700 likes | 924 Views
Türkiye Ekonomisinde 1990’lı yıllar ve 5 Nisan 1994 Kararları. Sekizinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…. Dönemin Başbakanları. Ali Hüsrev Bozer 31 Ekim 1989 – 9 Kasım 1989. Yıldırım Akbulut 9 Kasım 1989 – 23 Haziran 1991. Ahmet Mesut Yılmaz
E N D
Türkiye Ekonomisinde 1990’lı yıllar ve 5 Nisan 1994 Kararları Sekizinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…
Dönemin Başbakanları Ali Hüsrev Bozer 31 Ekim 1989 – 9 Kasım 1989 Yıldırım Akbulut 9 Kasım 1989 – 23 Haziran 1991
Ahmet Mesut Yılmaz 23 Haziran 1991 – 20 Kasım 1991 Sami Süleyman Gündoğdu Demirel 20 Kasım 1991 – 16 Mayıs 1993 Erdal İnönü 16 Mayıs 1993 – 25 Haziran 1993
Tansu Penbe Çiller 25 Haziran 1993 – 5 Ekim 1995 5 Ekim 1995 – 30 Ekim 1995 30 Ekim 1995 – 6 Mart 1996 Ahmet Mesut Yılmaz 6 Mart 1996 – 28 Haziran 1996 Necmettin Erbakan 28 Haziran 1996 – 30 Haziran 1997 Ahmet Mesut Yılmaz 30 Haziran 1997 – 11 Ocak 1999
1988 – 1993 Dönemi • Bu dönem, tıpkı bir önceki dönem gibi, iç talep genişlemesine dayalı büyümenin istikrara tercih edildiği bir dönem olmaya devam etmiştir. • Eriyen işçi ve memur maaşlarına bu dönemde biraz daha yüklü zamların yapıldığı, tarımsal ürünlerin taban fiyatlarının artırıldığı bir dönemdir. • Bu yolla yıllık ortalama büyüme yeniden %6’lara yükseltilmiş, ancak enflasyon da %60’lara tırmanmıştır.
Yıllık ortalama %6’lık büyüme her ne kadar tatmin edici gibi görünse de ekonomideki dengesizlik kronik hale gelmiştir. Örneğin 1988, 1989 ve 1991’de büyüme %2’nin altında kalmıştır. • 1988 yılında yaşadığımız stagflasyonu 4 Şubat 1989’da alınan mali önlemlerle aşmaya çalıştık. Ancak, stagflasyon olgusu 1989 yılı boyunca aşılamadı. • Ekonomideki bu aşırı dengesizlikler, iç ve dış konjonktürdeki dengesizliklerle açıklanmaktadır.
Özellikle 1991 yılındaki “Birinci Körfez Krizi”, 1990’da kendini toparlayan ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. • 1992 ve 1993 yılları sorunsuz geçmekle birlikte, 1994 yılında yeniden bir kriz yaşanmıştır. GSMH %6.1 oranında küçülmüştür. • 1994’te KBDGSMH 2159 dolara gerilemiştir. Oysa bu değer 1993 yılında 3056 dolar düzeylerinde idi.
GSMH’daki dengesiz büyüme 1991-1999 döneminde de devam etmiş, yıllık ortalama büyüme sadece %3 olmuştur. • Bu açıdan bakıldığında, bu dönemin, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en kötü 10 yıl olduğu söylenebilir. • --- • 1989’dan itibaren reel kur uygulaması terk edilmiş ve TL yeniden aşırı değerli hale gelmiştir. İhracatımız bundan olumsuz yönde etkilenmiştir. İthalattaki artış devam ettiği için dış ticaret bilançosu açıkları artmıştır.
1980’li yıllar boyunca sürdürülen dış borçlanma eğilimi bu dönemde de devam etmiştir. • 1980’de 15.2 milyar dolar olan dış borçlar, 1989’da 41.7 milyar dolara ve 1993’te de 67.3 milyar dolara ulaşmıştır. • Dış borçların kompozisyonu içerisinde kısa vadeli borçlar ağırlık kazanmaya başlamıştır. • Kısa vadeli borçların toplam dış borçlar içerisindeki payı 1989’da %13.8 iken 1993’te %25.1’e çıkmıştır.
Dış borç servisi ile kısa vadeli dış borçların toplamı, cari işlemler bilançosu gelirlerinin ¾’üne karşılık gelmeye başlamıştır. • Bu borçları ödeyebilmenin tek yolu yeniden ve daha yüksek faiz ile borçlanmadır. Nitekim öyle de olmuştur. • 1988-93 döneminde sadece dış borçlar değil iç borçlar da artmıştır. İç borçlanmanın artması yurt içi faiz oranlarını yükseltmiş, bir çok banka iflasın eşiğine gelmiştir.
