230 likes | 606 Views
HZ . MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ DOĞUMU Hz . Muhammed (s.a.s.) Milât’tan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan " Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu.
E N D
HZ. MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ DOĞUMU Hz. Muhammed (s.a.s.) Milât’tan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştur. MİKAİL AZAK
Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfetteçocuğun adını soranlara: "Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler..." cevâbını verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir.
İslâm târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler. 1. O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nınMedâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, 2. Mecusilerinİran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, 3. Sâve(Taberiyye) gölü yere batmış,
Bin yıldan beri kurumuş olan Semâvederesi'nin suları taşmış, Mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü. Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan Cehâlet ve Küfür ateşi sönmüş, Putperestlik yıkılmış, Zulmün baskısı son bulmuştur.
SOYU (NESEBİ) Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, KureyşKabîlesininHâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir. Adnânile Hz.İsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz: "Ben devirden devire, (nesilden nesile, âiledenâileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesindenneş'et ettim", buyurmuştur.
Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır. "Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz. İsmâil'i, İsmâiloğullarındanKinâneoğullarını, KinâneoğullarındanKureyşi, KureyşdenHâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir.“ Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl·i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti. Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır".
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib(Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi ÜmmüEymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriyekalmıştır.
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) SÜTANNE YANINDA Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi. Sütü yetmediği için, daha sonra amcası EbûLeheb'in azatlı câriyesiSüveybe tarafından emzirildi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamlı sütannesi HevâzinKabîlesininSa'doğlulları kolundan Halime oldu.
Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen sütannelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre sütannesi Halîme'ye verildi. Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir. Sütkardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur.
Hz.Muhammed (s.a.s.) sütannesi ve sütkardeşleri ile sonraki yıllarda daima ilgilenmiştir. Halime kendisini ziyarete geldiği zaman onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir.
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşına kadar, sütannesinin yanında çölde kaldı. Dört yaşında Halime çocuğu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti. İslâm tarihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbur kaldığını naklederler.
MEDİNE ZİYÂRETİ Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimamı ile yetişip büyüdü. Altı yaşında iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyaret etmek üzere, annesi ve sadık hizmetçileri ÜmmüEymen'le beraber Medine'ye gittiler. Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar. Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı.
Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz. Muhammed (s.a.s.) altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu. Bu acıyı bütün varlığı ile hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü. Bağrına basıp uzun uzun öptü. Masum yüzüne bakarak: "Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek, Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem, Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum..." anlamına bir şiir söyledi. Bu sözlerden sonra vefât etti.
Annesinin ölümünden sonra (sav)’i ÜmmüEymenMekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti. Altı yaşından sekiz yaşına kadar, (sav)’e dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyardı. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü. Ölürken, on oğlu içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası EbûTâlib'e bıraktı.
Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaşı döktü. Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak ağladım, buyurdu.
BİR GECE Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi, Kumdan, ayın ondördü bir Öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî Bir kerre, zuhûr ettiği çöl, en sapa yerdi. Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar., Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin. Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi. Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı O Mâsum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi! Âlemlere rahmetti, evet, şer·i mübîni, Şehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep; Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi. Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beşeriyyet... Yârab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret. MehmedÂkif ERSOY