280 likes | 799 Views
«Bilim Etiği» Bir örnek olay ve düşündürdükleri. Prof. Dr. Harun Tepe Hacettepe üniversitesi, felsefe bölümü. Bir Örnek Olay. “Karar No: 2 Konu, Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Yönergesi ve Kocaeli Üniversitesi Akademik Etik İlkeler Kitapçığı kapsamında değerlendirilmiştir.
E N D
«Bilim Etiği»Bir örnek olay ve düşündürdükleri Prof. Dr. Harun Tepe Hacettepe üniversitesi, felsefe bölümü
Bir Örnek Olay “Karar No: 2 Konu, Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Yönergesi ve Kocaeli Üniversitesi Akademik Etik İlkeler Kitapçığı kapsamında değerlendirilmiştir. Sonuç olarak somut olayda Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun henüz tamamlanmamış çalışmanın/araştırmanın kısmi bulgularına dayanan bilgileri medya aracılığıyla toplumla paylaşmasının; konunun yerel ve küresel duyarlılık gerektiren bir konu olması nedeniyle etik açıdan gerekli özenin gösterilmediği sonucunu ortaya koyduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.”
Örnek olay: Olgular Hamzaoğlu’nun 2009 yılında başlayan, ama henüz tamamlanmamış olan “Kocaeli’nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti ile Büyüme ve Gelişme Durumu” başlıklı proje çerçevesinde ulaştığı bazı verileri bir gazeteciyle paylaştığı; bunların ertesi gün yerel Demokrat Kocaeli gazetesinde “Annelerin sütü bile zehirli çıktı” başlığıyla haberleştirildiği ve bu haberlerin kimi ulusal televizyon kanallarında da yer aldığı; Vali Ercan Topaca’nın “Dilovasında anormal bir durum yok” dediği; Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun ise yaptığı kimi konuşmalarda Hamzaoğlu’nu şarlatanlıkla ve şov yapmakla suçladığı; bunun üzerine Hamzaoğlu’nun Belediye Başkanı hakkında dava açtığı, buna karşılık Belediye Başkanının da asılsız haberlerle “halkta korku ve panik yaratıyor” diyerek karşı dava açtığı;
OLGULAR Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi’nin – araştırma sonuçlarına ilişkin istediği verilerin Hamzaoğlu’ndan gelmemesi üzerine- “elinde yeterli bilgiler olmadan kanser konusunda halkı yanlış bilgilendirdiği” gerekçesiyle YÖK’ten Hamzaoğlu hakkında soruşturma açmasını istediği, YÖK’ün Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğüne soruşturma açılması için yazı yazdığı; Rektörlüğün de Hamzaoğlu hakkında disiplin ve ceza soruşturması açtığı; Kocaeli Üniversitesi Etik Kurulu’nun da Hamzaoğlu’nu etik açıdan kusurlu bulduğu
SORUN NEREDE? Tartışmalı olan, tartışılan –diğer bazı konular yanında- Onur Hamzaoğlu’nun devam eden bir araştırmanın verilerinin bir bölümünü basınla paylaşmasının doğru/etik bir eylem olup olmadığı, Hamzaoğlu’nun bu davranışıyla etik bir kusur işleyip işlemediğidir.
Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Kararı Kocaeli Üniversitesi Etik Kurul Yönergesi ve Akademik İlkeler Kitapçığı kapsamında değerlendirmiş ve Akademik İlkeler KitapçığıI. Araştırma Etiği Temel İlkelerBölümü a ve b bentlerinde yer alan iki ilkeye, “bilimsellik ilkesi” ile “araştırmalarda akademik özgürlük ilkesi”ne aykırı davrandığı için suçlu bulmuştur. A)Bilimsellik İlkesi şöyle ifade edilmiştir: Veriler, bilimsel yöntemle elde edilir. Bunların değerlendirilmesi, yorumu ve kuramsal sonuçlarının elde edilmesinde de bilimsel yöntemlerin dışına çıkılamaz ve sonuçlar saptırılamaz. Elde edilmemiş sonuçlar araştırma sonuçlarıymış gibi gösterilemez”.
Kararın değerlendirilmesi Bu ne yazık ki neredeyse olgusal bir yanlıştır. Çünkü Hamzaoğlu’nun açıkladığı veriler bilimsel araştırma sonucu elde edilmiş verilerdir, Raportör de bunun farkındadır, zira sadece 20 bebek ve 18 loğusa ait sonuçlara dayanarak açıklama yapıldığını, araştırmanın tüm deneklerine ilişkin bilgiler tamamlanmadan açıklama yapıldığını kendisi de raporunda dile getirmektedir. Hamzaoğlu’na neden tüm deneklere ilişkin bulgulara ulaşmadan açıklama yaptın denebilir, daha sonra elde edilen sonuçların ilk verilerle uyumlu olmayabileceği düşünülerek, bunun araştırma metodolojisi açısından sakıncalarından da söz edilebilir.