1988 yılından itibaren aşırı değerli TL nedeniyle döviz açığı büyüdü. Resmi döviz kuru ile serbest döviz kuru arasındaki fark iyice açıldı. Devalüasyon beklentisi oluştu. • Enflasyondaki artışla birlikte reel faizler geriledi. • Devalüasyon beklentisi ile birlikte reel faizlerin düşmüş olması, para ikamesi olgusunu hızlandırdı. • Tasarruf sahipleri TL’den kaçıp, döviz ve altına yöneldi. Reel yatırım yapmaktan kaçınan ekonomik birimler para piyasalarına yöneldi. Dengesizlik derinleşti. • Sonuç 1988-89 Stagflasyonu oldu.
Stagflasyonu aşmak için 4 Şubat 1989’da bir takım mali tedbirler alındı. Bu tedbirler şu şekilde sıralanabilir: • Bankaların karşılık oranları %23’ten %27’ye yükseltildi • Döviz girişini artıran uygulamalar teşvik edildi • İthalatı kısmak için ithalat depozitoları %15’e yükseltildi • İhracat gelirlerinin yurda getirilmesi zorunlu olan kısmı %80’den %100’e çıkarıldı • Yurtiçi faizler yükseltilerek yabancı parasal sermaye ülkeye çekilmeye çalışıldı
Kamu gelirlerini artırmak için “Taşıt Alım Vergisi” ve bazı kamu hizmetlerinden alınan resim ve harçlar artırıldı • Devlet Tahvili, Hazine Bonosu ve DTH’larından alınan vergiler kaldırıldı. • Bu uygulamaların sonucunda döviz rezervleri artmaya başladı. • --- • 1988-89 stagflasyonunun daha fazla uluslararası liberalleşme ile aşılabileceği düşünülüyordu
Bu nedenle TPKKK’nu 32 sayılı KHK ile daha liberal hale getirildi. • Bu liberalleşme sadece uluslararası sermaye hareketlerini değil, aynı zamanda para piyasalarını da serbestleştirdi. • Türkiye neredeyse dünyanın en liberal ülkesi haline geldi. • Kısa dönemli sermaye giriş-çıkışları (yani “Sıcak Para Hareketleri”) yoğunlaştı, mali dengesizliklerin daha da artmasına yol açtı.
Hükümet artık ekonomiyi doğrudan kontrol etme yeteneğini yitirdi, ekonomiye artık sadece bir takım parametreler aracılığı ile dolaylı yollardan müdahale edebilecek bir hale geldi. • Kısacası, 1989-1994 dönemi, sıcak paranın döviz piyasası, para piyasası ve sermaye piyasası arasında çok hızlı yer değiştirdiği; girdiği piyasalarda fiyatları yükseltirken, çıktığı piyasalarda yıkıcı etkiler bıraktığı bir dönem olmuştur.
Hızlanan enflasyon tasarrufları olumsuz yönde etkiledi. 1989’da %23.3 olan iç tasarruf oranı 1993’te %15.3’e geriledi. • Hükümet artan kamu harcamalarını karşılamak için iç borçlanma ve TCMB kaynaklarını kullanmayı sürdürdü. • Sıcak para girişini yavaşlatmak için faiz oranlarının düşürülmesi denendi. Düşen kredi faizleri kredili alış-verişleri canlandırdı, iç talep ve likidite artışı yaşandı.
Artan likidite önce borsaya sonra da dövize yöneldi. Döviz kurları yükselmeye başladı. • TCMB piyasalardaki likidite fazlasını çekmek için müdahalede geç kaldı. Likidite artışı ve döviz kurlarının yükselişi devam etti. • Döviz kurlarının yükselmesine rağmen dövize olan talep durmadı. DTH’larının toplam mevduat içerisindeki payı %42’lere yükseldi. Bunun nedeni TL’ye olan güvenin sarsılmış olması ve TL’den kaçıştır.
Bütün bunların üzerine, 1993 yılı sonlarında dış ticaret bilançosunun 14 milyar dolar açık vereceği anlaşılınca, kredi kuruluşları kredi notumuzu düşürdü (“yatırım yapılabilir ülke” konumundan “spekülatif ülke” konumuna getirdi). • Kredi notumuzun düşürülmesi dövize olan talebi daha da fazla artırdı. • Öyle bir aşamaya gelindi ki, serbest piyasada artan döviz talebini karşılamak için TCMB’nın bütün rezervleri kullanılsa bile yeterli olmayacağı hesaplandı.
