430 likes | 755 Views
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği Düzenlemeleri. Av. L. Verda Ersoy TTB Hukuk Bürosu 09 Kasım 2012-Kuşadası.
E N D
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği Düzenlemeleri Av. L. Verda Ersoy TTB Hukuk Bürosu 09 Kasım 2012-Kuşadası
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından, sağlık yardımları SGK’ca karşılanan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, Kurumca finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinden yararlanma esas ve usulleri ile hangi hizmetlere ilişkin ne şekilde ödeme yapılacağının düzenlendiği Sağlık Uygulama Tebliğleri çıkarılmaktadır.
25.03.2010 günve 27532 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur
03.06.2010 tarih ve 27600 sayılı Resmi Gazete’de, • 06.08.2010 tarih ve 27664 sayılı Resmi Gazete’de, • 15.10.2010 tarih ve 27730 sayılı Resmi Gazete’de, • 25.11.2010 tarih ve 27766 sayılı Resmi Gazete’de, • 04.12.2010 tarih ve 27775 sayılı Resmi Gazete’de, • 11.12.2010 tarih ve 27782 sayılı Resmi Gazete’de, • 06.01.2011 tarih ve 27807 sayılı Resmi Gazete’de • 01.03.2011 tarihve 27861 sayılı Resmi Gazete’de • 06.04.2011 tarih ve 27897 sayılı Resmi Gazete’de • 24.04.2011 tarih ve 27914 sayılı Resmi Gazete’de • 05.11.2011 tarih ve 28106 sayılı Resmi Gazete’de
17.12.2011 tarih ve 28145 sayılı Resmi Gazete’de • 31.12.2011 tarih ve 28159 sayılı Resmi Gazete’de • 21.01.2012 tarih ve 28180 sayılı Resmi Gazete’de • 29.02.2012 tarih ve 28219 sayılı Resmi Gazete’de • 22.06.2012 tarih ve 28331 sayılı Resmi Gazete’de • 28.07.2012 tarih ve 28367 sayılı Resmi Gazete’de • 29.09.2012 tarih ve 28426 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ”ler ile bir takım değişiklikler yapılmıştır.
Her bir değişiklikte; • kimi sağlık hizmeti bedelleri geri ödeme kapsamından çıkarılmış, • kimi ilaçların reçetelenme koşulları farklılaştırılmış, • ödenecek bedeller, ilaç ya da medikal malzeme ve cihazların gerçek satış bedelleri dikkate alınmaksızın artırılmış ya da azaltılmıştır.
Tebliğin yayınlandığı tarihten itibaren yaklaşık 2 yıllık bir dönem içinde 18 kez değiştirilmiş olması, esasında Sağlık Uygulama Tebliğlerinin hazırlanmasında objektif ve bilimsel ölçütlerin gözetilmediğini, alanın tarafları ile işbirliği yapılmadan keyfi olarak belirlendiğini ortaya koymakta.
Yapılan kimi düzenlemelerle ise genel olarak hekimlik yapma yetkisi, toplumun sağlık hakkı ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı ile tıp biliminin gereklilikleri göz ardı edilerek, herhangi bir bilimsel çalışma da yapılmaksızın sınırlandırılmıştır.
1219 sayılı Yasa • 1. maddede; Türkiye Cumhuriyeti’nde hekimlik yapmak ve her ne suretle olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Üniversitelerinin Tıp Fakültelerinden diploma almak gerektiği, • 8. maddede; Türkiye’de hekimlik yapmak için bu Kanunda gösterilen nitelikleri taşıyanların genel olarak hastalıkları tedavi hakkının bulunduğu düzenlenmiştir.
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü • 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’na dayanılarak çıkarılan ve hekimlerin, mesleki etkinlikleri sırasında hastasına, hasta yakınına, meslektaşlarına ve topluma karşı uymak ve uygulamak zorunda olduğu kurallar, tutum ve davranışların normatif bilgisi olarak tanımlanan “tıbbi deontoloji” bakımından uymakla yükümlü oldukları kuralları göstermektedir. • 6. maddesi; “Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiç bir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdanî ve meslekî kanaatına göre hareket eder. Tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviyi tâyinde serbesttir.”
