460 likes | 910 Views
HAZIRLAYAN TALİP ORHAN HASAN POLATKAN ORTAOKULU dindersi.tk OCAK-2014. Din Güzel Ahlaktır. Din: Allah tarafından Peygamberler aracılığı ile insanları doğru yola iletmek, dünyada ve ahirette mutlu etmek amacıyla gönderilen ilahi kurallardır.
E N D
HAZIRLAYAN TALİP ORHAN HASAN POLATKAN ORTAOKULU dindersi.tkOCAK-2014
Din Güzel Ahlaktır Din: Allah tarafından Peygamberler aracılığı ile insanları doğru yola iletmek, dünyada ve ahirette mutlu etmek amacıyla gönderilen ilahi kurallardır. Ahlak: İnsanların doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı güzel huy ve davranışlardır. Din ve ahlak ayrılmaz bir bütündür. Her ikisinin de amacı insanları kötülüklerden uzaklaştırıp güzel davranışlara yöneltmektir.
İSLAM VE AHLAK Dinimizin 3 temel bölümü vardır: İman İbadet Ahlak Bu üç kavram bir zincirin halkaları gibidir, birbirini destekler. İman, ibadet etmeyi, ibadet etmekte, güzel ahlaklı olmayı gerektirir. Kur’ an – ı Kerimde “ Sizin Allah katında en değerliniz takva bakımından en üstün olanınızdır.”(Hucurat/13) buyrulmuştur. Takva sahibi kimse günahlardan ve haramlardan uzak duran ve ahlakı güzel olan kimsedir.
İSLAM VE AHLAK Peygamber efendimiz (s.a.v)’de bu konuda: ” Sizin en hayırlınız ahlak bakımından en üstün olanınızdır.” buyurmuştur. İslam dini insanları güzel davranışlara yönlendirmek için ödül ve ceza prensibini uygular. Güzel davranışları sevapla ödüllendirir. Sevabı çok olanlara da cenneti vaat eder. Kötü davranışların günahla cezalandırır. Günahı çok olanlara da cehennemle korkutur.
DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK Askerin birisi koşarak gelir. Selam verir ve “ savaşı kaybettik komutanım” der. Komutan “Niçin evladım?” diye sorar. Asker “ bunun 39 tane sebebi var komutanım” der. Komutan “sayar mısın evladım” der. Asker “Mermimiz tükendi komutanım” der. Komutanda “ mesele anlaşıldı. Diğerlerini saymaya gerek yok, evladım” der.
DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK Doğruluk ve dürüstlük bir müslüman’ ın en ayırt edici özelliğidir. Bir kişi hakkında bize falan kişi çok iyi insandır, dense niçin diye sorarız. Bunun 40 tane sebebi var diye karşılık alırız. Sayar mısın dediğimiz de “ ilk olarak o kimse doğru ve dürüst bir kimsedir.” Dendiği zaman biz de “ tamam konu anlaşıldı. Diğerlerini saymaya gerek yok” deriz. Çünkü dürüst bir insanın diğer davranışları da düzgün olur.
DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK Kur’ an-ı kerimde “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol .”(Hud/112) buyrulmuştur. Peygamber efendimiz (s.a.v) bu ayetten dolayı “Benihud suresi ihtiyarlattı “ buyurmuştur. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisin de “Doğruluğa sarılınız. Çünkü doğruluk iyiliğe, iyilikte cennete götürür. Yalandan sakınınız. Çünkü yalan kötülüğe, kötülükte cehenneme götürür.” Buyurmuştur.
Biz Müslüman olarak içki içmeme, kumar oynamama, domuz eti yememe konusun da gösterdiğimiz özeni yalan söylememek konusun da göstermiyoruz. Oysaki yalan en az bu davranışlar kadar çirkin bir davranıştır. Sıkıştığınız zaman kolaylıkla yalana başvurmamalıyız. Eğer başvuruyorsak imanımızın kuvvetin de bir sorun var demektir. Dürüst olmayan bir toplumda insanlar birbirlerine güvenmezler. Birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan toplam da güçlü bir toplum olamaz.
