E N D
GİRİŞ: 2009 yılı Ahilik haftası kutlama programı ilimizde; İstanbul Valiliği, Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü organizatörlüğünde 12 Ekim Pazartesi gününden 18 Ekim Pazar günü akşamına kadar muhtelif yerlerde belirlenen programa göre kutlanacaktır. Birliğimiz de bu kutlamalara Birlik Başkanımız Sayın Faik YILMAZ’ın başkanlığında faal bir şekilde katılacaktır. Ahilik Kurumu’nun ortaya çıkışından, etkisini kaybetmesine kadar geçen süre içerisinde Türk esnaf ve sanatkârının tüm özellik ve güzellikleri, hafta boyunca yetkili kişilerce katılımcılara yansıtılacaktır.
İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Eğitim Müdürlüğü olarak biz de bu sunumumuzda Birliğimiz İşyeri Denetleme ve Danışmanlık Gurubu ve Meslek Eğitimi Danışmanlık Birimi üyelerimize Ahilik ile Atatürkçülüğün aynı odakta birleşen iki düşünce sistemi olduğunu, iki sistemin de Türk kültür ve uygarlığından kaynaklandığını izah eden bir sunumla huzurunuza çıkmayı uygun bulduk. Böylece Ahiliğin günümüze yansıyan değerlerini hatırlatmak, zannederiz ki temel örf, adet ve geleneklerimizin önemini ve bu değerlere sahip çıkmanın geleceğimiz açısından olmazsa olmazlarımız olduğunu hatırlatacaktır.
AHİLİĞİN GÜNÜMÜZE YANSIMASI İnsanı kendi gönünün sultanı yapmayı bir medeniyet ölçüsü olarak gören Ahilikteki gözü haram olan şeylere, ağzı günah olan şeylere, eli zulme ve eziyete bağlı, kapısı konuklara, kesesi yakınlarından ihtiyacı olanlara, sofrası bütün açlara açıklık ilkesi, Türk kültür ve sosyal yaşamında varlığını koruyan, bizi dünya ulusları arasında belli özellikleriyle ön planda tutan davranışlar olarak görülmektedir. AHİLİKLE ATATÜRÇÜLÜĞÜN ORTAK YANLARI Ahilik, Atatürkçülükle aynı bağlamda, aynı oluşumda ve aynı odakta birleşen iki düşünce sistemidir. Bu iki düşünce sisteminin birçok alanda benzerlik göstermesinin nedeni her ikisinin de Türk’e özgü olup, Türk kültür ve uygarlığından kaynaklanmasından gelmektedir.
Ahiliğin günümüze yansıması ve uygulanmasının Atatürkçülükle örtüşmesini şu şekilde açmak mümkündür: a. Ahiliğin Milli Egemenlik Bakımından Günümüze Yansıması Ahilik ve Atatürkçülük bir şefe, bir diktatöre değil, halka dayanmaktadır. Her iki sistem de, egemenliğin kaynağını halk-devlet bütünleşmesinde aramaktadır. Her iki sistemde de söz sahibi olan tek temel güç halktır.
Ahilik, bundan 700 yıl önce egemen millet-egemen devlet ilkesini benimseyip tebliğ etmiştir. Atatürkçü düşünce de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin siyasal alanda örgütlenmesini yapmıştır. Ahiliğin bu ilkesi günümüzde tam olarak uygulanmaktadır. b. Ahiliğin Sosyal Devlet, Sosyal Güvenlik Bakımından Günümüze Yansıması Ahilikte temel kural, çoluk çocuğa mal mülk bırakmak değil, zanaat, hüner bırakmaktır. İş ve üretim, kişiliğin oluşmasında tam etken olduğundan herkesin bir işi olmalıdır. Ahilikte onun bunun sırtından geçinmek gibi bir hak yoktur. Onun bunun alın terini gasp etmek de yoktur.