Döviz kurları ve faizler yükselirken, borsa dibe vurdu, kriz patladı…
Krizin Göstergeleri • Özellikle 1989’dan sonra kamu kesimi gelir-gider dengesi ciddi biçimde bozulmuştur • Vergilendirilmeyen alanlar vergilendirilemiyor (kayıt dışı ekonomi) bunun yerine mevcut vergilerin oranları yükseltilerek kamu gelirleri artırılmaya çalışılıyordu. Bu da vergi ahlakını ve vergi ödeme şevkini kıran bir unsur haline geliyordu
Artan kamu harcamaları kamu gelirleri ile karşılanamadığı için, yoğun şekilde TCMB kaynakları, iç ve dış borçlanma yapılmaktaydı • Devlet borçlanabilmek için faiz oranlarını yükseltirken, ülkeye dış kaynak çekebilmek için de faizlerin yüksekliğine göz yumuluyordu • Bu kısır döngü devletin borç yükünü artırmış, borçları ödeyebilmek için daha kısa vadeli ve daha yüksek faizden yeni borçlar alınmak zorunda kalınmıştır
Kamu kesimi borçlanma gereğinin GSMH’ye oranı 1990’da %7.5, 1991’de %10.5, 1992’de %12, 1993’te %11.8 ve 1994’te %8.2 olmuştur. • Dış ticaret ve ödemeler bilanço açıkları süratle yükselmiştir • 1993 yılında dış ticaret açığı 14.2 ve ödemeler bilançosu açığı ise 6.4 milyar dolara ulaşmıştır. • Rekor düzeyde cari açık verilmesine rağmen döviz rezervleri sıcak para girişi nedeniyle sürekli artıyordu
1993 sonbaharında, hem cari açıkların artması hem de kredi notumuzun düşürülmesi ile dövize olan talep aniden artış gösterdi • 1989-92 döneminde sürekli enflasyon oranının altında kalan devalüasyon oranları, TL’yi yeniden aşırı değerli hale getirmişti. 1993 sonbaharında bu gecikmiş (ya da bastırılmış) devalüasyon aniden yapılmak zorunda kalmıştır
I. Körfez Krizi Türkiye’nin bölge ile olan dış ticaretini olumsuz yönde etkiledi. Irak’a uygulanan ambargo, Irak kadar bizi de olumsuz yönde etkiledi • Petrol boru hattının devre kışı kalması başta olmak üzere, bir çok açıdan zarar edilmiştir. Türkiye bu zararın tazmin edilmesini ABD’den talep etmiş, ancak beklentilerin çok altında bir tazminat alabilmiştir.
I. Körfez Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak’da ortaya çıkan otorite boşluğu terörün yaygınlaşması sorununu doğurmuştur. • Artan terör, başa turizm gelirleri olmak üzere, Türkiye’nin bir çok açıdan zarar etmesine neden olmuştur • 32 sayılı KHK de zaten dengesiz olan ekonomiyi, reel ekonomiden iyice uzaklaştırmıştır
Bu kararname ile mali piyasalar, döviz piyasası ve sermaye piyasası çok fazla liberal bir hale geldi. • Bu aşırı liberasyonla birlikte faizler de zaten yüksek olduğu için sıcak para girişi arttı. • Ülkeye giren sıcak para; döviz piyasası, sermaye piyasası ve para piyasası arasında mekik dokurken, çıktığı piyasayı adeta çökertti
Bu kısa vadeli para hareketleri, hükümetin makro planlar uygulamasını zorlaştırdı. Hükümet; para arzını, faiz haddini ve döviz kurunu belirleyemez hale geldi. • 1990’lı yıllarda sermaye ithali ile (sıcak para) mal ve hizmet ithalini sürdürür, yani yapay bir refah görüntüsü çizer hale geldi. • Bir yandan hükümet bir yandan da bazı bankalar bono satışı ile döviz temin etmeye başladılar
Nitekim 1993’te kısa vadeli dış kredilerin %38.8 ve portföy yatırımlarının ise %62 arttığını görüyoruz • 1993’ün sonlarına doğru sanayici ve işadamlarından gelen şikayetler dikkate alınarak faiz oranları düşürülmek istendi • Bunun sonucunda mevduatlardan ve diğer parasal yatırımlardan çözülen tasarruflar likidite bolluğuna yol açtı. • Aşırı likiditenin dövize yönelmesi ile döviz kurlarındaki artış hızlandı
Üstelik aşırı likidite sadece döviz kurlarını değil faiz oranlarını da yükseltti. Böylece faiz oranlarını indirmenin hiçbir olumlu etkisi olmadı • Portföylerini TL olarak tutanların, aşırı devalüasyon beklentisi ile aldıkları riski yüksek faiz ile telafi etmek istemeleri faizlerin üzerinde artırıcı bir baskı oluşturdu • Faizler üzerindeki artış baskısına rağmen, Ocak 1994’te faizler bir kez daha düşürülmek istendi. Zaten krizin koptuğu nokta da burası oldu.
