160 likes | 875 Views
Üç Kız Bir Ana (Bir Halk Türküsü Öyküsü). siz hiç, bir türkü dinlerken ağlamak, yana yana ağlamak istediniz mi?. GİRİŞ Kültür paylaştıkça çoğalan bir zenginliktir. Türkülerimiz de, öyküleri de, nesilden nesile miras bırakılması gereken büyük bir kültürel zenginliktir.
E N D
Üç Kız Bir Ana (Bir Halk Türküsü Öyküsü) siz hiç, bir türkü dinlerken ağlamak, yana yana ağlamak istediniz mi?
GİRİŞ Kültür paylaştıkça çoğalan bir zenginliktir. Türkülerimiz de, öyküleri de, nesilden nesile miras bırakılması gereken büyük bir kültürel zenginliktir. Okuyacaklarınız pek çok sanatçımızın çalıp söylediği “Üç Kız Bir Ana” türküsü ile ilgili. Kimi sanatçının albümünde “Anonim” hatta “Azerbaycan” olarak kaynak gösterilen, kimisinin albümünde hiçbir kaynak gösterilmeyen bu türkünün aslında bir Sarıkamış türküsü olduğunu, kaynak kişisinin - türküyü yakan ozanının - Kurbani Kılıç olduğunu, derleyen Muzaffer Sarısözen’in de türküyü 22 Mayıs 1951’de 1144 sıra numarası ile Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Repertuarına: “Yaylasından İnmişler” ismiyle kaydettirdiğini pek azımız bilir. Öyküsü ise günümüze dek hiç yazılmamıştır; bir süre daha yazılmazsa, yazdıracak bir tanığı, bileni de kalmayacaktır. “Üç Kız Bir Ana” ve “Kurbani Kılıç” bilgilerinin sunulduğu bu çalışmada, internet ortamındaki boyutu az tutabilmek için fonda çalan türkünün sadece giriş kısmı yer almaktadır. Bu kısım dosya boyutu göz önüne alınarak ses kalitesi oldukça düşürülmüş olarak tekrarlanmaktadır. Bu kötü kaydı dinlerken kendinizi lambalı kocaman bir radyonun “Uzun Dalga”sından Ankara Radyosu’nu, Muzaffer Sarısözen’in “Yurttan Sesler”ini cızırtılı bir şekilde dinler gibi hissedebilirsiniz. Şimdi ses düğmenizi bir yelken gibi açabilir, peşine düşülmüş bir türkümüzün öyküsüne açılabilirsiniz. Nice bilgi paylaşımında birlikte olabilme dileği ve hep sevgilerimle… düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
KIZILAY’A YÜRÜYÜŞ • Bir yandan Kızılay’a doğru yürüyorum, bir yandan da “Üç Kız Bir Ana”yı dinliyorum ve dayanamayıp arıyorum: • Sabahattin yaa, muayenehaneden çıktığımdan beri “Üç Kız Bir Ana”yı dinliyorum; dokunsan ağlayacağım, keşke sana da dinletebilseydim. • Ne kadar buruktur onun sözleri, ezgisi; n’olmuştur da bu üç kızla anası bir dama çıkmış, yana yana ağlamaktadırlar? • Biraz Güvenpark’ta oturalım mı? • ** ** ** • GÜVENPARK’TA • Hayatımın heykelinin dibinde oturuyoruz Sabahattin Sürmen’le. Hayat sel olmuş, akıp gidiyor. Herkes tutunacak, canını kurtaracak bir dal ararken kimse kimsenin halini görmüyor. • Bu telaşta kimin uğrunda türküler; • “ortada çukur var”ken, herkes yandan geçip gidiyor. • - Bu bir Sarıkamış türküsü. Muzaffer Sarısözen derlemişti, ama kaynak kişisi, ozanı Kurbani Kılıç. Bu türküyü kim bilir nasıl bir ruh haliyle, nelere tanık olup da döktürmüştü.