Danıştay 10. Dairesi • “Anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; hekimin hastaya uygulayacağı tedaviyi belirlerken mesleki bilgisi ve vicdanı ile hareket edeceği, hastalıklara tanı koyma hakkına sahip olan hekimin, bunun için gerekli yolları kullanacağı, tedavi edilen bir hastanın iyileşmesini sağlayacak ilaçların reçetelenmesinin, hastaya uygulanan tedavinin ayrılmaz bir parçası olduğu, hekimin o hastalığı tedavi için gerekli ilaçları reçete etme yetkisinin de bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.” 2010/6584 E. sayılı ve 25.01.2011
Türkiye’de genel olarak hastaları tedavi etme yetkisi bulunan ağırlıklı olarak birinci basamakta hizmet sunan pratisyen hekimlerin; • ilaç reçete etme (tedavi) yetkilerini herhangi bir bilimsel ölçütü olmaksızın kısıtlayan, • tanılama yöntemi konusunda da zorlama içeren, • kendilerine başvuran hastaların tedavisini planlayabilecekken hastayı uzman hekime sevk etmek zorunda bırakan Tebliğ hükümleri getirilmiştir.
“Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tedavisinde” başlıklı 6.2.24.B numaralı maddesinin 1. fıkrası; “KOAH tanısı konulabilmesi için; SFT (Solunum Fonksiyon Testi) sonucuna göre FEV1 değeri %80 ve altında olması durumu aranır. Bu değer, hasta adına düzenlenmiş raporda ve her rapor yenilenmesinde güncel olarak belirtilir.”
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Tanı ve Tedavi Rehberi’ndeKOAH hastalığı 1. basamak hekimlerince tanısı konulabilen ve tedavisi yürütülebilen hastalıklar arasında gösterilmektedir. • Bu hastalığın tanılanmasında solunum fonksiyon testi (SFT) yapmak zorunlu olmayıp, hastanın anemnezi ve klinik bulguları ile de bu teşhisin konulması mümkün bulunmaktadır. • Hastalığın tanılanmasında SFT yapma zorunluluğunun getirilmesine ilişkin düzenleme, uzman hekimler de dahil olmak üzere tüm hekimler yönünden hekimlik uygulamalarının sınırlanması niteliğindedir ki bu durum 1219 sayılı Yasaya ve Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’ne aykırıdır.
“Lipid Düşürücü İlaçların Kullanım İlkeleri” başlıklı 6.2.28. nolu maddesinin “Statinler ve statin dışındaki lipit düşürücü ilaçlar” başlıklı 6.2.28.A numaralı alt maddesi; “Bu grup ilaçlar, 1x1 dozda reçete edilebilir.Gemfibrozil ile tedavide (trigliserid >1000 mg/dl ise) 2x1 dozda endokrinoloji uzman hekimi raporu ile yine bu uzman hekimlerce reçete edilebilir.”
Her tedavide olduğu gibi, bu hastalıkların tedavisinde kullanılacak ilacın dozu, hastanın durumuna göre hekim tarafından belirlenir. • Klinik çalışmalar, pek çok olguda bu ilacın daha yüksek dozlarda kullanımının gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. • Bu sınırlama, kişilerin sağlığa erişim haklarına aykırı olduğu gibi bilimsel gereklere de aykırıdır. • Aynı gruptaki ilaçların, piyasada çeşitli formları bulunmaktadır. Bunlar 10, 20 ya da 80 mg’lık tabletler şeklinde olabilmektedir. Burada herhangi bir içerik belirlenmeksizin günde 1 kere ve 1 tablet (1x1) şeklinde belirleme yapılması yerinde değildir.