BAŞKALARINA MADDİ YARDIMDA BULUNMAK (İNFAK) Allah rızası için ihtiyaç sahibi birisine maddi olarak yardım etmeye, harcamada bulunmaya infak denir. Çevremize baktığımız zaman insanların kimi zengin kimi fakirdir. Zengin olanlar mallarını ve paraları paylaşarak fakirlerin ihtiyaçlarını gidermelidir bu bir insanlık görevidir çünkü rızkı bize veren Allah’tır.
BAŞKALARINA MADDİ YARDIMDA BULUNMAK (İNFAK) Allah da bizden mallarımızın fazlasını ihtiyaç sahiplerine vermemizi istemektedir. Bu gün yeryüzünde bir milyardan fazla aç insan vardır. Bunun sebebi Allah’ın o insanların rızkını yaratmamasından değildir. Paylaşım adaletsizliğindendir. Zengin ülkeler fazla yemekten hastalanırken yoksul ülkelerde yaşayanlar açlıktan hastalanıyorlar. Zengin ülkelerde yaşayanları yiyeceklerini fakirlerle paylaşsalar kendileri daha sağlıklı olacaklar yoksul ülke vatandaşları da açlık sıkıntısı çekmeyecektir.
BAŞKALARINA MADDİ YARDIMDA BULUNMAK (İNFAK) Kur’an’da bu konuda teşvik eden birçok ayet vardır. “Ey iman edenler kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın size verilirse gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkmayın’’(Bakara 267) “Allah yolunda infak edenlerin durumu toprağa atılıp kendisinden 7 başak çıkan her başakta 100 tane bulunan bir tohumun durumuna benzer…’’(Bakara 261)
Peygamber efendimiz de bu konuda “komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir. Peygamber efendimiz çok cömert bir insandı kendisinden bir şey istediği zaman kesinlikle hayır demezdi.
10 DİRHEM Bir gün, Peygamber Efendimiz kendisine gömlek satın almak için çarşıya çıktı. Yanında on dirhemi vardır. Bir satıcıdan dört dirheme bir gömlek aldı. Eve dönerken Medinelilerden bir kişi yanına gelerek: "-Y â Rasülallah! Bana bir gömlek giydirin de Allah da size cennet elbiselerinden bir elbise giydirsin!" diye duâ etti. Peygamberimiz (SAV) hemen üzerindeki gömleği çıkarttı ve adama verdi. Sonra geri dönerek yine dört dirheme yeni bir gömlek satın aldı. Cebinde iki dirhemi kalmıştı. Medine sokaklarında yürürken bir kız çocuğunun ağladığını gördü.
10 DİRHEM Hemen yanına gitti ve: "-Niçin ağlıyorsun? “diye sordu. Kız çocuğu, büyük bir üzüntü içindeydi. Karşısında Peygamberimizi görünce, O'ndan yardım isteyen bir sesle: "-YâRasûlâllah! Hizmet ettiğim sâhibim, bana, un satın almam için iki dirhem vermişti. Fakat onu kaybettim. Ne yapacağımı bilemiyorum?" dedi. Peygamberimiz, hemen cebindeki iki dirhemi kız çocuğuna verdi ve gidip onunla un satın almasını söyledi. Kız çocuğunun ağlamaya devam ettiğini görünce, ona:
10 DİRHEM "-Kaybettiğin parayı sana verdim. Şimdi niçin ağlıyorsun?" diye sorduğunda, kız çocuğu bu sefer: "-Geciktiğim için bana ceza vermelerinden korkuyorum. " diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (SAV) onunla birlikte evine kadar gitti. Ev sahipleri, kapılarında Peygamber Efendimizi görünce onu büyük bir sevinçle karşıladılar. ALLAH Resulü (SAV) : "-Bu kız çocuğu, yaptıkları sebebiyle sizin kendisine ceza vermenizden korkuyor." deyince, ev sahibi:
10 DİRHEM "-YâRasûlALLAH! Madem ki onunla beraber geldiniz ve kendisine yardım ediyor ve koruyorsunuz; biz de onu ALLAH rızâsı için azat ettik, hürriyetine kavuşturduk." diye cevap verdi. Bütün bu hâdiseler, Peygamber Efendimiz'i çok sevindirmişti. Geri dönerken içinden şunları geçiriyordu: "-Yüce ALLAH, şu on dirheme ne kadar bereket verdi? Onunla Peygamberine ve Medineli ensârdan bir müslümana birer gömlek giydirdi. Bir köleyi de âzâd etti. Bunu bize veren, yalnız Allah’tır. Yüce Allah’a şükürler olsun!"
