240 likes | 478 Views
Konuşma Sırasında Bir Söyleyiş Özelliği Olarak Tonlamadan Yararlanma.
E N D
Konuşma Sırasında Bir Söyleyiş Özelliği Olarak Tonlamadan Yararlanma Ton (titrem), konuşmada yaratılmak istenen duygunun niteliğine göre sesi alçaltıp yükselterek sağlanan anlatım gücüdür. Konuşma sırasında yaratılan ton (titrem) değişimlerinin tümüne “ezgi” denir. Tonlama (titremleme); konuşmada çeşitli duyguları belirtmek için sesin yükselip alçalması, sertleşip yumuşaması; sesin ezgilenmesidir. Konuşma dilinde cümlede anlamca önemsenen öge; ses tonundaki değişikliklerle, yapılan vurgu ve duraklarla dinleyiciye yansıtılır. Konuşan kişinin söylemek istediklerini amaca uygun biçimde aktarabilmesi için, cümledeki ezginin vurgulanmakistenen en önemli ögede en yüksek noktaya ulaşması gerekir. Bunun için iki yola başvurulur:
• İletinin anlamca önemli ögenin yükleme yaklaştırılarak oluşturulması Yazı dilinde olduğu gibi konuşmada da vurgulanacak olan öge, yükleme yaklaştırılarak daha baskın bir tonda seslendirilir. Dün akşam kardeşimle sinemaya gittim. (Başka yere değil “sinemaya” gittim. Vurgulanan öge: yer) Dün akşam sinemaya kardeşimle gittim. (Başkasıyla değil “kardeşimle” gittim. Vurgulanan öge: kişi) Kardeşimle sinemaya dün akşam gittim. (Başka zaman değil “dün akşam” gittim. Vurgulanan öge: zaman)
• İletinin önemsenen ögenin baskın tonda vurgulanarak oluşturulması Cümlede yer alan sözcüklerin yerleri değiştirilmeden vurgulanacak öge daha baskın tonda seslendirilerek duygu ve düşüncelerin doğru ve etkili aktarılması sağlanır. Ergenç (1995, s. 25)’e göre belirtilmek istenen ögenin öncesinde ya da sonrasında verilen bir durakla vurgu pekiştirilir. Kardeşimle sinemaya dün akşam gittim. (Başkasıyla değil “kardeşimle” gittim. Vurgulanan öge: kişi) Kardeşimle sinemaya dün akşam gittim. (Başka yere değil “sinemaya” gittim. Vurgulanan öge: yer)
Anlatılanlara duygu, düşünce, coşkunluk, sertlik, yumuşaklık gibi özellikler katılarak anlamın belirgin duruma getirilmesinde tonlamanın önemli bir işlevi vardır. Aşağıdaki cümleleri sertlik (uyarı), acıma ve coşkunluk anlamları vererek okuyunuz: - Bir daha televizyonda şiddeti olumlayan ve senin gelişimine uygun olmayan programlar izlemeyeceksin. - Bu küçücük yavru, sokaklarda çalıştırılmak için mi okula gönderilmiyor? Yaşasın! Babam yarın yurt dışından dönüyor.
a) Emir temeli üzerine kurulan cümleleri, sesimize vereceğimiz tonla istediğimiz kesinlikte, sertlikte, yumuşaklıkta, okşayıcılıkta... söyleyebiliriz: Çalış, çabala, gayret et; sonra pişman olursun ! ... b) Sorulu cümleler tonlanmaya daha elverişidir: Bunu nasıl yaptın?... Düşünmedin mi hiç?... Ne olmuş sanki?...
c) Soru sözcüğü ya da eki kullanılmadan tonlamayla söze soru çeşnisi katıldığı da olur: Demek beni gördün de görmezlikten geldin? Ben! d) Tonun en çok değer kattığı sözler ünlemli olanlardır. Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri! (Atatürk)
e) Kimi hecelerin baskılı uzatılmasıyla da anlatıma abartılı bir duygu katılır: - Yazııık! Pek de gençti. - Yoook! Yanlış anladınız; ölen o değil babası... - Oooh! Biraz rahatladım... Söyleyiş özelliği, vurgu ve ton gibi konuşmayı yapılandıran alt becerileri edinme; konuşmanın anlaşılır ve dinlenilir kılınmasına, tekdüzelikten kurtulup canlanmasına önemli katkılar sağlar.