Danıştay 10. Dairesi; «Sağlık Bakanlığı 17.05.2011 tarihli yazısıyla, … KOAH tanısı konulabilmesi için öngörülen solunum fonksiyon testinin trakeostomili hastalarda yapılmasının mümkün olmadığını, bu şekilde oluşan hasta mağduriyetinin giderilmesi bakımından gerekli tedbirlerin alınmasını Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan istemiştir.» 1/3
‘Statinler ve statin dışındaki lipit düşürücü ilaçlar’ın 1x1 dozda reçete edilebilmesi ve yine aynı şekilde Gemfibrozil ile tedavide (trigliserid > 1000 mg/dl ise) 2x1 dozda reçete edilebilmesi yönünde getirilen sınırlamanın tıbbi dayanağının bulunduğuna, bir başka ifade ile Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulmuş bilimsel bir kurulun, sözü edilen ilaçlarla ilgili olarak dava konusu düzenlemede yer aldığı şekilde doz yönünden bir sınırlama getirilmesinin bilimsel ve tıbbi yönden uygun olduğuna ilişkin bir kararı bulunmamaktadır. 2/3
Bu durumda hastanın muayenesini ve tetkiklerini yapmak suretiyle hastalığı teşhis ve tedavi eden hekimin, hastalığın tedavisinde kullanılacak ilaç miktarını belirleme yetkisi de bulunduğundan, dava konusu Tebliğin 15.maddesinin 1.fıkrası ile 18/a maddesiyle doz yönünden getirilen sınırlamanın, hekim yetkisine müdahale niteliğinde olması ve ayrıca hastanın sağlık hizmetine erişim hakkını engellemesi yönünden hukuka aykırıdır.» 3/3
“Diyabet Tedavisinde İlaç Kullanım İlkeleri” başlıklı 6.2.38 numaralı maddesi; • “(2) Repaglinid , Nateglinid ve diğer oral antidiyabetiklerin kombine preperatları; endokrinoloji, iç hastalıkları, kardiyoloji ve aile hekimliği uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir. • (3) Analog insülinler, Pioglitazon, Pioglitazonun oral kombinasyonları veya Pioglitazonun insülin ile kombine kullanımları endokrinoloji, iç hastalıkları ve kardiyoloji uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir. • (4) DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin, vildagliptin ) ve DPP-4 Antagonistlerinin diğer oral antidiyabetiklerle kombine preperatları; metformin ve/veya sülfonilürelerin maksimum tolere edilebilir dozlarında yeterli glisemik kontrol sağlanamamış hastalarda; endokrinoloji uzman hekimleri ile üniversite ve eğitim ve araştırma hastanelerinde ise iç hastalıkları uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce reçete edilebilir.”
Diyabet hastalığı da, Sağlık Bakanlığı 2003 yılı Tanı ve Tedavi Protokolünde 1. basamakta tanısı konulabilen ve tedavisi yapılabilen hastalıklar arasında sayılmaktadır. • Repaglinid , Nateglinid ve diğer oral antidiyabetiklerin kombine preperatları ile Analog insülinler, Pioglitazon, Pioglitazonun oral kombinasyonları veya Pioglitazonun insülin ile kombine kullanımları ve DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin, vildagliptin ) ve DPP-4 Antagonistlerinin diğer oral antidiyabetiklerle kombine preperatları da diyabet tedavisinde hastanın durumuna göre kullanılan ilaçlardandır.
Pek çok yerde endokrinoloji, iç hastalıkları, kardiyoloji ve aile hekimliği uzman hekimlerinin bulunmadığı ve diyabet hastalığının yaygınlığı da gözetildiğinde, belirtilen ilaçların sayılan uzmanlar veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebileceğine ilişkin yapılan düzenleme, halkın tedaviye erişim hakkını da önemli ölçüde güçleştirmektedir. • Birinci basamak hekimi olan aile hekimleri ve kurum hekimleri, kendilerine başvuran hastaların tedavisinde yukarıda belirtilen fıkralarda sayılan antidiyabetiklerin kullanılması gerektiği durumlarda, hastayı uzman hekime sevk etmek zorunda kalacaktır.
“SUT eki ‘Sistemik Antimikrobik ve Diğer İlaçların Reçeteleme Kuralları’ Listesi EK/2A (nın)bu Tebliğ eki Liste-1 de yer aldığı şekilde yeniden düzenlenmiştir” • Sözü edilen EK/2A, tedavi için gerekli görülen antibiyotiklerin hangi esaslara göre reçete edileceğini göstermektedir. Listenin bir tarafında ilaçlar belirtilirken, karşısında bir takım açıklamalara yer verilmiştir. Bu açıklamalardan birisi de “UH-P” kısaltmasıdır. • Bu kısaltma, karşısında gösterilen ilacın “Ayaktan tedavide uzman hekimlerce veya uzman hekim raporuna bağlı olarak pratisyen hekimler dahil tüm hekimlerce, yatarak tedavide ise tüm hekimlerce reçete edilebilir.” olduğunu ifade etmektedir.