Aslında Hamzaoğlu araştırma sonuçlarını açıklamamış –bir basın toplantısı veya başka bir yolla araştırma sonuçlarını duyurmamış- kendisine yönetilen bir soru üzerine, uzmanı olduğu halk sağlığını tehdit eden bir acil bir durum nedeniyle –yeni bir ağır sanayi tesisinin kurulması girişimi karşısında- elde ettiği, hem de bilimsel yönteme uygun biçimde elde ettiği araştırma verilerinden bazılarını basınla paylaşmıştır.
Kararın değerlendirilmesi Bu nedenle, Hamzaoğlu’nun eylemi öncelikle a)bağlamı içinde değerlendirmeli –yani hangi koşullarda bu açıklamaları yaptığı- b) yaptığı şeyin araştırma sonuçlarını açıklamak değil, kimi araştırma verilerini basınla paylaşmak olduğu ve de c) bunu niçin yaptığı –eylemin neyin amaçladığı ve hangi ilkeye dayandığı- gözden kaçırılmamalıdır.
Akademik Kurul’un İkinci Dayanağı Akademik Etik Kurul Raportörü’nün Hamzaoğlu’nun eylemini aykırı bulduğu ikinci ilke «Araştırmalarda Akademik Özgürlük İlkesi»dir: «Etik ilkelere aykırı olmadığı sürece araştırmalara ve sanatsal çalışmalara karışılamaz ve bunlar engellenemez. Buna karşılık araştırmacılar ve sanatçılar araştırma konu ve yöntemlerini belirlerken özellikle üniversitenin bütçe uygulama ilkeleri doğrultusunda ve yerel veya kültürel duyarlılık gerektiren konularda özenli ve sorumlu davranır”
Hamzaoğlu’nun Savunması Hamzaoğlu da kendisini Araştırma Etiği Temel İlkelere Bölümü’nün başka iki maddesine, c ve f maddelerine gönderme yaparak savunmuştur. Bu ilkeler “Olası zararlı/risk içeren uygulamalar konusunda toplumu bilgilendirme ve uyarma ilkesi” ile (c) “Toplum ve insanlık karşısında sorumluluk ilkesi”dir(f).
Savunma Bu maddeler “araştırmacılar, sanatçılar ve yetkililerin yapılan bilimsel araştırma ve sanatsal çalışmaların sonuçları ile ilgili olarak olası zararlı uygulamalar konusunda toplumu bilgilendirmek ve uyarmakla yükümlüdür” (c) ve “Bilimsel ve sanatsal çalışmalar, düşünsel mülkiyet ve kullanım hakları saklı kalmak koşuluyla, insanlığın ortak malıdır. Bu nedenle, araştırma ve sanatsal çalışmaların içeriğinin toplum, insanlık ve çevre yararını ilgilendiren hiçbir bölümü gizlenemez, değiştirilemez, çarpıtılamaz ve yasaklanamaz” (f) demektedir.
Savunma ve Gösterdikleri Görüldüğü gibi aynı ilkeler kitapçığının ayrı ilkelerine dayanılarak bir ve aynı eylem etik açıdan hem suçlanabilir hem de övülüp alkışlanabilir. Bu bize, yalnız kural veya ilkeleri uygulayarak –eylemin içinde gerçekleştiği bağlamı, eyleyen kişiyi, eylemi niçin yaptığını yani hangi ilkeyle hareket ettiğini göz ardı ederek yapılacak değerlendirmelerin nasıl çıkmazlarla karşılaşabileceğini göstermektedir.
İkinci rapor: üç uzmanın etik raporu Prof. Dr. Hamzaoğlu, Dilovası’nda ölümlerin %33’ünün kanserden meydana geldiği olgusundan hareket ederek, yedi yıldan beri çevre kirliliğiyle ilgili araştırmalar yürütmektedir. Konumuz olan olayda, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, üç aşamadan oluşan ve yukarıda adı geçen araştırmanın ikinci aşamasını oluşturan, 56 lohusadan 18’inin “kolostrum”unun, 49 bebekten 20’sinin “meconium”unun, TÜBİTAK-BUTAL tarafından o zamana kadar yapılan (14.10.2010) analizlerinden elde edilen nesnel bulgulardan, “kirleticiliği yüksek [yeni] sanayi tesislerinin kurulması” tartışmalarının yapıldığı sırada, bir gazeteciyle yaptığı söyleşide (06.01.2011) iddia edildiği gibi “araştırma sonuçları”ndan değil; yukarıda adı geçen bulgulardan söz etmiştir.