- Atlayıp trene Kars’a gidelim mi? 1950’lerde Muzaffer Sarısözen’in derlemeler için yaptığı yurt gezileri gibi, biz de araya araya bulalım mı Kurbani’nin ailesini, dinleyelim mi türkünün hikayesini? O an istasyona gidebilir, Kars yaylalarına, Sarıkamış yollarına, bir türkünün peşine düşebilirdik. - Tamam, 9 Temmuz’dan sonra gidelim. - Yaşasııın; muhteşem bir yolculuk olacak bu… ** ** ** AKŞAM (ve soru işaretleri) Akşam yana yana Kurbani Kılıç bilgileri arıyorum. Her tarafta “Üç Kız Bir Ana”nın hangi albümlerde yer aldığının listesi, ama “Kaynak Kişi”lik dışında yok, yok işte başka bir bilgisi. Bilgi Kars’ta, ya da Edirne’de, ya da Çin’de; fark eder mi? Her nerede ise oraya gidip öğrenmek ve dönüp bilgilendirmek en güzeli değil mi? Şimdiki gençlerin türkülerimiz, bu yurdun sesleri hakkında ne kadar bilgisi var ki?
Nesilden nesile geçmesi gereken her türkünün bir öyküsü varken, bu öykülerin de araştırılıp, gelecek nesillere kültür mirası olarak bırakılması gerekmez mi? “Hey Onbeşli Onbeşli” türküsünü çoğumuz düğünlerden biliriz. Neşe içinde oynar, keyifle söyleriz. Ama çok azımız bu türkünün yanık, hüzünlü öyküsünü, bunun bir düğün şarkısı değil, bir “ağıt” olduğunu biliriz. Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı … diye keyifle söyleyen kaçımıza anlatılmıştır: 1. Dünya Savaşı’nda Tokat’ın Tahtaoba Köyü’nden Hüseyin ile Hediye’nin sevdası, “Onbeşli”nin askere çağrılan 1315 doğumlular olduğu, Yemen ellerine giden 1315’li Hüseyin’den bir daha haber alınamayınca Hediye’nin 61 yaşındaki zengin tüccar Emin Efendi’yle evlendirilişi, Emin Efendi’nin bir sene sonra ölüşü, Hediye’nin başına gelenler ve sekiz sene sonra Hüseyin Yemen’den geri döndüğünde Hediye’nin yerinde esen yelleri? Ya meraklısı dışında kaç kişi bilir Çanakkale Boğazı’nda batan Dumlupınar Denizaltısı’nda içilen son sigaranın “Ah Bir Ataş Ver”ini? Yine Huriye’ye, yani Misket Kız’a ağıt “Ankara Misketi”ni, zalim Gürcü Beyi’nin korkulu rüyası Hekimoğlu’nun aynalı tüfeğini, Debreli Hasan’ın, yolunu kestiği gencin evleneceğini öğrendiğinde düğün parası verişini? Neden derslerde okutulmaz türkülerimiz ve öyküleri; bu ülkenin asıl ezgileri, gerçek zenginlikleri? ** ** **
Kemanını dinlemeye doyamadığım, eğri dişlerine tel takıp “telli turna”ya dönüştürdüğüm konservatuvar öğrencisi sevgili Bensu Ünsal’ın babası Abidin Ünsal da sazını dinlemeye doyamadığım bir üst düzey bürokrat. Halk müziği kültürü son derece derin bir gönül insanı. • Böyle ruhun bedene sığmadığı bir akşamda, Kurbani bir de ona sorulmaz mıydı? • - Abidin Bey; bu saatte rahatsız ettim ama sabahtan beri “Üç Kız Bir Ana”yı dinliyorum; hiçbir ortamda bu türkünün öyküsü ve Kurbani Kılıç hakkında bilgi yok, Sizin bu türkünün öyküsü ve ozanı Kurbani’yle ilgili bilginiz var mı? Biz on güne kadar trene atlayıp Sarıkamış’a Kurbani’nin ailesini aramaya gideceğiz. • - Kurbani’nin oğlu çok iyi arkadaşım ve Ankara’da yaşıyor. • - …! Hemen gidebilir miyiz? • - Hemen arıyorum… • Ve ertesi akşam sazımızla sözümüzle muayenehanemde buluşmaya karar veriyoruz. • Yine telefona sarılıyorum: • - Sabahattin, hani Kurbani’nin ailesini aramak için Kars’a gidecektik ya; yarın Kars yani Kurbani’nin oğlu buraya geliyor. • - …!
