200 likes | 472 Views
YAHUDİ HUKUKU. Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi. YAHUDİLERDE DEVLET SİSTEMİ. Peygamberler devri Hz . İbrahim Milattan önce yirmi birinci asırda yaşamıştır .
E N D
YAHUDİ HUKUKU Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi HukukFakültesi
YAHUDİLERDE DEVLET SİSTEMİ Peygamberler devri Hz. İbrahim Milattan önce yirmi birinci asırda yaşamıştır. Uzun zaman Mezopotamya’dan Filistin ve Mısır’a uzanan çöllerde kabileler halinde göçebe bir hayat süren İbraniler, Hz. İbrahim’in idaresi altında Filistin'e gelip yerleşmişlerdi Filistin'de İsrail Oğulları (Beni İsrail) adını alan İbraniler, sonraları aşağı Mısır’a giderek (muhtemel olarak M.Ö. 1680) oraya yerleşmişlerdi. M.Ö. 1400 tarihlerinden sonra Hz. Musa’nın önderliğinde buradan da ayrılmak zorunda kalmışlardı. Hz. Musa'nın peygamberliğiyle birlikte Musevilik’ İsrailoğulları arasında yayılmış ve Beni İsrail kabileleri arasında siyasi birlik kurulmuştur.
Cumhuriyet devri Yahudiler Milattan Önce 1400 tarihlerinde Mısır’dan ayrıldıktan sonra iki asır kadar Sina çöllerinde göçebe bir hayat sürmüşlerdi. Mısır’dan ayrılırken başlarında bulunan Hz. Musa'nın vefatı ve onun yerine Yuşa'nın Beni İsrailin başına geçmesiyle birlikte Cumhuriyet devri denilen yeni bir merhale başlamış oldu Bu devirde Beni İsrail kabileleri arasında siyasi birliğin ortadan kalktığını ve birbirinden ayrı yaşayan kabilelerin tam bir anarşiye sürüklendiklerini görmekteyiz. Dini prensiplere uyulmamış, kargaşalıklar bütün şiddetiyle hüküm sürmüş, bozulan düzeni yeniden kurma teşebbüslerden de bir netice elde edilememişti.
Cumhuriyet devrinde Beni İsrailin birbiri arkasına gelen hakimler tarafından idare edilmiştir. Hakimler, bu zamanlarda insanları birleştiren, onların ruhani problemleriyle ilgilenen, düşmanlara karşı mücadele eden ve Yahudi yasalarını uygulayan liderlerdi. Fakat, sahip oldukları şahsi kıymetlerinden dolayı iktidar mevkiine gelebilen, bir hükümdar sıfatına sahip olmaktan çok sıradan birer şef özelliğinde bulunan hakimler Beni İsrail kabileleri üzerinde kendi nüfuzlarını hissettirememişlerdi. Patriyarkalve demokratik bir manzara arzeden bu devrin en son hakimi Şimoil'in (Samuel-Smoil) on bir sene devam eden idaresi de İbraniler için ancak sınırlı ve geçici bazı olumlu neticeler doğurabilmişti
Beni İsrail Kırallar Devri. Milattan Önce 1200 tarihlerinden itibaren Filistin'e gelerek orada yeniden yerleşen İsrailoğullarının siyasi yapıları yavaş yavaş esaslı değişikliklere uğramaya başaldı. Beni İsrail kabilelerinin içinde bulundukları kötü durum, maruz kaldıkları dış tehlikeler onların kuvvetli bir şahıs etrafında birleşmelerini zaruri kılmıştı. Bu zarureti hisseden İbraniler de Cumhuriyet devrinin en son hakimi olan Şimoil'den içlerinden birini kıral seçmesini istemişti. Bir süre sonra Talût (Saul, M. Ö.1025-1010) kıral seçilmişti. Milattan önce bin senelerine doğru gerçekleşen bu olay ile İbranilerin siyasi tarihinde kırallık devri denilen yeni bir dönem başlamış oldu. Bu devrin başlangıcında Talût'u takiben İbrani'lerin başına geçen Hz. Davud (M.Ö. 1010-955) zamanında Beni İsrail Devletinin kuvvetlendiği ve Kudüs (Yebus) şehrinin de başkent yapıldığı görülmektedir