Konuşmada “Kavşak” ve “Durak” Gibi Anlamı Aydınlatıcı Söyleyiş Özelliklerinden Yararlanma Kavşak ve durak, konuşmada içeriğin aydınlanmasını sağlayan en önemli anlam ayırıcı alt becerilerdir. Kavşak, son sesinde ünsüz bulunan bir sözcükle önsesinde ünlü bulunan bir sözcük arasında söyleyişte gerçekleşebilecek ulamayı ortadan kaldırmak için yapılan kısa ara olarak tanımlanabilir. balkon ‘açıkmış / balkona çıkmış
Örnek söyleyişte “balkon” ya da “balkona” sözcüğünden sonra verilen kısa ara, anlamın ayırt ediciliğini sağlar. Durak , konuşmada anlamın gerektiği biçimde sözcükler arasında yapılan ses kesintisidir. Konuşma sırasında yapılan duruş ya da susuşlarla aktarılmak istenen anlamın oluşması sağlanır. Konuşmanın doğal akışı içinde verilmek istenen iletinin doğru anlaşılması ve anlamın gölgelenmemesi için, amaca uygun durakların yapılması gerekir.
Oku baban gibi (durak) eşek olma! Oku (durak) baban gibi eşek olma! Söyleyişte “gibi” ilgecinden ya da “oku” sözcüğünden sonra yapılan durak, aynı sözcüklerden oluşan iki cümlenin anlamını tümüyle değiştirmektedir. Yazılı anlatımda noktalama imleri, cümle içinde durulması gereken yerleri belirleyerek yanlış anlamaları engeller. Anlama açıklık kazandırır, yazının kolay okunmasını sağlar. Durak, konuşma eyleminde noktalama imlerinin işlevini yerine getirme sorumluluğunu üstlenir.
Konuşmada kısa ( / ), normal ( // ), uzun ( /// ) süreli olmak üzere üç biçimde durak yapılır. Bu durakların yapılacağı yerler şöyle belirtilebilir
• Kısa süreli duraklarda genellikle soluk alınmaz. Seslenmelerden (hitaplardan); eş görevli söz öbeklerinden; biçimce bağlı cümleciklerden; ünlem ve ünlem görevli ögelerden; sıralı cümlelerin cümleciklerinden; çok kısa cümlelerden; koşullu, ki’li ve başka yancümleciklerden; cümle bağı bağlaçlarından; uzun cümlelerde öznelerden sonra, kısa duraklar yapılabilir.
• Normal duraklarda, biten sözle birlikte soluk verme tamamlanır ve uygun biçimde soluk alınarak yeniden söze başlanır. Cümle bitişlerinden sonra; cümle başlangıçlarında (iki nokta, noktalı virgül işaretlerinden sonra); anlamca bağlı cümlecikler arasında; karşılıklı konuşmalar, sorular ve yanıtlar arasında; uzun olan bağlı ve sıralı cümlecikler arasında; cümle başlangıcı sayılan ve anlam güçlendirici işlevi olan “ve” bağlacından sonra; karşıt duygu ve düşünceleri yansıtan söz dizileri arasında; uzun arasözlerden önce ve sonra, soluk veriş tamamlanarak yeni bir soluk alıştan sonra söze başlanır. Bu, normal soluk duraklamasıdır.
• Uzun süreli duraklarda, birkaç kez soluk alıp verilebilir. Konuşma metinlerinin bölümleri arasında; paragraflar ve dize kümelenişleri arasında; bir de anlamlı susuşların gerektirdiği yerlerde uzun süreli durak yapılır. Bu durak aralarında solunum tamamlandıktan sonra da soluk alınıp verilebilir. Bunlarda da bölümlerin oluşum özelliğine, durak yapılacak yerlerde anlam ayırıcı bir işlevin doğup doğmayacağına dikkat edilmelidir.
Konuşmada Akıcılığı Sağlayabilmek İçin Uygun Durumlarda Ulamadan Yararlanma Konuşmanın akıcılığını sağlayan etkenlerden biri de “ulama”dır. Ulamada, art arda gelen sözcüklerden ilkinin sonundaki ünsüz, kendinden sonra gelen sözcüğün başındaki ünlüye ses bakımından bağlanarak söylenir. Örnek: güneş açtı, sabah oldu vb.