3 TEMMUZ 2008 AKŞAMI Bir bekleme salonu. Gündüz çocuk hastaların beklediği koltukta bir oğul - sazıyla sözüyle Kurbani Kılıç’ın oğlu Ali Feza Kılıç - oturuyor; Sabahattin, Abidin ve ben de karşısında. Yani üç baba, bir oğuldan hem öykü hem de saz dinliyoruz doya doya. Türk Halk Müziği’nin ne efsane isimlerini tanımış Ali Feza Kılıç anlatıyor babası Kurbani’yi ve “Üç Kız Bir Ana”yı. “Üç Kız Bir Ana”nın ve Kurbani’nin öyküsü: Bin dokuz yüz kırklı yılların sonları; Kars’ın Sarıkamış ilçesinin Iğdır Köyü. Her sene temmuz ayında bütün köy halkı iki aylığına yaylaya göç eder. Büyük ve küçük baş hayvanlarıyla, çadırları, kovanları, kazanları, kızanları, ocaklarıyla, yolda yemek için hazırlanmış katmeri, peyniri, ketesiyle muhteşem bir göçtür bu. Bu yiyecekler yolda rastlanılanlara da ikram edilir. Varılan gece büyük bir ateş yakılıp, halay çekilir. Kekikli otlarla beslenen, çevresi nane kokan sulardan içen hayvanlardan sağılan sütten, peynir, çökelek, kaymak, yoğurt yapılırken, kırpılan koyunlardan da yün elde edilir. Şehirlinin hayatından çok farklıdır yayla hayatı, gün ışığında hep iş vardır yaylada. Sabah 4’te kalkılır, akşam 8 olduğunda idare lambaları söndürülmüş, herkes yer yataklarında uykudadır. Ertesi gün de sırtlarında Sazak Yeli, sac ekmeği pişirmekten, hayvan otlatmaya, kışlık erzak oluşturmaktan, yeşillik toplayıp kurutmaya - tadına doyulmaz bir çalışma vardır. Tabii türküler de vazgeçilmezlerindendir yaylanın. Güneş, Güneş gibiyken gündüzlerinde, Ay da Ay gibidir yayla gecelerinde, türküler de türkü gibiyken Iğdır Köyü’nün yükseklerinde.
1 Temmuz 1923’te, Kurban Bayramı’nda doğmuş Kurbani Kılıç da köyün türkü yakanlarındandır. Önceleri, “Süsem Sümbül Bitirmişem”: Aman gızlar yar muhannet Gökyüzüde halı O mehi cemalı Soldurur meni … gibi Azeri tarzda türküler üretirken, türkü yolculuğuna Sarıkamış havalı türküleriyle devam etmiştir. Baba İbrahim Kılıç, Anne Adile Kılıç ve 9 kardeşiyle göçerler yaylaya. Günümüzde yaylaya gidenler oldukça azalırken, o yıllarda yazın kimse kalmaz köyün taş üstüne taş konmuş hanelerinde. Hane reisleri arada köye dönse de, çoluk çocuk yaylaya gitmek yaşamsal bir zorunluluktur o devirde. Köylülerinden bir hane reisi hastalanır o yaz. Üç kızı ve karısıyla yaylaya gidemeyecektir, ama yaylaya da gidilmelidir. “Siz gidin…” der anaya. “Ben burada kalır, kendime bakarım; sizin dönüş yolunuzu gözlerim - ama ben gidemeyeceğim…” İbrahim Kılıç Adile Kılıç Hatun Kılıç Kurbani Kılıç Cumhur Öztürk Kılıç Yıldız Kılıç
Er kişinin sözü buyruktur. Üç kız, bir ana, düşerler yayla yollarına. Akılları bir yaz boyu göremeyecekleri, köyde bir başına yaşayacak kocada - babalarında kala kala, giderler suları buz gibi yaylalara. İmece usulüdür yaylada hayat. Hab olayında kertli çubuklarla ölçülen sütler birbirine ödünç verilir. Herkes yardım eder üç kız ve anasına. Derken güz gelmeden, Alem Yeli esmeden, Iğdır Köyü’ne dönüş vakti gelir. Döndüklerinde üç kız, bir anayı büyük acı beklemektedir. Dönmelerine çok az kalana kadar idare etmiş baba