5 Nisan Kararlarının Amaçları • 5 Nisan kararlarının öncelikli hedefi mali piyasalarda istikrarı sağlamaktı • Bunun için TL’den kaçışın ve devalüasyon beklentilerinin kırılması gerekiyordu • Para ikamesi olgusunun son bulması için aşırı değerli TL uygulamasına bir son verilmeliydi • TL’nin normal değerine ulaşması piyasa mekanizması içerisinde kendiliğinden gerçekleşti. Döviz kuru 3 ay içerisinde 1$ = 15 bin TL’den 1$=32 bin TL’ye ulaştı
Likidite fazlasını tekrar banka mevduatlarına ve borsaya çekebilmek için faiz oranları yükseltildi • Fiyat istikrarını sağlamak da bir diğer amaç idi • Bunun için KİT ürünlerine yüklü miktarda zamlar yapıldı • Bir diğer amaç, kamu kesimi gelir-gider dengesini sağlayarak borçlanma ihtiyacını azaltmaktı • Fiyat istikrarının sağlanması da buna bağlıydı
Kamu kesimi gelir-gider dengesi sağlandığında borçlanma ihtiyacı azalacak, bu sayede faizleri düşürmek mümkün olacaktı • Ödemeler bilançosu açıklarının daraltılması • Hem döviz arz-talep dengesinin sağlanması hem de ekonominin iç dengesinin oluşması için bu gerekliydi • KİT’lerin özelleştirilmesi
Kamu açıklarının kapanması, teknolojik geri kalmışlığa son verilmesi, kaynak etkinliğinin sağlanması ve fiyat istikrarı için özelleştirmenin gerekli olduğu neredeyse toplumun tamamı tarafından kabul edilmeye başlandı • Sürdürülebilir büyümenin sağlanması • Bunun için bir dizi yapısal ve kurumsal düzenleme gerekliydi • Merkezi ve yerel yönetimlerde etkinliği artırıcı bir dizi önlemler
Sosyal güvenlik reformu, vergi reformu, tarımsal destekleme sisteminin reformu, bankacılık reformu ve sermaye piyasalarının yeniden düzenlenmesi bu önlemler arasındadır
5 Nisan Kararlarının Özellikleri ve Stratejisi • İstikrar programları uygulama süreleri ve dozları açısından 2 gruba ayrılır • Şok tedavi (Soğuk Hindi) yaklaşımı • Aşamalı (Tedrici) yaklaşım • Eğer ekonomide dengeler çok bozulduysa şok tedavi uygulanması gerektiği, aksi takdirde kontrolün tamamen yitirileceği ifade edilir
İstikrar programlarının bir de • Ortodoks • Ve Heterodoks olmak üzere ayrıma tabi tutulduğunu görürüz • Ortodoks politikalar; nominal para arzı ve kredilerin kontrol edilmesi ile toplam talebe yön vermeye çalışan politikalardır • Ortodoks politikaların iki amacı vardır: Enflasyonu hızlı ve kararlı bir biçimde düşürmek ve dış dengeyi tesis etmek
Bu amaçlara ulaşmak için fiyatlar serbest bırakılmakla birlikte, reel ücretlerin düşürülmesi ile talebin kısılması politikaları tercih edilir • Doğal olarak ortodoks politikalar, gelir dağılımını sabit gelirliler aleyhine bozar • Ortodoks politikalar genelde bir piyasadaki dengesizliğe dikkat çeker, bu piyasadaki dengesizlik giderilirken diğer alanlarda yeni dengesizlikler oluşmasına yol açabilir
Heterodoks politikalar ise, fiyat ve ücretlerin geçici kontrolünü ve hatta dondurulmasını öneren gelirler politikasının adıdır • Toplumsal uzlaşma çerçevesinde, ücret, faiz ve döviz kuru artışları dondurulmakta ve gelirler politikası uygulanmaktadır • Heterodoks politikaların görünürdeki bir diğer uygulaması da mali disiplini sağlayarak toplumdaki enflasyon beklentilerini kırmaktır
Dolayısıyla heterodoks politikaların sıkı para ve maliye politikaları ile desteklenmesi gerekir • Enflasyon beklentileri kırıldıktan sonra, iç talebin yavaş yavaş artmasına izin verilmesi, böylece yeniden büyüme sürecinin başlaması da heterodoks politikaların bir diğer özelliğidir • -- • Bir grup iktisatçı (ki bunlara Yapısalcılar denilmektedir) şok ortodoks veya şok heterodoks politikaların ekonomide stagflasyona yol açacağını, dolayısıyla şok politika uygulanmaması gerektiğini savunurlar