Hz. Davud 'un ölümünden sonra on iki yaşında Devletin başına geçen ve babası gibi saltanatla peygamberliği şahsında toplayan Hz. Süleyman (M.Ö. 955-935) Beni İsrail Devletini güçlendirmesine karşılık ondan sonra gelenler iyi bir idare kuramamıştı. Beni İsrail Devleti M.Ö. 935’te Yahuda ve İsrail Kırallıkları diye ikiye bölündü. İbranilerin kraliyet rejiminin özelliklerinden en önemlisi bu sistemin kendi varlığını bir taraftan halkın isteğine ve diğer taraftan da Allah’ın yardımına borçlu bulunmasıydı. Çeşitli sebeplerin tesiri altında kuvvetli bir şahsın idaresine tabi olmak ve böyle bir şahsın idaresi altında birleşmek ihtiyacını hisseden İbraniler, içinde bulundukları güçlüklerden kurtuluş çaresini bu tarzda bir sistemin kurulmasında aramışlardı
YAHUDİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI Yahudi hukukunun kaynaklarından biri Hz. Musa'ya verilen mukaddes kitap Ahdiatik idi. Ahdiatik beş kitaptan oluşuyordu. Bu kitaplardan birincisi olan "Tekvini mahlûkat" (Genese) elli fasıldan, ikincisi olan "Çıkış" (Exode) kırk fasıldan, üçüncüsü olan “Laveylûlar” (Levitique) yirmi yedi fasıldan, dördüncüsü olan "Sayılar" (Nombres) otuz altı fasıldan ve nihayet beşincisi olan "Tesniye" (Deuteronome) otuz dört fasıldan oluşmaktaydı. Bu hukuki belge, fertlerin hukuki durumlarını, aile hukukunu, miras hukukunu, mülkiyet hakkını, borçlar hukukunu, ceza hukukunu, yargı faaliyeti ve şehadeti ilgilendiren dikkate değer hükümleri ihtiva etmektedir
İbranilerin pozitif hukukunu ilgilendiren hukuki belgelerindan bir diğeri Mişna’dır. MişnaFilistin'in Romalılar tarafından istilası, Kudüs'ün tahribi ve İbranilerin çoğunun imhası ve geri kalanlarının da dağılması sonrasında Roma İmparatorunun himayesine mazhar olan aziz Yahuda (120-194) adındaki bir Yahudi hahamı tarafından otuz senelik bir çalışma neticesinde hazırlanmıştı İbranilerin pozitif hukuku ile ilgili belgelerin üçüncüsü de hukukçuların içtihadlarıyla, açıklama ve yorumlamalarıyla oluşan hukuk kurallarından ibaret bulunan Talmud'dur. Biri dördüncü asırda tamamlanan Kudüs ve diğeri beşinci asırda başlanıp altıncı asırda tamamlanan Babil olmak üzere iki Talmud bulunmaktadır
ÖZEL HUKUK • Hukuki Ehliyet Yahudi hukukuna göre şahıslar hür ve köle diye iki kategoriye ayrılmışlar ve köleler de yabancı ve İbrani olmak ürere ayrılmışlardı. Bunlardan yabancı köleler, kölelik vasfını sürekli olarak muhafaza eden kişilerdi. İbrani köleler ise borçlarını ödemekten aciz oldukları için kendilerini satan kişiler olup bunlar kölelik vasfını sürekli olarak muhafaza etmezlerdi. İbrani kölenin efendisi Filistin'de yerleşmiş bir ecnebi ise İbrani köle sürekli kendisini satın alabilir veya başkasına satın aldırabilirdi. Bu tür köleler belirli sürelerin doldurulmasıyla da hürriyetlerini elde edebilirlerdi. Eğer bu köle azad edilmek istemez de efendisinin yanında kalmayı arzu ederse, kölenin kulağı bir burgu ile delinir ve efendisinin yanında sürekli köle olarak kalırdı. Yahudi hukukuna göre efendisi tarafından döğülen ve sakatlanan kölede hürriyetine kavuşurdu.