Bu nitelikteki bulguları mevcut koşullarda Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun “ilgililerle” —ve bu ilgililer yalnızca önlem alacak kişiler değil, aynı zamanda o bölgede yaşayan insanlardır— paylaşması bir suç değil, görevi halk sağlığının korunmasında katkıda bulunmak olan bir bilim insanının yapması gerekendir. Çünkü sonuçları itibarıyla halkın sağlık hakkının ihlaline yol açan bölgedeki çevre kirliliğinin daha da artmasının geri dönülmez zararlara yol açması kaçınılmaz görünüyor. Bu zararlar tespit edildiğinde ise artık iş işten geçmiş olur. Geri dönülmez zararlar yaratan ve sağlık hakkını ihlal eden bu gibi konularda (örneğin, kot taşlamadan kaynaklanan silikosisvak’alarında olduğu gibi) bilimsel bulguların bir an önce “ilgililerin” dikkatine sunulmasının önemi büyüktür. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu da bir gazetecinin soruları üzerine, bu nitelikte olan bulgulardan söz etmişti.
Üç uzmanın raporu Oysa kendisi hakkında açılan davada Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun halkta panik yaratmak niyetiyle araştırma sonuçlarına ilişkin bilgi verdiği ileri sürülmekte ve bir gazeteci tarafından sansasyonel bir biçimde yansıtılan sözleri bu iddiaya kanıt olarak gösterilmekte; araştırma henüz bitmeden bilgi vermesinin de araştırma etiğine aykırı olduğu iddia edilmektedir. Bu suçlama ancak şeklen doğrudur. Çünkü Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, araştırmanın sonuçlarından değil, -yukarıda da vurgulandığı gibi- araştırma sırasında elde edilen bazı sorunlu bulgulardan söz etmiştir. Ayrıca duruma bir bütün olarak ve tekliğinde bakılmayıp, sadece şeklen bakıldığında, bu araştırmanın halen bitmediğini ileri sürmek de mümkündür.
Eylem övülecek bir eylemdir Çünkü araştırmanın üçüncü aşamasında, çevre kirliliğinin etkilerinin yeni doğanlarda 1,5 yaşına kadar izlenmesi öngörülmektedir. Uzun süreli araştırmalarda, özellikle geri dönülmez sonuçlar yaratabileceği öngörülen konularda, ara sonuçların kamuyla paylaşılması -birçok ülkede örneği görüldüğü gibi- olağan bir uygulamadır. Hatta yapılması gereken bir eylemdir. Deprem gibi bir doğal afetin yakında gerçekleşeceğini araştırmasını esnasında öğrenen bir bilim adamının bunu –henüz araştırması bitmeden ve araştırma sonuçlarını bir yayınla/sunumla duyurmadan- kamuoyuyla paylaşması etik olarak suçlanabilir mi? Yoksa bu bilim adamı büyük bir felaketten toplumu koruduğu için övülüp takdir mi edilir?
Lima Bildirgesi’ne göre durum Akademik Özgürlük ve Yükseköğretim Kurumlarının Özerkliği Bildirgesi’nin (1988) akademik özgürlük ve üniversite özerkliğiyle ilgili 1. ve 6. Maddelerine gönderme yaparak “Bu tanımlar çerçevesinde bakıldığında, bilim insanlarından ve üniversitelerden, bu tarzda davranmaları beklenir; bu ilkelere dayalı olarak davrananların da suçlanması elbette beklenemez. Ne var ki bu ilkelere karşın bazı bilim insanları ve üniversiteler, çekingenlik göstermekte ve hatta bu ilkelere aykırı davranabilmektedir. Bu şartlarda bilim insanlarının akademik özgürlük çerçevesinde yaptıklarının soruşturmaya uğratılıp cezalandırılmalarının, diğer bilim insanları üzerinde ve toplumda olumsuz psikolojik etkiler yaratma olasılığı yüksektir. Bu da bilimlerin toplumsal işlevini görmelerini engeller, en azından zorlaştırır” denilmektedir.