KONUŞMA DİLİNİN ÖZELLİKLERİ Dil, sesli göstergeler dizgesidir. Bu dizge, belli insan topluluklarına göre değişiklikler gösterir. Konuşma dili; yazı dili gibi düzenli kuralları olmayan, yazı dilinden az çok farklılıklar gösteren, bir topluluğun çeşitli yaşam durumlarında seslendirdiği dildir. Türkçenin, konuşma dili olarak en belirgin özelliği, kulağa hoş gelmesidir. Ünlüleri bol bir dil olan Türkçe bu niteliğiyle ünlü uyumları ve ünsüz benzeşmeleriyle kulağa hoş gelen, kulağı tırmalamayan ses birleşmeleriyle; sözün değişik yerlerinde beliren vurgu, ton ve ezgi (entonasyon) özellikleriyle ahenkli, kulağa hoş gelen bir dil görünümü vermektedir. Kaldı ki Türkçe bilmeyen ya da bu dili yeni öğrenen birçok yabancının Türkçe için “Ne hoş ahengi var şu Türkçenin!” dediklerini duymuşuzdur.
Konuşma dilinde, durak, vurgu, tonlama gibi söyleyiş özellikleriyle sözcük ve cümlelere anlam yüklenir. Yazı dilinde bu işlev noktalama (yazım) imleriyle gerçekleştirilir. Anlatılanların tam ve doğru anlaşılabilmesi için yazılı anlatım kurallarına özenle uyulması gerekir. Konuşma dilinde cümle kuruluşları, yazı dilindeki kadar özenli olmasa da sesin vurgu ve titremleriyle anlatıma canlılık ve güç katılır. Bedensel devinimle (el ve kol hareketleriyle), jest ve mimiklerle anlatım desteklenir.
Türkçede konuşma dilinin söyleyişe yansıyan bazı özellikleri şöyle özetlenebilir: • Türkçe; yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dil olmasına karşın yumuşak g (.), bu kuralın dışında kalır. Yazı dilinde gösterilen yumuşak g, söyleyişte bir ses olarak belirtilmez.
• “ğ” ünsüzü dağ, yağ, çağ, ağ, sığ vb. örneklerde de görüleceği gibi son seste kendisinden önce gelen ünlülerin etkisiyle kaybolur ve kendinden önceki ünlüler de uzun söylenir. Örnek: dã, yã, çã, ã, sã vb.
• “ğ” ünsüzü, “e” ve “i” ünlüleriyle birlikte bulunduğu sözcüklerde “y” sesine dönüşür. Örnek: eğlen- eylen, eğil-eyil, değnek- deynek, değirmen-deyirmen vb.
• Türkçe sözcüklerde ünlü ve ünsüz arasında yer alan “ğ” ünsüzü, söyleyişte yitirilerek kendinden önceki ünlünün uzamasına yol açar. Örnek: yağmur yãmur, öğretmen-õretmen vb.
• Türkçede geniş yuvarlak “o” ve “ö” ünlüleri, kendinden sonra gelen “ğ” ünsüzünü söyleyişte “v”ye dönüştürme eğilimi gösterir. Örnek: koğcu-kovcu; öğün-övün, döğ-döv vb.
• Türkçede “y” ünsüzü önündeki “a” ve “e” ünlülerinin söyleyişte daralması, bazı sözcükler için, yazı ve konuşma dilinde farklılıklara neden olur. “-en”, “-ecek”, “-erek” ekleri; Örnek : Başlayan - Başlıyan Gelecek - Gelicek Toplayarak - toplıyarak
• “-ebilmek”, “-edurmak” gibi yeterlik ve sürerlik oluşturan eylemler; ünlülerle biten gövdelere geldiğinde Türkçede iki ünlü yan yana bulunmayacağı için aralarına giren “y” kaynaştırma ünsüzü, kendinden önceki ünlüyü yalnız konuşmada daraltır. başla -y-an (yazılır), başlı -y-an (söylenir) ara -y-a- cak (yazılır), arı -y-a-cak (söylenir) bil-me -y-erek (yazılır), bil-mi -y-erek (söylenir) dinle -y-ebilme (yazılır), dinli -y-ebilme (söylenir) bekle -y-edursun (yazılır), bekli -y-edursun (söylenir)