Aile Aile müessesesini kabul eden Yahudi hukuku, özellikle çocukların baba ve anneleriyle olan ilişkileri hakkında önemli hükümler koymuştu. Mesela, çocuklar baba ve annelerine itaat etmek zorundaydı. Yine aynı esaslara göre baba ve annenin çocukları üzerindeki otoriteleri keyfi ve sınırsız değildi. Yapılan uyarılara rağmen kendini düzeltmeyen serseri, açgözlü, sarhoş çocuklar hakimler tarafından haklarında bir karar verildikten sonra taşlanarak öldürülürlerdi. Baba ve annesini döğen, onlara hakaret eden çocuklar ölüm cezasına çarptırılırdı
Evlenme Erkek evleneceği kadına vereceği hediyelerle, onu adeta satın almış olurdu. Yahudi hukuku, evlenecek kızların babalarından çeyiz almaları usulünü de kabul etmişti. Çocuğu olmayan bir kadının kocası ölürse, ölenin erkek kardeşi için yengesiyle evlenmek mecburiyeti kabul olunmuş ve bu evlenmeden doğan çocuk vefat eden ilk kocanın çocuğu kabul edilmişti. Yine bir kişi nişanlısı olmayan bir kızı aldatıp onunla münasebette bulunursa bu kızla evlenmesi icap ederdi. Yahudi hukukuna göre erkek aralarında adaletli davranmak şartıyla birden fazla kadınla evlenebilir. Hz. İbrahim Sara, Hacer ve Ketura adında üç kadınla evlenmişti.
Boşanma Yahudi hukuku boşanma müessesesini kabul etmiş ve erkeğe karısını istediği gibi boşayabilme hakkını tanımıştır. Sonra gelen Yahudi hukukçular erkeğin karısını boşayabilmesine ait bazı şartlar belirlemişlerdir. Bunun yanında belli şartlarla kadına da kocasından boşanma hakkını tanımışlardır. Yahudi hukukuna göre bazı durumlarda erkeğin karısını boşaması mümkün değildir.
Borçlar hukuku Tevrat'da yer alan hükümlere göre borçlar haksız muamele ve akitlerden doğmaktadır. Haksız muamelelerden doğan borçlara aşağıdaki örnekler verilebilir: Yaktığı bir ateşle başkasının tarlasındaki mahsullerin yanmasına sebep olan kişi sebep olduğu zarardan sorumluydu. Kazdığı bir çukura başkasına ait bir hayvanın düşmesi ve telef olması halinde çukuru kazan kişi hayvan sahibinin zararını tazmin ederdi. Hayvan sahibi olanlar hayvanlarının başkalarının hayvanlarına ve tarlalarına verdikleri zararları tazmine mecburdu
Tevrat'ta satım, karz, vedia, ariyet, kira ve hizmet gibi çeşitli hükümler bulunmaktadır. Satım aktinde, satıcı ile alıcı arasında senet düzenlenmesi usulü kabul edilmiştir. Ödünç verilen şeyi çalan kimse çaldığı şeyin kıymetinin iki mislini öderdi. Emanetçi kendisine emanet edilen hayvanın ölmesi veya sakatlanmasında bir kusuru bulunmadığına yemin edecek olursa, emanet edenin zararını tazmin etmezdi. Bir hayvan emanetçinin yanından çalınmışsa, bu takdirde emanetçi emanet edenin zararını tazminle mükellef tutulurdu. Ariyet alan ariyet verilen malda meydana gelen zarardan sorumlu tutulurdu.