Biyoetik Derneği Raporu Hamzaoğlu ve arkadaşlarının seçtikleri araştırma konusu nedeniyle kutlanmaları gerektiği; bilimsel araştırma yöntemlerinden birisi olan izlem araştırmalarında belli dönemlerde verilerin yayınlanmasının olağan olduğu ve bunun araştırma etiği değerlerinin kendilerine yüklediği bir sorumluluk olduğu; “özellikle söz konusu araştırmada olduğu gibi, insan bedeninde toksik/kanserojen maddelerin izlerini araştıran ve maddelerin düzeylerini belli aralıklarla ölçen araştırmalarda veriler, araştırma süresinin ( …) tamamlanmasını beklemeksizin açıklanması” gerektiği;
Biyoetik Derneği Raporu sürecin bilimsel bilginin bilimsel toplantılar ve yayınlarla yayılması uygulamasına uymamasına karşın, bu olayda olduğu gibi “üretilen bilgi … toplum sağlığı için acil girişim gerektiren ve politika belirleyenler/karar verme yetkisine sahip olanların sorumluluklarını yerine getirmekte geciktikleri durumlarda, … bilimsel toplantı ve yayınlarla değil, basın yayın organları aracılığı ile de yayılabilir, hatta söz konusu olayda olduğu gibi, yayılması” gerektiği söylenmektedir
Raporda “araştırma verilerini açıklayarak halkı paniğe sevk etme” suçlamasına karşı çıkılarak, ilke olarak şu soruları sormaktadır: “Bir araştırmanın verilerinin açıklanması toplumu paniğe sevk edebilecek ise, bu olasılık verilerin açıklanması önünde bir engel oluşturur mu?” Suçlamaya ilişkin değerlendirmede ise “soruşturma gerekçesinin bilimsellik ve toplum yararı ile çeliştiği”, “toplumun paniğe kapılacak olmasını engellemek” gerekçesinin sadece bölge boşaltma işlemlerinin sağlıklı yürümesi açısından geçerli bir kaygı olabileceği, başka herhangi bir kaygının toplum yararını gözetmeyeceği, tam aksine durumu toplumdan gizlemek gibi haklı çıkarılamayacak siyasi kaygıları akla getirdiği” dile getirilmektedir.
Sonuç olarak, Rapor’da bilim insanlarının araştırma etiği değerlerinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmelerinin hukuki soruşturmaya uğramalarına neden olmaması gerektiği; bunun akademik özgürlükleri baskı altına aldığı, bilim insanlarının özgür çalışma ortamlarına sahip olması gerektiği, aksi takdirde bunun olumsuz sonuçlarının tüm topluma yansıyacağı, bunun bilim tarihinde pek çok örneğinin olduğu ifade edilerek, rapor şu tümcelerle sonlandırılmaktadır: “Tüm bu nedenlerle, Prof. Hamzaoğlu hakkında açılan soruşturmayı haksız, bilimsellikle bağdaşmaz ve son derece kaygı verici buluyor, bilimsel bilgi üretimi, üniversiter yapı ve dolayısıyla toplum sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahip olacağını düşünüyoruz. İlgilileri yetkilerini kullanırken, insanlığın büyük bedellerle önemini anladığı akademik özgürlük ve toplum yararı değerlerini gözetmeye çağırıyoruz” (Rapor, s. 5).
Doğru değerlendirmenin koşulları Hamzaoğlu’nun eylemini doğru anlamanın olmazsa olmaz koşulları şunlardır: a) onun bu açıklamayı hangi koşullarda –Dilovası’nın mevcut sanayi dokusu, kirliliğin boyutları, kanserden ölümlerin ülke ortalamasının üstünde olması, halk sağlığı uzmanı olması, uzun zamandır bu bölgede araştırma yapıyor olması, yeni bir sanayi tesisinin yapılacağı söylentilerinin kamuoyunda dolaşması ve bir gazetecinin bu konuda onun bilgisine başvurması- yaptığının,
b) niye yaptığı –ünlü olmak için mi, bilim adamı olarak bölge insanlarının zarar görmesini engellemek için mi vb.- c) yaptığı açıklamanın ne olduğu –araştırma sonuçlarının duyurulması mı yoksa araştırma verilerinin bir kısmının araştırma tamamlanmadan basınla paylaşılması mı- d) devam eden bir araştırmanın o an mevcut verilerini açıklama riskini niçin göze aldığı ve “bitmeyen araştırmanın verileri açıklanamaz veya bilimsel veriler bilimsel ortamlarda yazılı ve sözlü olarak paylaşılmalıdır” ilkelerini hangi değer ya da değerleri korumak için ikinci plana attığıdır.
Bu durum bize etik kuralların, hatta etik ilkelerin genellikle geçerli olsalar da her tek durumda geçerli olamayacaklarını, kimi zaman insanın değerini korumanın –başka ilkeler uğruna– bu ilkelere uymamaktan geçtiğini; etik değerlendirmelerin etik kuralların tek durumlara uygulanması şeklinde yapıldığında bizi nasıl çıkmazlara götürebildiğini göstermektedir.
Bunun için Kuçuradi’nin dediği gibi doğru değerlendirme yapabilmek için kurallar ve normlara değil, olguları olabildiğince açık bir biçimde görebilecek gözlere, değer bilgisine sahip etik duyarlılığı olan açık kafalara ihtiyacımız vardır.
TEŞEKKÜRLER harunt@hacettepe.edu.tr