Yapısalcılara göre, ekonomide bozulan dengeler, uzun dönemli yapısal önlemler ile yeniden kurulmalıdır • Peki nedir bu politikalar? • Üretim kaynaklarının verimli kullanılması • Kamu kesimi gelir-gider dengesinin kurulması • Ve para arzının ekonominin ihtiyaçları ölçüsünde artırılmasıdır • ---
Gelelim 5 Nisan kararlarının felsefesine • 5 Nisan kararları kısa vadeli hedefler için “Şok Ortodoks” politikaları benimserken, uzun vadeli hedefler için Yapısalcı İktisatçıların görüşleri doğrultusunda “Aşamalı Heterodoks” politikaları benimsemiştir • Uygulanan şok ortodoks politikalardan bazılarını şu şekilde özetleyebiliriz: • KİT’lerin ürettiği ürünlere yüklü zam yapılması
Kamu harcamaları %30 oranında kısılmıştır • TCMB’nın para arzını kontrol edebilmesi için zorunlu karşılık ve disponibilite oranları konusunda yeni düzenlemeler • Yeni vergi düzenlemeleri yapılmıştır • Likidite fazlasını önlemek için yüksek faiz uygulaması • Bu şok ortodoks önlemlerin amacı kısa süre içerisinde toplam talebi kontrol altına almak ve düşürmektir
Bir istikrar programının başarılı olup olmadığı seçilen “Çıpa”nın takip edilmesi ile değerlendirilir • Faiz oranları, döviz kuru, para arzı, enflasyon veya ücretler çıpa olarak seçilip takip edilebilir • 5 Nisan kararlarında kısa vadeli çıpanın ücretler, uzun vadeli (8-10 yıl) çıpanın ise kamu harcamaları olduğunu görmekteyiz • 1994 yılında (her türlü tepkiye rağmen) işçi ve memur maaşlarına enflasyonun çok altında zam yapıldığını görüyoruz
Uzun vadeli çıpa olarak kamu harcamalarının seçilmiş olması, toplumun tepkisini çekmemek şeklinde açıklanabilir • Nitekim öyle de olmuştur
5 Nisan İstikrar Programı Çerçevesinde Alınan Önlemler ve Uygulamalar Piyasalarda İstikrarı Sağlamayı Amaçlayan Önlemler
KİT ürünlerine yüklü zam yapıldı • Bundaki amaç sadece fiyatların daha yüksek bir düzeyde istikrara kavuşmasını sağlamak değil, aynı zamanda KİT zararlarını önleyerek devletin borçlanma gereğini azaltmaktır • Döviz kuru değeri serbest piyasaya terk edildi. Resmi kur serbest piyasa kuruna uygun hale getirildi • Böylece aşırı değerli TL uygulaması terk edilmiş oldu
Faizler epeyce yükseltildi • Bundaki amaçlardan biri, piyasalardaki aşırı likiditeyi mevduat olarak bankalara çekmek ve böylece döviz kuru artışlarını frenlemekti • Bir diğer amaç, kamunun acil likidite sorunu hazine bonosu ve devlet tahvilleri ile karşılamaktı • TCMB’nın etkinliğini artırmak için karşılık oranları ve disponibilite oranları yeniden düzenlendi
TL’den kaçış ile birlikte başlayan mevduat erimesinin önüne geçmek için, tüm mevduatlar devlet garantisi altına alındı • TCMB reeskont kredileri genişletilerek bankaların rahatlaması sağlandı, iflas etmeleri önlendi • Bu uygulamalar kısa sürede etkisini gösterdi: Toplam talep azaldı, KKO düştü, işsizlik arttı…
Kamu Kesimi Gelir-Gider Dengesini Sağlamayı Amaçlayan Önlemler • Kamu harcamaları (savunma ve güvenlik hariç) özellikle cari kalemlerde %30 oranında kısıldı • Kadrolu personel alımı ve geçici işçi istihdamı durduruldu • Ücret ve maaşlar enflasyonun altında zamlandırıldı • Kamu yatırım programına yeni proje alınmadı, devam eden projeler ertelendi ve bir bölüm yatırımlar yap-işlet-devret şeklinde sürdürüldü