Ahilikte hür düşünce, hür girişim vardır. Ancak bu girişim başkalarına zarar verici konumda olmamalıdır. İşçi, işveren hakkı dengede tutulacak, dayanışma ve sosyal güvenlik olacaktır. Ancak bunların gerçekleşmesi için yıkıcı bir tutum ve sınıf diktatörlüğü olmayacaktır. Ahiliğin bu yönünün de bugüne yansıdığı görülmekte, sendikalar bu yönde özenli çalışmalar sergilemektedir.
c. Ahiliğin Demokrasi ve Cumhuriyet Yönetimi Bakımından Günümüze Yansıması Tarihi kaynakları karıştırdığımızda Ankara’da 64 yıl hüküm süren bir Ahi Cumhuriyeti’nin kurulduğu görülür. Kayıtlarda 1290-1354 yılları arasında varlıklarını korudukları yazılmaktadır. Aslında Atatürk’ün Ankara’yı başkent seçip, Cumhuriyet’i burada ilan edişini ve Cumhuriyet ilkelerini “Ankara Ahileri” adı ile tarihe geçen “Ahi Cumhuriyeti” ilkelerinde aramak gerekir. Bu ilkelerin Atatürk ilkeleriyle büyük ölçüde örtüştüğü görülür.
Dikkat edilirse Osmanlı Devleti de Ahi kültürü ve ahlâkıyla, Ahi ilkeleriyle beslendiği sürede yükselmiş ve gelişmiştir. Ahilik devlet dışında kaldıktan sonradır ki, devlet gerilemeye, çökmeye başlamış, inanç katliamlarına neden olmuştur. Ahilik, dinden kaynaklanmış hissi verse de hiçbir zaman teokratik bir diktaya yaklaşmamış, Türk tarihinin ilk laik kurumu olmuştur.
ç. Ahiliğin Eğitim, Gelenek, Görenek, Güzel Sanatlar ve Zanaat Bakımından Günümüze Yansıması Ahiliğin sosyal alanda bir devamı olup eğlence ve eğitim yaşamının en önemli ve renkli davranış biçimi olan misafirlik, yâren sohbeti adı ile büründüğü iç disiplinli bir davranış olarak varlığını sürdürmektedir. Bu konuda Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY’un “Milli Kültür 1981/4”te yayımlanan “Simav’da Yâren Teşkilatı” adlı yazısında belirttiği “Eskiden kadınların da dahil olduğu yâren teşkilatı sonraları yalnız erkeklere mahsus bir teşkilat haline gelmiştir. Yârenin erkeklere inhisar etmesi Yavuz Sultan Selim’den sonradır. Ondan evvelki yâren teşkilatı da bugünkü gibi bir dayanışma ve aynı zamanda bir eğitim ve terbiye müessesesi idi.” ifadesi Ahiliğin önemli izlerinin halkımız arasında yaşatıldığını göstermektedir.
Ahilik, her insanın bir iş ve meslek sahibi olmasını amaçlamıştır. Bu ilke, işsizliğin yok edilişinin kabulü ve kurum olarak yaşatılmasıdır. Anadolu’da hâlâ yaz tatillerinde çocuklarını bir sanatkâr yanına çırak verenler görülmektedir. Bu açıdan Ahilik günümüzün en önemli yarasına parmak basmaktadır.
Bize göre önemli olan insanların eğitimini sağlamak ve insanlara birtakım erdemleri, birtakım değer yargılarını kazandırabilmektir. Bu nedenle Ahiliğin erdemlerinden, öncelikle eğitim öğretim sistemimizde yararlanmak gerekmektedir. Bu inançla çıraklık kanunu çıkarılmış, esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları ile kimi kurum ve kuruluşlar Ahiliğin bazı ilkelerinin günümüze yansımasına önderlik etmişlerdir. Türk gelenek ve görenekleri içinde üretken, çağına ayak uyduran, teknolojiden gereği gibi yararlanan, geçmişi unutmadan yeni atılımlardan geri durmayan nesiller yetiştirmeye özen göstermişlerdir. Bir toplumun çoğunluğu iyi ve yetişmiş insanlardan oluşursa o toplumun büyük işler başarmasının önüne geçilemez.