CEZA HUKUKU Anne-babasını döğen, onlara hakaret eden çocuklar ölüm cezasına çarptırılırdı. Bir kavga esnasında başkasını yumruklayan veya taşla yaralayan kişi beraat etse bile döğülen veya yaralanan kişinin çalışamamasından doğan zararlarını ve tedavi masraflarını öderdi. Bir müessir fiil ile hamile bir kadının çocuğunun düşmesine sebebiyet veren kişi kadının ölmesi halinde ölüm cezasıyla cezalandırılırdı. Eğer kadın ölmeyip de sakatlanmış olsa fail de aynı şekilde sakatlanırdı. Kadının ölmemesi halinde fail kadının kocasının takdir edeceği tazminatı ödemeye mecbur tutulurdu
Başkasının malını çalan, başkasına ait bir şeyi sahibini iğfal suretiyle zimmetine geçiren, bulunmuş bir şeyi sahibini araştırmaksızın uhdesinde saklayan kişi suçlu kabul edilmişti. Hırsız yukarıdaki usullerle çaldığı malın değerinin bir kaç mislini ödemeye mecbur tutulurdu. Eğer çalınan hayvan hırsızın elinde sağ olarak bulunursa iki mislini vermekle mükellef tutulurdu. Eğer hırsızlık suçunun faili bu mükellefiyetleri yerine getirmezse bu takdirde kendisi satılırdı. Tevrat adam çalmayı da bir suç kabul etmiş ve bu suçu diğer hırsızlık suçlarından farklı olarak ölüm cezası ile cezalandırmıştı.
Yahudi hukuku zinayı da bir suç kabul ederek bu suçun failleri hakkında ölüm cezası kabul etmişti. Kahin olan kişilerin kızları eğer gayrimeşru ilişkide bulunacak olursa ateşte yakılmak suretiyle cezalandırılırdı. Erkek evlendiği kızın bakire olmadığını anlarsa, bu kız babasının evinde gayrimeşru münasebette bulunmuş kabul edilir ve taşlanarak öldürülürdü. Eğer erkeğin bu konuda iftirada bulunduğu anlaşılırsa, hem kızın babasına para vermeye mecbur tutulur ve hem evlendiği kızı hiç bir zaman boşayamazdı
Yahudi hukuku kölelerle cariyelerin şahıslarına karşı işlenen fiiller hakkında da belirli cezalar tespit etmiştir. Mesela bir kişi kölesini veya cariyesini değnek ile döğer ve döğülen köle veya cariye ölürse, bu takdirde suçlunun cezalandırılması gerekirdi Tevrat'a göre, güneşe, aya, yıldızlara tapınmak suçtu. İki veya üç kişinin şahitliği ile bir kimsenin bu suçu işlediği sabit olursa, suçlu taşlanarak öldürülürdü. Allah'danbaşka ilahlara kurban takdim eden kişi hakkında da ölüm cezası uygulanırdı. Tanrıya küfreden taşlanarak öldürülürdü. Peygamberlik iddiasında bulunanlar da öldürülmek suretiyle cezalandırılırdı.
YAHUDİLERDE ADLİ TEŞKİLAT VE YARGILAMA Yahudilerde dini kurallar uygulandığı için hahamlar yargıçlık yapmakta, mabetler de mahkeme olarak kullanılmaktaydı. Din adamlarının yanında ihtilafları çözmek üzere her şehrin kapısında yer tutan ihtiyarlar heyeti de bulunmaktaydı. Basit suçlar ihtiyarlar heyeti tarafından, önemli suçlar ise hahamlar tarafından karara bağlanırdı. Suçun ispatlanmasında şahitlik delili öncelikli olarak kullanılmaktaydı. On Emir’in dokuzuncusu şahitliğin tam bir dürüstlük içinde yapılması ile ilgiliydi. Suçun ispatlanması için iki veya üç şahit gerekirdi. Yalan yere şahitlik halinde itham edilen suçun cezası ne ise yalancı şahite de aynı ceza verilirdi. Şahitlik delilinin yanında yemin delili de kullanılmaktaydı Yahudi hukuku hakimlere saygı gösterilmesini, davalara adil bir şekilde bakılmasını, yabancı ve yetimlerin haklarının korunmasını, şahıslara sosyal durumlarına göre farklı muamele edilmemesini, rüşvet alınmamasını emretmektedir