Bu şekilde yazılabileceği belirtilen ilaçlara bakıldığında, ayakta tedavide ilaçlarınflakonformlarının doğrudan doğruya pratisyen hekimler tarafından yazılması kısıtlanmaktadır. Oysa aynı ilaçların oral yoldan kullanılabilecek formlarını, pratisyen hekimler yazabilmektedir.
Örneğin; listenin (1) nolu bölümünde yer alan Betalaktam Antibiyotikler grubunda 2. sırada sayılan “Amoksisilin-Klavulanat (Parenteral)” veya 4. sırada sayılan “Ampisilin Sulbaktam (Parenteral)” uzman hekim raporu olmadığı takdirde pratisyen hekimce yazılamamaktadır. Oysa örneğin yüksek ateşli bir çocuğun bir an önce ateşinin düşürülebilmesi ve rahatlatılabilmesi için paranteral (kas içi (im) veya damar içi (iv) enjekte edilen) ilaç formu kullanılabilmektedir.
Betalaktam Antibiyotikler grubunda (B) Sefalosporinler içinde 2. kuşak 4. sırada sayılan “Sefuroksim (Parenteral)” 1. basamakta tedavi edilebilen sinüzit, faranjit, tonsilitgibi hastalıklarda kullanılan ilaçlardandır. (Kimi hastalarda, örneğin çok sık hastalananlarda ya da dirençli ateşte bu ilacın paranteral formunun kullanılması tercih edilebilir.) “Kinolon grubu antibiyotikler” den SiprofloksasinParenteral, LevfoloksasinParenteral, OfloksasinParenteral, MoxifloksasinParenteral de böyledir. • Düzenlemeye göre pratisyen hekim, “makrolid” grubu antibiyotiklerden “Klaritromisin”in oral formunu ve uzun etkili emilimli MR formunu herhangi bir biçimde kısıtlama olmaksızın reçete edebilmekte iken, paranteral formunu uzman hekim raporuna bağlı olarak yazabilmektedir. • Aynı ilaçların oral formunun pratisyen hekim tarafından yazılması mümkünken, enjeksiyon formunun reçete edilememesinin hiçbir bilimsel temeli bulunmamaktadır.
Aynı bölümde 3. kuşak 1. sırada sayılan “Sefiksim”, bronşit ve sinüzit gibi hastalıklarda kullanılmaktadır. Bu ilacın tablet dahil hiçbir formu doğrudan pratisyen hekim tarafından yazılamamaktadır. • 5-12. sırada sayılan Sefotaksim, Seftazidim, Seftizoksim, Seftriakson, Sefditoren, Sefdinir, Sefpodoksim Proksetil ve Seftibuten 1. bamakta tanılanan ve tedavi edilen hastalıklarda kullanılmaktadır. • Buna karşın bedelinin Kurumca karşılanması için uzman hekim raporu gerekmektedir.
“Antifungal Antibiyotikler” grubunda yer alan “Itrakonazol oral (solusyon hariç)” de yine uzman hekim raporuna bağlı olarak pratisyen hekim tarafından reçete edilebilmektedir. • Oysa kadınlarda sık karşılaşılan vajinal candida hastalığının tedavisinde kullanılan bu ilaç aynı bölümün 4. sırasında sayılan, pratisyen hekim tarafından reçete edilebilen ve aynı hastalığın tedavisinde kullanılan “Fulikanazol” ile aynı nitelikte bir ilaçtır. • Bu iki ilaç arasındaki en belirgin fark, fiyat farkıdır. Daha ucuz olanı pratisyen hekim yazabilmekte iken, • pahalı ilacı üstelik hiçbir uzmanlık ayrımı da yapılmaksızın uzman hekim, örneğin Kulak Burun Boğaz uzmanı rapor edebilmekte, pratisyen hekim ise ancak bundan sonra reçeteleyebilmektedir.