d. Ahiliğin Kadınların Korunması ve Kadın Hakları Bakımından Günümüze Yansıması Ahilik, akıl-ilim-ahlâk ve devlet bütünlüğünü amaçlar. Akıl ilk plana geçince, kadının sosyal hayatta yerini almaması düşünülemez. Bilindiği gibi Atatürk devrimi 5 Aralık 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermiştir. Aslında eski Türklerde (Uygur, Göktürk, Oğuz, Selçuk) kadınlar sosyal ve kültürel yönlerden geri planda değildiler. Hatun denen bilgili, görgülü, kültürlü kadınlar, Hakanın yanında bir çeşit danışman görevinde bulunurlardı.
Anadolu’da erkeklerin yanında kadınların da teşkilatlandığını gösteren ana kuruluşlardan biri de “Bacılar Teşkilatı”dır. Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı yani Kadıncık Ana, Anadolu’da kadınlar kolu konumundaki Bacıyan-ı Rum yani Anadolu Bacıları örgütünü kurmuştur. Bu örgütün kadınlar arasında hızla yayılıp gelişmesi, Bacıların geçmişte bazı önemli faaliyetler içinde bulunduklarının da işaretidir.
Önemli bir hizmet grubu oldukları anlaşılan bu örgüt üyelerinin yani Bacıların Anadolu kadınlarını örgütlendirdikleri, yandaşlarını belli bir eğitim ve öğretimden geçirdikleri, ata binmeyi, ok atmayı öğrettikleri, hatta gerektiğinde savaştıkları bilinmektedir. Atatürk, “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın” derken, Ahi ocaklarının Bacıyan-ı Rum kollarından esinlenir gibidir.
e. Sosyal Dayanışma ve Kooperatifçilik Bakımından Ahiliğin Günümüze Yansıması Ahilik Türk tarihinde ilk kez hem kooperatifçilik ülküsünü yerleştirmiş, hem de günümüzdeki sendikacılık eyleminin temelini atmıştır. Orta Sandıkları’ndan sonra Ziya Paşa döneminde Memleket Sandıkları adı ile başlayan Zirai Kredi Kooperatifleri, zaman içinde kendi varlığını korurken bir yandan da model olup çağdaş bir görünümle çiftçiyi koruyan Ziraat Bankası’na dönüşmüştür.
Bilindiği gibi Atatürk de Mithat Paşa’dan sonra en büyük kooperatifçimizdir. O, Türk kooperatifçilik eylemine öncülük etmiş, önemli bir dinamizm getirmiştir. Sendikacılık hareketi de batıda değil Ahilikte aranmalıdır. Çünkü Ahi ocakları, Ahi zaviyeleri, Ahi tekkeleri birer iş ve üretim ocağıdır. Demokrasinin en önemli iktisadi boyutu Ahi ocaklarıdır. Atatürk, “Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” derken Ahiliğe atıfta bulunmaktadır.
f. Bağımsızlık ve Özgürlük İlkesi Bakımından Ahiliğin Günümüze Yansıması Ahilikte, içte özgür bir yaşamın esaslarını yaşatmak, dışa karşı da ülkenin egemenliğini, bağımsızlığını korumak ana ilkedir. Atatürk’ün “Biz tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle örnek olmuş bir milletiz.” sözü de Ahi birliklerinin hürriyet ve bağımsızlığa verdikleri önemin işaretidir.