EMANETİ KORUMAK Emanet: korumak amacıyla birisine verilen veya bir yere bırakılan her türlü mal veya eşyadır. Dürüst ve güvenilir insan olmanın göstergelerinden biriside kişinin kendisine bırakılan emaneti koruması ve sahibine sapa sağlam teslim etmesidir. Kur’an’ı kerimde bu konuda…“…Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin….» (BAKARA 283) buyrulmuştur.
EMANETİ KORUMAK Başka bir ayette “ALLAH size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adalet ile hükmetmenizi emreder”(NİSA 58) buyrulmuştur. Peygamber efendimiz bu konuda en güzel örnektir. daha gençlik yıllarında ona «el-Emin» yani güvenilir unvanı verilmiştir. Peygamberlik döneminden kendisine inanmayan insanlar bile emanetlerini getirip ona bırakıyorlarmış.
EMANETİ KORUMAK Çünkü: Onun emanetlerini koruyacağını biliyorlardı, hicret esnasında peygamber efendimiz emanetleri sahiplerine vermek üzere Hz.Ali’ye vermiştir. Peygamber efendimiz bir hadisinde «Münafıklığın işareti hiçtir: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez, emanete ihanet eder.» buyurmuştur. Emanetin alanı oldukça geniştir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralaya biliriz.
EMANETİ KORUMAK 1.)Allah’ın bize gönderdiği Kur-anı Kerim. 2.)Allah’ın bize verdiği beden. 3.)Kocanın eşi. 4.)Anne ve babanın çocukları. 5.)Oturduğumuz sıra ve oturaklar kaybolan eşyalar. 6.)Bize verilen sırlar. 7.)Bize verilen makam, mevki ve görevler.
ADALETLİ OLMAK Adalet: Olması gerekeni olması gereken yere koymak herkese hakkettiğini vermektir. Adaletin zıttı zulümdür. İslam dini adalete çok büyük önem vermiştir. Eşitlikten daha çok adalet prensibini ilke edinir. Çünkü her eşitlik adaleti sağlamayabilir. Bugün her alışveriş yapandan aynı oranda KDV kesilmektedir, bu adil bir vergilendirme değildir. Çünkü kazancı az olanda çok olanda aynı vergiyi ödemektedir oysaki kazancı çok olandan çok, az olandan az vergi almak adalete daha uygundur
ADALETLİ OLMAK • Bir toplumdaki insanlar birbirlerine adaletli davrandığı sürece o toplum huzurlu ve mutlu olur. Adalet sadece mahkemelerden beklenmemelidir anne baba çocuklarına, öğretmenler öğrencilerine, abiler ablalar kardeşlerine İşverenler, çalışanlarına adaletli davranmalıdır.
ADALETLİ OLMAK Devlet halkına her konuda adaletle yaklaşmalıdır. Eğitimde, ekonomide sağlıkta herkese eşit fırsatlar sunmaya çalışmalıdır. İnsanların doğuştan gelen hakları kesinlikler elinden alınmamalıdır. Devlet öncelikle anayasasını ve konularını adalet prensibi temelinde oluşturmalıdır. HZ.ÖMER'İN dediği gibi “Adalet mülkün temelidir. “ Kur’an-ı Kerimde bu konuda 'Ey iman edenler, Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan adalet ile şahitlik eden kimseler olun, bir topluma olan kinimiz sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin adaletti olun '. Buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz ömrü boyunca adaletli ilke edinmiş bu konuda kesinlikle taviz vermemiştir. Bir gün varlıklı bir aileden gelen bir kadın suç işlemiş cezasının affedilmesi için Üsame bin Zeyd Peygamberimize aracı olarak göndermiştir. Peygamber Efendimiz bu duruma çok sinirlenip Üsame’yi azarlayıp.
