250 likes | 462 Views
Aile Okulu Dersleri-7 Hoş geldiniz. T.C Eskipazar Müftülülüğü Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu. ALLAH RASULÜ’NÜN (sav) EŞLERİ ONA NASIL DAVRANIRDI?. 1-Eşleri, Resûlullah’ın ( s.a.s .) yakınlarına her türlü iyiliği yaparlardı.
E N D
Aile Okulu Dersleri-7Hoş geldiniz. T.C Eskipazar Müftülülüğü Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu
1-Eşleri, Resûlullah’ın (s.a.s.) yakınlarına her türlü iyiliği yaparlardı.
Vefa insanı Allah Resûlü (s.a.s.), düğününe süt annesi Halime’yi de davet etmeyi unutmamıştı. Bu buluşmada Hz. Hatice kayın validesi konumunda bulunan Halime’ye oldukça fazla ilgi göstermişti. Hattâ düğünden sonra süt oğlu Muhammed’i (s.a.s.) görmeye geldiği zaman, Hz. Hatice ona çok sayıda dişi deve hediye etmişti. Bu yüzden, yaşlı kadın yuvasına minnet ve şükran duyguları ile dönmüştü. Bu iyilik sadece o günden ibaret kalmamıştı. Halime, bir defasında kuraklık yüzünden çektiği sıkıntıları anlatmak için Hz. Hatice’nin yanına geldiğinde, bu defa da Hatice Vâlidemiz ona 40 koyun ile bir binek devesi hediye etmişti.1Sübülü’l-Hedy ve’r-Reşâd, 1/341
Hediyeleşme, eşler arasındaki sevgiyi ziyadeleştirir. Zaten Allah Resûlü (s.a.s.) de hediyeleşmeyi tavsiye ederek, dikkatleri onun sevgi arttırıcı rolüne çekmektedir. Hz. Hatice zengin olduğundan -o günün Arabistan’ında yaygın olduğu şekliyle- köleleri vardı. Bunlardan Zeyd b. Harise’yi Allah Resûlü (s.a.s.) çok sevmişti. Hz. Hatice, Resulullah’ın (s.a.s.) Zeyd’i çok sevdiğini hissedince, ona hediye etti. Allah Resûlü de Zeyd’i hürriyetine kavuşturarak kendisine evlât edindi. Bundan sonra herkes Zeyd’e (r.a.) Resulullah’ın oğlu nazarıyla bakıyordu. Bu davranışıyla vefalı eş, sevgisini bir defa daha göstermiş oluyordu.
Hayat, imtihanlarla doludur. İnsan karşılaştığı sıkıntıları zaman zaman biriyle paylaşma ihtiyacı hisseder. Acılar paylaşıldıkça azalır, dertler teselli edilince diner. İmtihanların en ağırı, en büyüğü şüphesiz Hz. Peygamber’in imtihanıydı. Allah Resûlü (s.a.s.) gerek peygamberliğin başlangıcındaki sıkıntılarda, gerekse daha sonra kavmi tarafından değişik vesilelerle ağır hakaretlere maruz kaldığında, en sıcak ilgi ve teselliyi eşi Hz. Hatice’de buluyordu.
Servet, Allah’ın insanlara imtihan için verdiği bir vasıtadır; Hz. Hatice servetini hayırlı bir yolda harcıyordu. Allah Resûlü (s.a.s.) bu serveti önce İslâm’ı anlatmak için kurduğu ve insanları davet ettiği sofralarda, köleleri efendilerinden alıp hürriyete kavuşturmada, çoğu fakir olan Müslümanların ihtiyaçlarını gidermede, özellikle de zalim Mekkelilerin muhasara yapıp, her şeyi yasakladıkları yıllarda “Şi’b-i Ebi Talip” tepesinde mecburî ikamete maruz bırakılan Müslümanların yardımına koşmada harcadı. Hz. Hatice Vâlidemiz’in o büyük servetinden, peygamberliğin daha ikinci veya üçüncü senesinde, neredeyse bir şey kalmamıştı. O koca servet, İslâm’ı tebliğ yolunda âdetâ eriyip gitmişti.
5.Meydana gelen kırgınlıklarda hemen ayrılmayı düşünmezlerdi
İnsanların söz veya tavırlarında zaman zaman nahoşluklar olabilmektedir. Sabır da, esasen böyle zamanlarda gösterilir. Resulullah’ın (s.a.s.) eşleri arasında nadiren de olsa küçük memnuniyetsizlikler olabiliyordu. Ancak onlar hiçbir zaman bunu, uzun süreli kırgınlığa, meseleyi derinleştirmeye dönüştürmüyor; ayrılma gibi son derece sevimsiz bir noktaya taşımıyorlardı. Hangi mülâhaza ile olduğunu bilemediğimiz bir hâdise karşısında Allah Resûlü (s.a.s.), Sevde Vâlidemiz’i boşamak istemişti. Sevde Vâlidemiz bunu duyunca beyninden vurulmuşa döndü. Ve hemen Allah Resûlü’nün (s.a.s.) huzuruna koştu. Hattâ araya vasıtalar koydu ve yalvarırcasına şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Resûlü! Sen’den dünyalık hiçbir şey beklemiyorum. Bana ayırdığın bir günü de Aişe’ye verdim. İstersen ömür boyu benim hatırımı sormak için dahi yanıma uğrama. Ama ne olur beni nikâhın altında bulunmaktan mahrum etme! Ben âhirete de Sen’in nikâhlın olarak gitmek arzusundayım. Başkaca da hiçbir düşüncem yok.” (Heysemî, Zevâid, 7/246) Onun bu arzusu Allah Resûlü (s.a.s.) tarafından kabul edildi ve Sevde Vâlidemiz ezvâc-ı tâhirâttan biri olarak kaldı.