g. Esnafın, Küçük Sanayicinin, Tüccarın Korunması Bakımından Ahiliğin Günümüze Yansıması Bir kentte ne kadar zanaat şubesi varsa sayıları da o kadar olan Ahilerin birisi diğerinin reisi olup kendisine Kâhyalar Başı yani Başkan denilirdi. Demokrasinin tam uygulandığı görülür ve başkanlık seçimle yapılırdı. Bu özellik değişime uğramadan günümüze yansımış; esnafın, küçük sanayicinin ve tüccarın korunması bakımından başkanın seçimle başa getirilmesi ilkesi korunmuş ve Ahiliğin ilkelerinden ödün verilmemiştir. Ahi Evran düşüncesiyle, Atatürk’ün esnafın korunması, kollanması, küçük sanayicinin geliştirilmesi bakımından görüşleri arasında büyük benzerlik vardır.
Atatürk, sınıf esasını reddetmekte ve toplumu bir bütün olarak ele almaktadır. Ahi Evran da açlar ve toklar gruplarının bulunmasını reddeder. Her ikisi de sömürenler ve sömürülenler zümrelerinin doğmasına meydan vermezler. Bir üretim ve kalkınma modeli olarak algılanması gereken Ahilik, esnaf dahil tüm üreticilere öncelik ve saygınlık veren yaklaşımı ile çağımızın koşullarına uygun ve uyumlu görünüşüyle önemli bir esin kaynağıdır. Ahilikte alın teri ile geçinme, kendine güvenerek minnetsiz yaşama ruhu aşılanmış ve geleneğe sıkı sıkıya bağlı kalınmıştır.
Aile terbiyesi, meslek terbiyesi ön planda tutulmuş, mesleğin pîrine saygı; “Her seher besmeleyle açılır dükkânımız Hazreti …………………...’dır pîrimiz üstadımız” biçimindeki ifadelerle dile getirilmiştir. Günümüzde de örneğin bir berber dükkânında rastladığımız; “Her seher besmeleyle açılır dükkânımız Hazreti Salman Pak’tır pîrimiz üstadımız”
biçimindeki özgün söylemle, bir nalburiye dükkânında gördüğümüz; “Dükkân kapısı Hak kapısı, Hakk’ına yalvar Çeşmim gibidir çeşmeleri akmasa da damlar.” “Hilesi hurdası yok helalinden malımız Müşteri velinimet yâranımız yârimiz” biçimindeki çerçeveletip asılmış yazılar, Ahilik geleneklerinin varlığını koruduğunun kanıtlarından biri olarak görülmektedir.
h. Türk Kültürünü ve Türk Dilini Koruma, Geliştirme Bakımından Ahiliğin Günümüze Yansıması Ahilik, Türk kültürünün, Türk dilinin, Türk halk müziğinin koruyucusu ve kollayıcısı olmuştur. Türk dilini koruyup geliştiren, Arap ve Acem dillerinden sıyırıp resmi devlet dili yapan, Türkçe düşünüp Türkçe yazan şairleri, âşıkları ve düşünürleri bir şemsiye altında toplayan Ahi ocakları olmuştur. Âşık Paşa, Türk dilinin bayraktarı olarak yaşamış önemli bir ahidir.
Ahmed-i Gülşehri, Süleyman Türkmanî, Ahi Evran-ı Veli Türkçe düşünüp Türkçe yazmış, bizi biz yapan dilimizi korumuşlardır. “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyen Atatürkçü bir şairin bu dil ve Türkçecilik sevgisi Ahi ocaklarından kaynaklanmaktadır. Ne mutlu dünyaya örnek olan millî değerlerimizi yitirmeyenlere…
Ahilik haftası kutlamalarımızın hayırlara vesile olması dileğiyle saygılarımızı sunarız. Birlik Eğitim Müdürü: Metin İÇTEM Eğitim Müdürü Asistanı: Ahmet Zaim GÜNDOĞDU Kaynakça: İzmir 9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI
Hazırlamış olduğumuz sunumları www.istesob.org web adresinden “Mesleki Eğitim” bölümüne girerek bilgisayarınıza indirebilirsiniz.