ADALETLİ OLMAK Ona'Sizden önce gelip geçmiş milletler işte bunun için helak olmuşlardır. İçlerinden ileri gelenler suç işlerse göz yumulur, ceza verilmezdi kimsesiz zayıf insanlar suç işlerse cezalandırılırdı Allah’a yemin ederim ki kızım Fatıma da bu sucu işlese cezasını vermekte çekinmezdim' Peygamber Efendimiz mescitte defalarca “İşte ben buradayım kimin bende bir hak varsa gelsin alsın.” buyurmuştur.
HOŞGÖRÜ VE BAĞIŞLAMA İnsanlar her zaman hata yapabilir, birbirini incitebilir, birbirine zarar verebilir. Bu durumda karşısındakine düşen biraz daha anlayışlı olmak ve hoşgörülü davranmaktır. Çünkü dostluklar ve arkadaşlıklar ancak böyle korunabilir. Kuran-ı Kerim’de bu konuda ‘’O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışlarda bulunanları sever. (Al-i İmran suresi, 134. ayet) buyrulmuştur.’’ Bazı insanlar kendisinden daha üst seviyede bulunanlara son derece hoşgörülü davranırken, altında bulunan insanları ezmekte hiçbir tolerans göstermemektedir. Bir ev sahibi bardak kırdığı zaman bunda bir hayır var denir. Hizmetçi kırdığı zaman ise’’ Ne sakar şeysin!’’ diye azarlanır. Halbuki hoşgörüye ve affetmeye daha çok ihtiyacı olanlar güçsüz kimselerdir.
HOŞGÖRÜ VE BAĞIŞLAMA Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şahsına karşı işlenen suçlarda ve davranışlarda son derece hoşgörülüydü. Kendisini doğup büyüdüğü yerden çıkaran, hakaretler eden, öldürmeye çalışan Mekke halkını fetih günü genel af çıkararak affetmiştir. Bununla beraber devlete karşı işlenen suçlar ve adaleti yerine getirme konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) çok katı idi. Çünkü bir toplumda suç işleyenler bir vücuttaki tümör gibidir. Eğer onlara gerekli müdahale yapılmazsa; tümörün vücutta yayıldığı gibi suçlular da topluma yayılır. Toplumun huzurunu yok eder.
HOŞGÖRÜ VE BAĞIŞLAMA Nasıl ki Allah’a karşı bir günah işlediğimizde onun bizi bağışlamasını, affetmesini istiyorsak; kendimize karşı yapılan hataları da bağışlayıcı olmalıyız. Bununla beraber zulme ve zalime rıza göstermemeli, onlarla da mücadele etmeliyiz. Zalime karşı hoşkörü, mazluma karşı hoşgörülü olmalıyız. Mazluma karşı hoşgörülü davranmayı kendimize ilke edinmeliyiz.
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK Alçak gönüllülük(tevazu)kendini başkalarından üstün görmemek kibirli olmama duygusudur. Yüce Allah gurur ve kibirden kaçınma konusunda bizleri açıkça uyarmıştır. “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme, zira Allah kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez” buyrulmuştur.(Lokman /18)
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK Kibir duygusu çok çirkin bir hastalıktır. Şeytan bu duygu sebebiyle Allah’ın huzurundan kovulmuştur. Hiçbir insanın insan olmak bakımından başkalarına karşı herhangi bir üstünlüğü yoktur. Makam, mevki, mal ve mülk bir insanı diğerinden üstün yapmaz. Kur-an’ı Kerim’de “Sizin Allah katında en değerliniz en fazla takva sahibi olanınızdır” buyrulmaktadır.