son nefesini tüketmiştir. Yaylasından inmiş, köy yolunu tutmuş üç kız, bir ana, köylerine varıp, acı haberi duyunca, çıkıp dama, “oooy, oyyy…” diye ağlamaktadırlar yana yana. Köyün ozan delikanlısı Kurbani Kılıç da sokulmuştur yanlarına; üç kız bir ana ağlarken yana yana, gözyaşları düşerken yanaklarına, çanak tutmaktadır yüz yıllarca gönüllerden akacak bir türkünün ilk damlalarına. ** ** ** İbrahim Kılıç Adile Kılıç Hatun Kılıç Kurbani Kılıç Cumhur Öztürk Kılıç Yıldız Kılıç
SONRASI: Kurbani, Ziraat Bankası’na girmiştir; bu arada Ankara Radyosu’nda “Yurttan Sesler”i yapan, bu ülkenin halk müziğine sonsuz gönül ve emek vermiş Muzaffer Sarısözen Kurbani’yi de, Üç Kız Bir Ana’yı da keşfetmiştir. Sarısözen’in 1950’deki 373 ezgi derlediği 14. derleme gezisi - Kars ziyareti ertesi Kurbani’nin türküsünü derlemiş, 22 Mayıs 1951 tarihinde 1144 sıra numarası ile Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Repertuarına: “Yaylasından İnmişler” ismiyle kaydettirmiştir. Bu arada oğlunun saz ile söz ile uğraşmasını istemeyen o dönem yörenin söz sahibi isimlerinden, baba İbrahim Kılıç da var gücüyle oğlunun bu gidişine engel olmaya çalışmaktadır. Yıllar sonra bu öyküyü torunu Ali Kılıç’a: “onu neredeyse vuracaktım” diye anlatacaktır. Kurbani her şeyi bırakır; bir elinde sazı, gömlek cebinde Yenice cigarası, alıp ailesini gelir Ankara’ya, Bahçelievler 1. Caddeye. Çok uzaklarda Sarıkamış, Iğdır Köyü, kekikli yaylalar, gözü yaşlı ana - kızlar, yeni yaşamının başındadır. Daha sonra Radyoevi’nde çok sevilir Kurbani. Muzaffer Sarısözen’le başlayan radyo yolculuğu Nida Tüfekçi’yi tanımasıyla devam eder.
Radyoda bu kadar sevilince, halasıyla Ankara’ya göçmüş Ali Ekber Çiçek’i de alıp götürür ve Muzaffer Sarısözen ile tanıştırır. Daha sonra “Haydar Haydar” gibi unutulmaz eserler bırakacak halk ozanı Ali Ekber Çiçek için de yepyeni bir dönem başlamaktadır. Aşık Daimi de (İsmail Aydın), Kurbani’nin çok yakın dostudur. Aşık Daimi’yi halk müziğine gönül vermişlerin hepsi bilse bile, bir başka bin yılın çocukları kendisini Sezen Aksu’nun söylediği Daimi eseri: “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” sayesinde tanır. Kurbani Kılıç 26 Nisan 1996 tarihinde, sazla, sözle, aşkla geçmiş bir yaşamın ardından aramızdan ayrılmıştır. ** ** **
ŞELPE TADINDA BİR GECEDE Bir türkünün peşinden koşarken, “ooof, offf” çekip trenle Kars’a gidecekken, türkü gelip bizi bulmuştu. Okyanus sığacak toprak havuza, bir damla daha katılmasına neden olmuştu. Ne yazarsam yazayım eksik kalacak bir “gönül”lü yolculuğun daha bitiminde, zeybeğimizin, tekemizin, kaşığımızın, horamızın, barımızın, halayımızın, horonumuzun, gelecek kuşaklara aktarılacak kültürel borcumuzun bu ülkeye aşkımızın, coşkumuzun eksik olmaması dilekleri
ve hep sevgilerimle… düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com 7 temmuz 2008 düş hekimi belgeselleri: http://www.ergir.com/belgeseller.htm fonda çalan: üç kız bir ana – ali feza kılıç (amatör kayıt) ali feza kılıç iletişim: alifezakilic@yahoo.com.tr