“Antiviral İlaçlar”dan “Famsiklovir” ve “Valasiklovir”in de 1. basamakta görev yapan pretisyen hekimlerce tanısı konulan ve tedavisi yapılabilen zona ve uçuk tedavisinde kullanıldığı gözetildiğinde, bu ilaçların uzman hekim tarafından rapor edilmesini zorunlu kılan düzenleme, hekimin tedavi yetkisinin sınırlanması, hatta ortadan kaldırılması niteliğindedir. • Aynı grupta yer alan “Oseltamivir” domuz gribinde kullanılan ve hastanın klinik bulgularına dayanarak doğrudan başlanabilen bir ilaçtır. Bu ilacı pratisyen hekimin reçete etmesinin kısıtlanması da anlaşılamamaktadır.
Danıştay 5. Dairesi; • 6 sıra Nolu Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği (29.04.2006 tarihli R.G) ("Sistemik Antimikrobik ve Diğer ilaçların Reçeteleme Kuralları" başlığını taşıyan Ek-2/A Liste'nin "Açıklamalar" bölümünde yer alan UD ve UD* kısaltmalarında pratisyen hekimlere yer verilmemiş) “... sözü edilen hükümlerde belirtilen ilaçların reçete edilebilmesi yetkisinin belirli uzman hekimlere verildiği; bir başka anlatımla kimi ilaçların uzman hekimlerce, kimi ilaçların ise yalnızca uzmanlık dalları ayrıntılı olarak yazılan uzman hekimlerce reçete edilebileceği yolunda düzenlemelere yer verildiği; buna karşılık bazı uzman hekimlerin ilgi alanındaki hastalıklarla sınırlı olarak dahi bu ilaçları reçete edebilmelerine olanak tanınmadığı; yine aynı biçimde birinci basamak sağlık kuruluşlarında görev yapan ve görev yaptıkları sağlık merkezlerinin ülkedeki yaygın teşkilatından dolayı hastaların büyük bir çoğunluğunun tanı ve tedavisini gerçekleştiren pratisyen hekimlere de anılan düzenlemede yer verilmediği görülmektedir. E.2006/4054 sayılı 8.11.2006 günlü kararı
Oysa yukarıda davurgulandığı üzere“hastalıklara tanı koyma” hak ve yetkisine sahip bulunan bir hekimin, “o hastalığın tedavisi için gerekli ilaçları reçete etme” hak ve yetkisinden yoksun bırakılması (bir başka deyişle, tedavinin ayrılmaz bir parçası niteliğinde olan reçete yazma yetkisini kullanamaması), hekim tarafından yerine getirilen sağlık kamu hizmetin niteliği ile de bağdaştırılamaz. • Kuşkusuz,...ilaçların akılcı bir biçimde kullanılmasının sağlanması önemli, hatta gereklidir. Ancak sözü edilen akıllı kullanımın, (dayanılan bilimsel temeller hukuken geçerli somut bilgi ve belgelerle ortaya konulmaksızın) kimi ilaçların sadece dava konusu düzenlemelerde belirtilen hekimler tarafından reçete edilebilmesi ile sağlanması mümkün olmadığı gibi; sağlık hizmetinin önemli bir Anayasal hak olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, bu husus kamu yararı ve hizmet gerekleri ile de örtüşmemektedir.”
Bu durum ayrıca 1. basamak sağlık hizmeti sunan aile hekimleri arasında da bir ayrıma neden olmaktadır. Aynı olanaklarla aynı hizmeti veren bu iki grup hekimden aile hekimliği uzmanı olanlar, sözü edilen ilaçları yazabildiği halde; pratisyen hekim olarak aile hekimliği yapanlar doğrudan reçete edememekte. • Hizmet gereği gibi verilememekte, • Aile hekimlerince hastanın sevkini gerektirmekte, • Aile hekimliği uzmanı olanlarla pratisyen aile hekimleri arasında denge bozulmakta.
Tebliğin EK-2/A listesinin “13-Diğerleri” bölümünün; 6. sırası; “Pantoprazol” için “20 mg. formlarının H. pyloriendikasyonunda kullanılmaması ve diğer endikasyonlarında günde en fazla 2 x1 dozda kullanılması” Reflü, helikobaktelpylori pozitifliği, ülser gibi mide hastalıklarında kullanılan bu ilacın endikasyonunun hiçbir temeli olmaksızın daraltılması ve doz belirlenmesi hukuka aykırıdır.