Her insan da kendini beğenme üstün görme duygusu vardır. İnsan olgunlaştıkça aklı ve iradesiyle bu duyguyu yener. Bir toplumda ahlak yönünden en değerli insanlar kendilerine sorulduğu zaman “Ben bu toplumun en aşağı seviyeli insanıyım.” Derler. Bu duygu sayesinde onlar diğer insanların gözünde büyürler. Peygamber efendimiz insanların en fazla tevazu sahibi olanıydı. Karşısında korkudan titreyen birisine: “ Korkma. Ben bir kral değilim ben de kuru bir et yiyen kadının çocuğuyum.” buyurmuştur..
Peygamberimiz giyimiyle kuşamıyla kendisini diğer insanlardan ayırmazdı. İnsanları görünüşlerine göre , giydikleri elbiseye göre oturdukları makama göre değerlendirmemeliyiz. Harabat ehlini hor görme zakir Definelere mâlikvirâneler var. İnsanların kılığına kıyafetine bakarak onları hor görme. Nice yıkık dökük evler vardır ki o viranelerin altında hazine gizlidir.
HİKÂYE Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeden önce acaba benim ilim adamlarımın durumu nedir? Ben bunlarla İstanbul’u fethedebilir miyim diyerek ülkenin önde gelen ilim adamlarını sarayında toplatır. Arka arkaya dizilen ilim adamlarına en bilgiliniz hanginiz? diye sorar. Hepsi bir arkadakini gösterir. En arkadakine gelince: «buradakilerin en bilgilisi herhalde sensin?» diye sorar. O da «Olur mu efendim benim önümdekilerin hepsi benden daha bilgilidir.» der. Fatih Sultan Mehmet ellerini açarak “Yarabbi sana şükürler olsun. Ben böyle tevazu sahibi ilim adamlarıyla değil İstanbul’u bütün dünyayı fethederim” demiştir.
GÖRGÜ KURALLARIADÂB-I MUAŞERET “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, ‘Geri dönün.’ denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir davranıştır…” (Nur/27-28)
Genel: • Konuşan kişinin sözü kesilmemelidir. • Kıyafetlere özen gösterilmeli, giyilen elbiselerin mevki, yer ve zamana uygun olmasına dikkat. • Başkalarını rahatsız edici davranışlardan sakınılmalıdır. • Ziyaretin kısa olmasına özen gösterilmelidir. • Gerekli durumlarda özür dilenmelidir. • Özel konuşma yapanların yanına gidilmemelidir. • Şakayı ölçülü ve karşıdaki kişiyi incitmeden yapmalıdır. • Kimsenin özel eşyasını karıştırmamalıdır.
GÖRGÜ KURALLARI • Sofrada (Yemekte) • Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. • Yemeğe besmele ile başlanmalı ve yemeği bitirince de “elhamdülillah” denmelidir. • Herhangi bir engel yoksa sağ elle yenmelidir. • Lokmalar küçük küçük alınmalı ve iyice çiğnenmelidir. • Lokma ağızda iken konuşulmamalıdır. • Yemeği soğutmak için yemeğe üflenmemelidir.
GÖRGÜ KURALLARI • Su içerken, bardağın içine nefes verilmemelidir. • Başkalarını tiksindirecek söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. • Tabağa, yenilebilecek kadar yemek alınmalıdır. • Toplu yemek yenirken, herkes yemeği bitirmeden sofradan kalkılmamalıdır. • Yemeğe önce büyükler başlamalıdır. • Sokaklarda yemek yenmemelidir.
GÖRGÜ KURALLARI • Misafirlikte • Misafirliğe gitmeden önce ev sahibine haber verilmelidir. • Misafirliğe önceden kararlaştırılan zamanda gidilmelidir. • Gidilen yerde kapının zili çalınmalıdır. • Karşılık verilmezse bir süre beklenip sonra gidilmelidir.
