olan katkısı (1950-53) %13.7 iken dönem sonunda (1957-60) %16.9’a ulaşmıştır. • -- • Türkiye’deki sanayi sektörü o döneme kadar 1930’lu yıllarda kurulan ve ithal ikameci sanayileşme stratejisinin bir uzantısı olan temel tüketim malları üretimine yönelikti. • Büyük ölçüde yerli tarımsal ve madeni hammaddeyi kullanmaya dayalıdır.
Sanayi sektörü 1950-60 arasında önemli bir gelişme göstermiştir. • Bu gelişmenin en önemli nedeni 1957’ye kadar olan iç talep genişlemesidir. • İç talep genişlemesinin nedenleri ise şu şekilde sıralanabilir: • Marshall yardımları ile tarımda hızlı makineleşme • Tarımın piyasaya yönelik üretime başlaması
1950-53 arası iyi giden iklim koşulları nedeniyle tarımsal üretimin artması • Kore savaşı nedeniyle tarım ürünleri fiyatlarının artmış olması • Tarım sektörüne verilen kredilerin artmış olması • Köylünün satın alma gücünün artmış olması ve • Köyden kente göçün artması, iç talebi canlandırmıştır.
İç talebin artmasında hükümetin uyguladığı genişlemeci para ve maliye politikaları da etkili olmuştur. • 1956’ya kadar ithalatta bir darboğaz yaşanmaması da etkilidir. İhtiyaç duyulan ara ve yatırım maddeleri kolayca ithal edilebilmiştir. • Bu sayede sanayide arka arkaya ciddi büyüme rakamlarına ulaşılmıştır. • 1950-57 arasında yıllık büyüme oranı ortalama olarak %9-10 civarındadır.
1954’te başlayıp 1956’da ciddi bir kriz halini alan istikrarsızlık ve döviz darboğazı, dış ticareti zora sokmuş bu da sanayi sektörünü olumsuz etkilemiştir. • Ara ve yatırım malları ithal edilememiş, • Enflasyonist baskılarla birlikte yatırımlar üretken sektörlerden uzaklaşmıştır. • -- • İthal ikameci politikanın amacı ekonomiyi dışa bağımlılıktan kurtarmaktır. Ancak bu amaca ulaşılamadığı görülmektedir. Tüketim malları açısından bağımlılık azalmış olmakla birlikte, ara ve yatırım malları açısından bağımlılık halen devam etmektedir.
1950’lerin ikinci yarısında, ithalatın %90’ı yatırım malları ve hammaddeden oluşmaktadır. • Bu rakam ithal ikameci sanayileşme stratejisinin ve sanayileşme sürecindeki hızlanmanın doğal bir sonucudur. • Dönemin sonlarında tüketim malları neredeyse tamamen ikame edildiği için, tüketim malları ithalatı %10’a kadar gerilemiştir.
1950’li yıllarda özel kesim her ne kadar büyük ilerleme göstermiş olsa da, artan iç talebi karşılama konusunda yetersiz kalmıştır. • Bu yetersizlik kamu kesimi tarafından karşılanmıştır. Bu nedenle kamu kesiminin payı küçültülememiştir. • Ancak kamu kesiminin varlığı özel kesimi olumsuz etkilememiş, tam tersine özel kesim ile kamu kesimi arasında işbölümü ve bütünleşme sağlanmıştır.
Özel kesim yatırımlarına iç talep yön vermiştir. • Özel kesim sanayileşmede öncü rol oynamak yerine, genelde bilinen alanlara yatırım yapmayı tercih etmiştir. • Bilinen alanlara (şeker, çimento, tekstil vs) aşırı yatırım yapılması, bu alanlarda kapasite fazlalıklarının oluşmasına yol açmıştır. • İç pazarın korunuyor olması, kapasite fazlasına rağmen karlılığı beraberinde getirmiştir. • Sanayileşmenin ileri düzeylerini ifade eden sınai tesisler daha çok kamu kesimi tarafından kurulmuştur.
Bu tespit şunlara dayanılarak yapılmaktadır: • Ara ve yatırım malları üreten alanlarda kamu kesimi yatırımlarının oranı oldukça yüksektir, • Özel kesime ait işyerleri ise, genelde küçük ölçekli iş yerleridir. • Kamu ile özel kesim arasındaki bu farklılık, işbölümü ve bütünleşme açısından yararlı bile olmuştur.
Özel kesim, kamu kesiminin ürünlerini satın alarak kamunun pazarı haline gelmiştir. • Kamu ise ürünlerini maliyetinin altında satarak özel kesime parasal anlamda dışsal ekonomi sağlamıştır. • -- • 1950-58 döneminde toplam yatırımların %21.7’si sanayi sektörüne tahsis edilmiştir.
Bu yatırımlar büyük ölçüde ara ve tüketim malları üreten alanlara yoğunlaşmıştır. • 1956’dan sonraki dönemde özel kesim yatırımları hem tüketim hem de yatırım malları üreten alanlarda azalmıştır. • Bu azalmanın en büyük nedenleri: • %20’leri bulan fiyat artışları ve • İthalatın zorlaşmasıdır.
Bu dönemin karakteristik özelliklerinden biri, tüketim malları üretiminin ağırlığını korumasıdır. • Tüketim malları üreten kuruluşların toplam sanayi kuruluşları içindeki payı, 1960’lara gelindiğinde hala %65 civarındadır. • Bu oran 1950’de %73 idi. • Asıl önemli gelişme ara malları üreten sanayi kuruluşlarında olmuştur. • Bu alt grubun toplam içindeki payı artmıştır.
Buna karşılık, yatırım malları ve dayanıklı tüketim malları üreten alt grupların payında önemli bir değişiklik olmamıştır. • Yani 1950-60 aralığında sınai üretimdeki genişleme, büyük ölçüde, temel tüketim malları ve ara malları üretimindeki artıştan kaynaklanmıştır. • Yani özetlemek gerekirse, 1960’a yaklaşıldığında Türkiye, temel tüketim mallarının ikamesini tamamlamak üzeredir. Bu önemli bir aşamadır.