23. sırada; “H. Pylori eradikasyon tedavi paketi” için “Yılda 14 günlük tedaviyi geçmeyecek şekilde iç hastalıkları ve genel cerrahi uzman hekimlerince reçetelenir.” “H. Pylori eradikasyon tedavi paketi”, 2 antibiyotik ve 1 mide ilacından oluşan bir seti ifade ediyor. Bu ilaçlar, bir kutu içinde üç ayrı ambalajda yer almakta ve üzerindeki işaretlere göre kullanılmakta. Pratisyen hekimler HelikobaktelPylori veya ülser hastalıklarının tedavilerinde, aynı reçeteye kalem kalem 2 çeşit antibiyotiğin yanısıra 1 mide ilacını yazabilmekte iken, bir kutunun içinde üç ayrı ambalajdan oluşan “tedavi paketi”ni reçete edememektedir.
6.1.4. nolu alt maddesi; “Reçetelere yazılabilecek ilaç miktarı” • 1.fıkrasının ilk cümlesi; “Ayaktan yapılan tedavilerde, SUT’un 6.1.6 numaralı maddesinde belirtilen durumlar dışında, bir reçetede en fazla dört kalem ilaç yazılır ve her kalem ilaçtan birkutunun (ilaçların parenteral formları ile SUT’un 6.1.8 numaralı maddesinde belirtilen durumlar hariç) bedeli ödenir.” (22.06.2012)
25.05.2007 tarihli 1. Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği’nin 12.2 nolu maddesinde de aynı içerikte bir düzenleme yapmış, Danıştay 10. Dairesi “Anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, hekimin hastaya uygulayacağı tedaviyi belirlerken mesleki bilgisi ve vicdanı ile hareket edeceği, hastalıklara tanı koyma hakkına sahip olan hekimin, bunun için gerekli yolları kullanacağı, tedavi edilen bir hastanın iyileşmesini sağlayacak ilaçların reçetelenmesinin, hastaya uygulanan tedavinin ayrılmaz bir parçası olduğu, hekimin o hastalığı tedavi için gerekli ilaçları reçete etme yetkisinin de bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Oysa dava konusu Tebliğin 12.2 maddesinin 1. Fıkrasında yer alan ‘Ayaktan yapılan tedavilerde, 12.3 üncü maddede belirtilen durumlar dışında, bir reçetede en fazla dört kalem ilaç ve her kalem ilaçtan bir kutunun (ilaçların paranteral ve topikal formları ile 12.5 inci maddede belirtilen durumlar hariç) bedeli ödenir.’ yolundaki hüküm, tanıyı koyan ve hastalığın tedavisini belirleme hak ve yetkisine sahip olan hekimin söz konusu hak ve yetkisinin kullanılmasına müdahale niteliğinde olduğu, anılan hak ve yetkiyi kısıtladığı, dolayısıyla yukarıda değinilen mevzuat hükümlerine aykırı olduğu görülmektedir.” 05.10.2010 tarih ve 2007/7391 E. 2010/7354 K. sayılı kararı
25.03.2010 tarih ve 27532 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği’nin 6.1.1.Ç maddesinde aynı düzenlemeye yer vermiştir. Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davada Danıştay 10. Dairesi 2010/6584 E. sayılı 25.01.2011 tarihli kararında da aynı gerekçeyi belirtmek suretiyle iptali istenen kısıtlayıcı düzenlemenin yürütmesini durdurmuştur.
Sonuç olarak; Sağlık hizmet bedellerinin geri ödenmesine ilişkin düzenlemeler, Anayasa ve taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınan sağlık hakkının hayata geçirilmesi ile sınırlı olması gerekirken, Tebliğin çok yerinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından, herhangi bir bilimsel temeli olmaksızın hekimin tedavi yetkisi kısıtlanmış ve mesleki bağımsızlığı da bir ölçüde ihlal edilmiş; sağlık hakkı ve tedaviye ulaşma hakkı değil, sağlık giderlerinin en aza indirilmesi ve genel sağlık sigortası bütçesinden çıkacak paranın azaltılmasını önceleyici düzenlemelere yer verilmiştir.