GÖRGÜ KURALLARI • Evde ev sahibinin gösterdiği yerde oturulmalıdır. • Kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanılmamalı, tablolar, biblolar vb. eşyalara dokunulmamalıdır. • Misafirliğe gidilen yerde çok fazla kalınmamalı, başkalarını rahatsız edecek konuşmalar yapmaktan kaçınmalıdır. • Giderken izin istenmeli, ev sahibine teşekkür edilmelidir.
SAVURGANLIKTAN KAÇINMAK (İSRAF) Savurganlık: Maddi veya manevi bir değeri gereğinden fazla harcamaktır. Bunun zıttı tutumluluktur. Cenabı ALLAH yeryüzünde bütün canlılara yetecek kadar rızık yaratmıştır. Bazı bölgeler ALLAH’IN verdiği nimetler açısından biraz daha şanslı iken, bazı bölgelerin imkânları kısıtlıdır. Bundan dolayı bir milyardan fazla insan aç ve susuzluk çekmektedir. Suyun ve gıdaların çok olduğu bölgelerde ise insanlar yediklerine içtiklerine dikkat etmemekte ve savurganlık yapmaktadırlar. Bu ülkedeki insanların yaptığı israfla aç olan bir milyardan fazla insan rahatlıkla karnını doyurabilir.
Dinimiz bu konuda oldukça titiz davranmakta ve savurganlıktan kaçınmamızı öğütlemektedir. “Onların harcamaları bu ikisi arasında dengeli bir harcamadır”(FURKAN/67) Müslüman’a yakışan her davranışında dengeli ve ölçülü olmaktır. Peygamber efendimiz de son derece tutumlu bir insandı fakat cimri değildi. Harcamalarını yerli yerinde yapardı. Yeri gelir esen yelden daha cömert olur, yeri gelir bir damla suyu bile fazladan harcamazdı. Bir hadisinde ”Irmak kenarında olsanız dahi abdest alırken israftan kaçınınız.” buyurmuştur.
İsraf sadece para, eşya, giysi vb. maddi şeylerle sınırlı değildir. Bunun dışında zaman, sağlık ve emek israfı da söz konusudur. Bu konuda peygamberimiz: ”Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin. İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden hayatın değerini bilin.” buyurarak sahip olduğumuz her türlü nimetin kıymetini bilmemiz gerektiğini dikkat çekmektedir.
Ülke olarak yılda yaklaşık 250 milyar TL civarındaki bir parayı israf ediyoruz. Bu miktar bütün gelirimizin 1|4’i kadar bir miktardır. Bu miktarın yarısını tasarruf edebilsek ülkemizde işsiz kalmaz, üniversiteye giremeyen genç kalmaz, bütün çalışanların geliri de iki katına çıkar.
(İSRAF) Günde üretilen yaklaşık 130 milyon ekmekten 6 milyonu israf edilmektedir. Bu 6 milyon ekmeğin yıllık tutarı 2.5 milyar TL bir paraya karşılık gelir. Ayrıca biz su zengini bir ülke değiliz. Kişi başına yıllık 1500 m3 su düşmektedir. Fakat suyumuzu da oldukça israf ediyoruz. Yine kâğıt ve enerji konusunda da çok fazla israf edilmektedir. İnsanlar geri dönüşüm konusunda yeterli bilince sahip değillerdir.
Tasarrufu bir yaşam şekli haline getirmeli, bu konuda büyükler küçüklere örnek olmalıdır. Söndürdüğümüz gereksiz yanan her lambayı kapattığımız, gereksiz akan musluk, dikkatli kullandığımız her bir kâğıt parçası, çöpe atmadığımız her ekmek gelecekte bize huzur, mutluluk ve zenginlik olarak geri dönecektir. Tutumlu olalım, cimri olmayalım, cömert olalım, savurgan olmayalım. Gereksiz yere harcanan 1 kuruşta olsa israftır. Gerekli yere harcanan 1000 lirada olsa israf değildir.
TEŞEKKÜRLER 2014-OCAK