Tevazu Âbidesi’nin evi, oldukça sadeydi. Zira O (s.a.s.), toplumundaki en sade hayatı yaşayan kişiydi. İsteseydi en lüks bir hayatı tercih edebilirdi. Ancak asıl yaşanacak yerin âhiret yurdu olduğunu çok iyi biliyor ve buna göre hayatını şekillendiriyordu. Bir de o kutlu ev, kıyamete dek gelecek bütün mü’minlerin örnek alması gereken bir ev olacaktı.
Hz. Ömer (r.a.), kızı Hz. Hafsa’ya Resûlullah’ın (s.a.s.) ev hayatını sormuştu:“Allah’ın Resûlü’nün giydiği en kıymetli elbise neydi?”“İki tane renkli elbisesi vardı. Elçileri onlarla karşılar, cuma hutbelerini bunlarla okurdu.”“Peki yediği en iyi yemek neydi?”“Bizim yediğimiz ekmek, arpa ekmeği idi. Ekmek sıcak iken yağ sürer, yumuşatırdık. Bunu güzel bulduğumuz için misafirlerine de ikram ederdik.” “Senin yanında kaldığı zamanlar, yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?”“Kalınca kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar, altımıza yayardık. Kış gelince de, yarısını altımıza yayar, yarısını da üstümüze örterdik.”3Sübülü’l-Hedy ve’r-Reşâd, 7/97
Resûlullah'ın (s.a.s.) eşlerinin de birer insan olarak zaman zaman alındıkları durumlar oluyordu. Ancak onlar hiçbir zaman bunları kalplerinin derinliklerine gömmüyorlar ve kalıcı hâle gelmesine müsaade etmiyorlardı. Onlar bu durumdan hemen uzaklaşıyor, asla davranışlarına yansıtmıyorlardı. Fakat o engin firaset sahibi Allah Resûlü (s.a.s.) onların böyle zamanlardaki psikolojilerini çok iyi biliyordu. Bir defasında Resûlullah (s.a.s.): "Ey Ayşe! Ben senin benden ne zaman hoşnut olduğunu ve ne zaman da olmadığını çok iyi bilirim." buyurdu. Hz. Ayşe (r.anhâ) de:
"Ey Allah'ın Resûlü bunu nasıl bilirsin?" diye sorunca Resûlullah (s.a.s.), "Benden memnun olduğun ve kırgınlığını gizlemeye çalıştığın zamanlarda: "Muhammed'in Rabb'i hakkı için öyle değildir!" dersin. Benden memnun olmadığın zamanlarda da: "İbrahim'in Rabb'i hakkı için öyle değildir!" dersin ve adımı anmazsın." Davranışlarındaki mânâları bile sezen firaset sahibi Allah Resûlü'nün (s.a.s.) bu mukabelesi karşısında Hz. Ayşe Vâlidemiz (r.anhâ): "Evet, vallahi aynen dediğin gibidir ey Allah'ın Resûlü! Ancak ben sizden memnun olmadığım sıralarda bile sadece adınızı anmam, yoksa sevginiz daima içimde yaşamaktadır." (Buharî, Nikah 108) buyurarak, sevgisinin hiçbir zaman kalbinden çıkmadığını ifade etmiştir.
Ümmü Habibe Vâlidemiz'in, babasına karşı Resûlullah'a (s.a.s.) gösterdiği sevgi ve saygıdır. Babası Ebû Süfyan, Resulullah'ın (s.a.s.) Hudeybiye Anlaşması'nın süresini uzatması için Medine'ye gelir. Ancak haksız oldukları için hiç kimse onunla görüşmek istemez. Mekke'nin temsilcisi yalnız başına kalır. "Acaba kızım bana aracılık yapar da O'nunla (s.a.s.) görüşmemi sağlar mı?" düşüncesiyle kızının evine gider. Eve girince Resulullah'ın (s.a.s.) üzerinde yattığı yatağın üzerine oturmak ister.
Ancak hemen Ümmü Habibe Vâlidemiz yatağı toplar. Ebû Süfyan kızının bu davranışı karşısında şaşırır ve sorar:"Kızım yatağı mı babana layık görmedin, yoksa babanı mı yatağa layık görmedin?" Ümmü Habibe'nin (r. anha) cevabı müthiştir. Zira Resûlullah (s.a.s.), onun gözünde her şeyin ötesindedir. Şöyle der: "Bu yatak Resulullah'ın (s.a.s.) yatağıdır. Sen ise müşrik bir insan olduğundan necissin." Bu müthiş söz, Ebû Süfyan'ı beyninden vurmuş ve: "Kızım benden sonra ne kadar da değişmişsin!" demişti.
Dünya, evi olmayanın evi, malı olmayanın malıdır ve gerçek mânâ da aklını kullanmayanlar, yatırımlarını ancak ona yaparlar. Resûlullah'ın (s.a.s.) mübarek eşleri, böyle bir dünya karşısında Resûlullah'ı tercih ediyorlardı. Zaman zaman dünyaya karşı içlerinde bazı istekler olsa da, Efendimiz'in (s.a.s.) gösterdiği ideal ufku hemen anlıyor ve durmaları gereken yerde duruyorlardı. Alıntı:Allah Resûlû'nün (s.a.s) Eşleri O'na Karşı Nasıl Davranırdı? Doç. Dr. Muhittin Akgül- Yeni Ümit